Okulda Şiddet
Okullardaki eğitim öğretim çalışmalarının daha özgür bir ortama kavuşmasıyla birlikte, niteliği daha yüksek bir eğitimin gerçekleştirilebileceği düşünülürken, okul içindeki öğrenci – öğrenci ve öğrenci – öğretmen ilişkilerinde gözle görülür bir gevşeme ortaya çıkmıştır. Çünkü sağlıklı bir bilinç yapısına sahip olmayan bireyler için özgürlüğün sınırı yoktur. Bu sınır tanımamazlık, başkalarının herhangi bir alanda kısıtlanmasına neden olduğunda, şiddetin ilk adımı olan “duyguların yıpratılması” ile karşılaşmak olasıdır.
Okulda şiddet, okul iklimi üzerinde olumsuz sonuçlar üreten, öğrencilerin öğrenme süreçlerine zarar veren, onların gelişimlerini engelleyen, saldırgan ve suç benzeri davranışları tanımlamayan ve Sosyoloji – Psikoloji disiplinleri içerisinde ele alınan önemli konulardan biridir.
Okullardaki şiddet, değişik nedenlerden kaynaklanabilir ve çok yönlüdür. Sorun, yalnızca öğretmenlerin veya idarecilerin öğrenciler üzerinde baskıcı tutumlar içerisinde olması değildir. Şiddet, öğretmenlerden veya okul içinde güvenliğin sağlanmasında önemli görevleri bulunan okul idaresinden bağımsız bir biçimde, tamamen öğrenci odaklı olarak da ortaya çıkabilir. Özellikle toplumda meydana gelen yozlaşmalar ve şiddet yanlısı eğilimler, öğrencileri büyük oranda etkilemektedir. En değersiz konuları bile şiddete dönüştürebilecek eğilimde bulunan gençler, çoğu zaman şiddetin kaynağı durumunda oldukları gibi, aynı zamanda şiddetin etkisinin de odağı konumundadırlar.
Son zamanlarda okullarımızda şiddet olaylarının arttığını görüyoruz. Son birkaç yılda hem okullardaki olaylardan şiddet içerenlerin sayısı hem de uygulanan şiddettin boyutu çok büyük bir hızla artmıştır. Türk toplumu, artık “Bugün bir öğrenci, öğretmenini bıçaklayarak öldürdü.”, “Acımasız öğretmenin öğrencisine verdiği ceza, ölümle bitti.”, “Bir okulda üç öğrencide ruhsatsız silah ele geçirildi.”… gibi gerçekten üzerinde çokça düşünüp, sağlıklı bir yaptırımın uygulanması gereken “okulda şiddet” ile ilgili konulara duyarsızlaşmaya başlamıştır.
“Okulda şiddet” konusunda düzenlenen sormacaların sonuçlarına bakacak olursak;
· Okulda şiddetin en önemli nedeninin sorulduğu sormacaya katılan yaklaşık 9 bin kişinin %56'sı, uygulanan şiddetin nedenini “Manevi değerlerdeki yozlaşma” olarak seçmiştir.
· Farklı düzeyden okulların yaklaşık 900 öğretmeninin oyladığı bir sormacada ise, öğretmenlerin %58'inin yaşanan şiddet olaylarından rahatsız olduğu ve öğretmenlerin neredeyse tamamının şiddetin önlenmesi için pek bir çaba içinde olmadıkları sonucu çıkmıştır.
· Meb'e bağlı okullarda çalışan yaklaşık 1040 öğretmen üzerinde yapılan bir sormacada ise, öğretmenlerin büyük çoğunluğunun olası bir şiddet olayı karşısında bir “müdahale planı” olmadığı ortaya çıkmıştır. Ayrıca aynı sormacaya göre, kalabalık okul veya sınıflarda, şiddet olaylarının daha sık gözlendiği belirlenmiştir.
Yukarıda sıralananlara benzer olarak yapılan birçok araştırma gösteriyor ki, Türkiye'de okullarda oldukça yoğun bir biçimde “baskı” temelli ve çoğu zaman “şiddete” kaçan uygulamalarla eğitim – öğretim yapılmaya çalışılıyor. Özellikle öğrenci velileri ise, çocuklarını baskı ve şiddetten uzak tutabilme konusunda bilinçsiz durumda. Öğretmenlerin ve idarecilerin de çoğu, ya bu konuda bilgi sahibi değil ya da az çok bilgisi olduğu hâlde uygulama yanlısı değil…
Şiddetin var olduğu her alanda yarattığı yıkımlar, eğitim – öğretimde de kendini baskın bir biçimde hissettirmektedir. Hem öğrenciler hem de veliler şiddetin sıkça yaşandığı okullarda ne kadar sağlıklı bir öğretim gerçekleştirildiği konusunda kaygılıdır. Bu da gerçekleştirilmek istenen öğretimin niteliğini, doğrudan etkilemekte ve uygun bir eğitim – öğretim ortamının oluşmasını engellemektedir.
Şiddetin farklı nedenlere bağlı olarak, çok yönlü bir biçimde gerçekleştiğini belirtmiştik. Şimdi sırayla şiddetin türlerini, nedenlerini, sonuçlarını ve önlenmesini açıklayalım:
1. Okullarda Karşılaşılan Şiddet Türleri
Genel olarak okuldaki şiddet; öğrenci ile öğrenci, öğrenci ile öğretmen veya okul yöneticileri ve okul personeli arasında yaşanan tehdit ve fiziksel saldırıyı içermektedir. Okullardaki şiddet, gerek zengin gerekse yoksul ülkelerde, kız ve erkek çocukları aynı şekilde etkileyen bir sorun haline gelmiştir.
