Kağıttan Yalnızlıklar 3... Dema, o günden sonra Ekini görmedi ve onun yüzünü anlamsız bir şekilde 3 yıl boyunca unutamadı. Bu sırada o yerleşkeye başka insanlar geliyor, başka kızlar türlü türlü bahaneler ile Dema’nın yanında olmak istiyordu. Dema bu durumdan bazen rahatsız oluyor, bazen hiç sesini çıkarmıyordu: halinden memnundu. Yaşamak
Kağıttan Yalnızlıklar 2... Ardından bu öfkenin dinmesini tekrar bekledi. Bu sefer sonuç olumluydu. Ancak, her defasında sinirli olmayacağına, durgun ve suskun olacağına dair söz veriyor, bu sözünü bozuyordu. Bozduktan sonra üzüntü duyuyor, bazen ağlıyordu. Dema, çok yalnızdı. Kimsenin duyamayacağı kadar içinde bir şeyler yaşar ve onları gömerdi. Dema, duygusal
Kağıttan Yalnızlıklar... Dema, tozlu raflar arasında gördüğü kitabın kapağını çok beğenmişti. Haftada en az 3 kitap bitiriyor, gününün büyük bir bölümünü odasında (kütüphaneye benzer odasında) veya kütüphanede geçiriyordu. St. Petersburg’un sakin bir sokağında bir yaz akşam yağmur’un çiselemesini hayal eden Dema, hayalkırıklığına uğramıştı. Yüzünde tedirgin bir ifade vardı, evinden
Tecellilerimin mecali... İşte yine ağır bir yenilginin tecellisidir yalnızlığım. Kitapları ve kelimeleri geride bırakmışlığım yine zuhur eder ruhuma. Benim hep bir tarafım Dostoyevski’nin yalnızlığıdır. Binalar gözümde büyür, ben küçülürüm, ezilirim. Duvarlar beni iter, yüzümde alışkın bir korku ifadesi. Rüzgar sadece ben korkmadığım zamanlarda dostumdur. Ormia sineği, tek dostumdur yalnızlığıma,
Olgunluğa geçiş süreci ... Babasının kendisini sevdiğini hiç görmemiş, bir başkasını sevdiğine hiç şahit olmamıştı. Öyle ki onun için “asık suratlı olmak” olgun olmaktı. Çünkü tanıdığı tüm olgun insanların kaşları çatıktı. Toplumda böyle bir yargı vardı. Olgun musun? O zaman asıt suratlı olacaksın, sert konuşacaksın. İnsanların yüzüne bakmayacak ve
Taşınmak... Belki de bu yazıyı okuyan çoğu değerli arkadaşımız bu olayı yaşamadı. Ancak, bir ailenin başka bir eve gitme fiili aslında çok zordur; sizlere bu zorluğu anlatmaya çalışacağım, biraz duygusal… 1 Eylül 1997 Tarihinde, ben 3 yaşındayken İstanbul’a taşındık… Teyzemler’in oturmuş olduğu sokağa taşınmamız bizi bu yabancılık hissinden bir
Okumak ve Yazmak Kitap okumak, insanı sürükleyen tatlı bir bağımlılık. Kitap okumak ne kadar zevkli ise, yazmak da o kadar acı verebilir bir yazara. Yazar’ın aktarmak istediği bir cümleyi okuyucu kavrayamayabilir ancak yazar o cümlede derin mevzulardan bahsetmiş olabilir. Yazar aslında sır dolu cümleler yazarak okuyucunun kafasını bulandıran ve
Mevsime uymayan bir çorap giymişti yaşlı adam. Ayakkabısı en az iki numara büyüktü. Komşusunun çöpe atmayıp, ona verdiği ayakkabılar gibi bu da ayağına oturmamıştı. İyi ki bağcıklar vardı. Bu yaşlı adam deli falan değildi. Fakat o kadar güçlü bir hayal gücü vardı ki; çoğu zaman taşıyordu yüreği…Bu taşma ancak
küçük pişmanlıkların üremesi... Demiştim, diyeceğim: Küçük pişmanlıklar, büyük pişmanlıklar doğuracak ve her zaman sancı yaratacaktır. Hangi kaldırımda yürüyeceğin, hangi bardakta su içeceğin, hangileriyle arkadaşlık kuracağın bunlar dahil her şey bir kararla başlar. Her kararın ince bir zamanı vardır, o zaman ne aşılması gerekir ne de ona geç kalınması gerekir.
Duyarlılık ve Ölüm Bugün duyarsızlık üzerine bir yazı yazmak istedim. Duyarlılığın önemi hakkında konuşmak günümüzde belki biraz ilgi çekmeyebilir. Çünkü neredeyse bitmek üzere olan bir duygu üzerine konuşmak yanlış olur. İş yerlerinde, evlerde bir duyarsızlık söz konusu… Bazen ne kadar sinirli olduğumuzu, gereksiz olaylara vermemiz gereken tepkilerden fazla oranda