Azerbaycan Edebiyatı: 19 – 20. yy Dönemi
(1920 yılına kadarki Azerbaycan Edebiyatı)
XVIII. yy. sonu, Azerbaycan tarihinin en ka-rışık ve en bunalımlı dönemi olmuştur. Ülkenin siyasî, ekonomik ve kültürel hayatında ardı arkası gelmeyen buhranlar yaşanmıştır. Türk asıllı Sa-feviler sülâlesinin, çöküşünden ve 1747 yılında, Avşarlar soyundan gelen Nâdir Şah’m ölümünden sonra İran’ı saran iç savaş Azerbaycan’ı da et-kilemişti. Bu asrın sonlarına doğru Azerbaycan, birçok hanlığa, belli sınırları olmayan, planlanmış ve istikrarlı politikalar yürütemeyen, zaman zaman birbirleriyle kanlı çatışmalara giren küçük, feodal devletlere bölünmüştü. Ülkenin top-raklarında; Guba, Karadağ, Tebriz, Derbent, Şa-mahı, Baku, Karabağ, Gence, Talış, Nahçivan, Seki hanlıkları, Marağa ve Urmiya Malikâneleri, Şem-seddin Gazah ve İlisu Sultanlıkları, Car-Balakend Icmâsi gibi küçük, mahallî devletler kurulmuştu. Bu siyasî parçalanma, iktisadî ve kültürel hayatta da bir gerilemeye yol açmaktaydı.
Azerbaycan’ın tarihî bağlarla, dil ve din bir-liğiyle sıkı sıkıya bağlı bulunduğu Osmanlı İm-paratorluğu ve İran’ın zayıflamaya başladığı bu dönemde, kuzeydeki komşu Rus İmparatorluğu gittikçe güçleniyordu. Deli Petro’nun ger-çekleştirdiği ıslahatlar sonucunda, batıya daha fazla yakınlaşmış olan Rusya, yalnız askeri açıdan değil, ekonomik ve kültürel yönden de kısa za-manda büyük başarılar elde etmişti. Bu durum Rusya’yı, Azerbaycan’la ilgili emellerinde, Osmanlı İmparatorluğu ve İran karşısında son derece avan-tajlı bir konuma getirmişti.
180ı’den itibaren Rusya, Azarbaycan Han-lıkları’m işgal etmek için silahlı müdahaleye baş-ladı. Bu hanlıkları şeklen kendi devletinin uzantıları sayan İran’la, 1805-1812 ve 1826-1828 yıl-larında girişilen savaşlar Rusların zaferiyle so-nuçlandı. 1813’te yapılan Gülistan Anlaşması ve 1828’de imzalanan Türkmençay barış söz-leşmesiyle Kuzey Azerbaycan, kesin olarak Rus İmparatorluğu’na katılmış oldu. Araş nehri, Rusya ile İran arasında sınır olarak kabul edildi.
Böylece, XIX. yy. başlarına gelindiğinde, Azer-baycan bu iki devlet arasında paylaşılmış oldu. Ül-kenin tarihî ve siyasî hayatındaki bu köklü de-ğişiklikler, elbette ki onun manevî hayatına ve kültürüne de yansıyacaktı. Nitekim Azerbaycan, bir Rus sömürgesi olmanın bütün ağırlığını ya-şadığı bu dönemde Rus ve Avrupa medeniyeti ile ilişkiye girmiş ve uygar dünya ile temas kur-muştur. Firidrih Engels’in, Kari Marks’a gön-derdiği bir mektupta yazıldığı gibi; XIX yüzyılın ilk yarısında Rusya, bütün rezilliğine ve Slavyen çirkefine rağmen, Volgaboyu ve Kafkas halklarıyla ilişkilerinde, belli ölçüde medenîleştirici bir rol oy-namıştır. Farsların esareti altında kalan ve her türlü millî his ve fikirlerden mahrum bırakılan Güney Azerbaycan’dan farklı olarak, Kuzey Azer-baycan’da bir yandan yabancı işgaline ve kendi üzerindeki sömürgeci siyasete duyulan tepkinin sonucu olarak “milliyetçilik” şuuru, öte yandan, batı medeniyetiyle büyük ölçüde bütünleşmiş Rusya’nın medenîleştirici fonksiyonundan ya-rarlanma eğilimi kısa zamanda kendisini gös-termeye başladı.
