13. yüzyılın sonu Türk edebiyatı yavaş yavaş tekâmülünü tamamlar. 14. yüzyıldan itibaren de kuvvetli eserler
vermeye başlar. 14. yüzyılın Türk edebiyat tarihi açısından en önemli simalarından biri kuşkusuz Ahmedî’dir. Şairin han
Şairin iyi bir eğitim aldığı hatta belli bakımlardan aldığı eğitimi takviye etmek maksadıyla Mısır’a gittiği bilgilerimiz arasındadır. Mısır’da Şeyh Ekmeleddin tarafından ciddi bir eğitime tabi tutulan Ahmedî, akabinde Anadolu’ya döner ve Germiyan beyi Süleyman Şah’a hocalık yapar. Süleyman Şah’tan sonra Ahmedî’nin Yıldırım Bâyezîd’in en büyük oğlu Emir Süleyman’a bağlandığı da bilgilerimiz arasındadır. Emir Süleyman’ın ölümü üzerine de Çelebi Sultan Mehmet’e bağlandığı kaynaklar tarafından rivayet edilmektedir.gi tarihte ve nerede dünyaya geldiği ihtilaflıdır. Şairin Sivas, Kütahya, Amasya ve Uşak’ın Sivaslı köyünden olduğuna dair rivayetler vardır. Bunlar içinde en kuvvetli rivayet Amasyalı olduğuna dair iddiadır. Onun hakkında eserinden elde ettiğimiz en ciddi bilgi adının İbrahim, lakabının Tacettin, babasının adının ise Hızır olduğudur.
Ahmedî’nin 80 yaş civarında 1412 veya 1413’de vefat ettiği düşünülmektedir. Onun Osmanlı devri Türk edebiyatının kurulmasında Türkçenin bir bilim dili olarak ortaya çıkmasında çok önemli katkıları vardır. Osmanlı edebiyatı bugün için bilinebilen şu ilkleri Ahmedî’ye borçludur:
1. Anadolu sahasında dinî- tasavvufî konuya sahip olmayan ilk mesnevî Ahmedî’ye aittir (İskender-nâme)
2. Dâstân-ı Tevârih-i Mülûk-ı Âl-i Osmân isimli eseri ilk Osmanlı gazavat-nâmesidir.
3. Mevlid türünün Türkçede bilinen ilk örneği Ahmedî’ye aittir.
4. Anadolu sahasında varlığından haberdar olabildiğimiz ilk divanın sahibidir.
Ahmedî’nin Eserleri:
Ahmedî’nin yedisi Türkçe dördü Farsça olmak üzere 11 eseri bilinmektedir. Bu eserlerin belli başlıları şunlardır:
1. Türkçe Divan:
Hacimli sayılabilecek bu divanda 8 tevhid, 5 münâcât, 75 kaside ve 772 gazel bulunmaktadır. Divan yaklaşık olarak 8.500 beyit civarındadır.
Ahmedî’nin şiirleri ustalıkla söylenmiş, bununla beraber mahallî ifadelere de zaman zaman yer veren sade bir dile sahiptir.
2. İskender-nâme:
1390 tarihinde yazılmıştır. Batı Türklerinin ilk önemli edebî eserlerinden biri olan İskender-nâme 9766 beyit tutarındadır. Kime sunulduğu konusu ihtilaflıdır. Germiyan beyi Süleyman Şah’a veya şehzade Emir Süleyman’a sunulduğuna dair görüşler vardır.
İskender-nâme’de konu olarak Makedonyalı İskender (Büyük İskender)in Doğu seferleri işlenir. İskender, Filip’in oğlu olarak dünyaya gelir. Sokrat ve Eflatun gibi âlimlerden eğitim alır. Daha sonra fetih arzusuyla İran’ı, Turan’ı, Çin’i, Hint’i ve Mısır’ı zapdeder.
Makedonyalı İskender ile İslamî hüviyete sahip İskender-i Zülkarneyn tarihi kaynaklarca birbirine karıştırılmıştır. Bu bakımdan İskender-nâmelerde anlatılan İskender İslamî bir inanca sahiptir. Hatta Kâbe’yi dahi ziyaret etmiştir.
Eserde İskender’in gönül maceraları da nakledilir. Mesnevî şeklinde yazılan eserin vezni fâilâtün- fâilâtün- fâilün ’dür.
Osmanlı döneminde herhangi bir padişahın hayatını ve fetihlerini anlatan eserlerin bir kısmı da İskender-nâme adını taşır.
3. Cemşîd ü Hûrşid:
Emir Süleyman’ın isteği üzerine 1403’te kaleme alınmıştır. Anadolu coğrafyasında İskender-nâme ile birlikte beşerî aşkı işleyen ilk mesnevîlerimizdendir. Eser, İran şairi Selmân-ı Savecî’nin aynı adlı eserinden tercüme gibi görünse de konunun genişletilmesi, gazellerle süslenmesi ona bir telif mahiyeti kazandırmıştır. 2300 beyit süren eserin bilinen tek kopyası İstanbul Üniversitesi kütüphanesindedir.
