Osmanlı İmparatorluğu (3.Bölüm)

Osmanlı İmparatorluğu (3.Bölüm)

Yavuz Sultan Selim Devri;

Henüz Trabzon'da vali iken Doğu'da Safavilerin nasıl güçlendiğini gören ve onlarla başarılı bir mücadeleye giren Selim, tahta çıktıktan , Anadolu'daki mezhep mücadelesine bir son vermek için Safavilerle doğrudan savaş girmeyi kaçınılmaz görmekteydi. Nihayet ordusunun başında Doğu seferine çıkan Yavuz Selim, Çaldıran Ovası'nda Şah İsmail'in ordusuyla büyük bir meydan muharebesi yaptı. İki Türk hükümdarının mücadelesinden Selim üstün çıktı (23 Ağustos 1514). Doğu Anadolu toprakları Osmanlıların eline geçti.


Yavuz, Tebriz'e kadar Şah İsmail'i takip etti. beyliği Osmanlı yönetimine alındı ve sonra ilhak edildi (1515)Babası döneminde Memlûklara karşı yapılan seferlerin çoğu kez başarısızlıkla neticelenmesi, Osmanlıların doğu'da ve İslâm dünyasında üstünlük kurmaları önündeki en büyük engel idi. Bu sebeple, Safavi tehlikesini bertaraf ettikten sonra Yavuz, Memlûklara karşı büyük bir ordu hazırladı. Mısır Memlûk Sultanı Kansu Gavri, Osmanlı ordusunu Halep'in kuzeyinde karşıladı. Ancak Osmanlıların zaferiyle son buldu (24 Ağustos 1516). Kansu Gavri savaş sırasında öldü.


Malatya'dan Sina yarımadasına kadar olan topraklar Osmanlıların eline geçti. Kışı Şam'da geçiren Yavuz, tekrar Mısır'a yöneldi. Yeni Memlûk Sultanı Tomanbay ile Kahire'nin kuzeyindeki Ridaniye mevkiinde yapılan savaşı da Osmanlılar kazandı. (22 Ocak 1517). Bu savaş Memlûk Devleti'nin sonu oldu. Suriye, Filistin, Mısır ve Hicaz Osmanlı hâkimiyetine girdi. Hülagû'nun Bağdat'ı işgal etmesiyle Memlûk himayesine giren halifelik müessesesi de böylece Osmanlılara geçmiş oluyordu. Nitekim Mekke şerifi şehrin anahtarını Yavuz Sultan Selim'e sunarak itaatini bildirmişti. Yavuz dönemi Osmanlıların doğu'da ve İslâm dünyası'nda en büyük güç haline geldiği bir dönemdir.


Yükseliş Döneminin Zirvesi:
Kanuni Sultan Süleyman

Yavuz Sultan Selim'in sekiz yıl süren hâkimiyet devrinden sonra Osmanlı tahtına oğlu I.Süleyman geçti (1520). I.Süleyman'ın 46 yıllık saltanatında Osmanlı Devleti siyasî, askerî ve iktisadî açılardan zirveye ulaşmıştır. Bu sebeple dost düşman ona Kanuni, Muhteşem, Büyük Türk gibi lâkaplarla hitap etmiş ve tarihe de böyle geçmiştir.


Avrupa'daki Gelişmeler;

Kanuni döneminde özellikle Avrupa'da önemli dinî ve siyasî değişiklikler söz konusudur. Güçlü Macar krallığının Osmanlı hâkimiyetine girmesinden sonra, Kutsal Roma-Cermen İmparatoru Şarlken en ciddî rakip hâline gelmiş, onun oluşturduğu imparatorluğun uzantısı durumundaki Avusturya Arşidükalığı Osmanlılara sınırdaş olmuştur. Bu devlet ile Avrupa'nın en güçlü hanedanı olacak olan Habsburglar Avrupa'yı âdeta parselleyeceklerdir. Bu dönemde güçlenmeye başlayan Protestanlık, Avrupa'da mezhep çatışmalarının şiddetlenmesine sebep olmuştu. Doğu Avrupa'da da Lehistan ve Ortadoks Rusya güçlenmeye başlamıştı. Kanuni, Avrupa'daki siyasî ve dinî çekişmelerden faydalanarak, onların birleşmemesine özen göstermiş ve bunu bir devlet politikası hâline getirmiştir. Yine bu dönemde Akdeniz'de ve Okyanuslarda güçlü bir ticarî ve iktisadî filo oluşturan İspanyol ve Portekiz donanmaları Venedik'in yerini almış görünüyordu.


