Ahlak felsefesinin konusu insanın eylemleri, yapıp etmeleridir. insanın yalnızca iradeli hareketleri ahlak felsefesinin konusudur. Çünkü irade dışı davranışlar bilinçle gerçekleştirilmediği
için, sorumluluk kavramı ile ilişkilendirilemez. Etik insanın ahlaksal davranışları ile ilgili sorunları ele alan felsefe dalıdır. Bir şeyin doğruluğu veya yanlışlığı hakkında yürüttüğümüz
yargılar, sadece objektif doğruluğu göz önünde bulundurarak verdiğimiz yargılardan ibaret değildir.Ahlaksal yargılar, bir kişinin davranışını, başka kişilerin yarar veya zararını, ilgi ve niyetlerini gözeterek, değerlendiren yargılardır. Bu açıdan yaklaşıldığında, pek çok düşünür, ahlak olgusunun toplum içinde bir anlam kazandığını öne sürmüş ve insanın toplumsal bir varlık olmasından da ötürü, ahlakın temelinde bu toplumsallığı yerleştirmişlerdir.
Yine, bu düşünürler; ahlakın tüm görünüşlerini, tüm alt başlıklarını, toplumsal ahlak ana başlığı altına yerleştirmişlerdir. Düşünürlerin toplumsallığa ilişkin bu tür yargılarının temelinde;
eylemlerimizde, bizim dışımızdaki kişilerin ilgi ve niyetlerini de gözetilmiş olduğu, örneğin kendimize yararlı ama başkalarına zararlı eylemlere değil, kendi özel ilgi ve çıkarlarımıza karşıt olsa da, başkalarının yararını ön planda tutacak eylemlere yönelmek gerektiği gibi bir genel inanç yatar. Bu inanç bireylerde, topluluklarda törenler, kurallar, buyruklar, talepler, haklar ve ödevler… vb. konumu içinde, hemen her tarihsel dönemde değişen çok çeşitli kılıklarda kendini gösterir.
İYİ: insanın yapması gereken davranışların niteliği ve ahlakça değerli olandır. Ahlak felsefesinin en önemli kavramlarından biridir. iyi olmayı ilke edinmiş kişi, ahlaki olgunluğa erişmiş demektir. iyi nedir sorusuna felsefe tarihinde çok farklı cevaplar verilmiştir. Örneğin Platon iyiyi en mükemmel idea olarak tanımlarken Sokrates için iyi, bilgiye dayanan erdem olmuştur.
KÖTÜ: insanın yapmaması gereken davranışların niteliğidir. Toplumda ahlaki iradeye ters düşen şey, kötüdür. iyi kavramının değer çifti olan kötü, bütün düşünsel yaklaşımlarda
kaçınılması gereken şey olarak kabul edilmiştir. Bu kavram tanımları şöyle sıralanır: Doğa ile uyumsuzluk tanrıya uzaklık, zarar veren şey, acı veren şey.
ÖZGÜRLÜK: irade ile iyi ve kötü davranışlardan birisini seçme gücüdür. insanın, hiçbir doğal veya sosyal eğilimin etkisi altında kalmadan, kendi iradesini belirlemesidir. insanda, istenç belirleniyorsa ya da bu isteme bir başkası tarafından engelleniyorsa orda özgürlükten de söz etmek olanaksızdır.
ERDEM: iyi olana yönelmedir. Ahlaksal iyi, toplumca beğenilen eylemler olduğundan, erdem de toplumca beğenilen bir yönelimdir. Erdem, eski çağlardan bu yana; cesaret, bilgelik, doğruluk gibi kavramlarda özdeşleştirilmiştir.
SORUMLULUK: insanın kendi eylemlerinin ya da yetki alanına giren herhangi bir olayın sonuçlarını üstlenmesidir. irade ile verilen kararların ve sergilenen eylemlerin sonucunda doğacak durumu kabullenmektir. istenç özgürlüğünden söz edemediğimiz bir durumda sorumluluk kavramından söz etmek anlamsız olacaktır. Çünkü kendi iradesiyle gerçekleştirmediği bir eylemin sonucu, iyi de olsa kötü de olsa insana, o eylemin sorumluluğunu yüklemek anlamsız olacaktır.
