Anadille Eğitim ve Türkçe
(Yrd. Doç. Dr. A. Üstüner)
Bilimsel açidan gelismis olan milletlerin ekonomik ve kültürel açidan da gelistikleri, siyasî zeminde söz sahibi olduklari bilinen bir gerçektir. Bilimsel buluslardan yararlanabilen ülkeler, vatandaslarinin gelir seviyelerini yükseltmekte ve onlar için daha müreffeh bir hayat imkani saglamaktadirlar. Bu gerçekler dolayisiyla çagimiz genellikle bilim çagi diye nitelendirilir. Bilimsel bakimdan gelismek, bilimle ilgili kurumsal ortamin niteliginden çok bilim dili olarak gelismis bir dile sahip olmaya baglidir. Bir milletin dili, her türlü fikir ve düsünceleri bütün ayrintilariyla ifade edebilecek bir zenginlikte degilse, o milletin bilimde ilerlemesi mümkün degildir. Gelismis ve zengin bir dil, her bilim dalinin egitim ve ögretiminde de büyük kolayliklar saglar.
Bilim dili, bütün bilim dallarinin arastirilmasinda, egitim ve ögretiminde kullanilabilen, bunun için gerekli terimlere ve zengin bir kelime kadrosuna sahip olan dildir. “Bilim dili en basit tanimi ile bir dilin genel kültür dilinden az çok ayrilan, çesitli bilim dallarinin, teknik ve sanat alanlarinin gerekli kildigi söz varligini, üslûp ve anlatim özelliklerini ve terim ihtiyacini karsilayabilen bir dil demektir. Her bilim dalinin dildeki genel kavramlar disinda özel kavramlarin karsiligi olan bir hayli terime de ihtiyaci oldugu için bilim dili bir bakima “kültür dili + terimlerin olusturdugu özel bir dil” olarak da tanimlanabilir.” (Korkmaz, 2001; s.7-19)
Bir dilin bilim dili sayilabilmesi için, o dille çesitli bilim dallarina ait arastirmalarin, incelemelerin yapilabilmesi, bunlara ait sonuçlarin, yorum ve degerlendirmelerin en ince ayrintilarina kadar ifade edilebilmesi; dilde bütün bilim dallari için gerekli terimlerin bulunmasi, çesitli fikir ve düsünceleri anlatan kavramlari karsilayabilecek isleklige ve kelime kadrosuna sahip olmasi gerekir. Her dilin insan duygu ve düsüncelerini ifade etme vasitalari ve sistemi farklidir. Bu yüzden bir dilin diger bir dile oranla üstün oldugunu iddia etmek gerçeklere aykiridir. Bir dildeki kelimelerin sayi bakimindan fazlaligi veya sadece yapim ve çekim eklerinin çoklugu yahut söz dizimi özellikleri o dilin baska bir dile üstün oldugunu ortaya koymaz.
Hiç bir dil baslangiçta tam bir bilim dili halinde dogmamistir. Ancak islenmis veya islenmemis; islenerek bilim dili, kültür dili, edebî dil haline gelmis veya gelememis dillerden söz edilebilir. Yani dilleri islenmislikleri bakimindan kiyaslayabiliriz. Yazi dili, bilim dili olarak kullanilmis, bu sayede gelismis olan diller zamanla daha zengin bir dil özelligi kazanirlar. Yazi dili haline gelmis bir dil, zamanla edebiyat dili, kültür dili, bilim dili olarak kullanilir ve islenirse zenginlesir.
Bir milletin bütün tarihi boyunca edindigi kültürü, deger yargilarini ve hayat tecrübelerini sinesinde toplayan, onu koruyan ve yasatan “kutsal bir hazine” olan dil, sadece iletisim araci olarak düsünülmemelidir. Iletisim araci olma niteligi yaninda dilin hem fert ve hem de millet için daha önemli olan yönü kültürel kimligi belirleyici ve koruyucu olan yönüdür. Milletin iç dünyasini, ruhunu yansitan dil, kisilerin mensubiyetlerinin, milletlerine olan bagliliklarinin da belirleyicisidir. Kisiyle kendi milleti arasindaki en saglam bag dildir.