1830’dan başlayarak, Kuzey Azer-baycan’ın muhtelif şehirlerinde, Rusça eğitim yapan ve modern bilimleri öğreten, çağdaş okullar açıldı. 1828’de Azerbaycan Türkçesi ile ilk ga-zetenin yayınlanmasına teşebbüs edildi. Öte yandan, aynı yıllarda neşrolunan ve Türkçe’yi iyi bilen Ermeni ve Rus memurlarca yayma hazırlanan, “Tatar Exbârı” ve 1845’te Tiflis’te yayma başlayan “Kafkasya’nın Bu Tarafının Exbârı” gibi, devlet po-litikalarına hizmet eden gazeteler halk arasında iti-bar görmedi. Azerî matbuatının ilk gerçek numunesi, ilk sayısı 22 Temmuz 1875’te Bakü’de, Hasan Bey Zerdabî’nin başyazarlığı ile çıkan “Ekin-ci” oldu. “Ekinci”nin ardından, Kafkasya’nın o de-virdeki asıl kültür merkezi sayılan Tiflis’te, “Ziya”, “Ziya-yi Kafkaziyye”, “Keşkül” gibi gazeteler or-taya çıktı ve zaman içerisinde, bir yandan gazeteye ciddî bir talep ve ilginin, öbür yandan kü-çümsenemeyecek seviyede bir gazetecilik ge-leneğinin doğmasına hizmet ettiler. “Ekinci” ise, yalnız Azerbaycan’ın değil, bütün Rusya Türk-lerinin ilk gazetesi olarak, onların arasında millî ve dinî birlik fikirlerinin doğmasında ve ya-şatılmasında önemli rol oynadı.
XIX. yüzyılda Kuzey Azerbaycan’da yepyeni bir aydın nesil yetişmiş, kültür hayatının bütün sa-halarında bir ilerleme ve gelişme yaşanmıştır. 1873’te Azerbaycan Millî Tiyatrosu’nun temeli atıl-dı. Müzik, resim gibi sanat dallarında önemli ge-lişmeler kaydedildi. Dilcilik, tarih, coğrafya, İslam hukuku vb. alanlarda dünya çapında tanınmış âlimler yetiştiler. “Rus Şarkiyatçılığının Babası” kabul edilen Mirze Mehemmedeli Kâzımbey (1802-1870) Kazan ve Petersburg üniversitelerinde, Mirze Cafer Topçubaşı (1784-1869) Petersburg üni-versitesinde Türk-İslâm dünyasının tarihi, dili, ede-biyatı hakkında değerli araştırmalara girişiyor, Türk Edebiyatının klasik örneklerini çağdaş-ilmî metodlarla hazırlayarak yayınlıyorlardı. Abbaskulu Ağa Bakıhanov (1794-1846), Mirze Adıgözel Bey (1769-1854), Mirze Cemal Karabaği (1784-1860), Şeyh İbrahim Gencevi (1815-1865) vb. tarihçilerin eserlerinde, Azerbaycan ve Kafkasya tarihinin ayrı ayrı dönemleri, çeşitli tarihî kaynaklardan ha-reketle araştırılıyordu.
Millî okullar ve millî ede-biyatla beraber, tarihî eserler de, Azerbaycan Türk-leri arasında, millî şuurun yayılmasında önemli rol oynamışlardır. Asrın 80. yıllarına doğru, millî mat-buat sahifelerinde yayınlanan makalelerde, Azer-baycan’da yaşayan yerli halkın, Rusların ifade ettiği şekliyle “Tatar”, yahut halkın söylediği gibi yalnız “Müslüman” değil, Türk olduğu, dinlerinin İslâm olduğu, Tatarların da Türklerin bir kolu, bir boyu olduğu fikri vurgulanıyordu. Bir taraftan Batı kül-türüne aşinalık, diğer yandan Ruslaştırma po-litikalarına bir tepki olarak doğan milliyetçilik dü-şüncesi, Kuzey Azerbaycan’da çok kısa bir zamanda kendine yer edinmişti. Müslüman İran-devletinin terkibinde olan Güney Azerbaycan’daysa, tek din, tek dil ve tek İran sloganları altında, bu hisler her vesileyle bastırılmıştır.