VİCDAN: Tutum ve eylemlerimizin ahlakça değerli olup olmadığını yargılama bilincidir. Bir çeşit iç mahkemedir. insanda, bir yandan ahlak değerleri üzerinde dolaysız ve kendiliğinden yargılama gücü, diğer yandan da kendi davranışlarının ahlakça değerler taşıyıp taşımadığını sorgulama bilinci vardır. Vicdan; ahlaki yönden iyi olanla kötü olanı birbirinden ayıran içsel yetidir.
Uyulması ahlak açısından gereken genel geçer kuraldır. Hukuk kurallarından farklı bir şekilde toplumsal bilince dayanır.
AHLAKİ KARAR:
Kişinin, ahlaki değerleri, ahlak yasalarını dikkate alarak verdiği bu kararlara ahlaki karar denir. Herhangi bir eylem ortaya koymadan önce o eylemin ahlaka ne kadar uygun olduğu konusunda insan, çeşitli kararlar vermek durumundadır.
AHLAKİ EYLEM:
Ahlaka uygun davranışı gerçekleştirmektir. Ahlaka uygun eylem davranış olarak dışa yansır. Eylemin dışa yansımayan yönü ise tutumdur. insan; davranışlarını, aldığı ahlaki kararlar doğrultusunda şekillendirir. Bu davranışlar ahlaki eylem adını alır.
ÖDEV:
Ahlak yasalarına uygun bir biçimde eylemde bulunmaktır. Ahlak sadece uyulması beklenilen kuralları değil, aynı zamanda yapılması gereken (ya da beklenilen) görevleri de belirtir. Sorumluluk, esasen ödev ahlakıdır.
MUTLULUK: Ahlaki olarak eylemde bulunmanın insana verdiği iç huzurdur.
Ahlak felsefesinin de diğer felsefe disiplinleri gibi kendine özgü kavramlarla sorduğu kendine özgü soruları vardır. Bu soruların en önde gelenleri şunlardır:
Bu soruya verilen yanıtları şu şekilde sıralayabiliriz:
a. Mutluluktur. (Eudaimonizm)
Bireysel, öznel mutluluk. (Kreneli Aristippos) Toplumsal, nesnel mutluluk. (Sokrates, Platon, Aristoteles,Farabi, Spinoza) Sokrates (469-399): Ona göre, ahlâki eylemin amacı
mutluluk, kaynağı ise bilgidir. insan kendi doğasını, kendini eyleme iten nedenleri, becerilerini, yaşamın gerçek anlamını bilirse eğer, bu bilgiye uygun olarak davranıp, mutluluğa ulaşabilir.
Platon’a göre insan organizması uygun ve doğru etkinlikte bulunabilirse maddi istek ve arzularda aşırıya kaçmamalı, gerçek ihtiyaçlarını karşılamalıdır. Sürekli öz denetim yapılmalı, istek ve arzular düzene sokulmalıdır. Bu da ancak insan akıl ve iradesiyle mümkündür. irade arzuları dizginler. Akıl ise bilgeliği elde etmeye yöneliktir. Akıl, bilgiyi arar. ideaların en yücesi olan iyi ideası’ na ulaşmaya çalışır. Bu ideaya ve bilgisine ulaşmak en yüksek mutluluktur.
Aristoteles’e göre akıl, insanın bütün etkinliklerini organize eder. insanların aşırılıklara kapılmasını önler. insanın aşırılıklardan kaçınması ve “orta yolu” seçmesi gerekir. Böylece insan kalıcı mutluluğa ulaşabilir. Ona göre mutluluk “ruhun erdeme uygun etkinliğidir.”
Ona göre ahlaki eylemlerin amacı, mutluluğa yani ruh dinginliğine ulaşabilmektir. insanlardaki istekler ve arzular, onların bünyelerinde bulunan ateş atomlarının hareketiyle oluşur. Hareketlerde düzen ve ölçü varsa insan mutlu olur. Mutlu olmak için bu hareketleri ölçülü bir duruma getirmek yani istek ve arzularda dengeli olmak gerekir. Bu da ancak bilgelik yoluyla
sağlanabilir.
b. Hazdır (Hedonizm)
Ortaya koyulan tüm eylem ve davranışların amacının haz olması gerektiğini, mutluluğun ancak bu şekilde sağlanabileceğini savunur.
Epikuros’a göre haz, her şeyden önce acının yokluğudur. Ona göre, insan doğasının aradığı en yüksek haz, ruhsal denge, ruhsal sukünettir.
