Afet Ilgaz'ın yazmış olduğu Aşamalar adlı roman ilk defa 1977 yılında yayınlanmıştır. Yazar edebiyat ve aydın çevrenin içinde bulunduğu açmazları, sapkınlıkları ve çelişkileri dile getirmiştir. Yazar romanını 604 sayfadan oluşturmuştur. Kitapta dönemin toplum yapısına siyasi oluşumlarına ve Marksizm anlayışına da eleştirel gönderilerde bulunmuştur. Dönemin beğenilerini ve içinde bulunduğu açmazları yansıtması açısından başarılı bir roman olarak karşımıza çıkmaktadır.
Afet Ilgaz'ın romanda değindiği bir diğer mesele ise kendisini devrimci olarak nitelendiren yazarların özel ve toplum hayatındaki yaşam tarzlarında çok farklı insanlar oldukları ve mazbut bir yaşantının aksine kadına, paraya, mala, mülke sahip olmanın onlar için çok değerli olduğunu anlatmıştır.
Bir dönemde aydınlar ve yazarlar çevresinde yaşanan çarpık ilişkiler bu insanların sağlıklı olmayan düşünce ve davranışları dışarıya yansıtılmayan problemleri ve dönemin çeşitli yönleri romanın konusunu oluşturur.
Hayatta aydın, okumuş, diplomalı dediğimiz birçok kişinin aslında kendi içinde açmazlarla çelişkilerle ve sapkın düşüncelerle dolu olduğunu görebiliriz. Onların da hayatta hata yapabileceklerini, hatta bizden daha fazla yanlışlarının olduğunu kabul etmeliyiz. Çünkü her insanın bir zaafı vardır ve insan o zaafı etrafında sürekli vaktini harcar ve kimi zaman da o zaafları yazarın hayatına, yazarlık kariyerine mal olabilir. İnsan yüksek bir kesimde de olsa, siyasetin, sanatın, edebiyatın içinde de olsa, akıl ve ruh sağlığını ve içindeki maneviyatı kaybetmemelidir.
Sevda küçük oğlu Fazlı'ya doğum günü partisi vermektedir. Gösterişe ve zenginliğe meraklı olan bu kadının hayatı çelişkilerle doludur. Partideki tavırları Sevda'nın çelişki ile dolu ruhunu dışarı yansıtan göstergeleridir. Sevda'nın kocası Arif ise onun gibi çelişkili olan bir insan değil, aksine akıl ve ruh sağlığı yerinde olan, halinden memnun ve şükür sahibi bir adamdır. Arif İzmit'te bir fabrikada mühendis olarak çalıştığı için sık sık oraya gidip gelmekte ve iyi bir gelir elde etmektedir. Arif ile Sevda'nın kendi aileleri de maddi olarak varlıklı ailelerdir.
Arif ile Sevda evlendikten sonra Sevda Arif'in anne ve babasını da İstanbul'a taşınmaları için ikna etmiştir. Çünkü kendi babası ve annesi de İstanbul'da oturmaktadır. Sevda, Arif ile birlikte İstanbul'a taşınınca hayatının bundan sonraki kısmının çok mutlu geçeceğini düşünür ancak Sevda doğuştan beri bir türlü mutlu olamayan, memnuniyetsiz ve kendisini sürekli üzecek bir şeyler bulan, şımarık ve alıngan yetişmiş bir kızdır. Bunda ailenin tek kızı olmasının payı büyüktür. Sevda annesinin tabiriyle sürekli bir şeyleri düzeltmeye çalışan, genç kızlığında yüzünde çıkan sivilceler yüzünden sürekli ağlayan ve üzülen, burnundaki kemiği ameliyatla aldıran bütün her şeye sahip olmasına rağmen hala üzgün olan bir kızdır. Kocasının iyi olması, çocuklarının sağlıklı, evi ve arabasının olması ve hiçbir hastalığının olmaması; buna rağmen Sevda'nın hala hayattan memnun olmaması annesini şaşkınlığa sevk etmektedir. Sevda Hayattan tat almamakta, sürekli yeni arayışlar içerisinde olan bir kadındır.