Okullarda karşılaşılan bazı şiddet türleri şunlardır:
Fiziksel ceza; bilerek verilen bir ceza ya da öfkeli bir yetişkinin veya yaşça büyük bir çocuğun düşünmeden aniden verdiği tepki olabilir. Buna örnek olarak öğrencilerin birbirini itmesi, vurması verilebilir.
Zorbalık; yapanların bir kısmı saldırgandır ve kaba kuvvet kullanılırlar. Kaba kuvvete başvurmayanlar ise duygusal açıdan daha baskıcı olabilirler. Her iki halde de, zorbalık yapanlara karşı duyulan korku ve kaygılar, bazı çocukların okula gitmekten kaçınmalarına ya da kendilerinin de şiddete başvurmalarına neden olur.
Reddetmek; çocuğun değerini kabul etmeyi reddetmek, kendisini küçük görmesine neden olmak gibi tavırlardır. Örneğin, öğretmenin bir çocuğa kızdığını veya o çocuktan hoşlanmadığını göstermesi diğer öğrencilerin de o çocuğa farklı davranması olarak ortaya çıkabilir.
Aşağılamak; alay ya da hakaret ederek çocuğu küçük düşürme durumudur. Bir yetişkin ya da çocuğun yaşıtı tarafından yapılabilir.
Yıldırmak; fiziksel şiddetle tehdit etmekle ya da çocuğun eşyalarını kırıp dökmekle tehdit etmektir. Bu, zorbalıkta sıklıkla tercih edilen bir yöntemdir.
Soyutlama; diğer çocuklarla arkadaşlıklarını kısıtlama, fiziksel sınırlama getirme durumudur.
Duygusal şiddet; çok yıkıcı olabilir ve çocuğun depresyona girmesine, içe kapanmasına, öz saygısının azalmasına, kaygılı olmasına, saldırgan hale gelmesine ve başarısız olmasına yol açabilir.
Ekonomik şiddet; kişilerin veya grupların bir öğrenci üzerinde baskı kurması, parasını alması, istemediği bir işte çalıştırması şeklinde yapılan davranışlardır.
Eğitim ortamlarında şiddet; öğrencilere ve öğretmenlere yönelik fiziksel, psikolojik ya da sosyal olarak kasten saldırı ya da müdahale olup bireylerde fiziksel ya da ruhsal acı yaşanmasına neden olur. Bu tip şiddete maruz kalan öğrenciler duygusal ve düşünsel bazı sorunlar yaşarlar. Duygusal sorunların bazıları; içten içe aşırı kızgınlık ve intikam alma isteği, unutkanlık, çekingenlik, umutsuzluk, çaresizlik duygusu, güvensizlik, kendini sevmeme… gibi şiddete bağlı olarak çıkan sorunlardır.
Düşünsel sorunlar ise; geleceği ile ilgili palan yapamama, karar verme güçlüğü, kendinde bir sorun olduğuna inanma veya her şey için başkalarını suçlama gibi düşüncelerden oluşur.
2. Okulda Şiddetin Nedenleri
Okulda şiddet son yıllarda toplumumuz içinde sıkça konuşulan bir konu olmuştur. Okulda şiddetin birçok nedeni vardır.
Eğitim sistemimizdeki şiddetin yaygın kullanımı öncelikle ailesel faktörlere bağlıdır. Ailesi şiddet gören, işlerin şiddet ile yapıldığını öğrenen ve bunun doğru olduğunu zanneden çocuk okul içinde de şiddete başvurur. Aile içi şiddetin olduğu bir yerde öğrencinin okulda da bunu uygulamak istemesi bize göre yanlış bir davranışken, öğrenci için gayet normal bir davranıştır.
Ayrıca bölünmüş ailelerin çocukları da ruhsal çöküntüler sonucu şiddete başvurabilmektedir. Anne babası ayrılmış çocuklar bir parça da olsa, büyük bir şekilde de olsa sevgiden yoksun büyümektedir. Bu sevgi eksikliğinin acısını okulda arkadaşlarına ve öğretmenlerine karşı kin duyarak en ufak bir problem karşısında bile şiddeti doğru yol olarak görerek ve göstererek şiddet uygular. Onun için en doğru yol şiddeti uygulamak yapmak istediği doğru veya yanlış olsa bile yapmaktır.
Bir diğer şiddet nedeni de öğrencilerin ailede yetişme tarzıdır. Aile içinde bencil olarak yetişen bir çocuk okulda da bu bencilliğiyle hareket eder. Her istediğinin olmasını ister ve kendi istekleri olmazsa arkadaşları üzerinde şiddet uygulamak ister. Onun kendi istediğinin olması onun için en doğru yoldur ve bu yolda yapacağı her şey kendince uygundur. Ailesinde şımarık yetişen bir çocuk içinde isteklerinin yerine getirilmesi çok önemli bir noktadır. Kendi isteklerinin yerine gelmesi için arkadaşlarına fiziksel veya psikolojik şiddet uygulayabilmektedir.
Bazı öğrenciler ise toplumda genellikle “ispiyoncu” diye adlandırılan tiplerdir. Bunlar arkadaşlarını daha çok psikolojik şiddet uygulayarak sindirirler. Arkadaşlarının sırlarını veya sınıf içinde yapılan bir davranışı başkalarına (okul müdürü, müdür yrd. vb.) söylemekle tehdit ederek istediklerini elde etmeye çalışırlar. Arkadaşları üzerinde psikolojik baskı kurarak bir şeyler elde etmeyi kendisi için marifet sayarlar.