Ona göre, insan eylemlerinin daha çok bedensel hazlara yönelik olması gerekir. Aristippos kuramsal bilgilerin iyiyi ve kötüyü ayırmada insana yardımcı olmadığını savunur. Ona göre duyu organlarının verileri ön plana alınmalı. İyiyi ve kötüyü ancak duyarlılık yardımıyla ayırabiliriz Bu yüzden duyusal hazlar önemsenmeli ve acıdan kaçınılmalıdır.
Ona göre, insan eylemlerinin daha çok bedensel hazlara yönelik olması gerekir. Aristippos kuramsal bilgilerin iyiyi ve kötüyü ayırmada insana yardımcı olmadığını savunur. Ona göre duyu organlarının verileri ön plana alınmalı. İyiyi ve kötüyü ancak duyarlılık yardımıyla ayırabiliriz Bu yüzden duyusal hazlar önemsenmeli ve acıdan kaçınılmalıdır.
Bentham’ın faydacılığı bir hazcılık türü olarak karşımıza çıkmaktadır. Fakat Bentham bireysel mutluluğu değil, toplumsal mutluluğu öne çıkarır. Ona göre iyi, en yüksek sayıda insana, en yüksek mutluluğu sağlayan şeydir.
İnsan doğası ya mutluluğun kendisini ya da mutluluğa ulaştıracak bir aracı elde etmek ister. İnsan doğasının bu özelliği faydayla mutluluğu sağlamasıdır. Mill, “iyi” nin ölçütü olan mutluluğun, sadece gerekleştiren değil, ilgili olan herkesin, dolayısıyla tüm insanlığın mutluluğu olduğunu düşünür.
d. Ödeve uygunluktur
Burada adı geçen ödev, iyiyi istemektir. İnsanlar bu ödevi yerine getirdikleri ölçüde ahlaklıdır. İnsan hangi durumda olursa olsun, hiçbir çıkar gözetmeksizin iyi olanı seçme durumundadır, bu onun ödevidir. Ahlâklılık için kişinin iyiyi istemesi yeterlidir. Kişi başaramasa da iyiyi istemesi yeterlidir. İnsan ödeve uygun hareket etmekle sorumludur. Alman filozof Immanuel Kant, “Öyle davranmalısın ki, davranışınla diğer insanlar için genel geçer bir ahlak kuralı oluşturabilesin.” der.
Bazı filozoflar, insanın özgür olduğunu savunurken, bazı filozoflar da özgür olmadığını savunur. Özgür olmadığını savunanlar determinist, özgür olduğunu savunanlar ise indeterminist yaklaşım içindedirler:
1 – İnsanın özgür olmadığmı savunanlar (Ahlaki Determinizm):
Deterministlere göre, insanın eylemleri içten ve dıştan gelen etkilerle belirlenmiştir. Bireyin içinde bulunduğu şartlar iradeyi belirler ve kişinin özgür karar vermesini engeller. Bu nedenle insan ahlaksal eylemde özgür değildir.
2- İnsanrn özgür olduğunu savunanlar (İndeterminizm):
indeterministlere göre, insan ahlaki eylemde tamamıyla özgürdür. insan kendini özgür hissettiği için toplumdaki ahlak yasalarına özgürce uyar. Bu görüşlerden her ikisinin de insan gerçekleri ile bağdaşmadığı iddiasından hareketle üçüncü bir görüş ortaya çıkmıştır.
3- Otodeterminizm:
Otodeterministler, iradeyi ve ahlaki eylemleri bir kişilik ürünü olarak görürler. insan bilgi birikimini zenginleştirerek, kişiliğini geliştirerek ve aklını kullanarak özgürleşmiştir.
Sonuç olarak kişiliği gelişmiş olanlar, gelişmemiş olanlardan daha özgürdür.
Kurucusu Aristippos’tur. Ona göre haz veren şey “iyi”, haz vermeyen “kötü”dür. insan sadece kendi yaşadığı hazzı bilebilir. Başkalarının hazzını bilemez. Bu nedenle evrensel ahlak yasası yoktur.
Bireye yarar sağlayan davranış “iyi”, sağlamayan “kötü” dür. Demek ki faydacılık, eylemin pratik değerine, sonuçlarına odaklanmaktadır. Yararlı olan kişiden kişiye değiştiği için evrensel ahlak yasası yoktur.
