Üç Rejim
(Hüseyin Nihal ATSIZ)
Bugün dünyada başlıca üç rejim var: Demokrasi, faşizm, komünizm. Bunları birer terim olarak kullanıyorum. Çünkü faşizm, nasyonal-sosyalizm ve falanjizm birbirinden biraz farklı ve milli sistemler olduğu halde ana prensipleri benzediği için hepsine birden faşizm diyorum. Komünizmi de umumiyetle sol cereyanları anlatmak için kullanıyorum. Komünizmin mutedil şekli olan sosyalizm aşağı yukarı dünyadan kalkmış ve umumiyetle komünizme çevrilmiştir. Bir kısmı da sağa kaçıp nasyonel-sosyalizm halinde millileştirilmiştir. Bu üç rejimin üçü de yabancı kaynaklıdır. Bundan dolayı bizim memleketimizde bu üç düşünceden birine taraftar olanları yabancı ajanlığı ile itham etmelerine yer yoktur.
Demokrasinin doğuşundaki baslıca amil, eski Yunanın ve bilhassa eski Atina`nın hayat tarzı ve tarihi yürüyüşüdür. Kalabalık olmuyan ve hemen hemen hepsi birbirini tanıyan münevver vatandaşlardan mürekkep bir şehir devletinde, eğer o devleti daimi olarak tehdit eden bir dış tehlike yoksa ve o millet ( veya site ) mutedil sıcak bir toprakta yaşıyan ve konuşmasını çok seven insanlardan mürekkep olursa, demokrasinin kurulması için en uygun vasat mevcut demektir.
Sert iklim topraklarda ve daimi dış tehlikelerle çevrili yerlerde demokrasi doğamazdı. Nitekim medeniyette bu kadar ileri giden eski Çinde, adaleti pek ileri götürmüş olan bazı Türk imparatorluklarında ve aşağı yukarı Atina kadar medeni olan Türk sitelerinde (Kaşgarya`da) hiçbir zaman için demokrasi doğmamıştır. Demokrasi her mesele için bol bol konuşup münakaşa ederek karar vermek rejimidir. Halbuki bu münakaşalar uzun zamanlara bağlıdır ve dış tehlikenin olmadığı zamanlarda olur. Nitekim eski Yunan topluluğunda da devamlı dış tehlikeler yüz gösterince demokrasi suya düşmüştür.
Muhtelif demokrasiler içinde, bir milletin iç olgunlaşmasıyla ve kendi kendine elde ettiği demokrasi faydalıdır. İngiliz demokrasisi böyle bir iç olgunlaşma ile elde edildiği için bütün dünyada örnek tutuluyor. Başka milletleri taklid yolu ile, milletin yapısına uygun olmadan yapılan demokrasiler istibdad kadar zararlıdır ( örneğin: Fransa).
Dünyada hiçbir siyasi, içtimai veya iktisadi rejim veya mezhep edebi olmadığı için demokrasi de muvakkattır ve değişmeye mahkumdur. Ancak her mezhep ve her fikir, yerini başkalarına bırakırken kendisinden bazı unsurları da yeni fikre veya mezhebe devrettiği için, demokrasinin bazı prensipleri de yeni rejimler veya mezhepler içinde yaşıyabilir. Yahut, demokrasi yaşamak için, daha yeni fikirlerden ve mezhepler bazı umdelerle aşlanarak azçok değişik olarak devam edebilir. Nitekim Ingiltere ve Amerika bu savaştan sonra demokraside bir inkilap yapılacağını sezdiren belirtiler çoğalmıştır.
Demokrasinin müsamahakarlığı, evvelce kuvvetini teşkil ettiği halde bugün içindeki düşmanlarının beslenmesine yarıyor. Faşizm ve komünizm demokrasinin bu müsamahakarlığı sayesinde büyüdüler. Demokrasi buhranının sebeblerinden biri de bir ağırlık ve yavaşlık rejimi olmasıdır. Halbuki bugünkü hayat, bilhassa bazı safhalarında, çabukluk istiyor.
Demokrasinin en büyük kusuru ise istidat, zeka ve kalite yerine kalabalığı koymasıdır.
Faşizm, komünizmin taşkın ve gayri ahlaki hareketlerinin aksülamelidir. Milliyeti inkar eden, milletleri yıkmak için geleneğe ve mukaddesata düşmanlık güden komünizme karşı milli varlıklarını korumak isteyen milletlerin başvurdukları devadır. Hürriyetin, anarşinin, komünizmin doğurduğu düzensizliklere ve kargaşalıklara karşı başvurulan disiplin yoludur. Avrupa`da faşizm yalnız üç ülkede, komünizm tehlikesi içine düşmüş olan İtalya, Almanya ve İspanya`da doğmuştur. Demek ki faşizm içtimai bir panzehirdir.