XIX. yüzyılın birinci yarısında, Azerbaycan Edebiyatı, ister türler, ister konular, ister üslûp ve isterse kullanılan sanatlar açısından, eski gelenek-lerden pek de uzaklaşmamıştı. Evvelki dönemlerde olduğu gibi, gazel tarzı hâlâ edebiyatın sürükleyici türüydü. XVIII. asırda Vâgif ekolünün ve âşık ede-biyatının tesiriyle halk şiiri üslûbu ortaya çıkmış ve bu üslûp, edebiyatın genellikle dil açısından halkla bütünleşmesine,halka yakınlaşmasına imkan ya-ratmıştı. Edebiyat, epiklikten, sosyal ve manevî ha-yatta ortaya çıkan ciddi değişiklikleri süratle takip ederek değerlendirmekten henüz uzaktı. Divan ede-biyatı tarzında yazan şairlerin lirik gazelleri, yahut âşık koşmaları, Azerbaycan Türklerinin hayatlarını bütün yönleriyle ve belirli bir yeterlilikte iş-leyebilme kabiliyetinden uzaktı.
Yenileşen hayatla birlikte belli bir değişime uğ-rayan insanlar, edebiyatı da yeni şekil ve yeni tarz-lara zorluyordu. Edebiyattaki bu yenilenme ih-tiyacını, eski dönemin son, yeni dönemin ilk büyük sanat adamlarından biri sayılan Abbaskulu Ağa Ba-kıhanov-Gudsi anladı ve 1838’de yazdığı “Kitab-ı Esgeriyye” adlı eseriyle, Azerbaycan Edebiyatına yeni, çağdaş nesir türünü getirmeye çalıştı. Bu eser-de, gazel-kaside türünün geleneksel kah-ramanlarından, ızdırap çeken âşıklardan, gözyaşı döken sevgililerden farklı olarak, halkın arasından çıkmış sade insanlar, kendi problemleriyle ede-biyatın konusu haline getirildi. “Kitab-ı Es-geriyye”de hâlâ eski dönemin etkisinde kalındığı, Arapça-Farsça söz ve terkiplere sıkça yer verildiği, secîli nesir prensibine bağlı kalındığı söylenebilirse de, eserin farklılığı, edebiyatın geleneksel türlere ve konulara bağlı kalınarak gelişemeyeceğini anlamış olmasındaydı Bakıhanov da, bu yeni anlayışın, söz konusu eseriyle Azerbaycan Edebiyatına girdiğini belirtmekteydi.
Edebiyatın yenileştirilmesi sahasında ilk adım-lan XIX. yüzyılın birinci yarısında, Abbaskulu Ağa Bakıhanov, İsmayılbey Kutkaşmlı, Mirze Şefî Vezeh almışlarsa da, onlar tüm çabalarına rağmen, kültür ve edebiyatta yeni bir devrin başlatıcısı ola-mamışlardır. XIX. yy. Azerbaycan Edebiyatında gerçek mânâda modernleşme, Mirze Fetheli Ahundzâde’nin adı ve edebî faaliyetleriyle ya-kından ilgili bir gelişmedir. Mirze Fetheli, Azer-baycan Edebiyatını, eski divan şiirinin bin yıllık ca-zibesinden kopardı, onu, yeni mazmun ve yeni biçimlerle zenginleştirdi. Azerbaycan Edebiyatına ilk defa dram türünü o getirdi. Edebî tenkidin pren-siplerini ortaya koydu ve ilk tarihî romanın müellifi olarak tanındı.
Şiire gazellerle başlayan Ahundzâde, kısa zamanda bu tür eserlerin dev-rinin geçtiğini, gazel Edebiyatının, artık halkın manevî beklentilerine cevap veremediğini ileri sür-meye ve bu fikirleriyle bütün Orta Doğu halk-larının edebiyat çevrelerinde büyük bir ıslahatçı olarak tanınmaya başladı. O’nun, 1850-1855 yılları arasında yazdığı altı komedi, Azerbaycan Ede-biyatının daha sonraki gelişimi üzerinde belirleyici olmuş, Ahundzâde edebî mektebinin başlangıcını teşkil etmiştir. Ahundzâde’den sonra, Necefbey Ve-zirov, Ebdürrehimbey Hakverdiyev, Neriman Ne-rimanov, Reşidbey Efendiyev, Sultan Mecid Ganizâde gibi yazarlar da, edebî çalışmalarında dram türüne sık sık yer vererek, çağdaş konu ve problemleri ele alan eserlerinde halk hayatından çe-şitli levhaları gözler önüne serdiler. Eksiklik ve yanlışları gösterdiler. Daha güzel, daha anlamlı bir hayatın yollarım açıklamaya çalıştılar. İlk ör-neklerini Ahundzâde’nin verdiği dram eserleri, millî-realist edebiyatın da dikkate değer ilk ör-nekleri oldu.