Tv programlarındaki şiddet içeren unsurlar da öğrencileri şiddete doğru yöneltir. Öğrenciler televizyonlarda gördükleri şiddet içeren unsurları hayatın normal bir parçası gibi algılayıp ona göre hareket etmeye çalışırlar. Racon kesmek ve okul içinde isyan çıkarmak gibi şeylere özenirler. Öğretmenlerine karşı şiddet uygulayarak kendi istedikleri düzeni okulda kurabileceklerini zannederler. Ayrıca okulda çeteler kurarak diğer öğrencilerden özellikle alt sınıf öğrencilerinden haraç toplama, onları zor duruma düşürecek bir duruma sokmayla tehdit etme gibi faaliyetlerde bulunabilirler.
Bazen ailelerde öğrencilere karşı yapılan bir hareketten dolayı okul idaresi veya öğretmene şiddet uygulayabilir. “Kendi çocuğumu koruyorum.” mantığıyla hareket eden veli en ufak bir sebepten dolayı bile bazen okula gelip öğretmen veya yöneticilerle tartışır ve onlara şiddet uygulayabilmektedir.
Okullarda görülen psikolojik şiddetlerden biri de yöneticilerin öğretmenlere uyguladığı şiddettir. Öğretmenle anlaşamayan müdür veya yardımcısı onu ders programını çok ters bir şekilde ayarlamakla veya sicil notunda düşük not kullanmakla tehdit ederek istediklerini yapmasını sağlayabilmektedir.
Okul içi şiddetin bir diğer nedeni de toplumsal yozlaşmadır. İnsanların birbirine selam bile vermediği, komşunun komşuyu tanımadığı günümüz toplumunda öğrenciler de tam anlamıyla sosyalleşmemiş olarak büyümekte ve en ufak olumsuz duruma bile aşırı tepki vermektedir. Okul içinde saygının olmaması idare, öğretmen ve öğrenci arasındaki iletişimi bozmaktadır. Bu da okulda şiddeti arttırır.
Okullarda şiddet sadece öğrenciler tarafından uygulanmamaktadır. Öğretmenlerin de öğrencilere karşı uyguladığı bir şiddet söz konusudur. Ailesi içinde bir takım sorunlar yaşayan öğretmenler okulda öğrencilere karşı bazı şiddetler uygulayabilir. Öğrencinin derste konuşmasını sindiremeyen veya kendisini yaptığı bir yanlıştan dolayı eleştiren öğrencisine dayanamayan öğretmen öğrencilerine karşı fiziksel şiddet uygulayabilir.
“Öğrenci yılandır, devamlı tetikte olmalıyım.” görüşünü benimseyen öğretmen de olur olmadık durumlarda öğrencisine şiddet uygular. Yine “Dayak cennetten çıkmadır.” diyen bir öğretmenin öğrencilerine olur olmaz şiddet uygulaması da kaçınılmaz bir durumdur. Yani öğretmenlerin mesleğe başlarken kafasında öğrenci ile ilgili oluşan düşünce, öğretmenin şiddete bakışı konusunda çok önemlidir. Öğrencisini sadece yaramaz, tembel, baş belası olarak gören öğretmenler okulda şiddettin en önemli nedenlerindendir.
Okullarda uygulanan bir diğer şiddet ve belki de en önemlisi cinsel şiddettir. Öğrenciye “Seni sınıf geçireceğim.” diyerek cinsel isteklerini uygulamaya zorlayan okul yöneticisi ve öğretmenleri haber programları ve gazetelerde duyup okumuşuzdur. Okulda şiddetin en önemli ve en vahşice olanı bu şiddet türüdür. Ayrıca bazı kendini bilmez öğrenciler de kız arkadaşlarına laf atma, sarkıntılık yapma, onlarla cinsel münasebetle bulunma gibi bazı şiddet içeren durumlara kalkışabilmektedir.
Okulda şiddetin başlıca nedenlerini şöyle sıralayabiliriz:
· Her yeni iktidarla birlikte değişen ve nitelikli bir eğitimin sağlanmasında yeterli olmayan öğretim programları,
· Öğrencilere her sene sonunda af çıkması ve öğrencilerin sınıf geçmenin pek de zor olmadığını anlamaları,
· Öğretmen açığı nedeniyle, geçen yıllarda “eğitim bilimi (pedagoji)” yeterliliği olmayan kişilerin bile öğretmen olarak atanması ile niteliksiz öğretmenlerin var olması,
· Okullarda rehberlik servislerinin olmayışı, olanların da yeterli düzeyde işlerlik kazanamaması,
· Öğretmenlerin maddi anlamda tatmin edilememesi ve “iş sevgisinin” azalması,
· Eğitim dünyasında adaletli bir öğretmen dağılımın olmaması ve bölgesel farkların neredeyse doruk noktaya ulaşması,
· Öğrenciyi değerlendirmede yetersiz sınavlarla dolu bir öğrenim yaşamı içerisinde, öğrencilerin sosyal etkinliklere katılma olanağı bulamamaları,
· Ülkemizde gelir dağılımındaki ayrılıkların, sınıf ortamlarına da taşınması,
· Okulun içinde ve çevresinde yeterince güvenilir bir ortam yaratılmaması ve özellikle okul çevresinde öğrencileri okuldan uzaklaştıracak yerlerin denetimsiz bir biçimde açılması…
Sıraladığımız maddeler, okulda şiddetin tek yönlü nedenlerden kaynaklanmadığını ve birçok etkenin şiddete yönelmede etkili olduğunu göstermektedir.
