Kurtarılmamış TÜRKler
(Hüseyin Nihal ATSIZ)
Türkiye dışında 60 milyon Türk, kurtarılmamış olarak yaşıyor. Osmanlı Türkleri'nin bölümleri olarak yanı başımızda duran Romanya, Yugoslavya, Bulgaristan, Batı Trakya, Rodos, Suriye ve Kerkük Türkleri'nin dışında asıl büyük Türk kesimi İran, Efgan, Sovyetler ve Çin hâkimiyetinde tutsaktırlar. Bu dört devlet kendi tabiiyetlerinde bulunan Türkler'e hiçbir hak tanımamakta, elde edilmiş bazı haklar uzun fedakârlıklarla, büyük mücadeleyle sağlanmış bulunmaktadır.
İran'daki 13 milyon Türk, bu zayıf ve iptidaî imparatorluğun en büyük unsuru olduğu halde İran'da Türkçe öğretim yapan okul yoktur. Açılması yasaktır. Birçok devlet dairelerinin duvarlarına yalnız Farsça konuşulacağına dair levhalar asılmıştır. İran'ın 60.000 Ermeni'si için radyoda Ermenice yayın yapılırken zengin kültürlü 13 milyon Türk için böyle bir şey düşünülmemektedir. Çünkü Farslar'ın iddiasına göre İran'da Türkçe konuşanlar aslında Fars olup Moğollar İran'ı zaptettiği zaman bunları zorla Türkçe konuşmaya mecbur etmiştir.
Bunun ne kadar gülünç bir iddia olduğu ortadadır. Aslında, Yedinci Asırdaki Arap istilâsından sonra İran tamamen yok olmuş, Araplar, İran medeniyetini kökünden kazımış, hatta Arap kanı İran kanıyla karışarak eski sarışın İran tipi ortadan kalkıp onun yerine bugünkü esmer, kara saçlı, arapsı Acem tipi çıkmıştır.
9 – 10. yüzyıllarda Arap Abbasi halifelerine bağlı olarak İran'ın bazı bölümlerinde kurulan yerli hanedanlar ve bunların sonuncusu ve en büyüğü olan Büveyhliler, 11. yüzyıldaki Selçuklu fütühatıyla kaldırılmış, böylelikle İran'da dokuz asır süren Türk hâkimiyeti başlamıştır. “Moğollar'ın zorla Türkçe konuşturdukları halk”, daha Moğollar tarih sahnesinde yokken kuzeyden Hazar ve Sibir, doğudan Oğuz adıyla gelen bu Türkler'dir. Başlarındaki Çengiz Hanedanı Gök Türk soyundan olan ve Moğol'dan çok, büyük çoğunlukla Türkler'den oluşmuş bulunan Gök Moğol devleti ise 13. asırda Azerbaycan ve Anadolu'ya bir buçuk milyon Turanlı ile gelerek bu ülkelerin kesin sonuçlu olarak Türkleşmesini sağlamıştır.
İşte şimdi, bir oldu bitti ile tekrar Fars hakimiyetine geçen İran'daki 13 milyon soydaşımız İran'ın en zeki, cevvâl, çalışkan ve savaşçı unsuru olduğu halde insan haklarından mahrumdur. Onları düşünmek ve onlar için bir şeyler yapmak hakkımız ve görevimizdir.
İran'dan çok geri, üstelik çok da yoksul olan Efganistan'ın kuzeyinde de 3 milyon Özbek ve Türkmen vardır. Efganistan'ın bu kuzey bölgesi “Efgan Türkistanı”dır. Komünist kıyıcılığından kaçarak Efganistan'a geçen Özbek, Türkmen, pek az da Kırgız Türkü ile bugün 3 milyona varan bu Türkler, ancak %5'i okur-yazar olan iptidai Efganlılar'ın hakimiyeti altındadır. 25–30 yıl önce, hayvan sürüleriyle birlikte Türkiye'ye göçmek isteyen on binlerce Türkmen'e Efgan hükümeti izin vermemiştir. Bu Türklerin de Türkçe öğretim yapan okulları, radyodan Türkçe seslenen spikerleri yoktur. Efganistan denen ülke tarihteki Türk Kuşanlar'ın, Ak Hunlar'ın, Gazneliler'in, Temirliler'in ülkesidir. Efgan şehirleri bu eski Türkler'in medeniyet eserleriyle doludur. Bunları düşünmek ve onlar için bir şeyler yapmak da hakkımız ve görevimizdir.
