Tamara (Almas Yıldırım) Eşsiz kalan bir dul gibi göz dikerek engine, Gizli gizli hasret çekip ağlar mısın Tamara?.. Dalıp dilber akşamların ye’s doğuran rengine Aşıp taşan “Daryal” gibi çağlar mısın Tamara? Yâdında mı bir bahardı yüzyüze geldik vecde, Sen bana bir aşk okudun ettim bu aşka secde,
Garip Kuşum’a (Almas Yıldırım) Garip kuşum, bu gelişin nereden, Uçup geldin hangi dağdan, dereden? Ben anlamam göğsündeki yâreden, Beyhûdedir, bende merhem arama, Merhem olsa koyarım öz yarama… Hangi çalı o göğsünü dişleyen, Eski bir yara mı öyle işleyen, O ses ne içinde derde başlayan? Beyhûde dinletme bana
Bakü (Almas Yıldırım) Bir zamanlar adına aşk okudum illere, şimdi artık kalbimin içinde inle Bakü… Uğrunda çarpışanlar kolları bağlı gitti, Ben yanarak kül oldum senin derdinle Bakü.. Bir gün istiklâl dedin, biz atıldık kavgaya, Sen bağrında kanlı bir yer açtın Moskova’ya, Kim dedi çevrilesin leş kokan bir
Hani (Almas Yıldırım) Akşam olur kuşlar döner yuvaya, Benim dönüp konacağım dal hani? Sabah olur çoban iner ovayya, Benim kalkıp gideceğim yol hani? Yaz gelince dağlar duman kuşanır, Derelerden seller akar, boşanır, Gönlüm diyor, onsuz nasıl yaşanır?! Söyler, benim o doğduğum il hani? Hasret kalıp baharına, kışına,
Elveda Bakü (Almas Yıldırım) Türkistan’a giderken Elveda, ey müşfik ana, elveda Bu anda kalbimde ne derin gam var, İçimde bir sızı, gözümde nem var, Elveda, ey müşfik ana, elveda Sende geçip gitti yirmi dört yaşım, Bir zaman beladan çıkmadı başım, Sen oldum hemdemim, dertli yoldaşım, Laylalar söylledin
Kopet Dağları (Almas Yıldırım) Ben sana gelmişem uzak bir ilden, Beni de sinene al, Kopet dağlar!.. Bu odlu kalbimde taşkın arzu var, Gel bana bir layla çal, Kopet dağlar!… Her yanın bir çeşme, gök çemen çayır, Artık ben ne yazam tasvire dair, Gelmiş huzuruna esir bir şair,
Benim İncim (Almas Yıldırım) Ne Iran’dan, ne Hind’den, ne Efgan’dan, ne Çin’den, Ben bir inci bulmuştum Kafkasların içinden, Oynatırken elimden düştü toprağa incim, Nerde menim gençliğim, nerde menim sevincim?.. Duymadım uçtu gitti o benden çok uzağa, Talih kuşum başımdan inip düştü tuzağa, O günden ki , o benim
Yaralı Olmasaydı (Almas Yıldırım) Kim avcı niyetiyle gezerdi bu dağları, Sinesinde can alan maralı olmasaydı?!. Kim şair hasretiyle süzerdi bu dağları, Içinde kalbi kırık, yaralı olmasaydı?!. Of… Duman çöktü gene bu gönül dağlarına, Kim getirmiş adımı solgun dudaklarına, Kim düşerdi hayatın görünmez ağlarına, Bir gönül bir gönülden
Ne Olurdu (Almas Yıldırım) Ne olurdu kör doğsaydım, görmeseydim ezelden, Görmeseydim o doğduğum dereleri, dağları, Almasaydım ilhamımı o talihsiz güzelden, Gözlerimde tütmeseydi gök “şivalan” bağları Ne olurdu, göz açarken Kuzgun’umun dibinde, Ben kendime yosunlanmış, dilsiz bir taş bulaydım.. Kavalıyla sürü güden bir çobanın önünde Yâr yolunda kesilecek
Amuderya’ya Çağırış (Almas Yıldırım) Amuderya, beni al, O cesur dalgaların koynuna sal!.. Amuderya, dinle: Ben senin derdinle, Genç iken çekmekteyim hicrinle yas, Amuderya, beni al, bağrına bas!.. Gel avut tuğyanımı Sen duyarsın ki benim isyanımı, Ben dedim, ah, deli coşkun Hazer’e, Git kucaklaş ve yâr ol!.. Ben