3. Okulda Şiddetin Sonuçları
Son yıllarda toplumda gelişen refah seviyesi, teknoloji kullanımı ve eğitim imkânlarına rağmen okullarda şiddet oranı daha da artmaktadır ve ne yazık ki bu durum önlenememektedir. Türlü iletişim araçlarının da yoğun bir şekilde topluma hâkim olmasıyla bu şiddet gençler ve çocuklar üzerinde geniş bir şekilde etkisini göstermektedir. Kabul etmesek de, inandırıcı gelmese de okullarda şiddet oldukça yaygındır ve bu durumdan hem öğrencilerin bir kısmı hem de aileler rahatsız olmaktadır. Yansımayan boyutlarıyla da ele alındığında şiddet, toplumsal bir linç kültürü halini almaya başladı denebilir. Bu yükselen şiddetin sonucu olarak, birçok ülkede öğrencilere işbirliğini, ikili ilişkilerde arabulma, çatışmaları çözümleme teknikleri öğreten programlarla, şiddetin önüne geçilmeye çalışılmaktadır.
Okullarda görülen olumsuz davranışlar; silah taşıma, eşyaya zarar verme, kavga etme, öldürme, psikolojik baskı, ahlâk dışı davranışlara zorlama, intihar girişimi, kabadayılık ve çeteleşme şeklinde sınıflandırılabilir. Bu tür davranışlar bir kişi ile sınırlı kalmayarak, toplumu ve eğitim camiasını tesir altına alır. Bu durumda okullarda güven eksikliği oluşur, emniyetin olmadığı bir yerde çocuk ve gençler kendilerini eğitim ve öğretime veremez, neticede eğitimin kalitesi düşer. Şiddetin önünün alınamaması, bu tür menfi davranışların daha da artmasına sebep olur. Şiddet, kullanıcılarının elinde âdeta sihirli bir güç hâline gelir. Şiddet kullanan talebeler mesuliyetten kaçar, çeşitli menfaatler elde eder (para toplama, dersleri kolayca halletme, okuldaki kurallardan kurtulma, arkadaşlarına hükmetme vb.), nüfuzlarını artırır ve ilgi odağı olur. Bir kısır döngü içinde şiddet, olumsuz duygu ve davranışları tetikler; bu ise yeni şiddet olaylarına basamak oluşturur.
Şiddete uğrayan çocukların tehdit neticesi yaşadığı şahsiyet zedelenmesi, utanç duymalarına ve sessiz kalmalarına sebep olabilir. Bu durumda, çocukların baskı ve şiddete maruz kalması devam edebilir. Bu da sebepsiz korkulara, aileye bağımlılıktaki artışa, strese, başarı düşüşüne, depresyona, intihar girişimine veya şiddete karışmaya neden olabilir.
Şiddetle karşılaşan çocukta çeşitli sakatlıklar ortaya çıkabilir. Kırıklar, beyin kanamaları, iç organ yaralanmaları sonucu ortopedik sakatlıklar, felçler, havale, zekâ özrü, çeşitli organ yetersizlikleri oluşabilir. Bu hasarların çok ağır olması durumunda ölüm ortaya çıkabilir. Yaşamı kurtulanlarda ise depresyon, kaygı bozukluğu, sosyal uyumsuzluk vb. gibi ruhsal sorunlar oluşabilir. Bu kişilerde uyuşturucu bağımlılığı, suça ve fuhşa yatkınlıkta artış olduğu gösterilmiştir. Zekâ özrü ya da ruhsal örselenme sonucu bu çocuklarda genellikle okul başarısı düşüktür. Dayak çocuğun bilişsel gelişimini de olumsuz yönde etkilemektedir. Fiziksel cezalandırmayla terbiye edildiği düşünülen çocuklar, kaba gücün sorunları çözmek için etkin bir yöntem olduğuna inanarak büyürler ve erişkin yaşlarda kendileri de başka çocukları istismar eden erişkinlere dönüşebilirler, böylece istismar olayları kuşaktan kuşağa sürüp gider.
Şiddet içeren davranışlar sonucu, fiziksel istismar söz konusu olabileceği gibi, psikolojik istismar da gerçekleşebilir. Zaman zaman, duygusal şiddet olarak da tanımlanan psikolojik şiddet, genel olarak tehdit unsurunu içerse de, kimi araştırmacılar tarafından sözel şiddetle birlikte ele alınarak değerlendirilmektedir.
Anne-babaların, çocuklarındaki sıra dışı davranışları erken fark etmeleri önemlidir. Şiddete maruz kalmış bir çocuk, bunu gizleme yoluna gider. Dolayısıyla anne-baba ve eğitimciler, çocuktaki bu tip değişiklikleri fark etmeye çalışmalıdır. 2.245 çocuk üzerinde yapılan bir araştırmada, anne-babaların çocuklarının durumlarını takip etmemelerinin, çocukların şiddete maruz kalmalarını tetiklediği tespit edilmiştir.
4. Okulda Şiddeti Engelleme Yolları
Şiddet, özellikle okul kavramıyla bir araya gelmemesi gereken kavramdır. Bunun için okul yöneticilerinin gerekli önlemleri almaları, şiddet eylemlerine karşı kulakları tıkalı olmamaları gerekmektedir. Aksi halde şiddet, bir “eğitim biçimi” sanılmaya başlanabilir. Oysaki şiddet eğitimsizliğin göstergesidir. Şiddet davranışını öğrenen bireylerin eğitimle bu davranışları ortadan kaldırılabilir. Bunun yanı sıra, suç ve şiddet olaylarının erken teşhis edilip, önüne geçilmesinde etkili olabilecek davranışsal ve duygusal işaretler vardır.