Kendi milletine bagliliginin devami, anadilin bilinçli bir sekilde yeterince ögrenilmesi ve kullanilabilmesi ile mümkündür. “Toplumun millet olarak yasayip devam edebilmesi de buna baglidir. Egitim bu sonucu sagliyorsa millet devam eder; saglamiyorsa çözülür. Ekonomik basarilarla zenginlesmis fertler, millî dil ve kültür bilinci tasimadiklari takdirde, baska devletlerin uydusu olmayi rahatlikla isteyebilirler, yabanci bir dil ve kültürü hiç kaygi duymadan kendi dil ve kültürlerinin önüne geçirebilirler.” (Ercilasun, 2000; s.203-207)
Atatürk, bu gerçekleri su sözlerle dile getirmektedir: “Millî his ile dil arasindaki bag çok kuvvetlidir. Dilin millî ve zengin olmasi, millî hissin inkisâfinda baslica müessirdir. Türk dili dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki bu dil suurla islensin.”
Her çesit bilim dalinda egitim ve ögretimin ana dille yapilmasi bilimde ilerleme için temel sarttir. Yabanci dille yapilan bir egitimle bilimde ilerlemek, gelismek, yaratici olmak mümkün degildir. “Yaraticilik kisinin, ulusun ve toplumun en derinliklerinden gelen bir güçtür. Bu gücün gelismesindeki en önemli etken ise, kisiligin ve kültürün derinliklerinden gelen serbest çagrisimi destekleyecek olan anadildir.” (Sinanoglu, 1999; s.88)
Içinde anlasilmayan bir kelime bulunan cümleleri bile ögrenciler algilayamadiklari için ezberleme yoluna gitmekte; o cümledeki fikir veya düsünceyi kendi cümleleri ile ifade edememektedirler. Bir tek kelimenin bile anlasilmamasi, cümlenin bütünüyle anlasilmamasina yol açmaktadir.
Sonuçta düsünmeyen, kavramayan, anlamayan; anlamadiklari için de anlatamayan, konu hakkinda kendilerine ait düsünce ve görüsleri olusmayan, yorum ve degerlendirme yapamayan, üreticilikleri ve yaraticiliklari bulunmayan; sadece ve sadece ezberleme yoluna bas vuran ögrenciler ortaya çikar. Anlasilmayan bir kelime yüzünden cümleyi kavramayan, ezbercilige yönelen ögrencinin, tamamen yabanci dille yapilan bir egitim ve ögretim sonunda yaratici ve üretici olmasi, bilime katki saglamasi ne kadar beklenebilir?
“Egitim, büyük ölçüde, dil araciligi ile bilgi, tecrübe ve degerler aktarma süreci olduguna göre, iletisim araci olan dilin bu süreci kolaylastirmasi ya da zorlastirmasi mümkündür. Ögrencinin ilk kez karsilastigi bir terim, eger onun zihninde yakin anlamlari uyandirabiliyor, ana dilindeki bilgi ve sezgileri ile iliski kurma olanaklari veriyorsa ögrenme islemi kolaylasacaktir.” (Sahin, 1994; s.199)
Milletimizin zaman zaman egitim dili olarak Türkçe disindaki dilleri kullanmis olmasi veya aydinlarimizin yabanci dillere meyletmis olmalari, “dil felsefecilerinin çözülüs sebebi saydiklari ezbere gören, ezbere düsünen nesiller yetismesine yol açmis ve bunun faturasi milletimiz tarafindan agir bedellerle ödenmistir. Bunun sonucunda kendi tarihine yabanci, kendi varligi ve hayati üzerinde düsünemeyen, fikir üretemeyen ve dolayisiyla kendi felsefesini yaratamayan aydin; bilim ve düsünce birikiminden yararlanamayan, yaraticilik ve özgünlük yetenegi kaybolmus nesiller ortaya çikmistir. (Korkmaz, 2000; s.319-326) Daha sonra da Türkçenin bilim dili olamayacagi iddialari ortaya atilmis; kendi ülkemizde bile dilimiz ikinci plana düsürülmüstür.
