A Dağlar
(Almas Yıldırım)
Öperken alnından füsunlu bir yaz,
Akıyor dönüşden seller, a dağlar!…
Yeşil, zümrüt gözlü yamaçlarında
Açılır laleler, güller a dağlar!…
Tarihte namının tükenmez şanı
Kervanlar koynunun güzel mercanı
Sinende keserler eller kurbanı
Geçirirken ağır iller, a dağlar!..
Toprağın cevahir taşların elmas;
Çamlıklar giyinmiş ipekten libas;
Bazen bilmem niçin saklıyorsun yas,
“Kuzgun”dan eserken yeller, a dağlar!…
Çekilmiş kalbine eskiden bin dağ,
Titriyor aşkını anan her dudak,
Yayılır şikeste sesleri dağ-dağ,
Ne söyler bu garip diller, a dağlar?…
Zirvende oynaşan rüzgârlar acı,
Yıllardır görünmez başının tacı,
Anlat ki derdinin nedir ilâcı,
Nedir bu dumandan tüller, a dağlar?
Boynunda kızıldan rengin bir deste,
Lâleler dağılmış yolların üste,
Gel sen bu ülkeden bin kurban iste,
Senden esirgemez, yollar, a dağlar”…
Çiçekli koynunda bir bahçe diktim,
Sulamak için göz yaşları döktüm,
gece gündüz emeğini ben çektim,
Yoldu meyvesini eller, a dağlar!…
Neden küskün yakandaki bülbüller,
Nerde bana layla çalan o diller?
Ben seslensem: Eller, eller, ay eller,
Aksi sada gelir: Eller… a dağlar!…
Söyle, neden ses vermiyor Hazar'ım,
Ben ki, onun her derdini yazarım,
Sürgün olup uğrunda hep gezerim,
Kısmetim bu uzun yollar, a dağlar!…
Söyle, neden Deli Kür'üm çağlamaz,
Içten coşup öz gününe ağlamaz,
Gök Muğan'ım neden yeşil bağlamaz,
Dertli midir o Gökgöller, a dağlar?…
Söyle, şahdağlarım neden yaslıdır,
Göğsündeki kılıç, kalkan paslıdır,
şairleri neden hazin seslidir,
Garip sazda kırık teller, a dağlar?…
A Dağlar, a Dağlar, söyle, a dağlar,
Olur mu aşnalık böyle, a dağlar?!
Yaman günüm yahşı eyle, a dağlar,
Sana kurban bu gönüller, a dağlar!…