2. Selim Han – (Türk Kağanları ve Sultanları)

2. Selim Han
(Türk Kağanları ve Sultanları)

(1. Kaynak)

Osmanlı sultanlarının on birincisi ve islam halifelerinin yetmiş altıncısı. Şehzadeliğinde mükemmel bir tahsil ve terbiye gördü. Devlet idaresini ve teşkilatını iyice öğrenmesi için Anadolu‘nun çeşitli yerlerine vali olarak gönderildi. Bu müddet içinde tahsiline devamla bilgi ve kültürünü artırdı.Babası Kanuni Sultan Süleyman’ın Sigetvar’ın fethi sırasında vefat etmesi üzerine Kütahya’dan İstanbul’a gelerek 30 Eylül 1566’da tahta çıktı.

 

Osmanlı Devlet‘indeki saltanat değişikliğinden istifade etmek isteyen devletler sulh yapabilmek için elçilerini İstanbul’a gönderiyorlardı. Selim Han uzun görüşmelerden sonra Avusturya ile sekiz yıllığına andlaşma imzaladı.(17 Şubat 1567). Buna göre Kanuni‘nin sigetvar seferinde zaptettiği yerler Osmanlı Devletine kalacak ve Avusturya imparatoru hersene Osmanlı Devleti’ne 30.000 macar altını vergi verecekti. İran ile yapılan bir andlaşma ile de Amasya sulhü yenilendi.

 

Bu sırada Yemen’de büyük bir isyan çıkmış ve Zeydi imamlarından Topal Mutahhar, Aden, San’a ve çevresini ele geçirmişti. 1568’de Yemen’e serdar olarak gönderilen Sinan Paşa, Süveyş Donanması kumandanı Kurdoğlu Hızır Reis’inde desteğiyle isyanı kısa sürede bastırdı. Mutahhar’ın eline geçmiş olan bütün yerler alındı.

 

Osmanlı Devleti, Suriye ve Mısır’ı alıp, Kuzey Afrika’nın en mamur kısmına sahip olduktan sonra yol üzerinde bulu- nan ve korsan gemilerinin barınağı durumuna gelen Kıbrıs adasının alınması bir zaruret halini almıştı. Bu itibarla İkinci Selim Han bütün hazırlıklarını tamamladıktan sonra Lala Mustafa Paşa’yı Kıbrıs Serdarlığına tayin etti.Lala Mustafa Paşa bütün Avrupa devletlerinin yardım etmelerine rağmen 1 Ağustos 1571’de Kıbrıs’ın fethini tamamladı. Ancak Osmanlı Donanması 7 Ekim 1571’de Haçlı Donanmasına karşı giriştiği muharebeyi kaybetti.Savaşta gemilerinin büyük bölümünü kaybeden Osmanlılar, ertesi sene denize daha büyük bir donanma indirmeyi başardılar. Bu sebeple Avrupalılar başarılarının meyvelerini toplayamadılar.

Osmanlıların 1569’da Don-Volga kanalını açmak üzere giriştikleri teşebbüslerden Rusların kışkırtmaları ve karşı koymaları üzerine bir netice elde edilememişti.Bu sebeple Selim Han, 1571 baharında Kırım Han’ını Ruslar üzerine akına memur etti. Devlet Giray Han, 120.000 kişilik ordusu ile Rus ordularını onbinlerce zayiat verdirerek dağıttı ve Moskova’ya girdi. 150.000 esirle Kırım’a dönen Devlet Giray, bu zaferi üzerine tahtalan lakabıyla anıldı.

 

1574’de Boğdan voyvodasının isyanı üzerine Osmanlı kuvvetleri ile birlikte hareket eden Kırım kuvvetleri kısa zamanda duruma hakim oldular.Tunus mes’elesi ile de ilgilenen Selim Han, Kıbrıs’ın fethi sırasında İspanyolların eline geçen kalenin fethine Kılıç Ali Paşa ile Koca Sinan Paşa’yı me’mur etti. İspanyol’ların yıllardır tahkim ederek, hiçbir suretle zaptedilmez diye övündükleri Halk-ul-vad, Osmanlı ordusuna ancak otuzüç gün mukavemet edebildi ve 24 Ağustos’da zaptedildi. 13 Eylül’de ise Tunus tamamen Osmanlıların eline geçti.