Bir Ses Gelir Uzaktan (Almas Yıldırım) Bir ses gelir uzaktan, o yâr mı geldi dile, Bir haber mi yolladı bu yaralı bülbüle?!. Bülbül, yolun düşerse benim doğduğum ile, Bu yanık iniltimi dağlarına sal da gel. Kalbime sokmak için qadasnı al da gel!.. Ben gelirken o yurdun mevsimi
Gençlerde Ümidim Var (Almas Yıldırım) Sen istersen kalbimi parçala, kır, çiğne, ez, Benim gene bu yolda tükenmez bir canım var! Sen ölüm ol, başımda her an dolaş, her an gez, Benim de bir gün gene sana bir isyanım var!.. Hoş mu geldi sana bu, bir an için
Azer’in Duası (Almas Yıldırım) Hasret kalıp doğma yurdun nazlı müşfik kucağına, Gözler yaşlı, boyun bükük, vatansız mı öleceğim? Göz dikerek yâd ellerin şifa vermez ocağına, Böyle garip, bir parçacık kefensiz mi öleceğim? Ulu Tanrım… Günâh mı bu, bahar geldi, ben çağla-dım? Bu bir ilin dileğidir, yâd bir
Bir Parça (Almas Yıldırım) Lânet eş’arıma hem sözlerime, Ey vatan gel de görün gözlerime… Gel görün, doğsun hayatımda şafak; Ben vatansız mı doğdum? Bu ne hak? |» “Almas Yıldırım” Sayfasına Dön! « |
Aras’la Dertleşme (Almas Yıldırım) Oğlum “Aras” için Gelin gibi kurulursun, Akıp, akıp yorulursun, Gök Hazerde durulursun, Turna gözlüm taşkın Aras, Nedir senin aşkın Aras? Yılan gibi akışın var, Ceylan gibi bakışın var, Ince sözden çakışın var, Dilber yüzlüm Tellim Aras! Bingöllerin kaynağından, Akıp yiğit oynağından, Öpüp
Ben mi? (Almas Yıldırım) Sormayın kimlerdenim, haralıyım, a dostlar, Gönülden fırtınalı, boralıyım, a dostlar, Kızıl bir kurşun aldım, yaralıyım a dostlar, Cevrine tâb edersem dağları deleceğim; Kurban kabul ederse, yolunda öleceğim… Değmeyin, siz değmeyin, ta kalbimden dağlıyım, Ben dünyaya ün veren Altayların oğluyum, O toprakta doğmuşum,
Esir Azerbaycan’ım… (Almas Yıldırım) Nerde beni gül koynunda doğuran, Hamuru gözyaşiyle yoğuran, Beşiğimde, layla balam, çağıran… Azerbaycan, benim bahtsız anam oy!.. Neçe bir yıl hasretine yanam oy!… Selam desem, rüzgâr alıp götürse, Ağrı dağdan Alagöz’e ötürse, Kür sesimi gök Hazer’e yetirse, Hazer coşup zincirini kırsa oy!… Hükmetse
Gurbette (Almas Yıldırım) Ben toprağı ateşle yoğrulan bir diyârın, Doğdum yâd çizmelerle çiğnenen yakasında Ömrümü yutup geçen her kışın, her baharın Içinde ben ağlarım, yalnız onun yasında.. Bastığım her toprağın koy cennet olsun yüzü, Ben onu bir an için basarak geçeceğim… Varsın da buz ağlasın her bir
Bilmem ki… (Almas Yıldırım) Oğulum Azer’e Gün gelip te son vadeler yetince, Kahrolası bu ayrılık bitince, Bahçemizde sarı bülbül ötünce, Isteklerim olacak mı, bilmemki!… Gün süslerken alnındaki nakışı, Ben ardınca tırmanırken yokuşu, Dağlara saldığım özlemin kuşu, Gelip seni bulacak mı, bilmem ki!.. Kavuşurken yurt bayrağıma, düğüne, Çalkanacak
Yurt Hasreti (Almas Yıldırım) Ben yurdumu andıkça derinden Kalbim kopuyor sanki yerinden… Yurdum… O ilahi yüce Kafkas, Vermiş bana ilhamı, evvelen Sundum onun aşkiyle yürekten Ateş dolu bir camı ezelden, Ben ruh alamam başka güzelden… Aşkım… O ilahi yüce Kafkas. Kafkas… O yeşil sineni dağlar, Hicran duyarak