Okulda şiddeti engellemek için yapılacaklar:
1. Okulda risk faktörü içeren durumların tespit edilmesi ve bu doğrultuda okul eylem planının yapılması,
2. İhtiyaç duyan öğrencilere psikolojik danışma ve grup rehberliği çalışmalarının yapılması,
3. İhtiyaç duyan öğrencilerin sosyal faaliyetlere olumlu şekilde yönlendirilmeleri,
4. İhtiyacı olan öğrencilerin aileleriyle bireysel görüşmelerin yapılması ve buna yönelik seminerler düzenlenmesi,
5. Gerektiği zaman öğrenci ailelerinin ziyaret edilmesi,
6. Etkili okul kurallarının belirlenmesi, kurallar belirlenirken okul idaresi öğretmen ve öğrencilerin katılımıyla kurallar belirlenmesi ve bu kuralların uyulmasında titizlik gösterilmesi,
7. Okul çevresi kontrollerinin emniyet desteği ile sağlanması,
8. Okul psiko-sosyal ani müdahale ekiplerinin oluşturulması ve gereken durumlarda etkin şekilde faaliyet göstermelerinin sağlanması,
9. Servis denetimlerinin arttırılması,
10. Okul kantin denetimlerinin sıklaştırılıp bu denetimlerde titizlik gösterilmesi,
11. Sınıf rehberliğinin etkin çalışması,
Okulda şiddetin engellenmesi veya öğrencilerin birtakım şiddet unsurlarına yönelimlerinin engellenmesi onların çeşitli gereksinimlerinin karşılanması ile yakından ilişkilidir.
Bu gereksinimler güvenlik ihtiyacı, fiziki ihtiyaçlar, sosyal ihtiyaçlar, psikolojik ihtiyaçlar ve eğitimsel ihtiyaçlar gibi öğrenci açısından çok önem taşıyan unsurlardır.
Okulda şiddetin engellenebilmesi başta okul eğitim kadrosunun (okul yöneticileri, öğretmenler, diğer personeller…) bu konuda bilinçli olmasını ve bu konuda planlı ve tutarlı bir yol izlemesini gerektirir. Ailenin de bu konuda bilinçli olması ve duyarlılıkla bu sorunların çözümüne yardımcı olması ayrı bir önem taşımaktadır.
Okullarda yapılması gerekenlerde dikkat edilecek noktaları şöyle sıralayabiliriz:
Çok boyutlu, kapsamlı yaklaşımla, aileleri, akranları, medyayı, toplumun öğelerini bir arada ele alan programlar hazırlamak ve uygulamak,
Erken sınıflarda başlayıp sonradan sonraki sınıflarda pekiştirilen programlara sahip olmak,
Kişisel ve sosyal becerileri geliştirenler, öfke yönetimi, kara verme ve sosyal problem çözme, akran müzakeresi, çatışma yönetim becerileri, akran baskısına direnme, etkili iletişim becerileri, arkadaşlık, birbirine saygı duyma, birbirine özen gösterme, nezaket, üzerine odaklaşan programlar yürütmek,
Programda yer alan öğretmenlerin eğitimi de çok önemlidir. Bazı öğretmenlerin etkileşime dayalı tekniklerde rahat olmamaları ya da daha az beceri sahibi olmaları nedeniyle etkileşime dayalı teknikler konusunda eğitilmeleri çok önemlidir. Dolayısıyla öğretmenleri bu konuda eğitmek,
İyi disiplini artıran etkili sınıf yönetimi tekniklerinin elementleri olması etkili olabilir, çünkü sınıfın olumlu kontrolü, şiddeti önleme programlarında çok önemlidir. Kısaca okulun olumlu atmosferinin ya da kültürünü arttırmaya yönelik programlar yürütmek,
Saldırganlık, şiddet ve zorbalığı önlemeye yönelik normları destekleyen yapıda olmak,
Yapılan çalışmalar uzun döneme yayılmalı, uzun soluklu olmalıdır. Bu özelliklere uyan programlar başarılı olmaktadır.
“Şiddetin öğrenilen bir davranış olduğu gerçeğini düşünerek aile ortamının çocuklara kötü örnek oluşturmamasına dikkat edilmelidir. Okulda şiddeti engelleme iletişim ile başlar. Okulda şiddeti engellemede herkes sorumludur.”
Okulda Şiddetin Önlenmesinde Sosyal Yapı Düzeyindeki Müdahaleler
• Medya şiddetinin azaltılması,
• Emniyet ve adalet sistemlerinin güçlendirilmesi,
• Yoksulluğun ve gelir eşitsizliğinin azaltılması,
• Çocuk ve yetişkinlere yönelik şiddet ve istismarı besleyen kültürel normların değiştirilmesidir.
Okullarda yaşanan şiddet olaylarını önlemede, MEB, okul yöneticileri, öğretmenler, öğrenciler ve aileye pek çok görevler düşmektedir. Özellikle bu konuda okul yöneticilerinin öncelik adı altında durumu idare etmeleri ya da görmezden gelmemeleri gerekmektedir. Tüm okul çalışanlarına, şiddetin oluşmasını engellemek için, çatışma çözme, arabuluculuk, olumlu disiplin yöntemleri gibi konularda eğitimler verilmesi sağlanmalı, buna rağmen oluşabilecek olumsuz durumlar için kriz kurulu oluşturulmalı, bu konuda tüm çalışanlar bilgilendirilmelidir.