 

Selim Han, Tunus mes’elesinin hallinden sonra çok geçmeden 15 Aralık 1574’de rahatsızlanarak vefat etti. Mimar Sinan’a Ayasofya Camii avlusunda yaptırdığı türbeye defnedildi.

İkinci Selim Han, uzuna yakın orta boylu, açık alınlı, ela gözlü ve sarışındı. Avcılık ve yay çekmeğe son derece meraklı idi. Şehzadeliğinde savaşlara katılmakla birlikte padişahlık müddetince bizzat iştirak etmedi. Tecrübeli ve bilgili bir vezir olan Sokullu Mehmet Paşa’yı hükimet işlerinde serbest bırakmakla en isabetli kararı vermiş ve sekiz sene muvaffakiyetli bir devir geçirmiştir.

 

Divan sahibi değerli bir şair olan Selim Han, aynı zamanda imarcı bir padişahtı. Kısa süren saltanat döneminde Türk ve dünya san’atının şaheseri sayılan Edirne Selimiye Camii’ini inşa ettirdi. Ayasofya Camii’ini tahkim ettirerek günümüze kadar gelmesini sağladı. Bunlardan başka, Mekke-i mükerremenin su yollarının tamiri, Mescid-i Haram’ın mermer kubbeler ile tezyini, Lefkoşe Selimiye Camii ve Aziz Efendi tekkesi diğer hayratları arasındadır.


(2. Kaynak)

II. Selim, (d. 28 Mayıs 1524 – ö. 15 Aralık 1574). 11. Osmanlı padişahıdır.

 

II. Selim ve oğlu III. Murat Osmanlı tarihinde devlet yönetimiyle fazla ilgilenmeyen ilk padişahlardı. Yönetimi daha çok başarılı sadrazam Sokollu Mehmed Paşa’ya bıraktılar. Bu dönemde komşu devletlerle barış antlaşmaları yapıldı. Endonezya’ya denizden sefere çıkıldı. [kaynak belirtilmeli] Hindistan ve civarındaki müslüman hükümdarlara istekleri üzerine yardımlarda bulunuldu. Bir Türk gölü haline gelen Akdeniz’deki korsanlar, devamlı devletin donanmasına ve ticaret gemilerine zarar verdiğinden Venedikliler’in elinde bulunan Kıbrıs’ın fethine karar verildi. Lala Mustafa Paşa tarafından ada 6 ay içinde tamamen fethedildi (1571). Venedikliler’in yardımına gelen haçlı donanması İnebahtı’da Türk donanmasını yaktı ancak çok kısa bir zaman sonra eski donanmadan kat kat üstün yeni bir donanma yapılıp yine Akdeniz’e açıldı. Kırım Hanlığı’na, Rusya seferine çıkma izni verildi ve Rusya vergiye bağlandı. [kaynak belirtilmeli] Tunus şehri fethedildi ve bütün Tunus, Osmanlı topraklarına katıldı.

 

Kişiliği

II. Selim zamanında Ayasofya Camii yeniden onarıldı. Selimiye Camii, Mimar Sinan tarafından onun döneminde inşa edildi. II. Selim de babası gibi şairdi. Ünlü bir beyti:

 

Biz bülbül-ı mührik-i dem-i sekvayı firâkiz
Ateş kesilir geçse sabâ gülşenimizden

 

Son devrin ünlü şairlerinden Yahya Kemal, II. Selim‘in bu beyti için, Selimiye kadar güzel bir şiir, demiştir. Babasından 14.892.000 km² olarak devraldığı imparatorluk topraklarını, 15.162.000 km² olarak bırakmıştır. 15 Aralık 1574 günü vefat etmiş, Ayasofya’daki türbesine gömülmüştür.

 

* Erkek Çocukları : III. Murat, Abdullah, Osman, Mustafa, Süleyman, Mehmed, Mahmud, Cihangir.
* Kız çocukları : Fatma Sultan, Şah Sultan, Cevherhan Sultan, Esma Sultan.