İstanbul'a yerleştikten sonra üniversitede birlikte okuduğu arkadaşlarıyla görüşmeye başlar. Bu arkadaşları vesilesiyle kendisini gazete ve edebiyatçılardan oluşan aydın bir çevrenin içerisinde bulur. Aydınların kuracakları dernek çalışmalarına katılır. Boş vakti olduğu için onlarla sık sık bir araya gelir ve dernek çalışmalarında görev alır. Vakitlerini bu şekilde değerlendirirken yine bir arayış içerisinde bulunmaktan vazgeçmez.
Bir gün gördüğü bir erkekle evlilik hayali kurar. Başka bir gün başka bir erkekle yemek yediğini düşünür. Bu şekilde hayaller kurarken karşısına yazar olan hakkı Kotar çıkar. Hakkı Kotar'la sık görüşmeye başlar ve ikisi birbirlerinden hoşlanırlar. Hakkı Kotar'la birlikte olurlar. Artık Hakkı ile evlenme planları kurmaktadırlar. Kocası sürekli İzmit'e gidip geldiğinden Sevda rahat buluşmaktadır. Hakkı Kotar bir roman yazarıdır ve o da karısı ile mutsuz olduğunu söyler. Hakkı da eşinden ayrılacağını Sevda'ya söyler. Her ikisi de eşlerinden boşanıp evleneceklerdir. Lakin her şey düşünülmüşken Hakkı birden Ankara'da olan eşinin yanına gider ve bir daha Sevda'ya hiçbir haber göndermez. Sevda İstanbul'da onu sürekli arar. Evine mektuplar bırakır lakin Hakkı'ya ulaşması mümkün değildir.
Sevda bu tecrübeden sonra kendisini batan bir kayığa benzetir. Her gün yavaş yavaş su almakta ve kimsenin haberi olmadan sulara gömülüp gitmektedir. Bazen de aklı başında bir şekilde düşününce deniz kıyısında güzel bir evde oturduğunu, arabasıyla sürekli gezebildiğini, iki tane cıvıl cıvıl ve neşeli çocuğa sahip olduğunu ve bunların çoğu kişide olmadığını düşünerek küçümsenmeyecek bir mutluluğun içinde olduğunu da bilmektedir ve kendinden utanmaktadır.
Yazarlar ve aydınlar çevresinde Sevda'nın karşısına yeni, saygın bir kişiliği olan roman yazarı Mehmet Meriç çıkmıştır. Mehmet Meriç eşinden ayrılmış Ferda adlı bir kadınla yeni bir evlilik yapmıştır. Ferda ile çocukları olmasına rağmen mutsuz bir hayat yaşamaktadırlar. Mehmet Meriç gözü sürekli dışarıda ve kadınlarda olan hovarda bir insandır. Kadınlara göre karizmatik ve çekici bir yanı da vardır. Bu yanını kullanarak kadınlarla beraber olmakta ve Ferda'yı aldatmaktır. romanlarından elde ettiği iyi bir gelirle rahat bir yaşam sürmektedir.
Mehmet Meriç'in eşi Ferda ise doktorluk yapmaktadır. Kocasına bağlı iyi niyetli bir kadındır. Onun bu bağlılığına rağmen Mehmet Meriç sürekli onu aldatmaktan ve son olarak Sevda ile aşk yaşamaya başlamıştır. Sevda Mehmet Meriç ile evlenmeyi planlar. Mehmet Meriç ona karısından ayrılacağını söyleyerek söz verir. Buna inanan Sevda, kocası Arif'ten ayrılır. Arif bu ayrılığın üzerine Sevda'nın oturduğu evi ve eşyaları alır. Mehmet Meriç ile henüz evlenmeyen Sevda, mutsuz bir hayata adım atar.