Faşizmin unsurları milli ülkü, milli gurur, gelenek ve dindir. Bazı esasları ilim gözüyle bakanlara aykırı gelse de ameli bakımdan halkın duygularını okşar ve komünizm çılgınlığına karşı dikilmiş olduğu için de makbul sayılır. Komünizm dünyanın hiçbir yerinde ekseriyetin reyiyle iktidar mevkiine geçememiştir. Halbuki faşizm Almanya`da ezici bir çokluğun reyi ile iş başına gelmişti. Demek ki halk yığınları faşizmi komünizme tercih ediyorlar. Nitekim ne faşizmin, ne de komünizmin iktidar mevkinde olmadıkları bazı ülkelerin millet meclislerinde faşist saylavların sayısı komünistlerden çoktu. Komünizm, vaadettiği şeylerin hiçbirisini yapamamış, bilakis iddialarının bir kısmından vazgeçme mecburiyetinde kalmıştır. Komünizm, cihansumul bir iddia ile meydana çıkmış, zamanla ri`cat ederek mahallileştirilmiştir. Faşizm, mahalli olarak savaşa baslamış, yavaş yavaş cihan ölçüsünde bir değer ve karakter almıştır. Komünizm tehlikesinin başladığı heryerde faşizmin ortaya çıkarak galebe çalması da üzerinde durulacak bir noktadır. Her ülkedeki faşizmin yapısı bir değildir. Türlü faşizmlerin birleşik noktaları milli mefahirden ve milli maziden örnek ve kuvvet almalarıdır. Faşizmin irtica ile ithan olunmasının sebebi budur. Bunun asrı feodalizm zihniyeti ve bir sınıfın diktatörlüğü diye anlamak doğru değildir. İtalyan faşizmi tuttuğunu başaramıyacaksa bunun sebeplerini Roma`nın bin yıllık esaretinde ve İtalyan milletinin melezliğinde aramalıdır.
Milli ülkü ve milli gururla yuğurulan ve geçmişteki hakları arıyan faşizm savaşmak mecburiyetindedir. Bu onun için suç sayılamaz. Çünkü yaşamak isteyen herhangi bir rejim de savaşmak zorundadır. Nitekim Fransa, büyük ihtilali yapıp demokrasi ve cumhuriyeti kurduktan sonra herzamankinden daha çok savaşmıştır. Demokrat Ingiltere bile dupedüz ticaret harpleri yapmaktan çekinmemiştir. Komünist Rusya ise, içerde rejimini biraz sağlamlaştırdıktan sonra Polonya, azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan, Başkurdistan ve Türkistan`la savaşarak Polonya`dan başkasının ihtilallerine son vermiş, bu sefer de ilk önce, hariciye nazırları Molotf`un dedişi gibi Polonya`daki ırkdaşlarını kurtarmak üzere, Almanya tarafından zaten yere serilmiş olan Polonya`ya arkadan hücum etmiş, sonra küçük Fin ırkdaşlarımızla çarpışarak büyük bir zafer kazanmış, Romanya`yı tehdit ederek Besarabya`yı almış ve yine tehditle üç küçük Baltık devletini kendisine eklemiştir. Bunlar için kimse Rusya`yı ayıplayamaz. Çünkü hayat savaştır.
Faşizmin, hayatta esas halin savaş oldugunu iddia etmesi biyoloji bakımından doğrudur. Bunu açık olarak ilan etmesini ya toyluğuna veya mertliğine vermelidir. Faşizmin en büyük kusuru tenkide müsaade etmeyişidir.
Komünizm ( ve onun mutedil şekli ve anası olan sosyalizm) ise ezilen insanların haklarını güya korumak için ortaya atılmış, fakat ortaya atılırken milliyet gibi, ferdi mülkiyet ve din gibi bazı esaslı unsurları inkar etmek gafletine düşmüş ve bünyesine hiçbir inanca bağlı olmuyan menfaatçileri de karıştırarak büsbütün bozulmuş hayali bir meslektir. Bu mesleğin en büyük yanlışlarından birisi de kendi sistemini dünya ölçüsünde tatbike kalkmış olmasıdır. İzaha luzum yoktur ki insan topluluklarının hepsi aynı şartlar, prensipler ve kanunlarla idare edilemez.
Milliyeti reddetmenin ne çıkmaz bir yol olduğuna ve sosyalizmin ancak “milli” olarak yaşıyabileceğine en büyük örnek Almanya olaylarıdır. Dünyanın her yerinde kuvvetli ve kültürlü milletler tarafından tahkir edilen, ezilen ve iş başına ancak zorla gelebilen sosyalistler “milli sosyalist” olunca Almanya`da seçimle ve ezici bir çoklukla hükümete geçmişlerdir. Çünkü milliyet maddi ve manevi bir şeydir. Irsi, ananevi, tarihi, biyolojik ve antropolojik bir keyfiyettir; inkar olunamaz. “Yaşamak için bir millete mensup olmağa lüzum yoktur” sözü insanlar için doğru değildir. Çünkü ancak hayvanların milliyeti yoktur.