Belgrat'ın Fethi ve Macaristan Seferi;

Fatih'in Sırbistan seferinde ele geçirilemeyen Belgrat, Avrupa içlerine yapılacak akınlar için bir sıçrama noktası idi. Bu sebeple Kanuni, Macaristan seferine çıktığında ilkin Belgrat'ı kuşattı ve ele geçirdi(1521). Burayı bir üs olarak kullanan Osmanlılar artık rahatlıkla Avrupa içlerine sefer yapabilecekti. Nitekim Şarlken'e tutsak olan Fransa Kralı Fransuva'yı, kendisinden yardım talep etmesi üzerine, kurtarmayı amaçlayan Kanuni, 1526 yılında karşısındaki ittifakı parçalamak amacıyla yeniden Macaristan üzerine bir sefer düzenledi. 29 Ağustos 1526'da Mohaç Meydan Muharebesi ile Macar ordularını imha eden Kanuni, Budin'i (Budapeşte) ele geçirdi. Macaristan'ın bir bölümü ilhak edildi ve kalan kısmı Erdel Krallığı oluşturularak Osmanlı hâkimiyetine alındı.


Avusturya Seferleri;

Macaristan'ın ele geçirilmesi üzerine, ölen Macar kralı ile akrabalığını öne süren Avusturya Arşidükü Ferdinand, Macar topraklarında hak iddia etmiş ve Budin'i işgal etmişti. Bunun üzerine Kanuni, yeniden Macaristan'a sefer düzenledi. Budin kurtarıldı. Ancak Kanuni'nin asıl maksadı Viyana idi. Osmanlı ordusu şehri kuşattı ise de ele geçirmeye muvaffak olamadı(1529). I.Viyana Kuşatması'nın sonuçsuz kalmasından cesaretlenen Ferdinand, Budin'i tekrar işgal etti. Kanuni ünlü “Alman Seferi” ile mukabele ederek işgal edilen yerleri geri aldı. Ferdinand ile İstanbul'da bir anlaşma yapıldı. Bu anlaşmaya göre Ferdinand, Macaristan üzerinde hak talep etmeyecek ve Osmanlı hâkimiyetini tanıyacak ve elinde bulundurduğu Macaristan'a ait topraklar için de Osmanlılara vergi verecekti.(1533).


Ferdinand'ın Macar kralının ölümünü fırsat bilerek anlaşmayı bozması üzerine Kanuni yeniden sefere çıktı. 1562'deki bu sefer sonucunda Macaristan'da Erdel Beylerbeyliği oluşturuldu. Avusturyalılar fırsat buldukça Macar topraklarına tecavüz etmişler ve her seferinde de Osmanlılardan gerekli cevabı almışlardır. Nitekim Kanuni'nin son seferi de Avusturya'ya karşı olmuş ve Zigetvar Kalesi kuşatılmıştır (1566)


Fransa ile Münasebetler ve İlk Kapitülâsyon;

Avrupa birliğini sağlamak isteyen Roma-Cermen İmparatoru Şarlken, bu maksatla Fransız Kralı Fransuva'yı esir etmişti. Kendisinden yardım isteyen kral ile iyi ilişkiler kuran Kanuni böylece Şarlken'e karşı bir müttefik kazanmış oluyordu. 1535 yılında iki ülke arasında ticaret ve dostluk anlaşması imzalandı. Anlaşma ile her iki ülke serbest ticaret hakkı elde edecek ve bu haklar iki hükümdarın yaşadığı sürece geçerli olacaktı. Lâkin kapitülasyon adıyla tarihe geçecek olan bu ticarî imtiyazlar sürekli hâle getirilmiş, sonraki devlet adamlarının basiretsizliği sebebiyle tek taraflı işlemeye başlamış ve başka devletlere de imtiyazların tanınmasıyla Osmanlı ekonomisi giderek dışa bağımlı hâle gelmiştir.