Eserde Çin fağfûrunun oğlu olan Cemşîd rüyasında gördüğü bir kıza âşık olur. Bu aşk ile kendini kaybeden Cemşîd derdini mihraba açar. Mihrap güngörmüş, çok yer gezmiş bir nakkaştır. Mihrap, Cemşîd’e rüyasında gördüğü güzelin Rum kayserinin (Roma sultanlarına verilen ad) kızı olduğunu söyler. Cemşîd ve mihrap Rum diyarına doğru yola çıkarlar ve ismi Hûrşid olan o güzeli bulurlar. Birtakım maceralardan sonra Cemşîd ve Hûrşid evlenirler ve Çin diyarına geri dönerler.
4. Dâstân-ı Tevârih-i Mülûk-ı Âl-i Osmân:
334 beyitten oluşan eser İskender-nâme’nin içine yerleştirilmiştir. Osmanlı edebiyatının ilk gazavat-nâmesidir.
5. Mevlid:
Bursa’da kaleme alınan bu eserin yazılış tarihi 1405 veya 1412 olarak tahmin edilmektedir.
6. Yûsuf u Züleyhâ:
Latifî tezkiresinin Likâî maddesinde Ahmedî’nin bir de Yûsuf u Züleyhâ’sı olduğunu söylemektedir. Fakat bugüne kadar herhangi bir nüshasına tesadüf edilmiş değildir.
7. Tervihü’l- ervah: Tıpla ilgili kitabıdır.
8. Mirkatü’l- edeb
9.Mizanü’l- edeb
Ahmedî’nin San’at ve Edebiyat Anlayışı:
Ahmedî tasavvufu iyi bilmekle beraber daha ziyâde din dışı konular işleyen bir şairdir. İran şiir zevkini Türkçeye başarıyla adapte etmiş, millî duyuş ve düşünüşlerle onu zenginleştirmeyi de bilmiştir. Onun şiirlerinde güzellik ön plandadır. ‘O söz ipliğine mana incileri dizen bir nakkaştır.’
Sabâ Mesîh-dem olub bahârdan bu gice
Hıtâya benzedi gül-şen nigârdan bu gice
Vezin: Mefâilün- Feilâtün- Mefâilün- Feilün
Sabâ: Kuzeydoğudan esen latif diriltici rüzgâr; haberci
Mesîh: Kurtarıcı, çok seyahat eden, hastaları üfleyerek iyileştiren
Hıtâ: Çin ile Türkistan arasında bir yer (misk elde edilen ceylanlarıyla meşhur)
Nigâr: Resim, put; put kadar güzel sevgili
Sevgilinin gelişiyle sabâ rüzgârı baharla birlikte Hz. İsa gibi diriltici bir nefese sahip oldu. Gül bahçesi de Hıtâ ülkesine döndü.
Cem’(toplama, bir araya getirme): Anlamların gece de toplanması
Telmih: Hz. İsa’nın diriltme hadisesi hatırlatılmaktadır. (Maşuk İsa nefeslidir, âşık ise ölüdür. Aşığı, maşuk nefesiyle diriltir)
Teşbih-i beliğ: Sabâ -> mesîh-deme, gülşen hıtâya benzetilmiştir.
Kapalı istiare: Sevgili bir ceylana benzetiliyor.
Hüsn-i talil: Gül bahçesinin ihtişamının gerçek sebebi baharın gelmesidir.
Sabûh içmedi gündüz çemende gül-ruhsâr
Bu nergisün gözi nedir humârdan bu gice
Sabûh: Sabah içilen içki
Gül-i ruhsâr: Gül yanaklı
Humâr: Sarhoşluk, içki sonrası sersemliği
O gül yanaklı, çemende gündüz sabah içkisi içmedi. O hâlde bu sevgilinin gözünün mahmurluğu geceden midir?
Teşbih-i beliğ: Yanak güle benzetilmiştir.
Mecaz-ı mürsel: Sevgilinin tamamı kast ediliyor ama sadece yanağı söylenmiştir.
Açık istiare: Sevgilinin gözleri nergise benzetiliyor.
Tezat: Gece ve gündüz
Tecahül-i arif: Gözünün mahmurluğunun geceden olmadığını biliyor
İstifham: Geceden midir?
Müzeyyen oldı reyâhîn bezendi bağ-ı çemen
Meğerki bağa haber geldi yârdan bu gice
Müzeyyen: Süslenmiş, bezenmiş
Reyhanlar süslendi ve böylece bahçelerde bezendi. Herhalde bağa yârdan bu gece haber geldi.
Mecaz-ı mürsel: Birçok çiçek var ama biri söylenmiş
Hüsn-i talil: Çiçeklerin açılmasının sevgiliden gelen habere bağlanması
Teşhis: Çiçeklerin süslenmesi
Ne dil-nevâz göründi vü hem cân-efrûz
Murâda indi gönül rûzgârdan bu gice
Dil-nevâz: Gönül okşayan
Efrûz: Yakan, yakışı
Gönül, gönül okşayıcı ve can yakıcı haletler gördüğü için bu gece muradına ermiştir.
tek kelimeyle mükemmel okudum ve nakış gibi beynime işlendi.teşekkürler çalışmanızdan dolayı…
teşekkürler