(3. Kaynak)

Osmanlı pâdişâhlarının on birincisi ve İslâm halîfelerinin yetmiş altıncısı. Kânûnî Sultan Süleyman Hanın oğlu olup, 28 Mayıs 1524 senesinde, Hürrem Haseki Sultandan doğdu. Şehzâdeliğinde, mükemmel bir tahsil ve terbiye gördü. Devlet idâresi ve teşkilâtını iyice öğrenmesi için, Anadolu‘nun çeşitli vilâyetlerinde sancak beyliği yaptı. Vâlilik yıllarında tahsile devâm edip, bilgi ve kültürünü arttırdı. Çok kuvvetli bir kültür seviyesine sâhip oldu. İlim ve sohbet meclislerinde çok bulunurdu.

 

Sultan Süleyman Han (1520-1566), Macaristan seferine çıkıp, Zigetvar Kalesinin fethi öncesinde vefât edince, Pâdişâhın ölümünü gizli tutan Vezîriâzam Sokullu Mehmed Paşa, veliaht Selim‘e haber göndererek saltanata dâvet etti. Bu sırada Kütahya Sancakbeyliğinde bulunan Selim Han, süratle İstanbul’a gelerek, 30 Eylül 1566 târihinde tahta çıktı.

 

Sultan Selim Han, Osmanlı pâdişâhı olmasıyla, devlet idâresine ve orduya ehil devlet adamları ve kumandanlar tâyin edip, eskilerden bir kısmını da yerinde bıraktı. Vezîriâzam Sokullu Mehmed Paşayı vazîfesinde bırakması, devlet idâresi ve îmâr faâliyetlerinin devâmında isâbetli oldu.

 

22 Haziran 1567’de Edirne’ye geçen Selim Han, burada çeşitli devletlerin elçilerini kabul etti. Bu elçilerden özellikle zamânın kudretli devletleri sayılan ve çok değerli hediyelerle gelen Avusturya ve Almanya elçileri, dikkat çekiyordu. Çünkü Osmanlı Devleti, Kânûnî Sultan Süleyman Han devrinde, devamlı bu iki devletle mücâdele hâlinde bulunmuş ve her iki devlet de, Osmanlı Devletinin askerî kuvvet ve kudreti karşısında kaybolup ezilmişti. Şimdiyse yeni bir hükümdar tahta geçiyordu. İki devletin en büyük endişesi ve merâkı, yeni hükümdârın güdeceği siyâsetti. Dedesi Yavuz Selim Han gibi, bir doğu siyâseti tâkip ederek İran üzerine mi, yoksa babası gibi Avrupa yakasına mı yüklenecekti’ Her iki devlet de, en azından yeni Sultanın siyâseti belli oluncaya kadar, Türk ordularını kendi ülkelerinden uzaklaştırmak için, Osmanlı Devletiyle derhâl bir sulh akdine, büyük ehemmiyet vermekteydi. Selim Han, uzun görüşmelerden sonra, Avusturya ile sekiz yıllığına antlaşma imzâladı (17 Şubat 1567). Buna göre, Kânûnî’nin Zigetvar Seferinde fethettiği yerler, Osmanlı Devletinde kalacak, Avusturya İmparatoru her sene,Osmanlı Devletine 30.000 Macar altını vergi verecekti. Ayrıca, iki devlet de birbirlerinin haklarına riâyet edecekler ve sınır boylarına saldırılarda bulunmayacaklardı. Bu arada iki devlet arasında çıkması muhtemel hudut anlaşmazlıkları, Osmanlı Devletinin Budin, Avusturya’nın da Macaristan vâlisi arasında görüşülüp hâlledilecekti. Avusturya ile antlaşma imzâlayan Selim Han, birkaç gün sonra da İran elçisi Şahkulu Hanın, Kânûnî Sultan Süleyman Han devrinde imzâlanan Amasya Sulhünün yenilenmesi ricâlarını kabul etti.

 

Bu sırada Yemen’de, Zeydî İmâmı Topal Mutahhar’ın ayaklanması ortaya çıktı. Kısa zamanda bu ülkenin hemen tamâmı isyâncıların eline geçti. Topal Mutahhar, sâhile kadar inip Muhâ’yı aldı. Osmanlı kuvvetleri Zebîd’de zorlukla tutundular. İmâm Mutahhar, Zebîd’i de sıkıştırmaya başlayınca, Osmanlı birlikleri, çok kötü bir vaziyete düştüler. Bu durum üzerine, Yemen’e önce Özdemiroğlu Osman Paşa ve ordudan Koca Sinân Paşayı serdâr olarak gönderen Selim Han, Yemen’in yeniden devlete bağlılığını sağladı.