Bencilik, başkalarını dikkate almadan sadece kendi çıkarını düşünme anlamına gelir. insanın yalnızca kendi “ben”ine uygun olanı “iyi”nin ölçütü sayan düşüncedir. Her insan, varlığını koruyabilmek için kendi doğrularını E ve çıkarlarını savunmalıdır. Hobbes’a göre insanı yönlendiren ‘kendini sevme’ ve ‘kendini koruma’ içgüdüsüdür. Bu yaklaşıma göre evrensel ahlak yasası yoktur.
Başta devlet olmak üzere tüm baskıcı kurumların ortadan kalkması gerektiğini öne süren öğretidir. Temsilcileri Max Stirner, Bakunin, Kropotkin gibi düşünürlerdir. Evrensel
ahlak yasasını reddeder. O tüm ahlaki değerlerin birtakım soyutlamalardan ibaret olduğunu düşünür.
Temsilcisi, ünlü Alman filozof Friedrich Nietzsche’dir. Ona göre, yapılması gereken; insanlığı mevcut ahlaktan kurtarmaktır. Çünkü bu ahlak, insanlara ikiyüzlü olmayı öğreterek,
insanı köle hale getirmektedir. İnsan doğasına yaraşan, güçlü ve korkusuz olmaktır.
Oysa tüm ahlaklar insanın güdülerini köreltir, onu pasifliğe
yöneltir.
Toplumda iki tür insan ve bunların oluşturduğu iki tür sosyal sınıf vardır. Birincisi halk sınıfı; sürü durumundadır. Din ve ahlak kuralları bu sınıf için yeterlidir. İkincisi seçkin sınıf; seçkin sınıfa yakışan ahlak, insanın doğasına uygun olan, bireyici ahlaktır. Amaç, “Üst insana”a ulaşmaktır. Üst İnsan; sıradan, korkak, zayıflığı öğütleyen vicdan ahlakından kurtulup iktidara doğru giden güç ahlakına ulaşmakla oluşur. İnsan için gerekli olan güçlü olmaktır.
En önemli temsilcisi Jean – Paul Sartre’dır. İnsanın kendi özgürce davranarak gerçekleştirebileceğini savunur. Ancak bu özgürlük sınırsız değil, sorumlulukla belirlenmiştir. Sartre’a
göre insan insanlığını kendisi yapar, değerlerini kendisi yaratır, yolunu kendisi seçer. O, özgürlüğe mahkumdur. Bu nedenle seçiminde tek başınadır ve sorumluluklar da
kendisinindir.
Bu düşünceyi savunanlara göre evrensel bir ahlak yasası vardır. Ancak bu yasa varlığını insandan, insanın özel dünyasından alır.
J. St. Mill ve J. Bentham’a göre insan doğası gereği açıdan kaçınır, hazza yönelir, mutluluğa erişmek ister. ancak kişinin mutluluğu, çevresindeki insanların mutluluğu ile ilişkilidir. Kişi mutluluğu ancak üyesi bulunduğu yarar sağlayan şeyi yapmakla bulabilir. O halde; ‘tek insan için değil, herkes için faydalı olan’ yasa olarak kabul edilmelidir. Jeremy Bentham : “Öyle hareket et ki, bu davranışla olabildiği kadar büyük bir mutluluğu, olabildiği kadar küçük bir acıyla, olabildiği kadar çok sayıda insan için sağlayabilesin.” demektedir.
St. Mill : “Her eylemimizde, olabildiğince çok insanın olabildiğince çok mutluluğunu” temel alırsak ahlâklılığı yerine getirmiş oluruz. Bu düşünürler, “fayda” gibi subjektif bir ilkeden hareket etmekte iseler de onların haz ve fayda anlayışı, genelin menfeaat ve mutluluğuna yöneliktir.
Temsilcisi Fransız filozof Henri Bergson’dur. Ona göre insan iyi ve kötüyü ancak sezgi ile kavrayabilir. İnsanın sezgisine uyarak yaptığı davranış “iyi”, sezgisine uymayan davranışı “kötü”dür. Örneğin; boş zamanımı müzik dinleyerek, eğlenerek geçirebileceğim gibi, yardıma ihtiyacı olan birisine yardım ederek de geçirebilirim. Ben içimden gelen sezgiye uyarak, eğlenmekten vazgeçip yardım edersem ahlaki olanı (iyi) yapmış olurum.