Ruslar eski saldırganlıklarını kaybetmişlerdir. Yalnız Batı'dan değil, ülküdaşları olan Çin'den de korkuyorlar. Komünizm iflâsa doğru gitmekte, Rus nüfusu yerinde sayarken Türkler çoğalmaktadır. Karanlıklar arasından ümit şimşekleri çakmaktadır. Bu Türkler'i düşünmek de hakkımız ve görevimizdir.
Dünyanın en kalabalık olan, belki 850 milyonluk, belki bir milyarlık Çin'deki Türkler ise daha mühim bir tehlike ile karşı karşıyadır: Bu geniş topraklara Türkler'in birkaç katı Çinli yerleştirilmesi… Fakat tabiat kuvvetleri Türkler'i korumakta, Çin Türkistan'ında Çinliler yaşayamamaktadır. Yaşayıp üreseler bile, orada bir tek Türk kalmasa bile günün birinde o Kunlar ve Uygurlar diyarı onlardan yine alınıp Türkleştirilecektir. İçinde Türk nüfusu kalmadı diye tarihî mirasları bırakacak değiliz. Bugün Kırım'da da Türk yok ama Kırım bizimdir. Günün birinde mutlaka kurtarılacaktır.
O Türkler'i unutmayız. Unutamayız. Bir aile, nasıl gurbette veya uzakta olmakla bir ferdini unutmazsa, bir millet de başka hakimiyetler altında yaşayan kardeşlerini öylece unutamaz. Bu sebeple nerede olurlarsa olsunlar bütün Türkler'i düşünmek, onların acı ve sevinçlerine ortak olmak, iyiliklerini istemek ve günün birinde bütün Türkler'in birleşeceklerini düşünerek bu uğurda çalışmak her Türk'ün vazifesidir.
Türk milleti büyük bir millettir. Tarihteki fonksiyonu çok büyük olmuştur. Türk devleti birkaç defa dünyanın ve tarihin en büyük devleti haline gelmiştir. Böyle bir milleti dünya birleşse bile ortadan kaldıramaz. 20. yüzyıl Türkler'in bütün tarihlerinde görülmedik şekilde çoğaldıkları bir asırdır. Bu asır Batı medeniyetinin ve komünizmin yıprandığı, çözüldüğü bir çağdır. Türk milletinin şahlanması için yeniden büyük önderlere ihtiyaç vardır. 20. yüzyılın son çeyreğinde (1967–2000) elbette böyle bir kılavuz önder çıkacaktır. Parti liderlerinden böyle bir önder çıkamaz. Partiler, tabiatları icabı, birbirlerini yemekle meşguldür. Önder, partilerden değil, doğrudan doğruya milletin içinden çıkarak yeni bir Bozkurt olacaktır. Tanrıkut Mete'nin, Çiçi Yabgu'nun, İstemi Kağan'ın, Kür Şad'ın, İlteriş Kutluğ Kağan'ın, kül tegin'in, Bayançur Kağan'ın, Çağrı Beğ'in, Oruç Reis'in ruhlarından işaret almış bir önder yüksek ahlâk ve büyük erdemle bu kutlu işi başaracaktır.
Tutsak Türk Elleri ve onun Osman Batur gibi binlerce şehidi dururken, Zenci Lumumba'ya, Hoşi-minh'e, Mao'ya destan düzenlere lânet olsun. Milletin büyük yarını ve övüncüyle uğraşmak dururken işçi gündeliklerini hayatın en mühim meselesi haline getirmek isteyen solaklara lânet olsun. Türk ırkının yüceliği ortada iken “Ben hilâli bir Çingene ile yükseltirim” diyen yobaz köpeği susturmayan haysiyetsiz profesöre lânet olsun!
Türk'ün yıldırımı inecektir.
Tanrı'nın gazabı bunların üstüne inmezse daha müthiş olan Türk'ün yıldırımı inecektir.
ATSIZ
Kaynak: Nihal-Atsız.Com