İranla Münasebetler;

Şah İsmail'in yerine geçen oğlu I.Şah Tahmasp, babası gibi, Osmanlıların düşmanı olan Venedik ve Avusturya ile ittifak kurmakta bir beis görmüyordu.


Osmanlı ordusu, Avrupa'ya sefere çıktığında Safaviler, Doğu Anadolu topraklarına karşı saldırıya geçiyordu. Bu sebeple, Kanuni, Irakeyn (iki Irak; Irak-ı Acem ve Irak-ı Arap) seferi diye bilinen bir sefere çıktı (1534-35). Tebriz ve Bağdat Osmanlı topraklarına katıldı. Osmanlının Avrupa ile ilgilenmesinden yararlanan Safaviler fırsat buldukça yeniden harekete geçtiklerinde, bölgeye 1555 yılına kadar Nahcivan ve Tebriz üzerine birkaç kez sefer düzenlenmiştir. Osmanlılar karşısında fazla bir varlık gösteremeyen Şah Tahmasp nihayet barış anlaşması imzalamayı kabul etmek zorunda kalmış ve Amasya Antlaşması (1555) ile Osmanlı üstünlüğünü kabul ederek Bağdat, Tebriz ve Doğu Anadolu'nun Osmanlı hâkimiyetinde olduğunu tasdik etmiştir.


Deniz Seferleri ve Fetihler;

Kanuni devri karada olduğu gibi denizlerde de büyük bir üstünlüğün sağlandığı bir devirdir. Fatih'in alamadığı, St.Jean şövalyelerinin elindeki Rodos ve çevresindeki adacıklar, başarılı bir kuşatma sonunda ele geçirilmiş(1522), II. Bâyezid zamanından beri Akdeniz'de serbestçe faaliyet gösteren Barbaros kardeşlerin devlet hizmetine alınmasıyla deniz ve kıyılarda pek ç yer Osmanlı hâkimiyetine dahil olmuştur. Cezayir'i ellerinde bulunduran ve Osmanlılar adına, 1492 yılında İspanya'da soy kırıma uğrayan Musevîleri İstanbul'a gemilerle nakleden Barbaros kardeşler haklı bir üne sahip olmuşlardı. 1533 yılında Cezayir'i Osmanlılara bırakarak kaptan-ı deryalık görevini kabul eden Paşa (Hızır Reis), 1538 yılında Andrea Doria komutasındaki Haçlı donanmasını Preveze'de büyük bir bozguna uğratarak, Osmanlılardın Akdeniz'in tek hâkimi olduğunu bütün dünyaya kabul ettirdi.


    Barbaros'un ölümünden sonra yerine geçen Turgut Reis de fetihlere devam etti.Nitekim St. Jean şövalyelerinin elinde bulunan Trablusgarp onun tarafından fethedilmiş (1551), Preveze'den sonraki en büyük deniz zaferi sayılan Cerbe Savaşı sonunda Haçlı donanması bir kez daha hezimeti tatmıştır. Sadece Akdeniz'de değil Kızıl Deniz ve Hint Okyanusunda da Osmanlı donanması faaliyette bulunmuştur. Uzak denizlerde istenilen sonuçlar elde edilememişse de bu dönemde Yemen ve Arabistan'ın güney kıyıları ile Habeşistan ele geçirilmiştir.