Bu ülkenin en zeki ve en seçkin çocuklari kendi okullarimizda yabanci dille egitim yüzünden hazirlik siniflarinda bilimden uzaklastirilmaktadir. Henüz Türkçeyi yeterince ögrenmemis gelecegimizin teminati olan bu genç dimaglar yabanci dillerin grameri, kelimeleri ve terminolojisi ile ugrastirilmakta; ögrenme, düsünme ve üretmeleri adeta engellenmektedir. Bu kusaklarin aldiklari egitim dolayisiyla asagilik duygusuna kapilmalari, kendi kültürlerine yabancilasmalari, yabanci kültürlerin hayrani olarak yetismeleri tabiî bir sonuç olacaktir.
Osmanlilarda çok yaygin olarak yürütülen din egitiminin medreselerde Arapça ile yapilmasi, bu egitimi alanlarin zamanla eserlerini Arapça ile yazmalarina ve Türkçe yazilan eserlerde de agir bir dil kullanilmasina yol açmis, dinî konularda ortaya konan çok sayidaki telif eserin tercüme veya taklit düzeyinde kalmasina, en azindan dilleri dolayisiyla toplumun dinî egitimine katki saglayamamasina yol açmistir. Bu eserlerden faydalanma sansi kaybolan halkimizi dinî konularda egitme görevini bazi çikar gruplari veya yari cahil insanlar ellerine geçirmis, dinî kurumlar bozulmus, çesitli yanlis degerler dinin yerini tutmaya baslamistir. Toplumun ahlakî ve kültürel yönden çözülmesi ve bozulmasi dolayisiyla Osmanli devleti daha hizli bir sekilde zayiflamis ve yikilmistir.
Çünkü “Ögretimin yabanci bir dilde yapilisi çesitli meslek erbabi ile kendilerine hizmet götürmekle görevli olduklari kisiler arasindaki mesafeyi büyütür, aralarinda anlasma imkan ve ölçülerininn zayiflatir. Yabanci bir dille bir meslek edinmege çalismak çok büyük bir çabayi gerektirir. Ancak bir meslek edinmis kimsenin meslegine iliskin yabanci dil bilgisini edinmesi kolaydir.” (Sayili, 1994; s.542)
” Ilkögretimi yerli dillerle, orta ve yüksek ögrenimi Ingilizce ile yaptirmak ve böylece:
1- Anadilin yahut millî dilin gelismesini önlemek ;
2- Yabanci dille egitim yapmanin güçlügünden faydalanarak genç yerli çocuklarin kafa tesekküllerini geciktirmek, onlari ders konularini anlamadan ve sindirmeden ezberlemeye mecbur etmek;
3- Ingiliz dili ve edebiyatinin seçkin örnekleri ile beyinleri, Ingiliz kültür ve medeniyeti lehine yikamak, yerlilerde eksiklik duygularini gelistirmek ve köklestirmek; sömürgelerde Ingiliz kültürünü yüksek tabakadan baslayarak yaymak;
4. Millî dillerin gelismesini ve millî egitimi engellemek, (Bayur, 1987; s. 371)
Bütün bu hedeflere sadece egitim dili olarak Ingilizcenin kullanilmasi ile ulasilabilecegi gerçegi, üzerinde düsünmemiz ve ders almamiz gereken bir olgudur.