İster Mirze Fetheli Ahundzâde’nin, isterse de O’nun takipçilerinin kaleme aldıkları dram eserleri, Azerbaycan Edebiyatının mücerretçilikten uzak-laşmasına, yaşayan, reel insanların hayatlarıyla il-gilenmesine imkan yarattı. Eski gazel edebiyatının, toplum içinde küçük bir gruba dönük tesirine kar-şılık, millî tiyatronun kısa bir zaman zarfında olu-şumu ile çok daha geniş kitlelerin dikkatine su-nulan dram eserleri, sözün gerçek manasında, bütün halkın hayatına dâhil oluyor, ahlâkî de-ğerlerin yüceltilmesine ve güzelleşmesine, halkın dost ve düşmanlarını tanımasına, insanın kendini idrakine hizmet ediyordu. Azerbaycanlı yazarların, XIX. yy. boyunca, dram eserler içinde komediye daha fazla ağırlık vermeleri, herşeyden önce, on-ların edebiyatı, halkı içten içe kemiren manevî has-talıkların tedavisi için bir ilaç gibi kul-lanmalarından ileri geliyordu. Asrın sonlarına doğru, komedilerin yanında ilk piyesler, trajedi ve vodviller de ortaya çıkmaya başladı. Mirze Fetheli Ahundzâde’nin büyük istidadı sayesinde, XIX. yüz-yıl, Azerbaycan Edebiyatı tarihine neredeyse bir dram çağı gibi damgasını vurmuş oldu. Millî Azerbaycan dramaturjisi, yalnız Azer-baycan Türkleri arasında değil, İdilboyu ve Orta Asya Türkleri arasında da popüler oldu ve onların da edebiyatlarında dram türünün ortaya çıkmasına zemin hazırladı.
XIX. yy. aynı zamanda Azerbaycan nesrinin ilk numunelerinin ortaya çıkışıyla da dikkati çek-mektedir. Abbaskulu Ağa Bakihanov’un “Kitab-ı Esgeriyye” eserinden sonra, Mirze Fetheli Ahundzâde’nin “Aldanmış Kevâkib” (1857) romanı yazıldı. Tarihî konulu bu eserinde yazar, tarihî olaylar ve şahsiyetlerin ardına gizlenerek, daha çok yaşanılan devri ve bütün zamanların en önemli problemi olan “hükümdar-halk” çekişmesini ön plana çıkarmıştı. XIX.yy. sonlarına doğru, dram sa-hasında olduğu gibi nesirde de Mirze Fetheli Ahundzâde’nin takipçileri yetişmiş ve ilk eserlerini vermişlerdir. Neriman Nerimanov’un, Sultan Mecid Ganizâde’nin, Zeynelabidin Merağayî’nin ve bunlar gibi daha birçok yazarın romanları, artık çağdaş Azerbaycan hayatı, Azerbaycan varlığı, hal-kın yüz yüze geldiği problemlerle ilgili konuları ih-tiva etmekteydi.
XIX. yy. Azerbaycan Edebiyatında, edebî ten-kidin ilk numuneleri de yine Mirze Fetheli Ahundzâde tarafından kaleme alınmıştır. Her ne kadar, söz konusu dönemden önce, Azerbaycan’da edebiyat tarihçiliği ve edebî tenkit sahalarında bazı çalışmaların yapıldığı doğruysa da, bu çalışmalar daha ziyade eski “Tezkirecilik” geleneğine da-yanıyordu. Yalnız Şark değil, Rus ve Batı ede-biyatına da hakim olan Ahundzâde ise, tenkidde tasvircilik ve eserin mazmunlarının nak-ledilmesiyle yetinmiyordu. O’nu bir sanat eserinin her şeyden evvel estetik açıdan, sanat açısından araştırılması, edebiyata ne getirdiğinin açıklanması ilgilendiriyordu. Hayatla ilgisi olmayan edebiyat ve sanat, onun düşüncesine göre sahte ve kalptı. Öyle ki, güncel hayattan, onun toplum gündemine getirdiği çeşitli problemlerden uzaklaşan her türlü hayalperver şiirin, mersiye ve medhiyenin, bir kısım mevhumların ardınca giden mistisizmin kar-şısında, gittikçe realizm prensiplerine dayanan hi-kaye, roman ve dramları, halk ve edebiyat için en lüzumlu eserler olarak kabul ediyordu.