Kaynakça
1. Hakan Kırbaş, Psikolojik Danışman
2. Korkut, Fidan, Okul Temelli Önleyici Rehberlik ve Psikolojik Danışma, Anı Yayıncılık, Ankara 2004
3. Okul ve Çevresinde Çocuğa Yönelik Şiddet Ve Alınabilecek Tedbirler Sempozyumu
4. Erçetin, Şule, Eğitim ve Şiddet, Hegem Yayınları, İstanbul 2006
5. Solak, Adem, Okullarda Şiddet ve Çocuk Suçluluğu, Anı Yayıncılık, Ankara 2007
Çalışmada Emeği Geçenler
Alptuğ Fidan, İsmail Kolat, Nurşat Biçer, Yavuz Tanyeri, Yunus Cünedioğlu
Önemli ve yerinde tespitlerle dolu bir yazı olmuş. Aile derim ben. Ailenin çocuk üzerindeki etkisi hiçbir zaman azalmayacaktır. Veliler şiddet konusuna nasıl bakıyor acaba? Aile bireylerinden öğrenilen bir davranış olabilir mi? Bunlar da önemli noktalar bence. Yazı için tebrikler!
Konuyu oluşturan olay ve sonuçları, nedenleri, çözüm önerilerini kapsayan yönleri, teknik olarak çok iyi ele alınmış bir yazı. Sizleri, tam da içinde yaşadığımız süreçte sosyal tükenişliğin esasına dikkat çekme zamanlaması olarak yerinde bulduğum bu çalışmanız dolayısıyle kutlarım.
Sorunun çözümü bence, ülkemizi yöneten siyasi iradenin çözümlere buradan başlayacak samimi içten bir yaklaşımını gerektiriyor.
“Eğitim savaşını kaybedersek kurtuluş savaşını boşuna yapmış oluruz.”diyen Atamızı hatırlamak gerekir.
Okullar çevresindeki yüksek duvarları kaldıramadıkça,halkla ve çevresiyle bütünleşemedikçe, eğitim ve öğretim dersliklerin içine sıkışıp kaldıkça, öğretmenler ve öğrencilerimiz sabah yatağından kalktığında büyük bir çoğunluğuyla “Yine mi okul” psikolojisi içinde okula gelmeye devam ettikçe sorunun çözüleceğine inanabilmek mümkün değil.
Sevgiler.
MEHMET TANYERİ
Çok güzel olmuş TEŞEKKÜRLER.
Çok güzel bir yazı. Öncelik aile derim ben!
Özellikle üzerinde çok büyük oyunlar oynanan ülkemizin geleceği demek olan eğitim sorunu çok dikkatli olunması gereken bir sorundur. Öncelikle eğitim sorunlarımızla ilgili bu yazıyı kaleme alanları kutluyorum. Fakat birçok konuda doğru tespitler içermesine rağmen, bence daha derin irdelenmesi gereken bir inceleme ve sunuş yazısı olmuş. Örneğin; eğitimde ailenin önemine vurgu yapılmış, fakat aile dediğiniz nedir, buna değinilmemiş. Bugünkü aileler otuz, kırk yıl önceki öğrenciler değil mi? Demek ki biz onları o yıllarda iyi eğitememişiz. Şimdi toplum olarak galiba bunun bedelini ödüyoruz. Ya şimdiki eğitimsel hatalarımız… Bir otuz yıl sonra da bunun bedelini ödeyeceğiz emin olun!.. Şimdiki durum çok daha vahimdir! Sokaklara bir bakın, gençlere bakın, Metropollerdeki uyumsuzluk sorunlarına bir bakın, kurallara uymamanın bir ayrıcalık olarak algılandığı kesimin yaptıklarına bakın, sonrada herhangi bir gazetenin birinci ve üçüncü sayfalarına bir göz atın. Ne demek istediğimi anlayacaksınız. Bunların hepsi eğitim sorunudur. Oysa bizim okullarımızda öğretim yapılmaktadır. Bilmem anlatabildim mi?..
Zaten bu gibi bazı resmi kurumlarımız son derecede politize olmuş ve millilikten uzak bir haldedir. Adı Milli olan Eğitim Bakanlığımız, Öğretim okullarında sadece öğretim faaliyetini yürütmektedirler. Bu uygulamanın eğitimle alakası bile yoktur! Eğitim bambaşka bir olgudur. Ama nedense Bakanlığımızın adı MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI olarak konmuştur. Okullarımızın adı ise “ÖĞRETİM OKULU” dur.
Sizce hangisi doğru? Hangisi milli?
Oğretim sistemimizdeki bir çarpıklıktan daha bahsedeyim size: Yıllardır öğrenci disiplin kurullarında verilen cezalardan biri de okuldan uzaklaştırma cezasıdır. Yani görevi eğitmek olan bir kurum, isterse öğrenciye eğitmeme cezası verebilmekte ve öğrenciyi eğitim sisteminin dışına atabilmetedir. İşte hatalı bakış açısı budur. İşte bindiğiniz dalı kesmek diye buna denir. Okuldan uzaklaştırılan çocuklar ne olur acaba? Bilen var mı? Ben söyleyeyim; Milli Eğitim Bakanlığımıza göre toplum için de diğer öğrenciler için de daha iyi olur. Yani kısaca; “eğitemezsen at sokağa, kurtul” politikası… “Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir” mantığı. İşte vahim bakış açısı budur. Daha bunun gibi o kadar yanlış uygulamalar var ki, anlatsam buraya sığmaz. Bu konuda bir kitap yazılabilir.
Başlık da şöyle olabilir: “Milli Eğitim Politikasızlığının Çöküşteki Etkisi.”