 

Yemen meselesi çıktığı yıllarda, Büyük Okyanus ile Hind Okyanusu arasında bulunan Sumatra adası, Malaka Yarımadası ve bir takım küçük adalara hâkim olan Müslüman Açe Sultanlığından bir elçi gelmişti. Uzun yıllardan beri Hind Denizinde faaliyette bulunan Portekizliler, çok zengin tabiî kaynaklara sâhip olan bu adalara göz dikmişler ve Açe Müslüman Sultanlığının istiklâlini tehdit etmeye başlamışlardı. Açe Sultanı Alâeddîn Şâh, devrin cihân devleti ve bütün Müslümanların hâmisi durumunda olan Osmanlı Devletinden top, topçu, silâh ve askerî mütehassıslar ve bilhassa istihkâm mühendisleri istiyordu. Fakat, bu sırada Yemen İsyânı çıktığından, yardım geciktirilmişti. Selim Han, 1569’da bu uzak sefer için, Kızıldeniz Kaptanı Kurdoğlu Hayreddin Hızır Reis’i memur etti. Bu değerli amirâl, Zeydîlerin eline geçen Aden’i kurtardıktan sonra, 22 gemilik bir filoyla hareket etti. Berâberinde muhtelif usta, birçok top, asker, silâh, mühimmat ve yüzlerce gönüllü levend ve topçuyu Açe Sultânına teslim etti. Gelen Türkler buraya yerleştiler. Bunların kurduğu donanma ile Açeliler, mühim fütuhatta bulundular. Açeliler, Türk toplarını ve bayraklarını zamânımıza kadar kutsal bir hâtıra olarak sakladılar. Bu sûretle Osmanlı Devletinin tesir alanı, Uzakdoğu’ya, Güneydoğu Asya ve Endonezya’ya dayandı.

 

1569’da, Rusya’nın, Hazar kıyılarındaki ilerlemelerinin önünü almak, Astırhan’ı kurtarmak, ayrıca İran üzerine yapılacak seferlerde Hazar Denizi vâsıtasıyla askere kısa zamanda zahîre ve harp malzemesi yetiştirebilmeyi sağlamak gâyesiyle, Volga Nehri ile Don Nehirlerinin birbirlerine çok yaklaştıkları bir noktada kanal açma teşebbüsüne girişildi. Ancak kış mevsiminin gelmesi üzerine çalışmalar tamamlanamadı. Ertesi yıl da İran ile Rusya’nın Kırım Hânını kandırmaları yüzünden, tekrar işbaşı yapılamadığından, bu büyük teşebbüs gerçekleştirilemedi.

 

1569 Haziran ayında, İskenderiye yakınlarında Nil teknelerinin yolunu kesen Venedik korsanlarının, Müslümanları esir alıp, Kıbrıs’ta satmaları olayına çok hiddetlenen Selim Han, derhâl Venedik’e bir elçi göndererek Kıbrıs’ın Osmanlı Devletine terkini istedi. Bu isteğin Venedik tarafından reddi üzerine, sefer hazırlıklarına başlandı.

 

Aslında, Kıbrıs’ın Osmanlı Devletince fethini mecbûrî kılan birçok sebep vardı. Osmanlı Devletini, hâkimiyeti altındaki Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerine ulaştıran kara yollarının, uzun, yorucu ve yetersiz olmasına karşılık, Kıbrıs üzerinden, bu ülkelere, her türlü lojistik destekler daha çabuk, rahat ve ekonomik olarak ulaştırılabilirdi. Ancak, Kıbrıs’ın, büyük deniz gücüne sâhip Venedik Cumhûriyetinin elinde bulunması, bu imkânı ortadan kaldırmaktaydı. Ayrıca, Kıbrıs veya yakınlarından geçen Osmanlı ticâret ve hacıları taşıyan yolcu gemileri, Akdeniz’de Hıristiyan korsanları tarafından vurularak soyuluyor, Venedik de bu korsanları himâye ediyordu.

 

İkinci Selim Han, hazırlıkları bitirdikten sonra, Kıbrıs serdârlığına Lala Mustafa Paşayı tâyin etti ve 15 Mayıs 1570’te donanma İstanbul’dan ayrıldı. Lala Mustafa Paşa, bütün Avrupa devletlerinin Venedik’e yardım etmelerine rağmen, şiddetli çarpışmalar sonunda, 8 Eylül 1570’te Lefkoşe’yi, 1 Ağustos 1571’de de Magosa’yı alarak, Kıbrıs’ın fethini tamamladı.