Bu görüşü savunanlar, evrensel ahlak kavramının bir buyruk ve zorlama niteliği taşıdığını ileri sürer. Sokrates (469-399)
Sokrates’e göre erdemle bilgi aynı şeydir. Doğru bilgi insanı doğru eyleme ve ahlaklı olmaya sevk eder. Ana erdem bilgidir. Sokrates bilginin doğuştan olarak herkeste mevcut olduğunu savunuyor ve bilginin ölçütlerinin kişiden kişiye değiştiğini savunan sofistlere karşı çıkıyordu. Yani Sokrates bilgiye evrensel bir nitelik yüklemekteydi. Bilgi evrensel olduğuna göre, ahlakın da zorunlu olarak evrensel olması gerekir.
Platon’a göre iyi ahlakın temel ölçütüdür ve ideaların ideasıdır. Ahlaklı yaşam da iyi ideasına uygun yaşamakla mümkündür. Bu ise tüm insanlar için aynıdır; iyi üzerine kurulan bir ahlak da evrensel olmak durumundadır.
Farabi’ye göre insanda ahlaki eylemin amacı hayır, yani iyiliktir. Aklın ürettiği en zorunlu bilgi tanrının bilgisidir. Tanrı evrensel olduğundan, insanları mutlu kılan şey de Tanrı’da
olduğundan ahlak evrenseldir.
Ahlâk Yasasını Evrensel Dinlere ve İslâm Tasavvufuna Göre Temellendiren Görüşler
Evrensel ve tek tanrılı dinler olan Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet, genel geçer bir ahlak yasasını varlığını kabule der. Tanrı, her şeyin nedeni olduğu gibi, ahlâkın da nedenidir. Tanrı buyruklarını vahiy yoluyla insanlara bildirir. Ahlaklı davranmak, Tanrı’nın buyruklarına uygun davranmaktır Tasavvuf düşüncesinde de ahlak anlayışı Tanrı’ya dayandırılır. Tasavvuf, insanın gerçeğe sezgi ve aşk yoluyla ulaşabileceğini savunan bir yaşam biçimidir. Tasavvuf düşüncesine göre, varlıklar, Allah’ın yansıyan nitelikleridir. Varlıklar Allah adına sevilir. Tanrı’ya ve Tanrı adına diğer varlıklara duyulan aşk, insanın tüm ahlaki eylemlerini belirler. Tasavvuf düşüncesinin en ünlü temsilcileri Mevlâna, Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli’dir.
Mevlâna’ya göre Tanrı, evrenin temsilcileri Mevlâna, Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli’dir. Mevlâna’ya göre Tanrı, evrenin özüdür. insan ise varlıkların en üstünüdür. Tanrı, insanı kendi gücünü ve büyüklüğü bilecek ve sevecek şekilde yaratmıştır.
Mevlâna’ya göre hırstan, kibirden, bencillikten uzaklaşıp Tanrı’ya ulaşmanın esas yolu ilahi aşktır. insan, her şeyi Tanrı adına sevmelidir. Yaratılmış her varlığı sevmek iyi, sevmemek kötüdür. Mevlâna evrensel ahlak yasasını kabul etmektedir. insanın makbulü imanıyla, aklıyla kötülüğe üstün gelendir. insan iradesiyle yaptığı eylemlerin sonucundan sorumludur. insan, Tanrı’nın buyruklarını ölçü olarak, bilgi ve iradesini iyi kullanmalıdır. Yunus Emre’ye göre her şeyin özü Tanrı’dır. Gerçek bilgi Tanrı’yı bilmektir. O, “Yaratılmışı severiz, yaratandan ötürü” demiştir. Bu sözüyle kendisinde derin bir Tanrı aşkı ve ondan doğan bir varlık sevgisi olduğu anlaşılabilir. Ona göre ahlaklı davranış, Tanrı’yı tanımaya yöneliktir. Adeletsizlikten, kinden, kibirden, hak yemekten yalancılıktan arındırılmış ahlakı kazanabilmektir. Hacı Bektaş Veli’ye göre, var olan her şey Tanrı’dan çıkmıştır. Hacı Bektaş Veli “Vahdet-i vücut (varlığın birliği)” görüşünü temel alır. Bu görüşe göre varlıklar. Allah’ın yansıyan nitelikleridir. Ona göre Vahdet-i vücut aşamasına erişen bişi kamil (olgun) insandır. Kamil insan
nefsini kötülüklerden arındırarak Allah’a kavuşur. Böylece kamil insan her türlü ahlâki değeri yerine getirir. Hacı Bektaş Veli’ye göre, en önemli ahlaki değerler; iyilik, sevgi, çalışkanlık, dürüstlüktür.