Edebiyatta yeni türlerin ortaya çıkması, şiirin de kendi içinde yenileşmesinde etkili olmuştu. Her-şeyden önce şiir yeni mazmunlar edinmişti. 1840 yıllarından itibaren, Azerbaycan’da mizahî şiir büyük önem kazanmıştı. Bu tür şiirlerin hemen hemen tamamı, ülkenin genel durumu, Rus me-murların ve onları destekleyen yerli asilzadelerin keyfîlikleri, ülkeyi saran kanunsuzluklar, rüşvet ve istikrarsızlık üzerineydi. Mirze Bahış Nadim, Baba Bey Şâkir, Kasım Bey Zâkir gibi Azerbaycan şa-irlerinin mizahî şiirlerinde, yalnız yerli memurlar değil, gemilikle Çarlık Dönemi idari sistemi, Rus sömürgeciliği, imparatorluğun Ruslaştırma po-litikası gibi konular cesaretle işlenmekteydi.
. Dilinin berraklığı ve güzelliği, mazmunların herkesçe anlaşılabilir olmasıyla farklanan âşık şiiri ile dîvan edebiyatının sentezi şeklinde ortaya çıkan ve “halk şiiri” adını alan yeni tarz şiir de, XIX. yy. boyunca büyük bir gelişme dönemi geçirmişti. Azerbaycan âşık şiirinin usta temsilcileri Aşık Ales-ker, Âşık Alı, Âşık Hüseyn Şemkirli, Âşık Musa gibi sanatçıların kurduğu ekol, çeşitli türlerde yaz-dıkları eserler, besteledikleri yeni saz havaları, ye-tiştirdikleri talebeler, bunların Rus İm-paratorluğunun Türk ve Müslüman bölgelerine, Iran ve Osmanlı İmpara torluğu’na seyahatleri ve te-sirlerini oralara kadar yaymaları ile uluslararası bir şöhrete ulaştıklarını, başarılarını her yerde aynı us-talıkla devam ettirdiklerini görmekteyiz. Onların temsil ettiği halk şiiri, bir yandan lirik-samimi ko-nuların, şahsi duygu ve düşüncelerin ele alınması, diğer yandan halkın hayatı, günlük mücadelesi, ge-leceğe dönük ümitleri ve beklentilerini dile getiren konuları yüksek bir sanatkarlıkla işleyebilmiş ol-masıyla dikkat çekiyordu.
Tek bir Dünya Edebiyatının konuşulduğu, me-deniyetler ve edebiyatlar arası karşılıklı ilişkilerin güçlendiği ve hızlandığı bir dönem olan XIX. Yy. Azerbaycan Edebiyatının da mahalliliğin ka-lıplarını kırdığı, bir ölçüde de olsa Dünya Ede-biyatıyla entegre olma sürecine girdiği bir devredir. 1830 yıllarından itibaren, Azerbaycan Edebiyatının muhtelif örnekleri yabancı dillere çevrilir. Bu dö-nemin ilk nesir örneklerinden olan “Reşidbey ve Seadet Hanım” kısa hikayesi (müellifi Ismayılbey Kutkaşmlı) Fransızcaya çevrilerek Varşova’da ya-yınlanmıştı. 1850-1880 yıllarında, şair Mirze Şefî’nin şarkıları, dünyanın onlarca diline çevrilerek, büyük tirajlarla basılmıştı. Çağdaş Batı matbuatının, “Müslümanların Molier”i olarak tanıttığı Mirze Fet-heli Ahundzâde’nin komedileri İngilizce, Fransızca, Almanca gibi yabancı dillere çevrilmiş, Türk leh-çeleri dersi okutan üniversitelerin büyük bir kıs-mında en önemli konuşma ve dil örneklerinden biri sayılmıştı. XIX. yy. Azerbaycan yazarlarından Ab-baskulu Ağa Bakıhanov’un, Ismayılbey Kut-kaşanlı’nm, Mirze Şefî Vazeh ve benzerlerinin ad-ları, Rusya’da geniş şöhret bulmuştu.