 

Osmanlı askerinin Kıbrıs’a çıkması sırasında, Venedik, bütün Avrupa devletlerinden yardım istedi. Bunun üzerine Papa V. Piyer’in yoğun faaliyetleri netîcesinde, İspanya Kralı II. Filip ve Malta Şövalyeleriyle Venedik arasında bir ittifak kuruldu. Bu ittifaka, Toskana, Ceneviz, Savoia ve Ferrara gibi küçük Hıristiyan devletçikleri de katıldı. İspanyol Kralı Filip’in kardeşi Don Juan’ın komutasındaki 206 gemiden meydana gelen Haçlı donanması, 6 Ekim 1571’de İnebahtı önlerinde görüldü. Osmanlı harp meclisinde Kılıç Ali Paşanın şiddetli muhâlefetine rağmen, Kapdân-ı deryâ Müezzinzâde Ali Paşa, donanmada cenkçi ve kürekçi noksanlığını göz önünde bulundurmadan, düşmana saldırılması yönünde karar aldı. 7 Ekim’de başlayan muhârebe sonunda, Osmanlı donanması büyük bir yenilgiye uğradı. Sâdece sağ kanada komuta eden Kılıç Ali Paşa, Düşmanın sol kanadındaki Malta donanmasını yok edip, kayıp vermeden bölgeden çekildi.

 

Bu başarı, Hıristiyanlara hiçbir kâr getirmedi. Hıristiyanlar, kazandıkları bu zaferin şerefine heykeller dikmekle meşgûlken, bizzat Selim Hanın emriyle hummalı bir çalışma içine giren Osmanlı tersâneleri, 1571-72 kışı içinde İnebahtı’da kaybettiğinden daha büyük bir donanma vücûda getirdi. Müezzinzâde’nin eliyle kaptan-ı deryâlığa getirilen Kılıç Ali Paşa, 13 Haziran 1572’de, büyük bir donanmayla İstanbul’dan ayrıldı. İnebahtı’da gâlip gelmelerine rağmen, donanmaları çok yıpranmış ve bir hayli de asker kaybetmiş olan müttefikler, kendilerini toparlayıp galibiyetin meyvelerini toplamak niyetindeyken, bu müthiş Osmanlı donanmasının Akdeniz’de görünmesi, büyük bir şaşkınlıkla karşılandı. Müttefik donanması, Osmanlı donanmasının karşısına çıkmaya cesâret edemedi. İttifaktan ayrılan Venedik, Fransa aracılığıyla barış istedi. 7 Mart 1573’te imzâladığı antlaşma ile, Kıbrıs’ın Osmanlı Devletine âit olduğunu kabul etti. Kânûnî devrinden beri vermekte olduğu yıllık 500 duka haraç, 1500 dukaya çıkarıldı. Ayrıca

 

Kıbrıs Seferinin tazminâtı olarak, üç senede ödenmek üzere, üç yüz bin duka altını vermeyi taahhüt etti.

 

Kıbrıs’ın fethinden sonra, Kırım Hanına bir miktar asker ve top gönderen Selim Han, 1569’da Astrahan Seferi başarısızlığını telâfi etmek ve daha fazla genişlememeleri için gözdağı vermek üzere, Rusya içlerine bir sefer düzenlenmesini emretti. Nitekim, 1571 baharında harekete geçen Devlet Giray Han, 120.000 kişilik süvârîden meydana gelen ordusu ile Rusya üzerine yürüdü. Çok süratli hareket eden Devlet Giray, yaptığı muhârebelerde Rus ordularını on binlerce zâyiât verdirerek dağıttı ve Moskova’ya girdi. 150.000 esirle Kırım’a dönen Devlet Giray Han, bu zaferi üzerine, Taht-alan lakabıyla anıldı. Ertesi yıl tekrar sefere çıkan Devlet Giray Han, Oka Nehrine kadar uzandı. Bu başarıları üzerine İkinci Selim Han, murassâ kılıç, hil’at ve nâme-i hümâyûn göndererek Devlet Giray’ı tebrik etti. Çar, Osmanlı Devletine bağlı Kırım Hanlığıyla, yılda 60.000 altın vergi vermeyi kabûl ederek barış yaptı.