Birinci Cihan Savaşı`ndan sonra insanların sola doğru gittikleri sanılmıştı. Bu zan yanlış çıktı ve birkaç serbest seçim insanların bilakis sağa tamayül ettiğini açıkça gösterdi: Alman faşistleri, yani milli sosyalistler, serbest seçimle iktidar mevkiine geldi. 1936 sonkanununda yapılan Yunan seçiminde komünistler 300 saylavlıktan 15`ini, yani reylerin %5`ini kazanabildiler. Netice Yunanistan`da krallığın yeniden kurulması ve komünizmin yokedilmesi oldu. 1936 mayısında yapılan Belçika seçimlerinde sağlar 411, sollar 248 saylavlık elde ettiler. Solların da ancak 27 tanesi komünistti. Buna mukabil sağ tarafta bulunan ve yeni kurulup seçime ilk defa iştirak eden Belçika faşistleri 78 azalık kazanmışlardı. 1936 ikinciteşrininde yapılan Amerika seçiminde sosyalist ve komünistlerden bir tek saylav seçilmedi. İngiltere`nin güya sosyalist fırkası olan İş fırkasına gelince, bu, birçok memlekettelerdeki sağ partilerden daha milliyetçidir.
1936 Mayıs`ındaki Fransız seçiminde sosyalistler kazanmış idiyse de bu, Almanya`daki Hitler hareketlerinin karşılığı ve cevabı idi. Çünkü son zamanlarda Fransız milleti bozulmuş, isterik bir karakter almıştı ki bunun da sonu bozgun ve çöküş oldu.
Sosyalizm ve komünizm 1936 Şubat`ı seçiminde 169 saylavlığa karşı 233 saylavlıkla İspanya`da kazandıysa da ömrü pek kısa oldu. Franko`nun temsil ettiği faşizm İspanya`yi temizledi. Franko`ya dışardan yardım yapıldığı ve bu sayede kazandığı söylenemez. Çünkü solcu İspanya`ya da aynı yardım, hemde deniz aşırı yerlerden değil, sınırlardan yapılmıştı.
Komünizmin kısmen veya tamamen galebe çaldığı İspanya ve Rusya, medeni dünyanın en geri ülkeleridir. Zaten komünizm ileri ülkelerde hiçbir zaman tutunamamıştır. Geçen cihan savaşından sonra ileri ülkeler olan Macaristan ve Şili`de bir iki ay, daha geri olan İspanya`da iki yıl, en geri olan Rusya`da ise yirmi yil sürmüştür. İleri ülkelerde komünizmin tutunamadığına son örnek de Rusyadır. Rusya, Alman ve Amerikan mühendislerin yardımıyla yirmi yıllık bir çalışmadan sonra kültür ve teknik alanlarında bir hayli ilerleyince komünizme tahammül edememiş, hakiki komünizm taraftarı olan Trocki grubu tasfiye edilmiştir.
Komünizm girdiği ülkelerde, mesela İspanya`da yapılan toptan öldürmeler insanlığın refahı için yapılıyor. Milli ve dini ülkülere toptan öldürmelerle varılabileceğini cihan tarihi göstermiştir. Fakat insani ülkülere kırgınlarla ve sertlikle varmak usulunun ne kadar çürük olduğunu da son çağ olayları ispat etmiştir.
İnsanların refah ve saadeti için kömünizmden başka sınanmış çarelerin de bulunabileceğini dünyanın bugünkü durumu bize gösteriyor: İkinci cihan savaşından önceki Finlandiya ve İsviçre Cumhuriyetleriyle İsveç, Norveç ve Danimarka Krallıklarındaki refah , saadet ve düzende komünizmin hangi payü var? İsveç`in başında bir kralın ve içinde sermayedarların bulunması kuvvete, saadete, düzene engel olmuyor. Buna karşılık İspanya`nın komünizmi ve sosyalizmi onu uçurumun kıyısına kadar getirmişti. Demek ki suç yalnız rejim ve akidenin değil, insanların kendisinindir.
Yüksek ahlaklı ve münevver insanlar mutlakiyetle de idare olsunlar yine hür ve bahtiyardırlar. Geri insanlar ne ile idare olunurlarsa olsunlar bedbaht ve esirdirler. Bundan dolayı komünizm (ve onun hafif şekli olan sosyalizm) millileşmedikçe dünyanın hiçbir yerinde tutunamayacaktır. Japonya`da bir milli komünist fırkası olduğunu da bu vesile ile hatırlatırım.
Komünizmin cihandaki durumu ne olursa olsun türkiye`de bu fikir vatan ve millet aleyhindedir. Hırslarını doyuramıyan cinsi ihtibaslar içinde kıvranan, arkadaşlarından geri kalan, yabancı kan taşiyan ne kadar şaşkın varsa hepsi komünisttir.
Demokrasi yer yüzünden kalkarsa onun yerini tutacak olan kuvvet herhalde komünizm olmayacaktır.
29 İlkkanun 1941, Maltepe
Kaynak: Nihal-Atsız.Com