Azerbaycan Edebiyatının örnekleri dünya dil-lerine çevrildiği gibi, dünya dillerinden muhtelif numunelerin de Azerbaycan Türkçesine ter-cümesine teşebbüs edilmişti. Rus Edebiyatı kla-siklerinden Krılov’un, Puşkin’in, Lermontov’un, Nekrasov’un ve daha birçok şairin şiirleri, Lev Tols-toy’un hikaye ve dramaları, Şekspir’in “Otello”su, Ghöte’nin “Faust” adlı eserinin bazı bölümleri, İran ve Hind Edebiyatından örnekler bu dönemde ter-cüme edilmişlerdir. Söz konusu tercümeler, Azer-baycan Edebiyatının gelişmesinde belirli ölçüde et-kili olmuş, Batı Edebiyatı ve batılı yazarlar hakkındaki düşüncelerin netleşmesine ve pe-kişmesine hizmet etmiştir.
XIX. yy. Azerbaycan Edebiyatı, bütün cep-heleri ve istikametiyle bir eğitimci edebiyattı. Azer-baycan Edebiyatı tarihinde “maarifçilik” olarak ad-landırılan bu akım, XVIII. yy. Fransız ansiklopedistleri gibi, eğitimi cemiyetin asıl mu-harrik güçlerinden biri olarak kabul ediyor, eğitim yoluyla toplumun tamamen değiştirilebileceğine, yeniden düzenleneceğine büyük bir ümit ve imanla inanıyordu. Bu yüzden, geniş halk kitlelerinin eğitimsizliği, kültürel geriliği, bütün mevcut prob-lemlerin gerçek sebebi olarak kabul edilir ve siyasî, iktisadî ve kültürel kalkınmada eğitime büyük önem verilirdi. Mirze Fetheli Ahundzâde’nin, Ne-cefbey Vezirov’un, Ebdürrehimbey Hakverdiyev’in, Neriman Nerimanov ve benzeri yazarların eser-lerinde bir kural, bir usûl olarak eğitimin ışığıyla, cehaletin karanlığı karşılaştırılır, cahil kitleler içine düşmüş aydınların faciası ve felaketli, ölümle so-nuçlanan mücadelesi gözler önüne serilirdi. Tabii ki, XJX. yy. Azerbaycan toplumunda bütün ke-simlerin eğitime büyük ihtiyacı vardı. Bununla be-raber eğitim, bütün problemlerin çözümü ola-mazdı. Şüphesiz halk için en büyük eğitim, ona kimliğini anlatmak, kendi köklerini tanıtmak, ne-reden gelip nereye gittiğini göstermekti. XIX. yy. Azerbaycan Edebiyatı bu bakımdan yer yer başarılı olmuşsa da, Türkçülük ve milliyetçilik duy-gularının, Azerbaycan Türkleri arasında daha geniş çapta ve daha inandırıcı bir tarzda yayılması- XX. yy. başlarındaki edebiyatın payına düşecekti.Türkçenin Tarihi, Orhun Abideleri, Anlatım Bozuklukları, Cümlenin Öğeleri, Yazım ve Noktalama, Türkoloji Makaleleri, Edebiyat Nedir?, Alfabelerimiz, Atasözleri, Bulmacalar, Edebi Sanatlar, Sınav Soruları, Kpss, Oks, Öss, Bunları Biliyor musunuz?, Özlü Sözler, Güzel Sözler, Türkçe, Edebiyat, Masallar, Destanlar, Astroloji, Roman Özetleri
XIX. yy. başlarına kadar, Azerbaycan Ede-biyatı, Şark Edebiyatı gelenekleri arasında şe-killenmişti. Kuzey Azerbaycan, Rusya’nın ha-kimiyetine geçtikten sonraysa, buradaki edebî hayat, Rus ve Batı Edebiyatlarının tecrübelerinden ve birikimlerinden faydalanabildi. Asrın ikinci ya-rısına doğru yetişen yazarların ve şairlerin büyük bir kısmı Türk, Arap ve Fars dillerinin yanı sıra Rus dilini, bazı durumlardaysa Batı dillerinden birisini biliyorlardı. Bunlardan bazıları Rus ve Avrupa üni-versitelerinde tahsil görmüşler, çağdaş dünya kül-türlerine âşinâ olmuşlardı ve çeşitli milletlerin tem-silcilerinden oluşan kültür muhitlerinin adamıydılar. Zihniyet ve dünya görüşleri daha ile-riciydi ve bütün bunlar da hiç şüphe yok ki, onların eserlerinde, tahlil ettikleri olaylarda, işledikleri kah-raman tiplerinde şu ya da bu şekilde kendini gös-teriyordu. Başka bir deyişle, bugün “entelektüel edebiyat” dediğimiz edebiyatın da temelleri, Azer-baycan Edebiyatı ve düşünce tarihinde, özellikle XIX. yüzyılda atılmıştır.