Kanuni'nin Ölümü ve Sonrası;

Zigetvar Muhasarası esnasında hastalanan Kanuni kalenin fethini göremeden 66 yaşında öldü (1566). Siyasî, askerî ve iktisadî bakımlardan Osmanlıyı zirveye çıkaran bu büyük hükümdarın yerine geçen ne II. Selim (1566-1574) ne de III. Murat (1574-1595) aynı evsafta kişiler değillerdi. Ancak Kanuni devrinde başlayan fetih rüzgârları o derece şiddetliydi ki, bu hükümdarlar devrinde de hızını devam ettirebildi. Şüphesiz bu başarılarda sadrazam Sokullu Mehmet Paşa'nın dirayetli siyasetinin de rolü büyüktür.


Anadolu'nun Akdeniz'e bakan kıyılarında bir çıban başı gibi duran Venedik'in elindeki Kıbrıs bu fetih rüzgârıyla kuşatıldı. Lala Mustafa Paşa komutasındaki Osmanlı donanması adayı ele geçirir geçirmez (1571), buraya Anadolu'nun çeşitli sancaklarından Türkler yerleştirildi. Artık Kıbrıs da Türk olmuştu. Bu durumu hazmedemeyen Venedik, İspanyol, Malta donanmaları papa ve diğer bazı Avrupa devletlerinin de desteği ile harekete geçerek büyük bir savaş filosu oluşturdular. Korent Körfezi yakınlarında, İnebahtı önlerinde yapılan deniz savaşını Osmanlılar kaybetti (1571).


Ancak kendileri de oldukça fazla zaiyat verdiğinden, Haçlı donanması Osmanlı kadırgalarını takip edecek durumda değildi. Sokullu kısa zamanda donanmayı yenileyerek yeniden Akdeniz'e indirdi. Venedik bu durum karşısında yeni bir savaşı göze alamadı ve Osmanlılara vergi vermeyi kabul etti. Kılıç Ali Paşa komutasındaki donanma Tunus'u yeniden Osmanlı topraklarına kattı (1574). Bu esnada II.Selim ölmüş ve yerine III. Murat geçmişti. Bu padişah devrinde, Şah Tahmasp'ın ölümüyle çalkanan İran'a savaş açıldı (1576) Gürcistan ve Azerbaycan'ın büyük bir kısmının ele geçirilmesiyle neticelenen ilk seferden sonra savaş 15 yıl sürdü. Bu uzun savaş ile daha fazla yıpranmak istemeyen Osmanlı Devleti ile İran arasında 1590'da bir barış anlaşması yapıldı. Yine bu dönemde başlayan Türk-Macar Savaşı I.Ahmet devrine kadar devam etti. Don ve Volga nehirlerini birleştirmeyi amaçlayan kanal projesi ile Süveyş kanalı teşebbüsünün mimarı olan Sokullu'nun 1579'daki ölümü ile Osmanlı Devleti büyük bir yara almıştır. Özellikle III.Murat'ın oğlu III.Mehmet'in (1595-1604), hükümet işlerini annesine bırakıp, bir köşeye çekilmesi Osmanlı'yı XVII. yüzyılda daha kötü yılların bekleyeceğinin âdeta habercisi idi.


Duraklama Dönemi ve Son Başarılar

III. Mehmet zamanında Avusturya'ya karşı devam ettirilen savaşlarda Eğri, Kanije ve Haçova zaferleri elde edilmişse de I. Ahmet (1604-1617), Zitvatorok Antlaşmasını imzalayarak (1606), Osmanlının, Avrupa'daki üstünlüğünün sona erdiğini bir anlamda kabul ediyordu. Her ne kadar ele geçen topraklar bu anlaşmayla Osmanlıda kalıyorsa da, artık iki devletin “eşit” sayıldığı hükme bağlanmıştı. XVI.yüzyıl başlarından itibaren Avusturya ve İran'la girilen uzun savaşlar, ehliyetsiz idareciler, liyakatin yerini iltimas ve rüşvetin alması, buna bağlı olarak devletin askerî ve iktisadî düzeninin temelini oluşturan timar sisteminin bozulmaya başlaması, devletin güç ve otoritesini, halkın huzur ve asayişini güvenliğini sarsmıştır.


