Norveçli romancı Knut Hamsun’un yazdığı en önemli eserdir.
Roman ilk defa 1890 yılında yayımlanmıştır.
Roman yirmiden fazla dile çevrilmiştir.
Türkçeye de Behçet Necatigil tarafından çevrilmiştir.
Roman bir bakıma Knut Hamsun’un hayatını anlatmaktadır. Bu açıdan otobiyografik bir anıdır.
Knut Hamsun romanda yazar olma, ilk kitabını yayımlatma, açlık ve yoksulluk serüvenini anlatmıştır.
Esere 1920’de Nobel Edebiyat Ödülü verilmiştir.
Dünya bestseller lisetesinde hep üst sıralarında yer almıştır.
MEB’in tavsiye ettiği Yüz Temel Eser arasındadır.
Yazar olma hayaliyle Kristiania’ya gelen yazarın, açlık, yoksulluk ve sıkıntılarla nasıl mücadele ettiği anlatılır. Bu eser hayalinden şaşmayan, bir gün ulaşabileceği umudunu içinde sürekli yeşerten, en son ihtimale kadar uğraşan bir adamın otobiyografik anılarını konu edinmektedir.
İnsanın hayatta bir hayali olmalı, bu hayaline ulaşmak için her çareyi denemeli ancak değerlerinden ve ahlaktan uzak bir şekilde mücadele etmemelidir. Hayaline ulaşmak için çalışan kişinin karşısına mutlaka bir fırsat çıkacaktır.
Romanın kahramanı Andreas, Kristiania’da sokaklarda yaşamaktadır. Para bulduğunda pansiyonda kalır, bulamadığında sokaklarda, parklardaki banklarda sabahlar. Bazen gazetelere yazdığı yazılarla karnını doyurmaktadır. Tek hayali yazmış olduğu kitabı bastırmak ve yayımlatmaktır. Hiç yiyecek bulamayıp aç kaldığı zamanlarda da üzerindeki eski püskü elbiseleri satarak karnını doyurmaktadır.
İş bulmak için müracaat ettiği yerler de Andreas’a iş vermez. Bütün bunlara rağmen hayali ve ideali olan yazarlıktan asla vazgeçmez.
Andreas sokaklarda yaşadığı sürece bir sürü olaya şahit olur, bazen kendini olayların içinde bulur. Yine sokaklarda birçok kişiyle tanışır, hepsinin ayrı hikâyesi vardır. Tanıştığı insanlara dair kafasında hikâyeler kurgular, bu kurguları yazıya geçirir. Hayal edip yazmayı çok sevmektedir. Kafasında kimi zaman hayal ile hakikat birbirine karışmaktadır.
Andreas’ın parası iyice azalır, pek çok yere iş başvurusunda bulunur ama hepsinden de ret cevabı alır. Artık parası, kaldığı odanın ücretini ödemeye yetmez. Günlerini yarı aç yarı tok geçirmektedir. Bir gazeteye yazdığı yazıdan on kron alarak kiraladığı odanın parasını ancak ödeyebilmiştir. Bütün bunlara rağmen kimseden yardım istemeyecek kadar gururludur.
Bu zor günlerden sonra açlık dayanılamayacak hale getirmiştir Andreas’ı. Eskiden ahır olan bir teneke imalathanesinde günlerini geçirmektedir. Ama hala kimseden yardım dilenmez. Soğuk ve açlık bir araya gelince beyni halüsinasyon görmeye başlar. Açlıktan bir nebze kurtulabilmek için bir tüccara gözlüğünü rehin vermeyi teklif eder ama adam kabul etmez.
Açlık artık dayanılmaz hale gelir. Açlıktan sokaklardaki yaprak ve ağaç kabuklarını yemeye başlar. Bazen yerde bulduğu portakal kabuklarını kemirmek durumunda kalır. Bu açlıkla bazen Yaratıcıya isyan etme noktasına gelir. Bazen de açlığını bastırmak için dilinin altına taş koyar. Dilencilik etmeyi bile düşünür. Rehinecilere ceket düğmelerini bile vermek ister ama rehineci düğmeleri almaz. Daha sonra eski bir arkadaşıyla karşılaşır. Arkadaşı da fakirdir ama Andreas’ın haline acır ve ona bir miktar para verir. Andreas bu parayla bir hafta daha aç kalmaktan kurtulur.