Sevda'nın yakın arkadaşlarından olan Gülsüm ise Marx'ın düşünce ve öğretilerine inanan, bu sebepten kocası ile sık sık tartışan ve öğretmenlik yapan bir kadındır. Gülsüm öğretmenliğin bilincindedir ancak katıldığı bir boykot yürüyüşü sebebiyle İstanbul'un kenar mahallelerinden bir okula sürülür. Kocası Ekrem ise ciddi bir hastalığa yakalanmıştır. Gülsüm hem Ekrem'e bakmakta hem de birkaç dolmuş değiştirerek okula gitmektedir. Bu şekilde yaşamakta çok zorlanmaktadır. Okuldan bir öğretmen arkadaşının tesiriyle partilere ilgi duymaya başlar ve CHP'nin toplantılarına ve yürüyüşlerine katılır.
Sevda bu hayata daha fazla dayanamaz ve kahrından ölür. Çocuklar ile Arif yaşamaya devam ederler. Gülsüm ise bir otelde çay içerken Mehmet Meriç ile karşılaşır ve tanışırlar. Mehmet Meriç tuzağına düşürecek yeni bir kadın bulmuştur.
Sevda'nın mühendis olan Arif ile evlenip İstanbul'a yerleşmesi
Arif'in iyi bir gelire sahip olması ve Sevda'ya ev, araba, istediği kadar parayı vermesi ancak Sevda'nın buna rağmen yine de mutsuz ve memnuniyetsiz bir kadın olması
Sevda'nın sürekli yeni arayışlar içinde erkeklerle düşüp kalkma hayaliyle yaşaması
Üniversiteden arkadaşları vesilesiyle yazar ve aydın bir çevre ile tanışması orada dernek faaliyetlerine katılması
Hakkı Kotar isimli bir yazarla aşk yaşayıp birlikte olması ve eşlerinden boşanıp birbirlerine evlenme sözü vermeleri ancak Hakkı'nın bir gün ansızın Ankara'ya gitmesi ve bir daha hiç dönmemesi
Bir süre sonra Sevda'nın Mehmet Meriç adlı hovarda bir yazarla tanışması
Mehmet Meriç'in Sevda'yı eşinden boşanma vaadi ile kandırması ve Sevda'nın bu söz üzerine Arif'ten boşanması
Mehmet Meriç'in Sevda ile evlenmemesi
Arif'in Sevda'nın elinden bütün malları ve çocukları alması
Sevda'nın kahrımdan ölmesi
Sevda'nın arkadaşı Gülsüm'ün öğretmenlik yaparken çeşitli sol gruplara meyledip kötü bir okula ve semte sürülmesi
Kocası Ekrem'in hastalanması ve Gülsüm'ün bir gün bir otelde çay içerken Mehmet Meriç'in ağına düşmesi romanın ana vakasını oluşturan olay örgüsüdür.
Sevda: Ailesinin tek kızı olan Sevda varlıklı bir hayat sürmüş, bu yüzden şımarık ve alıngan bir yapıya sahiptir. Her istediği olan Sevda bir türlü tatmin olmamış ve sürekli yeni arayışlar içerisinde aklını ve ruhi dengesini kaybetmiştir. Kocasından, çocuklarından, oturduğu evden ve arabasından mutlu olmayan Sevda; çeşitli erkeklerle düşüp kalkmış ve onlar tarafından terk edilmiştir. Bu da Sevda'nın günden güne kahrolmasını sağlamıştır. Hiçbir zaman elindeki ile yetinmemiş, şükretmesini bilmemiştir. Bu yüzden genç yaşında hayatını kaybetmiştir.
Arif: Varlıklı bir aileden gelen Arif, kendisi de iyi bir mühendistir. Dönemin şartlarına göre iyi bir gelire sahiptir. İzmit'te çalıştığı için karısı tarafından aldatılan Arif, temiz kalpli, iyi niyetli bir adamdır. Karısının aşırılıklardan, doymazlığından ve memnuniyetsizliğinden şikâyetçidir. Lakin ona hiçbir zaman sıkıntı vermemiştir. Sevda'nın kendisinden ayrılması üzerine ondan arabayı, evi ve eşyaları almış; çocuklarla birlikte İzmit'e gitmiştir.