XVII. yüzyıla girilirken bu olumsuz şartlar, anarşinin artmasına sebep olmuştur. Merkez ve taşra teşkilâtında görülen bozulmalar, pek çok isyanın çıkmasını ve dolayısıyla devlet nizamının sarsılmasını beraberinde getirmiştir. Bu isyanları üç grupta toplamak mümkündür; Taşrada çıkan Celalî İsyanları, Eyalet isyanları ve İstanbul merkezli kapıkulu isyanları. Celalî isyanlarının en önemli sebepleri, yukarıda da belirttiğimiz gibi, devletin uzayan savaşlara bağlı olarak azalan gelirlerini karşılayabilmek için vergileri artırması, timar sistemindeki bozulmalar ve köylünün artan vergilere karşı huzursuzlukları idi. Halkın devlete olan güveninin sarsılması, isyancıların gücünü daha da artırıyordu. Kalenderoğlu, Karayazıcı, Deli Hasan gibi Celâlîlerin isyanlarına, medrese öğrencisi suhteler ve başıboş leventlerin isyanları da eklenince, devlet isyanları bastırmada oldukça zorlandı. Bu isyanlar yüzünden özellikle Anadolu'da dirlik ve düzenlik kalmadığı gibi, iktisadî durum da oldukça bozulmuştur. Yine bu otorite boşluğu nedeniyle Erzurum ve Sivas gibi yerlerin valileri ile Yemen, Bağdat, Eflâk, Boğdan gibi bağlı eyaletlerin yerli yöneticileri de isyan etmişlerdi.


İstanbul'daki yeniçerilerin ulûfelerini zamanında alamamalarını bahane ederek çıkardıkları isyanlar doğrudan sarayı hedef almıştır. Fesat yuvası hâline gelen Yeniçeri Ocağı'nı düzenlemek isteyen II. Osman (1618-1622) yeniçerilerin hışmına uğramış, isyancılar sarayı basmıştır. Yeniçeriler, Genç Osman'ı tahttan indirerek yerine, III. Mehmet'in kardeşi I.Mustafa'yı getirmişler ve bununla da kalmayarak, Genç Osman'ı Yedikule Zindanlarında katletmişlerdir. Bu olay yeniçerilerin bir padişahı tahttan düşürüp, katletmelerinin ilk örneği olması açısından dikkat çekicidir.


Yeniçerilerin başa geçirdiği I.Mustafa'nın bir yıl sonra ölmesiyle, Osmanlı tahtına IV. Murat geçer (1623-1640), genç padişah, hâkimiyetinin ilk on yılında devlet idaresindeki inisiyatifi valide Kösem Sultan'a bırakmış ve güçlenene kadar fesat çıkaranlara karşı tedbirli davranmıştır. Ancak saraydaki huzursuzluk ve Anadolu'da yeniden patlak veren isyanların tehlikeli boyutlara ulaşması üzerine 1632'de duruma müdahale eden IV. Murat, kısa zamanda otoriteyi tesis etmiştir. Sert tedbirlerle nifak çıkaranları, şeyhülislâm ve kardeşleri de dahil, öldürtmekten çekinmemiş, boşalan devlet hazinesini yeniden çeki düzene koymuştur. Toparlanan Osmanlı Devleti, Bağdat'ı ele geçiren İran'a savaş açtı. IV. Murat, ünlü seferiyle Bağdat'ı geri aldı (1638). İran ile yapılan Kasr-ı Şirin Antlaşmasıyla (1639), bugünkü sınırlara yakın olan Türk-İran sınırı yeniden çizildi.