Türkiye'de meslegi ne olursa olsun yabanci dil bilenlere ek tazminat ödenmesi, akademik çevrelerde içerigi nasil olursa olsun yabanci bir dille yapilmis yayinlarin üstün tutulmasi ve bunlara benzer diger uygulamalar, toplumumuzda yabanci dillere olan talebi arttirmistir. Yabanci bir dile karsi ortaya çikan bu asiri talebin sebeplerinden biri de “yabanci dil ögrenimi ile yabanci dilde egitim ve ögretimin birbirine karistirilmis, iç içe girmis olmasidir.” (Korkmaz, 2001; s.7-19)
Ülkemizdeki yabanci dil talebinin diger önemli bir sebebi de, bazi çevrelerin Ingilizce'yi uluslar arasi bilim dili diye göstermeye çalismalaridir. Bu konuda Oktay Sinanoglu sunlari söylemektedir: “Dis ülkelerde edindigimiz izlenim, en çok Türkiye'de duydugumuz, dünya dili Ingilizce olacak sözünün harp sonrasi bir Anglo-Sakson propaganda ve efsanesi oldugu yönündedir.” (Sinanoglu, Türkçe, 1999; s.88)
Sevim Tekeli'nin “Bilim dillerinin tarihsel gelisimi” baslikli çalismasinda uluslar arasi dil veya bilim dili (!) konusundaki tespitleri söyledir: “Robert Hall, bütün dünyada tek dilin konusulmasi konusunda sunlari söyler: Uluslararasi dil sorunu aldaticidir ve baslamak için gerçekçi olmayan bir varsayima dayanmaktadir. Dünyayi sarmis olan sorunlar tümüyle dil disidir ve tek bir dil konusmak onlari çözümlemekte yardimci olmayacaktir. Ispanyolca konusulan Puerto Rico ve Yeni Meksika'da Ingilizce egitim yapilmasi iki toplumun da zararina yol açmistir. Çünkü çocuklar Ingilizce'yi iyi ögrenemedikleri gibi Ispanyolca'yi da ögrenememektedirler. Hall'in dedigi gibi yabanci dilde egitim yapmak, o ulus için felaketlere yol açacaktir. Her seyden önce anadilin bir bilim dili olarak gelismesini önleyecek, dili her geçen gün körlestirecek, halk ve okumuslar arasindaki uçurumu gittikçe arttiracak, sonunda halki daha cahil, okumusu kendi degerlerine yabanci hâle getirecektir.” (Tekeli, 1994; s. 207-208)
Uluslar arasi bilim dili tezi hakkinda Oktay Sinanoglu da sunlari söyler: “Avrupa, orta çaglarda “ululararasi” bir Latince ile bilim dili yapmaga çabalamis, fakat ancak rönesansta ulusal dilleriyle çalismaya basladiktan sonra bilimde yaraticiliga geçebilmistir. Ondan önce islam dünyasinin bilim eserlerinin Latince'ye çevirisi ve ezberlenmesi ile yetinmek zorunda kalmistir.” (Sinanoglu, 1999; s.88)
Yukarida belirttigimiz gibi, bir dilin zengin bir kültür ve bilim dili haline gelmesi için islenmesi gerekir. Türkçe aydinlarimiz tarafindan zaman zaman ihmal edilmis olmasina ragmen, mevcut dünya dillerinin hiç birinden geride kalan bir dil degildir. Esasen yapisi ve sistemi itibariyle bilim dili, “bilgisayar dili” (Salihoglu, 2001; s.708) olmaya en uygun dillerden biridir. Türkçenin bu özelligi konusunda Zeynep Korkmaz sunlari söylemektedir:
“Türkçe bilim dili olma açisindan asla yetersiz degildir. Bizce yetersizlik onun özelliklerinin ve yaraticiliginin bilinmemesinden, ona gereken özen ve ilginin gösterilmemesinden kaynaklanmaktadir. Konuya bu yönü ile ilgi gösterecek yerde, sartlanmis yanlis bir zihniyetle Türkçenin bilim dili olarak yetersizliginden söz ederek yabanci dilde egitim-ögretim ve yayina agirlik tanimak dilimize karsi haksizliktir, saygisizliktir.” (Korkmaz, 2001; s.7-19)
