Kadın, bir insanın vücudunda bir canlının nasıl geliştiğini ve nasıl bağımsız bir birey olduğunu yaşadığı için çok iyi bilir. Ancak, erkekler böyle bir tecrübe yaşamadığından asla bilemezler. Dünyada düzgün, kaliteli insanların devamlılığı için, anne-baba-çocuk ilişkisinin normal bir şekilde sürmesi gerekmektedir. Kadının; korunmaya, fiziken ve psikolojik açıdan kendisine destek olacak bir eşe, bununla beraber bilgiye ve çocuğun bakımı, güvenliği içinde güveneceği bir doktora ihtiyacı vardır. Annelik bir kadında doğuştan var olan bir duygudur. Annelik duygusu için kadında yönlendirilmeye ihtiyaç yoktur.Çünkü, kadın anneliğin doğuştan getirdiği özelliklerine anne olduğu dönem kazandığı bilgilerini ilave ettiğinde hiç kimseye ihtiyacı olmayacaktır.
Yalnız, kadın doğuştan kazandığı bu özelliklerin yaşadığı tecrübeler sonucu bozulmamasına özen göstermeli bunun için çaba sarf etmelidir. Anne çocuk ilişkisi ilk beke daha anne karnındayken başlar ve doğumdan sonra da öyle gider. Bu dönemde anneye mutlaka öncelikle eş ve sonrasında ailelerin destek vermesi çok önemlidir. Bebek doğum öncesinde yaşamını göbek kordonu ile sürdürürken, doğumdan sonra ise doğuştan kazanılmış yakalama ve emme refleksleri ile oksijenini anne memesinden karşılamaktadır. Anne ve bebek doğumdan sonra ilk günlerde birbirlerine uyum sağlar ve bundan büyük mutluluk duyarlar. Anne bebek ilişkisinde beraberliğin en yoğun dönemi bebeğin beslendiği anlardır. Beslenme zamanı anne ve bebeğe çok heyecan veren zamandır.Bebek heyecanlanır ve bu duyguyu anneye de yansır, bu durum anneyi bebeği için süt vermeye hazır hale getirir. Yaşanılan karşılıklı iletişimde annesinden sütünü alabilen bebek şanlı bebek olarak tanımlanır. Fizyolojik ve psikolojik açıdan sağlam bir iletişim sağlayan anne sütü ile beslenme, biberon ile beslenmeye nazaran çok daha büyük etki sağlar.
Buna rağmen, annenin çocuğuyla sadece beslenme zamanlarında beraber olması onu yeteri kadar tanımasına maalesef fırsat vermemektedir. Beslenme zamanı yanı sıra bebeğin altının değiştirilmesi zamanı da anne bebek ilişkisinde büyük etki sağlar. Bu sebeple, bakıcının bebek ile ilgilenmesi anne çocuk ilişkisini olumsuz etkilemektedir. Anne ve bebeğin birbiri ile fiziksel teması anne çocuk ilişkisini büyük ölçüde güçlendirir. Öyle ki, annenin bebeğini kucağına alış biçimi, bebeğin kokusu,ısısı bu anlamda çok önemlidir. 0-3 yaş arasında bu bağ kurulamaz ise, maalesef ilerde çocukta davranış bozuklukları görülebilmektedir. Aynı zaman içerisinde, annenin yokluğu çocukta duygusal yoksunluğa sebep olduğu için, çocukta zihinsel, duygusal ve de sosyal gelişimde gerilemeye veya gelişimde gecikmeye yol açar.
Anne ile çocuk ilişkisinde devamlılığın olmamasının en büyük nedeni, annenin bebeği istememesi durumudur. Buna sebep ise, çocuk sayısı veya cinsiyetidir. Maalesef evlilikte bazı şeyleri yoluna koymadan evlilik hayatını oturtamadan yapılan plansız çocuklar anne çocuk ilişkisini büyük ölçüde etkileyen faktördür. Anne ve babanı çocuklarına yönelttikleri davranışlar sergiledikleri tutumlar kendi çocukluktaki anne babalarıyla olan ilişkilerini yansıtmaktadır. Son yıllarda çokça rastladığımız bir durumdur, annenin çocuğu doğduktan sonra sosyal anlamda zaman bulamadığını söylemesi, çocuğunu ayak bağı olarak göstermesi. Anne sevgisinden yoksun kişiler, kendi hayatlarında hırçın,sinirli,gergin, katı tutumlar sergilerler. Bu bağlamda böyle bir anneye sıcak bir anne duygusunu yerleştirmek çokta kolay değildir. Kendisi aileden öyle gördüğü ve çocuğuna da öyle yaklaştığı için, gelecekte kendi çocuğunun çocuğuna da aynı zemini hazırlamış olmaktadır.