1640'ta, IV. Murat'ın ölmesi üzerine yerine kardeşi I. İbrahim geçti(1640-1648). Fakat onun sekiz yıllık saltanatında devlet her açıdan kötülemeye başlamıştı. Sonunda 1648 yılında o da öldürüldü ve çocuk yaştaki IV. Mehmet Osmanlı tahtına çıkarıldı (1648-1687). Harem ve Yeniçeri Ocağı devlet işlerine istedikleri gibi müdahale eder olmuşlardı. Bu kötü gidiş 1656'da Köprülü Mehmed Paşa'nın sadrazamlık vazifesine getirilmesine kadar devam etti.Köprülü Mehmet Paşa ve onun ailesinden olan diğer sadrazamlar XVIII. yüzyıl başlarına kadar Osmanlı Devleti'nin idaresinde belirleyici bir rol oynamışlardır.


Köprülüler Devri olarak bilinen bu dönemde geçici de olsa bir istikrar sağlanmış ve Osmanlılar son fetihlerini bu devirde gerçekleştirebilmişlerdir. Köprülü Mehmet Paşa, içerde sükûneti sağladığı gibi, Venediklilerin eline geçmiş olan Bozcaada ve Limni'yi geri alıp, Çanakkale Boğazı'nı ablukadan kurtardı. Köprülü Mehmet Paşa öldüğünde, padişah yine geniş yetkilerle oğlu Köprülü Fazıl Ahmet Paşa'yı sadarete getirdi(1661). Erdel işlerine karış Avusturya'ya karşı başlatılan savaşta Fazıl Ahmet Paşa, Uyvar'ı fethetti. Avusturya yapılan anlaşmayla, Erdel ile Uyvar ve Neograt kalelerinin Osmanlı hâkimiyetinde olduğunu kabul etti. Uzun süredir kuşatılan, Venedik'in elindeki Girit, Kandiye Kalesi'nin düşmesiyle Osmanlı hâkimiyetine girdi(1669). Lehistan'a yapılan sefer sonucunda Podolya da Osmanlı topraklarına katıldı (1676).


    Büyük başarılara imza atan Fazıl Ahmet Paşa'nın genç yaşta ölmesi üzerine, IV. Mehmet, Köprülü'nün damadı Kara Mustafa Paşa'yı sadrazamlığa getirdi(1676).


Kara Mustafa Paşa, Çehrin'i ele geçirdi (1678). Bu zaferden sonra, Ruslar, Dinyeper nehrinin sağında kalan toprakları Osmanlılara bırakmak zorunda kaldıkları ilk anlaşmayı Türklerle yapmıştır (1681). Zaferlerin devamı getirerek Osmanlı'yı yeniden Avrupa'daki en geniş sınırlara ulaştırmak isteyen Kara Mustafa Paşa, Orta Macaristan'da, Katolik Avusturya'ya karşı isyan eden Protestan Macarları himayesine aldı. İmre Tököli Osmanlılar tarafından Orta Macaristan kralı olarak tanındı. Mustafa Paşa, büyük bir orduyla Viyana'ya sefer düzenledi. Kanuni'nin ele geçiremediği Avusturya'nın merkezi Viyana'ya karşı başlatılan bu ikinci sefer boyunca Osmanlılar hiçbir direnmeyle karşılaşmadılar. 1683'te kuşatma başladığında, Avusturya imparatoru çoktan şehri terketmişti. Ancak kuşatmanın uzun sürmesi, Lehistan ve Alman askerlerinin, şehrin imdadına yetişmesiyle neticelendi. İki ateş arasında sıkışan Kara Mustafa Paşa, büyük bir bozguna uğradı. (12 Eylül 1683). Osmanlılar Belgrat'a kadar geri çekilmek zorunda kaldı.