Gazeteye yazı vermektedir ama verdiği yazılar basılmaz. Dolayısıyla Andreas yine aç kalır. Açlık öyle duruma getirir ki Andreas, parmağını kesip kanını içerek açlığını gidermeye ve yaşamını sürdürmeye çalışır. Bütün bu sefalete rağmen yazı yazmaya devam etmektedir. Gün gelir yazı yazmak için mumu da tükenir. Bakkala gidip ödünç mum isteyecektir. Fakat bakkalda başka bir kız da vardır. Bakkal, kadının uzattığı parayı Andreas’ın verdiğini düşünerek paranın üzerini Andreas’a vermiştir. Andreas bu parayla gidip lokantada karnını doyurmuştur. Ancak öyle uzun zamanlar aç kalmaktadır ki artık yediklerini midesi almaz. Yediklerini geri çıkarır.
Başka bir gün bakkalda karşılaştığı kızı görür ve onunla konuşup sohbet eder. Andreas kıza âşık olmuştur. Kız ona gerçeğe yakın bir hayal gibi görünmektedir. Kıza âşık olmanın sevinciyle sokakta yürürken bir kaza geçirir ve ayakları aracın altında ezilir.
Açlıktan türlü yollara başvuran Andreas kasaba giderek köpekleri için kemik ister ve bu kemikleri kendisi kemirerek yiyip açlığını gidermeye çalışır. Onu yollarda böyle gören bir subay ona bir miktar para verir ve Andreas bu parayla bir hafta daha karnını doyurur.
Artık açlığa dayanamayan Andreas, kaldığı pansiyonun kirasını da ödeyemediği için pansiyondan çıkarılır. İngiltere’ye giden bir gemiye tayfa olarak yazılıp hayallerini Kristiania’da bırakarak kaybolup gider.
Andreas Tangen: Romanın ana kahramanının adıdır fakat romanda bu isim zikredilmez. Sokaklarda yaşayan eski püskü ve yırtık elbiselerle dolaşan, açlıkla mücadele eden sefil bir insandır. Bütün sefilliklerine rağmen gururundan, ahlakından ve değerlerinden ödün vermeyen bir karaktere sahiptir. Hayattaki tek hayali yazar olmaktır. Bu hayal uğruna bütün sıkıntılara göğüs geren hayal ve düşünce dünyası zengin bir adamdır.
Bakkaldaki Kız: Andreas’ın bakkalda görüp âşık olduğu bir üniversite öğrencisidir. Adreas’la konuşup görüşmüş fakat bir beraberlik olmamıştır.
Gebe: Andreas’ın kaldığı pansiyonun sahibidir. Andreas’ı çok idare etmiş fakat Andreas kaldığı odanın kirasını veremeyince onu pansiyondan çıkarmak zorunda kalmış iyi niyetli bir insandır.
Knut Hamsun (1859-1952) Norveç’te doğdu. Çocukluğu ve gençliği taşrada geçti. Düzgün bir eğitim görmeyen yazar, hayatının belli bir devresine kadar çeşitli işlerde çalıştı. Üniversite okuyacak maddi imkânı olmadığı için Amerika’ya gitti. Orada istediğini bulamayıp Norveç’e döndü. İki yıl sonra tekrar Amerika’ya gidip hem yazarlık yaptı, konferanslar verdi, hem de çeşitli ayak işlerinde çalıştı. Norveç’e 1889’da döndüğünde Amerikan hayatını tenkit eden bir makale yazdı. İlk romanı Açlık adlı eseri ülkede büyük yankı uyandırmıştır. Bundan sonra Hamsun geçimini yazarlıkla sağlamaya başlamıştır.
Açlık romanıyla 1920 yılında Nobel Edebiyat Ödülü aldı. 1930’lu yıllarda faşist bir siyasi görüş benimsedi. İkinci Cihan Harbi’nde Norveç işgal edilirken Almanların yanında yer aldı. Savaştan sonra bu düşüncelerinden dolayı hapis cezasına çarptırıldı fakat yaşlı olduğu için cezası paraya çevrilerek serbest bırakıldı. Açlık romanında bireyin toplumda çektiği sıkıntılar sebebiyle doğallıktan uzaklaştığına vurgu yapmıştır.
Hamsun eserlerinde şiirsel ve bir o kadar da yalın bir üsluba sahiptir. Eserlerinin daha fazla okunması yazarın ölümünden sonra gerçekleşmiştir.