Eski Uygur Türkçesi, Karahanli Türkçesi, Eski Anadolu Türkçesi yazi dillerinin anlatim gücü, kelime hazinesi Dogan Aksan tarafindan Türkçenin Söz Varligi adli eserde çesitli yönleriyle dile getirilmistir. Yazar bu eserinde, Türkiye Türkçesinin ve tarihî Türk yazi dillerinin söz varligi bakimindan zenginliklerini incelemekte; deyimler, terimler, ikilemeler, türetme gücü, çok anlamlilik, kaliplasmis sözler gibi çesitli yönlerden zenginliklerini ortaya koymaktadir. (Aksan, 1996)
Esasen yabanci dil hayranliginin yayginligi “Türkçenin yetersizliginden degil, aydin çevrelerde tipki Osmanli aydinlarinda oldugu gibi; yabanci hayranliginin gaflet uykusuna dalinmasindan ve ana dilimize karsi umursamaz, sorumsuz bir tavir takinilmasindan ileri gelmektedir.” (Korkmaz, 2001; s.7-19)
Yabanci Türkologlardan Jean Deny Türk dili için söyle der: “Büyük bir oryantalist, Türk dili hakkinda, insanin bu dilin seçkin bir bilginler kurulunun danisma ve tartismalari sonunda meydana çikmis oldugu zannina düsebilecegini söylemistir. Fakat Türkistan bozkirlari ortasinda kendi basina kalmis beser zekasinin dogustan edindigi dil duygusu kanunlariyla yarattigini hiç bir bilginler kurulunun yaratmasina imkan yoktur.” (Sayili, 1994; s.388)
Max Müller de Türkçe için sunlari söyler: “Türkçenin bir gramer kitabini okumak bu dili ögrenmek niyetinde olmayanlar için bile bir zevktir. Türlü gramer kurallarinin belirlenmesindeki ustalik, isim ve fiil çekimlerindeki düzenlilik, bütün dil yapisindaki saydamlik ve kolayca anlasilabilme vasfi, insan zekasinin dil araci ile beliren üstün gücünü kavrayabilenlerde hayranlik uyandirir… Türk dilindeki duygu ve düsüncenin en ince ayrintilarini belirtebilme ve ses ve sekil ögelerini bastan sona degin düzenli ve uyumlu olan bir sisteme göre birbirleriyle bagdastirip bir araya getirme gücü, insan zekasinin dilde gerçeklesmis bu büyük basarisi olarak belirir. Bir çok dillerde bu temel yaratis çigirindan artik iz kalmamis, bunlar gözden gizlenmistir. Onlar çözülmez kayalar gibi karsimizda durur. Ancak dilcinin mikroskobu ile dil yapisindaki organik ögeler meydana çikarilabilir. Türk dilinde ise her sey saydamdir, apaçiktir. Bu öyle bir gramerdir ki, billur bir ari kovaninin içinde bal peteklerinin meydana gelisini nasil izleyebilirsek, bunda da düsüncenin iç olusumlarini ayni sekilde seyredebiliriz.” (Sayili, 1994; s.387)
Tarihî dönemlerde Türkçenin disindaki bazi dillere bilim dili olarak meyledilmesi, asla Türkçenin yetersizligine baglanamaz. Bu yönelislerin çesitli dinî, siyasî ve sosyal sebepleri bulunmaktadir. Ancak sunu da belirtmek gerekir ki ne sebeple olursa olsun aydinlarimizin Türkçe disindaki dillerle egitim veya bilim yapmis olmalari hiç bir sekilde mazur görülemez. Böyle bir hata her seferinde de Türk kültürü için vahim sonuçlar dogurmustur.
