Albay Reşat Çiğiltepe
(Tarihimizde Yürekli Bir Kahraman)
Türk tarihi kahramanlık destanlarıyla doludur. Var oluşumuzdan bugüne kadar girdiğimiz binlerce savaşta, ardına bakmadan cepheye koşan binlerce yiğit Türk erinin yürekliliği, yabancıların bile gözlerini kamaştırmaktadır. Çünkü her şeyden vazgeçip, vatanı, bayrağı ve milleti uğruna ölüme koşmak, her milletin harcı değildir. İşte bu şerefe nail olmuş, TÜRK Ulusu tarihin sayfalarına şanlı bir destan daha yazıyorken ortaya çıkmış büyük yürekli bir kahramandır Albay Reşat Çiğiltepe…
Adını Türk edebiyatında sıkça duyduğumuz Ziya Paşa‘nın oğlu olarak İstanbul'da doğan Albay Reşat, 1896 yılında Harp Okulu'nu bitirmiş ve Türk'ün kurtuluş mücadelesi verdiği bir dönemdeki birçok savaşta başarıyla savaşmıştır. Önce Trablusgarp ve Balkan Savaşları'nda, sonra Birinci Dünya Savaşı'nın Çanakkale cephesinde, sonra ise Muş ve Bitlis'in düşman işgalinden kurtuluşunda çok büyük başarılar gösteren Albay Reşat, Mustafa Kemal Paşa‘nın takdiriyle birlikte madalyalar kazanmıştır. Suriye Cephesi'nde görevliyken 1918 yılında İngilizler'e tutsak düşen Albay Reşat, tutsaklıktan kurtulduktan hemen sonra Ankara'ya gelerek istiklal mücadelesine kaldığı yerden devam etmiştir.
Mustafa Kemal Paşa, Albay Reşat'ı 11. Kafkas Tümeni Komutanlığı'na getirmiştir. İnönü ve Sakarya muharebelerinde de olağanüstü başarı gösteren Albay Reşat, Büyük Taarruz'un ve Türk Ulusu'nun verdiği kutlu kurtuluş mücadelesinin kaderini ciddi biçimde etkileyecek bir mevki olan Çiğiltepe'nin Yunanlılar'dan kurtarılması için bizzat Başkomutan M. Kemal Atatürk tarafından görevlendirilmiştir. Bu görevi kabul eden Albay Reşat, tepenin önemini bilen Yunan Başkomutanı Trikopis'in üstün donanımlı bir tümen askeriyle başa çıkmak için mevkiye yönelmiştir.
27 Ağustos 1922 sabahı Albay Reşat'ın komutasındaki 57. Tümen, Çiğiltepe'yi kuşatmış, düşmanı bu tepeden temizlemeye çalışmaktadır. Bu sırada Albay Reşat ile Başkomutan Mustafa Kemal arasında geçen telefon konuşmaları şöyledir:
Mustafa Kemal (10.30):
– Reşat Bey, bu önemli tepeyi ne zaman alacaksınız?
– Komutanım, yarım saat sonra alacağız.
– Başarılar diliyorum.
Mustafa Kemal (10.45):
– Düşmanın halen direndiğini görüyorum. Gözümüz o tepede, çok önemli.
– Komutanım tepeye düşman bir tümen yığmış direniyorlar. Ama alacağız komutanım, mutlaka alacağız.
Mustafa Kemal (11.00):
– Reşat Bey'i istiyorum.
– Komutanım Reşat Bey size bir mesaj bırakarak intihar etti. Okuyorum, komutanım:
– Yarım saat zarfında bu tepeyi almak için söz verdiğim halde sözümü yapamamış olduğumdan dolayı yaşayamam komutanım.
Mustafa Kemal'in gözlerinden yaşlar boşanır:
– Allah rahmet eylesin, Reşat Bey büyük bir vatanseverdir.
11.45'te Başkomutanın telefonu çalar:
– Çiğiltepe alınmıştır komutanım. Yüzlerce ölüsünü bırakan düşman Sincanlı Ovası'na doğru kaçmaktadır, arz ederim.
İnsanın göz pınarlarındaki yaşın akmasına engel olamadığı, tüyler ürperten bu olayın kahramanı Albay Reşat, tepenin ele geçirilmesindeki 45 dakikalık gecikme için canından vazgeçebilecek kadar sözüne bağlı ve şerefli bir vatanseverdir. Milletini bir aile, vatanını bir ocak bilen bu yürekli kahraman vatanının geleceği için yaptığı onlarca hizmeti bile yeterli görmeyip, 45 dakika geciken zafer için kendini cezalandırmıştır. İşte Türk askeri böyledir. Kuşkusuz kahramanlık dolu yaşamı dolayısıyla Tanrı‘nın da sevdiği bu nefer, Türk Ulusu'nun şeref timsalidir.
Üzerinde yaşadığımız Türkiye Cumhuriyeti, uğruna binlerce Türk evladının toprağa düştüğü, nice Albay Reşatlar'ın can verdiği kutlu bir emanettir. Onların bıraktığı bayrağı şerefle omuzladığımızı düşünüyor musunuz? Her gün binlerce Türk'ün Marmaris, Kuşadası, Bodrum, Fethiye gibi tatil merkezlerine gittiği yol üzerinde (sandıklı – Afyon yolu arasında) bulunan Albay Reşat Bey Şehitilği'ni ziyaret edip, bu şanlı askerimizi yâd edip, onların ruhunun şad olması için dua ediyor musunuz? Albay Reşat'ın vefatından sonra, ailesi “Çiğiltepe“yi soyadı olarak kabul ettiği hâlde bugün nerede oldukları bile bilinmiyor. Binlerce Anzak'ın her yıl 25 Nisan'da avusturalya'dan kalkıp Çanakkale'ye gelerek işgalci “atalarını” ziyaret ettiklerini gördüğünüz hâlde, öz yurdumuzdaki büyük kahramanlarımızın adını bile duymamış olmamız, yüreğinizi sızlatmıyor mu?
Tanrı TÜRK'ü korusun!
Orkun KUTLU