Çocuğum ölse içim yanmaz diyen anne, çocuğum beni öpmek istediğinde itiyorum diyen baba, çocuğuma kızım/oğlum demek gelmiyor diyen aileler duyuyoruz. Bu aileler maalesef ki kendi memleketlerine gittiklerinde kendi ailelerini dahi ziyaret etmeyen kişilerdir. Biliyoruz ki, bu tutumlar anne ve babanın çocuğunu kabul edemeyişinden veya anne babalık olgunluğuna erişememiş olmalarından kaynaklanmaktadır. Temel güven duygusunun oluşumundaki en büyük adım, annenin kararlı ve dengeli olmasıdır. Bununla ilgili ilk temeller, bebeğin beslenme, temizlik ihtiyaçları ve uyku düzeninin karşılanması döneminde atılır. Anne çocuk ilişkisinin sağlıklı olmasında önemli noktalarından biride annenin ruh sağlığının sağlam olmasıdır. Annede ruh sağlığını etkileyen faktörler;
annenin gerginliğini arttırır ve buna bağlı olarak anne çocuk ilişkisi de annenin ruh sağlığının zedelenmesinden dolayı zarar görür. Bebeğin doğumundan itibaren iki yıl içerisindeki, özellikle 18 ay içerisinde çocuğu yetiştirme, eğitim biçimi ve çocukla kurulan duygusal iletişim çocukta güven ve güvensizlik duygularını oluşturur. Bebeğin ilk öğrendiği şey güven duygusudur. Bu yüzden ki, anne ve bebeğin kurduğu iletişimin sağlam olması, güven duygusunun güçlülüğü, çocuğun ileride kuracağı ilişkilerin temelini oluşturur. Bebeğin ihtiyaçlarının tam zamanında karşılanması da bebekte güven duygusunu geliştirir. Bu derece sıcak bir yaklaşımdaki annenin, dil gelişimi yönünden bebeğin cıvıldamak denilen dönemi yani 3 aylık zamanlarında anne bebeğiyle sohbet eder. Karnı tok,altı temiz ve uykusunu almış bebekte annesinin sohbetine sesler çıkararak ve gülümseyerek cevap verir. Aralarındaki bu anne çocuk ilişkisi bebeğin dil gelişimini oldukça geliştirir.
Annenin bebeğini severek, okşayarak,besleyerek ve oynayarak onunla diyalog kurması bebekte duygusal doyum sağlamasına neden olur ve aralarındaki anne çocuk ilişkisi iyice pekişir.
Schaffer, en başarılı anne çocuk ilişkisinin, bebeğin oluşturduğu doğal faaliyetlere annenin geliştirdiği cevaplarla başladığını öne sürmektedir.
Bowlby ise, anne çocuk gelişiminin temelinde aralarındaki sıcak ilişkinin doyum ve haz oluşturması yönünden etkili olduğunu savunmaktadır.
Erikson ise, 18 aylık dönem içerisinde bebeğin tüm temel ihtiyaçları karşılanmışsa, kişilik açısından çocuk kendini özerlik dönemi olan ikinci evreye hazır hisseder.
Annenin, anne çocuk ilişkisinde çok fazla korumacı davranması, çocuğun kendi başına yapabileceği işleri yapamamasına neden olmaktadır. Örneğin; 14 yaşındaki kız çocuğunu 13 yaşına kadar kendi elleriyle besleyen, ihtiyaçlarını kendi karşılayan bir annenin çocuğunun tembelliğinden, sosyal ilişkilerinin kötü olmasından yakınmasıdır. Kızı ise, bu durumdan şikayetçi olması annesinin bu tutumundan hoşnut olmaması ve küçük yaşta bıraksaydı kendi işlerimi kendim yapmaya alışsaydım diyerek eleştirmesi kızının da aslında bu durumdan memnun olmadığını göstermektedir. Çünkü, bu durumdaki bir çocuk verilen ödevleri yapmak istemez, bildiğim halde yapmıyorum, bildiğim şeyleri tekrar tekrar yapmayı sevmiyorum demektedir. Okula gittiğinde ders dinlemediğini kendisine alınacak ayakkabıyı düşündüğünü söyleyen çocuk bu yaşına kadar doğru düzgün arkadaşlık kuramadığından yakınmaktadır. Görüyoruz ki, annenin aşırı koruyucu tavrı çocukta sorumluluk bilincinin oluşmasına neden olmuştur.
Anne-Baba-Çocuk İlişkisinin Bozulması İle Gelen Yoksunluklar(Problemli Aileler): Bir çok defa ayrılma barışma vakası yaşanan bu ailelerde, alkolün etkisiyle de, anne baba arasında şiddet pek çok defa görülmüştür. Bu ortamlarda büyüyen çocuklar da, konuşma bozukluğu ve konuşmada gecikmeler görülmektedir. Gelişimler normal olur fakat zekalarında bir düşüklük söz konusudur. Bu durum çocukta yaşı büyüdükçe ilerleyen zamanlarda davranış bozukluğu ve eğitimde başarısızlıklara neden olur. Bu gibi durumlarda çocuklarımızın, mutlu bir aile oluşturmak için gelenek görenekte olsa çocuk yaşta evlendirilmelerine karşı çıkmalıyız. Kendileri daha çocukken, çocuk yaşta bir kız ve bir erkek çocuğunun, çocuk sahibi olduklarında kendi çocuklarına nasıl anne ve babalık yapabilecekleri içler acısı ve tartışılacak bir olaydır. Bu sebeple devlet ve de aileden sorumlu bakanlığın, bu gibi durumları tekrar tekrar ele alması gerekiyor. Çocuk yaşta evliliklerin önüne geçilebilmesi ve bunun içinde eğitim şartlarında olumsuzlukların tekrardan planlanması şarttır.