Yabanci dillerle egitim ve bilimin yapildigi Selçuklu devleti, “millî bir devlet olmaktan çok bir hanedan devletidir ve Selçuklu hükümdarlari bütün Iranlilarin da hükümdaridir. Böyle olunca Farsça'yi yazisma dili ve Arapça'yi da din ve ilim dili saymakta sakinca görmemislerdir.” (Karal, 1994; s.22-23)
Ancak bu dönemde de Türkçe konusma dili olarak gelismesini sürdürmüstür. Ayni dönemlerde bir takim siyasî gelismeler dolayisiyla bir taraftan da Türkçenin avantajli konuma geçtigi görülmektedir. Fahrettin Mübareksah 1204 yilinda yazdigi Secere-i Ensâb adli kitabinda söyle diyor: “Türklerin diger kavimlere üstünlüklerinin baska sebepleri de vardir. Bunlardan biri sudur ki, Arapça'dan sonra Türkçe'den daha ince ve daha serefli olan bir dil yoktur. Türkçe simdiye kadar hiç bir çagda olmadigi kadar ragbettedir. Bu hükümdarlarin ve kumandanlarin çogunun Türk olmasindandir. Herkes Türkçe bilgisine ihtiyaç hissetmektedir.” (Sayili, 1994; s.526)
Türk milleti siyasî açidan azinlik durumunda kalmadigi için, azinliklarin ruh haliyle, yani kendilerini koruma içgüdüsüyle davranmamislar ve bu yüzden yabanci etkilere açik kalmislardir. Kültürel temaslarin yogun oldugu dönemlerin pek çogunda askerî güç ve nüfus bakimindan daha güçlü durumda olanlar Türklerdir. Ayrica din degisiklikleri esnasinda Türkler karakter özellikleri dolayisiyla yeni dinlerini bütün samimiyetleri ve dürüstlükleri ile benimseyerek, yeni dinin kendisinden önce ortaya konmus kültürel degerlerini hiç yadirgamadan benimsemislerdir. (Üstüner, 2001; s.50-57)
Islam dünyasinda Arapça'nin üstünlügünü savunan ve hadis oldugu iddia edilen pek çok uydurma rivayet yayilmistir. Kur'an'in Arapça olmasinin imtiyazini kullanan Araplar, yaydiklari bu sözlerle Islam dünyasinda Arapça'ya ve dolayisiyla Arap kültürüne bir kutsallik kazandirmaya çalismislardir. Bu sözlerden biri su sekildedir: “Allah'in en nefret ettigi dil Farsça'dir. Seytanlar Huzistanlilarin (iran topraklarinda bir bölge, Huzi dili), cehennemlikler Buharalilarin, cennetlikler Araplilarin dilini kullanirlar.” (Cündioglu, 1996; s.143-146) Arapça disindaki dilleri asagilayan bu anlayis, Türkler arasinda az da olsa etkili olmus, Iranlilar arasinda ise, bunlara benzer rivayetlerle Farsça savunuldugu için pek ragbet bulmamistir. “Allah gazab ettiginde vahyini Arapça, razi oldugunda Farsça inzal eder.” (Cündioglu,1996; s.147-148) seklindeki pek çok söz de Farslilar tarafindan uydurulmustur. Bütün bu gelismeler sonunda Osmanli aydinlarinin büyük bir kismi Arapça ve Farsça'ya ragbet göstermislerdir: “Haci Pasa 14. yüzyilin sonlarina dogru yazdigi Telhisü's-Sifa adli eserinde, herkesin anlayabilmesi maksadiyla Türkçe yazmis oldugundan dolayi özür dilemek lüzumunu duymustur.” (Sayili, 1994; s. 527)
Müstemleke ülkelerde oldugu gibi yabanci dille egitim yapmanin Türk dili ve kültürü için büyük bir tehlike arz ettigi herkesçe bilinen bir gerçektir. Yabanci dille egitim yoluyla bilimde ilerlemeyi beklemek bos bir hayaldir. Çesitli yanlis uygulamalarin toplumda yarattigi talepten kaynaklanan yabanci dile yönelme, asla Türkçenin yetersizligine baglanamaz. Bizim için hayatî önem tasiyan Türkçemizin gelismesi hususunda herkes elinden geleni yapmali, bununla ilgili yanlis tutum ve uygulamalara son verilmelidir.
|» “Türkoloji Mak. – Genel” Sayfasına Dön! « |
Not: İçerik, internetten alıntılanarak derlenmiştir…
Sizler gibi bende bir yazar olmak istiyorum. Nedenini sorarsanız ben şu an kadar birkaç roman okudum okuduklarımın hepsi birbirinden farklı.