Ancak bakış açısı önemli. İşin içindekilerin “meslek körlüğü” olarak bilinen bir durumda olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden feci hatalar yaptıklarının farkında bile değildirler. (Bakanlık yetkililerinden bahsediyorum.) Şu anda eğitmek yerine aşırı ders yükü altında ezilen, stresle erken tanışan, a-sosyal bir nesil yetiştirmeye çabalıyoruz diye düşünüyorum. Manzara bu. Hepsi matematik profesörü, hepsi fizik profesörü, hepsi biyoloji uzmanı, hepsi uzman tarihçi, hepsi ünlü bir yazar olacakmış gibi eğitiyoruz. (Oysa bilimsel olarak da bunların hepsinin bir insanda olması genelde olanaksızdır.) Fakat bu yüzden çoğunu kurallara uyma bilincinden yoksun ve a-sosyal birer toplum ferdi olarak yetiştiriyoruz diye düşünüyorum. Bir istatistik yapılsa acaba çocuklarımızın yüzde kaçı zaman bulup da sosyal faaliyetler içersinde bununabilmektedir, doğrusu çok merak ediyorum?
Daha sonra bu konuda yine yazmayı düşünüyorum. Şimdilik bu kadar. Herkese sevgiler.
Ömer Çelebi
Konuya duyarlı olan ve yorumuyla çözüme katkı sağlayan bütün okuyucularımıza teşekkür ederim.
Şiddet, artık bu toplumun kanayan yarası durumuna geldi. Yalnızca okullarda ve eğitimde değil; aile içinde ve türlü tabakalardaki türlü ilişkiler içinde şiddetin etkileri her geçen gün artıyor. Bu etkiyi en aza indirebilmek için ciddi anlamda bir şeylerin yapılmıyor olması da, bu konuya duyarlı olanları çok üzüyor.
Şiddetin önlenmesinde ailenin önemi büyüktür. Sonuçta ilk okulumuz ailemiz; ilk öğretmenlerimiz de anne ve babamızdır. Gençlerin şiddete meyilli olması, aile ortamında biçimlendirdiği kişiliği ile büyük ölçüde paralellik gösterir. Eğer çocuğun babası, çocuğu bir gün ödevini yapmadığı için onu tekme tokat dövmüşse, çocuk da okulda en ufak bir sorun için arkadaşına bu tepkiyi göstermekten çekinmeyecektir. Çünkü çocuğun bilincinde bu, “doğal bir tepki” olarak belirlenmiştir.
Ömer Çelebi ağabeyimin de belirttiği konu, gelecekte şiddetin ne boyutta olabileceğini tasavvur edebilmemiz açısından çok önemli bence. Toplumumuzda “aile” kavramının her geçen gün yara aldığından ve “toplumsal değerlerin” bozulduğundan yakınırız her zaman. Çoğu zaman geçmişteki insan ilişkilerini arar ve o günlere özlem duyarız. “Ahh eskiden insanlar…” diye başlayan yüzlerce cümle, dilimizde dolaşır durur. İşte bugüne göre daha nitelikli bir aile terbiyesi alan gençlerin bugün anne baba olduklarını ve bu kişilerin çoğunun bugün “sorumsuz” tutumlar içerisinde olduğunu düşününce; bir hanımefendiye / beyefendiye yakışmayacak tutumlara sahip olarak yetişen gençliğin bundan 15 – 20 sene sonrasının anne-babaları olacağını düşününce toplumsal ilişkilerin ne kadar bozuk olacağını düşünmekten korkuyorum.
Elbette her şeyi aileden beklemek doğru olmaz. Mehmet Tanyeri hocamızın da dediği gibi, hem öğretmenlerin hem de öğrencilerin “Yine mi okul?” diyerek başladıkları bir günün, eğitim açısından pek de verimli olmayacağı açıktır. Ülkemizde bazı gerçeklikler görmezden gelinerek, çok nitelikli bir eğitim gerçekleştirilmek isteniyor. Böylece derslerden uzaklaşan gençlerin, artık okuldan bir beklentileri kalmıyor ve öğrenci bu boşluğunu fiziksel gücüyle kapatmaya çalışıyor. Çete kuruyor, bıçak taşıyor, tehdit mesajları yolluyor, okul kapısından çıkar çıkmaz sigarasını yakıyor, bir omuzu düşük geziyor… Anlayacağınız ne kendine ne de topluma bir yararı olmayan, derin bir boşluk içinde çırpınan bilinçsiz gençler çıkıyor ortaya.
Peki Milli Eğitim’in bu konuda neler yapması gerekir? Bence öncelikle “okul / sınıf disiplin kurallarını”, bir “hapishanedeki” kurallardan farklı olarak oluşturmalıdır. Öğrencileri okula bağlayacak sevgi aşılanmalıdır. Sırf sınıf geçmek için okula gelip giden gençlerin bilinçlendirilmesi gerekir. Bunların yapılmasında da okullardaki “rehberlik” servislerine büyük iş düşüyor. Bireysel sorunların çözümünde; rehberlik servisi, aile, öğretmenler ve okul yönetiminin ortak çalışmaları ile yapıcı kararlar alınmalıdır diye düşünüyorum.
Esenlikle…
Önceki yazım biraz sert olmuş galiba. Şimdi size bunun nedenini anlatayım. Mevcut Milli Eğitim Politikalarımıza neden bu kadar kızgın olduğumu sanırım anlayacaksınız. (Aslında ülkemizin karşı karşıya bırakıldığı felaketi algılayınca kızgın kelimesi çok hafif kalmaktadır ya neyse…)
Bir tarihte, Milli Eğitim Bakanlığına bir mail göndererek bazı yapıcı eleştirilerde bulunmuştum. (Ben bazen Emniyet Müdürlüğüne, bazen Milli Eğitime, hatta Diyanet işleri Başkanlığına filan da eleştiri yazdığım olur.)