 

1574 yılında, Boğdan Voyvodası Loan cel Cumplit isyân ederek, Lehistan’ın da yardımıyla Tuna’nın batı kıyısındaki İbrâil, Dinyester’in güney kıyısındaki Bender ve Dinyester boyundaki Akkerman gibi mühim kaleleri ele geçirdi. Üzerine gönderilen ve küçük Türk birlikleriyle desteklenmiş olan Eflak Voyvodasını yendi. Bunun üzerine Selim Han, Üçüncü Vezir Ahmed Paşa ve Kırım Hanı Âdil Giray’ı, isyânı bastırmakla görevlendirdi. Kısa zamanda bölgeye giden Ahmed Paşa ve Âdil Giray Han, Tuna’nın güneyinde üç gün süren kanlı muhârebeler sonunda, âsîleri ve onlara yardım eden Lehistan kuvvetlerini imhâ ettiler (9 Haziran 1574). Âsi Voyvoda da yakalanarak cezâlandırıldı ve yerine Petru Şiopul tâyin edildi.

 

İkinci Selim Hanın ilgilendiği işlerden biri de, Tunus meselesiydi. İspanya’nın Tunus’tan bir türlü elini çekmemesi, bu devletle harp hâlinin devâm etmesine sebep oluyordu. Osmanlı donanması, Kıbrıs Seferine çıktığı sırada, Cezâyir beylerbeyi olan Uluç (Kılıç) Ali Paşa da Tunus üzerine yürümüş ve 30.000 kişilik kuvvetle karşısına çıkan Hafsî Sultânı Mevlây Hamîd’i yenip, ikinci defâ fethetmişti. Fakat, kendi yanında fazla bir kuvvet bulunmadığı gibi, bu arada Kıbrıs Seferine katılma emri de aldığından, Tunus’a Ramazan Beyi bırakarak, donanmasıyla birlikte Kıbrıs Seferine katılmıştı.

 

Kaptan-ı deryânın bölgeden uzaklaşmasından sonra, İspanya Kralı Don Juan büyük bir donanmayla Tunus üzerine yürüdü. Direndiği takdirde, İspanyolların sivil halka karşı katliâma girişeceklerini anlayan Ramazan Bey, Kayrevân’a çekildi ve bu sûretle Tunus bir kere daha İspanyolların eline geçmiş oldu (Ekim 1573). Don Juan, Tunus hükümdârlığını kendi taraftârı Mevlây Muhammed’e verip, bir miktar da asker bırakıp İspanya’ya döndü.

 

Cezâyir ve Trablusgarb Osmanlı Devletinin elinde olduğu hâlde, ikisinin ortasında bulunan ve stratejik ehemmiyeti büyük olan Tunus’un, İspanyol hâkimiyeti altında, halka zulüm eden kukla bir hükümet elinde olması, Akdeniz’de hâkimiyeti elinde bulunduran Türk donanması için tehlikeydi. Bu sebeple, İkinci Selim Han, Tunus işinin, kökünden hâlledilmesi için emir verdi. Kapdân-ı deryâ Kılıç Ali Paşa, yanında kara ordusu serdârı Koca Sinan Paşa olduğu halde Tunus’a hareket etti (15 Mayıs 1574). Navarin üzerinden Sicilya sularına geçen donanma, Messina havâlisini de vurduktan sonra, Tunus üzerine yürüdü. İki yüz ellinin üzerinde harp gemisi ve kırk-elli bin civârında askerden meydana gelen muhteşem Osmanlı donanması, Tunus önlerine gelir gelmez derhâl Halk-ul-Vâd Kalesi yakınına çıkarma yaptı. Koca Sinân Paşa, kendisi Halk-ul-Vâd’ı kuşatırken, Trablusgarb Beylerbeyi Mustafa Paşa ile eski Tunus Beylerbeyi Haydar Paşayı, Tunus Gölü ile şehir arasında bulunan Bastion Kalesini fethe memur etti.

 

Tunus’un yıllardan beri İspanyollar tarafından tahkim edilerek hiçbir sûretle zaptedilemez diye öğündükleri Halk-ul-Vâd, Osmanlı ordusuna ancak otuz üç gün mukâvemet etti. 24 Ağustosta kale fethedilip Mevlây Muhammed’le kale komutanı Don Pietro Cerrera, esir edilerek İstanbul’a gönderildi.