Viyana bozgunu, sadrazamın Belgrat'ta hayatına mal olmuştu. Osmanlı devletine karşı Avusturya, Lehistan, Malta, Venedik ve son olarak Rusların katıldığı(1696) büyük bir ittifak oluşturuldu. Osmanlılar dört cephede bu ittifaka karşı mücadele verdiği sırada, içte de huzursuzluk artmaktaydı. IV. Mehmet tahttan indirilmesiyle yerine II. Süleyman (1687-1691) , II.Ahmet (1691-1695) devirlerinde huzursuzluk devam etti. Bu dönemde yine bir Köprülüzade olan Fazıl Mustafa Paşa, ordu ve maliyeyi düzene koymaya yönelik başarılı icraatlerde bulunmuş ise de aynı aileden Hüseyin ve Nu'man Paşalar, sadaret makamında başarı sağlayamamışlardı.


II. Mustafa (1695-1703), Viyana bozgunu ve ardından gelen toprak kayıplarını önlemek amacıyla üç kez Avusturya'ya sefer düzenledi, ilk iki seferde kısmen başarı sağlandıysa da son seferde Osmanlı ordusu Zenta denilen yerde bozguna uğradı. Bunun üzerine İngiltere'nin araya girmesiyle Osmanlılar, ittifak güçleriyle Karlofça Antlaşması'nı imzalamak zorunda kaldı (26 Ocak 1699). 25 yıl için geçerli olacak bu anlaşma sonunda, Avusturya'ya Macaristan'ın büyük bir bölümü ve Erdel, Venediklilere Dalmaçya kıyıları ve Mora, Lehistan'a ise Podolya ve Ukrayna bırakılıyordu. Rusya ile yapılan üç yıllık ayrı bir anlaşma ile de Azak Kalesi Ruslara terk ediliyor ve onların İstanbul'da daimî bir elçi bulundurmaları kabul ediliyordu. Karlofça Antlaşması, Osmanlıların toprak kaybıyla neticelen şimdiye kadar imzaladıkları en ağır anlaşma idi.


I.Edirne Vakası adı verilen bir ayaklanma ile Osmanlı tahtına III. Ahmet geçirildi (1703-1730). Rusya bu dönemde hem Doğu Avrupa hem de Karadeniz istikametinde topraklarını genişletme gayesini gütmekteydi. Poltova yenilgisinden sonra Osmanlılara sığınan İsveç Kralı XII. Şarl, iki ülke arasında yeniden bir savaşın başlaması için bir vesile oldu. Bu savaş ile Osmanlılar, Karlofça'da kaybettikleri toprakları tekrar kazanma fırsatını bulacaktı. Nitekim Prut'ta sıkıştırılan Ruslar (1711), anlaşma yaparak, Azak'ı terk etmek zorunda kaldılar. Karadağ'da isyan çıkartan Venedik'e karşı açılan savaşlarda ise işgal altındaki Mora kurtarıldı. (1715). Bu başarılar üzerine, sıranın kendisine geldiğini düşünerek harekete geçen Avusturya, Osmanlıları yenilgiye uğrattılar.


Temeşvar ve Belgrat düştü. Osmanlılar Pasarofça Antlaşmasını imzalayarak (1718), Temeşvar ve Belgrad ile birlikte Küçük Eflâk ve Kuzey Sırbistan'ı Avusturya'ya bıraktı. Dalmaçya kıyılarındaki bazı kalelerin Venedik'e terki mukabilinde Mora muhafaza edildi. Osmanlılardın Balkanlar ve Orta Avrupa seferleri için staratejik bir mevkiide olan Belgrat'ın düşmesi, ağır sonuçlar doğurmuştur. Avusturya, Belgrat'tan Balkan içlerine sarkmakta daha başarılı olacaktır.


|» “Türk Tarihi” Sayfasına Dön! « |

Not: İçerik, internetten alıntılanarak derlenmiştir…

Sınavlara Hazırlık Arama Robotu
YGS & LYS TEOG KPSS TUS KPDS Ehliyet Sınavı PMYO JANA

Seçim esnek olup ilgili alanları seçiniz, Örneğin ehliyet sınavı için branş olarak matematik seçmeyiniz :)