Büyük Günler
(Hüseyin Nihal ATSIZ)
Milletin tarifi ne olursa olsun, bir bakıma göre o “birlikte sevinip birlikte yas tutan insan topluluğu” demektir. Birlikte sevinmek, hele birlikte ağlamak insanları birbirine en sıkı bağlarla bağlayan şeydir. Milyonlarca insanın toplanmasından ibaret olan millet için müşterek sevinç büyük zaferlerle büyük adamların yıldönümleridir. Müşterek yas da büyük bozgunlardan, düşman istilalarından başka bir şey olamaz. Bir millet için yalnız zafer günlerinin bayramı kafi değildir. Bir millet tamamiyle şuurlanabilmek için büyük acı günlerini de yas töreni yaparak anlamalıdır. Zafer veya bozgun olsun, bir milleti toptan ilgilendiren günlerin hepsine büyük günler diyoruz. Buradaki “büyük” kelimesi onun millet hayatındaki büyük ehemmiyetini göstermek için kullanılmıştır. Bundan dolayı milletin övüneceği büyük adamların doğum yıldönümleri kutlandığı gibi ölüm yıldönümleri de anılır.
Bir millet bunları anmakla ne kazanır diye şüpheye düşmek doğru değildir. Şüphesiz, millet bunlardan maddi olarak bir şey kazanmaz. Fakat manevi olarak bir şey kazanır ki, onun değeri hiçbir şeyle ölçülemez. Bu kazanç, milletin kendine güvenmesidir. Geçmişinde büyük günleri olan millet, bunların gelecekte de olacağına inanır. Geçmişindeki kara günleri anarken, düşmanlarını unutmayarak ilerde de aynı baskına ve bozguna uğramamak için tedbirli davranır. Büyük adamların doğumları kutlanmak veya ölümleri anılmakla millet kendisine hizmet edenlere saygı borcunu öder, yani ahlaki bir davranışta bulunmuş olur. Bir milletin, ölülerini saygı ile anması ilerde de büyükler yetiştireceğinin müjdecisidir. Millet için şahsi menfaat gütmeden fedakarlık edenlerin hizmeti büyükse onlar milletin hatırasında da yer almaya layık kahramanlarıdır. Bunun için mutlaka büyük mevkide bulunmaya lüzum yoktur. Bazan bir erin hizmeti birçok rütbelilerin hizmetinden daha büyük olmuştur. Çanakkale savaşlarındaki Mehmet Çavuş ve Müstecip Onbaşı gibi.
Bir milletin tarihindeki büyük günler içinde çok yoruldukları zaman en çok mükafata hak kazanıyorlarsa, milletler de en çok kan döktükleri zaman en büyük sonucu alırlar. Bazan tarihte çok kan pahasına kazanıldığı halde mükafatı alınmamış gibi gözüken zaferler vardır. Onların büyük neticesini görmek için tarihin iç yüzüne dikkatle bakmak lazımdır. Muhakkaktır ki o kan dökülmeseydi netice o millet için pek acı olacaktı. Mesela kahramanlıkların boşuna harcandığı sanılan Çanakkale savaşlarında Türk ırkı o kadar bol kan dökmeseydi Rusya devrilmeyecek, savaş dört yıl uzamayacak ve biz yenildiğimiz anda Rusya ayakta olacağı için Kurtuluş Savaşı yapılmayacak ve Türkiye haritadan silinecekti.
***
Büyük günleri anmakta eskisi kadar ihmalci değiliz. Fakat daha çok büyük eksiklerimiz var. Hani Gök Türk Kağanlarının kızgın demire çekiçle vurdukları günü yadı? Hani devletimizin 1040 yılında Horasan’da kurulduğu günün kutlanması? Tuğrul Beğ’in Bağdat’a girip İslam dünyasının koruyuculuğunu kabul etmesi küçük şey midir? Malazgirt için neden dünyayı yerinden oynatacak bir yıldönümü yapmıyoruz? Çiçi Yabgu, Kür Şad, Çağrı Beğ, Oruç Reis gibi şanlı deliler neden anılmıyor? Kılıç Arslan’ın ve Sultan Mesud’un Haçlılar’ı tepelediği günler unutulmalı mı? Sırp Sındığı, Kosova, Niğebolu, Varna, İstanbul, Haçova, Kanije, Silistre, Plevne ve daha böyle birçoklarının anılmaması yazık değil mi? İlk şairimiz Çuçu, ilk müverrihimiz Bilge Tonyukuk için birer taş dikemez miyiz?
Kendi ulularımızı aydınlığa çıkararak onlara gereken saygıyı göstermeden önce başkalarının büyüklerini saygılamak, hatta onlar için en küçük bir ilgi göstermek ataların hatırasına saygısızlıktır. Önlenmelidir. Yozlaşan tarikatçilik ve particilik taassubu ile günümüzde görülen alelade önderleri geçmişin şanlı büyüklerine benzetmek ise tarih şuurundan ve fikir haysiyetinden mahrum zavallıların işidir.
Ötüken, Ağustos 1973
Kaynak: Nihal-Atsız.Com