 

13 Eylülde Bastion Kalesinin de fethiyle Tunus tamâmen ele geçti. Tunus, aynen Cezâyir ve Trablusgarb gibi bir eyâlet hâline getirildi ve beylerbeyliğine Ramazan Paşa tâyin edildi. Böylece Tunus’ta üç asırdan fazla sürecek olan Osmanlı idâresi başladı.

 

Tunus meselesinin halledilmesinden yaklaşık bir ay sonra; Osmanlı Devletiyle Almanya arasında Zigetvar Seferinden sonra, 17 Şubat 1568’de yapılan antlaşma, 4 Aralık 1574’te yenilenerek, sekiz sene uzatıldı. Bu antlaşmadan hemen sonra rahatsızlanan İkinci Selim Han, 15 Aralık 1574’te vefât etti. Mîmar Sinân’a, Ayasofya Câmii avlusunda yaptırdığı türbeye defnedildi.

 

İkinci Selim Han, uzuna yakın orta boylu, açık alınlı, elâ gözlü ve sarışındı. Avcılık ve yay çekmede fevkalâde mahâretli olup, zamânında ondan daha kuvvetli yay çeken yoktu. Babası Kânûnî Sultan Süleymân devrinde birçok savaşa katılmakla berâber, tahta geçtikten sonra sefere çıkmadı. Çünkü, devrindeki seferler, umûmiyetle büyük deniz seferleri olup, bu seferlere de pâdişâhın kumanda etmesi âdet değildi. Tecrübeli ve bilgili bir vezir olan Sokullu Mehmed Paşayı, hükümet işlerinde tamâmen serbest bırakmakla berâber, lüzumlu gördüğü birkaç meselede duruma müdâhale etmiştir. Âlimlere büyük hürmet göstermiş, çok sevdiği büyük âlim Ebüssuud Efendiyi, vefâtına kadar meşîhat (şeyhülislâmlık) makâmında tutmuştur. Cülûs bahşişinin ilmiye sınıfına da verilmesi âdetini ilk defâ İkinci Selim Han çıkarmıştır.

 

İkinci Selim, Kânûnî Sultan Süleyman Hanın bütün şehzâdeleri gibi, çok iyi tahsil görmüştü. Dîvân sâhibi değerli bir şâirdi. Selim ve Selîmî mahlaslarıyla yazdığı şiirler çok beğenilmektedir. Yahyâ Kemâl’in; ‘Bir beyti, bir de câmi-i mâmûru var’ diye övdüğü;

 

Biz bülbül-i muhrık dem-i şekvâ-yı firâkiz

 

Âteş kesilir geçse sabâ gülşenimizden

 

beyti, bütün Türk şiirinin en güzel beyitlerinden biri sayılmaktadır.

 

İkinci Selim, aynı zamanda îmârcı bir pâdişâhtır. Kısa süren saltanat döneminde, Türk ve dünyâ sanatının şâheseri sayılan Edirne Selimiye Câmii’ni inşâ ettirmiştir. Tâmire muhtaç olan Ayasofya Câmiini, yaptırdığı istinat duvarlarıyla tahkim ettirerek, günümüze kadar gelmesini sağladığı gibi, iki minâre eklemiş, yanına iki de medrese yaptırarak külliye hâline getirmiştir. Bunlardan başka, Mekke-i mükerremenin su yollarının tâmiri, Mescid-i Harâm’ın mermer kubbelerle tezyini, Lefkoşe Selimiye Câmii, Azîz Efendi tekkesi, Navarin limanına hâkim bir mevkie yaptırdığı kule, hayrâtı arasındadır.

|» “Türk Kağanları ve Sultanları” Say. Dön! « |

Not: İçerik, internetten alıntılanarak derlenmiştir…

Türk Kağanları, Türk Sultanları, Hükümdarlar, Türkçe, Edebiyat

Sınavlara Hazırlık Arama Robotu
YGS & LYS TEOG KPSS TUS KPDS Ehliyet Sınavı PMYO JANA

Seçim esnek olup ilgili alanları seçiniz, Örneğin ehliyet sınavı için branş olarak matematik seçmeyiniz :)