ÖRNEK: Deniz yolculuğuna çıkarken gemiyi, kaptanı ve mevsimi seçerim. Bu benim işimdir. Yolda bir fırtına koparsa asla umursamam. Bu, benim işim değildir. Ben kaptanı seçerim,
fırtınayla kaptan uğraşır. Epiktetos’un bu sözleri Stoacı düşünüşün hangi ilkesini örneklendirir?
A) En yüce iyilik, erdemli olmak için çaba göstermektir.
B) insanlar arasında eşitlik ve kardeşlik doğaya uygun yaşamakla sağlanır.
C) Bilge kişi tutkudan kaçınabilmeli, ona karşı duyarsız olabilmelidir.
D) Eğitimcinin görevi ispat etmek değil, ikna etmektir.
E) Kişi elinde olanı ve olmayanı bilmeli, ona göre davranmalıdır.
1989 ÖSS
ÇÖZÜM: Stoacı ahlak anlayışına göre, kişi için en büyük ve önemli erdem, kendi sınırllarını bilmesidir. Bu da bizi E seçeneğine götürür.
Yanıt E
ÖRNEK: insan değerlidir. Çünkü, doğuştan getirdiği potansiyel ona “iyi insan” olabilme olanağı sunar. Yani kişi uygun ortamda yeterli eğitim alarak yetiştiğinde, herhangi bir
alanda başarılı olabilir, o alanda yaptıklarıyla insanlığa katkıda bulunabilir. Bu parçaya göre, insan> “değerli” yapan aşağıdakilerden hangisidir?
A) Hangi alanda uzmanlaşacağına kendi iradesiyle karar verebilmesi
B) iyiyle kötüyü ayırt edebilmesi
C) Uygun koşullar sağlandığında insanlığa hizmet edebilecek yetenekte olması
D) Özelliklerinin bir kısmını doğuştan getirmiş olması.
E) Her koşulda zorlukların üstesinden gelebilecek potansiyele sahip olması
ÖSS 2002
ÇÖZÜM:
Soruda verilen bilgilerde, insanın doğuştan getirdiği potansiyelin, onun değerli ve iyi insan olmasına olanak sağladığı vurgulanmıştır. insanın iyi ve değerli olabilmesi, doğuştan gelen bu potansiyelin uygun eğitim ve çevre koşullarında ortaya çıkmasıyla gerçekleşir. insanlığa katkıda bulunan, aklıyla, bilgisiyle, yaratıcılığıyla ışık tutan değerli kimselerdir.
Yanıt C
ÖRNEK: Jinsan,yalnızca bir organizma olmaktan öte, zihne ve buna bağlı olarak da bilince sahip bir varlıktır. insan kimi gereksinimlerini bilincinden bağımsız bir şekilde, başka
birçok canlının yaşam işlevleri gibi, içgüdüleriyle sağlayabilir. Yine de onun en belirgin özelliklerinden biri, eylemlerinin büyük bir bölümünü bilerek ve istençle yapıyor olmasıdır. insan bilinçli eylemleriyle, içgüdüsel olarak yapabileceklerinden pek çoğunu ve çok daha etkili olanlarını gerçekleştirir. Bu yolla, doğayı, yaşamı açısından daha uygun koşullara doğru değiştirir. Bu parçaya göre, insan> diğer canlılardan ayıran özellik aşağıdakilerden hangisidir?
A) Eylemlerinin, daha çok düşünsel süreçlerek dayalı olması
B) Diğer canlılar üzerinde üstünlük kurması
C) Çevre koşullarına uyum sağlaması
D) Diğer canlılarla bir arada yaşayabilmesi
E) içgüdülerinin diğer canlılardan daha güçlü olması
ÖSS 2001
ÇÖZÜM: Davranışta bulunan canlı dendiğinde “organizma” akla gelmektedir. insan da bir organizmadır ve içgüdüsel davranışlarda da bulunmaktadır. Diğer canlılarda bilinç etkili
değildir. Oysa insanın eylemlerinde bilinç ağır basar, düşünce, akıl, deneyim gibi zihinsel süreçler yardımıyla doğa ve toplumsal gelişme sağlanır. insanı diğer canlılardan ayıran özellik budur.
Yanıt A