Özellikle de disiplin kurullarındaki okuldan uzaklaştırma cezalarının yanlış olduğunu, bindiğimiz dalı kesmek gibi çok hatalı bir uygulama olduğunu, bundan derhal vazgeçilerek daha çağdaş yöntemlerle öğrencilerimizi kazanmaya çalışmanın hedeflenmesi gerektiğini düşündüğümü filan yazmıştım.
Hiç beklemediğim halde bana bir cevap geldi. (Benim yazılarıma genellikle cevap gelmez.) Fakat cevabı okuyunca çok daha büyük bir dehşete kapıldım, inanın şok oldum. Keşke cevap gelmeseydi daha iyi olurdu sanırım.
Cevap şöyleydi:
1- Bu kuralları biz koymadık. Bizden önce de vardı.
2- Bu cezalar hem okullarımızın (veya toplumun) hem de öğrencilerimizin iyiliği içindir.
İşte buyurun siz yorumlayın. Cevaba bakın arkadaşlar, ne kadar politize olmuşlar, anlayın! Kırk yıl düşünsem bir bakanlık bürokratının böyle bir cevap vereceğini tahmin bile edemezdim. Adam, uygulama doğru mu, yanlış mı, buna bakmıyor bile, öncelikle “bunu biz yapmadık, bizden önceki iktitarlar yaptı,” diyor!.. Ben onların iktidarını eleştirdim sanıyor, böyle algılıyor adam.
Sonrada; “bu kurallar herkesin iyiliği içindir,” gibi basma kalıp, çocuk kandırmaca bir cevap. Neresi kimin için iyidir? Hangi açıdan? Hangi bilimsel çalışmaya dayanarak bunu söylüyorsunuz? Yok! Öyle tevatür etmiş, öyle öğrenmiş bu eğitimcilerimiz zahir…
İşte Milli Eğitim Bakanlığımızın cevabı böyle idi.
Hâlâ konusu açılınca tüylerim ürperiyor arkadaşlar.
Ülkemizin bir gün daha çağdaş, daha bilimsel eğitim ve öğretim metodlarına kavuşması dileğiyle.
Hepinize sevgiler.
Ömer Çelebi
Uzun bir yorum yapmak istemem ama gerçekten tüm okuyucular yani yorum yazanlar sonuna kadar haklı. Şiddet en önemli sorunlarımızdan biri. Üstelik okul çocuklarına şiddet.
Aileler çocuklara sevgi ve saygıyı aşılamalı. Bu olmazsa öğretmenlerin yapabilecekleri çok az. Ama sevgiyi ve saygıyı çocuklarına aşılammış bir aile suçlanamaz. Öğretmenlerin de yüzü asık değil, güleryüzlü ve sevecen olmaları gerekir.
Bu konuya da değinmek istiyorum. Sanırım sitenin yazarı Yavuz Tanyeri. Böyle konuları hepimize böyle muhteşem bir site vasıtasıyla aktardığı için çok teşekkürler.
Ben öncelikle bütün yorumlara katılıyorum ve biraz daha bir şeyler eklemek istiyorum bu eğitimin halâ içinde olduğum için. Devlet okullarındaki eğitimin nasıl olduğu hakkında bir bilginiz var mı acaba. Disiplin diye “saça” takarlar ama saç sadece at kuyruğu yapılmış yani topludur sorun neden örülmemiş. Göz korkutmak için de disipline yollayacağız derler. Tabi biz de yeriz sanki. Disiplin olsun diye kendini bir şey zanneden bazı öğretmenler altın top küpeye bile karışır.
Bizim okuldaki öğretmenlerimizin her biri sanki hiç öğrenci olmamış gibi yanlış yapmayan bir kişiyi sadece saçı yüzünden üzmek zorunda mısın ve saçı dağınık, boyalı vs. olsa hadi neyse… Eğitim-Öğretim buysa bütün okullardaki biz neden okula gidiyoruz. Kim ister böyle okula gitmek. Elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz ama bu öğretmenler anlamıyor…
Ömer Çelebi ağbeyimizin derdi sanırım şimdiki müfredat ve disiplin kuralları. Ben de onlardan şikayetçiyim ama bu sorunlar bence daha fecii durumda böyle komik şeyleri ilk defa gördüm. 8. sınıfta ondan önce yoktu her şey öğretmende başlayıp bitiyor! Hakaret ederler, ağıza alınmayacak sözler söylerler öğrencilere okulda renkli taç taktı (üstünde de kurdalesi var [küçücük]diye)” -Hayrola yeni doğum mu yaptın?” diye espiri yapmaya çalışan öğretmenler bir de her şey sizin için demiyorlar mı çok vahim bu Eğitim-Öğretim…
Ağlamalık halde bence… Bir an önce öğretmen olsam da onlar gibi yapmasam, öğrencilerime kötü örnek olmasam!
Eda Ergün/Kocaeli Yaş=14
Yazınızı değil, yorumları okuyabiliyoruz. Yorumlar elbette önemli, ancak yazınızın da okunabilmesi gerekmez mi?
İyi çalışmalar.
Hasan Bey,
Ağelimizde oluşan bir sorun nedeniyle, yazı silinmiş. Sorunu bildirmeniz üzerine yazıyı yeniden düzenledim. Şu anda yazımızı okuyabilirsiniz.
Bilgilendirmeniz için teşekkür ederim.
Esen kalın…
Çok güzel bir kaynak; emeği geçen dostlara teşekkürü borç biliriz.
Selam ile…
Konu ile ilgili hassasiyetinizden dolayı tüm emeği geçenlere teşekkürü borç biliyorum.