Hakkı Kotar: İstanbul'da çalışan bir yazardır. Ailesi ve karısı Ankara'da olduğu için İstanbul'da Sevda ile birlikte olup karısını aldatmış, daha sonra Sevda'yı da terk ederek ailesinin yanına gitmiştir.
Mehmet Meriç: İki defa evlilik yapmış ama hala gözü dışarıda ve kadınlarda olan bir yazardır. Romanları iyi sattığın için maddi bir kaygısı da yoktur. Yiyip içip gününü gün eden ve kadınlarla eğlenen Mehmet Meriç, Sevda ile tanışınca ona karısından ayrılmak vadi vererek, onu kocasından boşatmış ancak onunla evlenmemiştir. Mutsuz bir hayat yaşamış ve Sevda onun yüzünden ölmüştür.
Gülsüm: Sevda'nın arkadaşı olan Gülsüm, İstanbul'da öğretmenlik yapmaktadır. Sol gruplara ve Karl Marx düşüncesine meylettiği için İstanbul'un kötü bir semtine sürülmüştür. Kocasının hastalığı ve okula gitmekte zorlandığından dolayı günleri kötü geçmektedir. Bir gün çay içerken bir kafede Mehmet Meriç ile tanışacak ve onun ağına düşecektir.
Ekrem: Gülsüm'ün kocası olan Ekrem ciddi bir hastalığa yakalanmış ve evde yatalak olarak kalmıştır. Gülsüm tarafından Mehmet Meriç ile aldatılmıştır. Karısının sol temayüllerine çok kızmaktadır.
Mehmet Meriç'in Karısı Ferda: Doktorluk yapmakta olan, iyi niyetli ve temiz kalpli bir kadındır. Kocasına gayet bağlı ve bir çocuğu olmasına rağmen kocası tarafından aldatılmakta ve mutsuz bir hayat yaşamaktadır.
Romanın diğer kahramanları; Sevda'nın anne ve babası, Sevda'nın çocuklarıdır.
Afet Ilgaz (1937-) Yazar, Romancı.
Çanakkale'de doğan yazar, Çapa Öğretmen Okulu ve Çapa Eğitim Enstitüsü'nden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe ve Klasik Diller Bölümünde bir süre okuyan Afet Ilgaz yurdun çeşitli yerlerinde anaokulu öğretmenliği, yöneticiliği ve yayıncılık yaptı. Halen bir kitabevi işletmekte olan Ilgaz, başlangıçta benimsediği Sosyalist dünya görüşünü terk edip 1990'dan itibaren İslamcı bir çizgide yazmaya ve yaşamaya başlamıştır. Yeni Şafak ve Milli Gazete'de yazıları yayınlanan Ilgaz, 1990'da yayımladığı Ad, Semud, Medyen adlı romanıyla yeni görüşlerini anlatmıştır.
İlk yazılarını 1954'te Dünya gazetesinde yayımlayan yazar, daha sonra çeşitli dergilerde yazarlık yapmış, ilk öykülerini ise 1955'te Varlık, türk Dili, Gelecek Yansıma, Sanat ve Toplum gibi dergilerde tefrika etmiştir. 1965'te Başörtülüler adlı hikâyesi ile Türk Dil Kurumu hikâye ödülünü ve 1973'te Yol adlı romanıyla Türkiye Yazarlar Birliği Yılın Romanı ve Romancısı Ödülü'nü almıştır.
İlk evliliğinden iki erkek çocuğu olan Ilgaz, daha sonra Rıfat Ilgaz ile evlenmiş ve ika kız çocuğu olmuştur.
Afet Ilgaz Eserleri
Afet Ilgaz Romanları