Nihayet, XIX. yy. Azerbaycan Edebiyatında kendini gösteren mahiyet değişikliği, onun maz-mun ve biçim açısından demokratikleşmesi, halka yakınlaşması, edebiyatı gereksiz seçkincilikten kur-tardı. Tabii ki, kitap neşrindeki nispî artış, ilk ga-zete ve dergilerin yayınlanmaya başlaması, ede-biyatın kütleyi bir karakter kazanmasını sağlayan millî tiyatronun ortaya çıkışı gibi faktörler, bu sa-hada önemli rol oynamıştır.
XIX. yy, Azerbaycan Edebiyatının asırlar süren tarihinde, şahsiyetler ve edebî eserler açısından en zengin, en verimli dönemdir. Bu asrın, aynı za-manda bütün dünya halklarının kültür hayatında bir dönüm noktası olduğunu göz önüne alırsak; Azerbaycan Türkleri de, uygar dünyanın pek çok halkı gibi, bu dönüm noktasında, devrin ve milletin taleplerine cevap veren, eski geleneklerin en fay-dalılarını alıp muhafaza eden, aynı zamanda ye-nileşmenin, çağdaşlaşmanın bütün nimetlerinden faydalanmaya gayret gösteren bir edebiyat oluş-turmuşlardır diyebiliriz.
XIX. YY. AZERBAYCAN ÂŞIKLARI VE HALK ŞAİRLERİ
XIX. yüzyılda, Azerbaycan’ın pek çok böl-gesinde, yazılı edebiyatın yanı sıra, âşık şiiri de hızlı bir gelişme dönemi yaşamaktaydı. Azerbaycan âşık sanatının zirvelerinden sayılan Âşık Alı, Âşık Ales-ker gibi üstad âşıklar bu dönemde yaşamış ve ken-dilerine şöhret kazandıran eserlerini yazmışlardır. XIX. yy. âşık şiiri, ister şekü-tür, ister sosyal prob-lemlere yaklaşım tarzları ve isterse yepyeni ko-nulara elatmaları açısından, millî edebiyat tarihinde zengin ve önemli bir merhaleyi teşkil etmektedir.
Âşığın sosyal hayattaki rolünün ve öneminin artması, yalnız kendi his ve düşüncelerinin değil, halkın fikir ve arzularının da sözcülüğünü üst-lenmesi bu devre rastlar. Azerbaycan halkının ha-yatında başgösteren önemli değişiklikler; ülkenin Rus işgaline uğraması, millî istiklal mücadelesi, eği-tim seferberliği ve uygar dünyanın üyesi olma ide-ali, her türlü zulme karşı direnme vb. gibi, toplum gündemini sürekli meşgul eden konular âşık şi-irinde de sık sık ele alınmaktaydı. Âşıklar, halk ara-sında, yalnız saz çalan, koşma okuyan, destan söy-leyen şair ve müzisyenler olarak değil, aynı zamanda ezilen kitlelerin, hakkı yenenlerin ko-ruyucusu, halkın istek ve şikayetlerini üst ma-kamlara ulaştıran ve bunların takipçisi olan söz-cüleri, değerli bilgi ve telkinleri ile darda kalanlara yardımcı olmaya çalışan ve onlara yol gösteren halk önderleri olarak tanınırlardı.
Bu dönemde or-taya çıkan; “Âşık halkın anasıdır”, “Aşık gör-düğünü söyler” gibi atasözleri, halkın âşığa iti-madını ve onun manevî-kültürel hayatta tuttuğu Önemli mevkiiyi açıklamaktadır. Halk, kendi arasından çıkarak yetişen âşığına, onun aklına, ze-kasına, bilgi birikimine, mücadele ruhuna inanır; onu her yerde kendi temsilcisi olarak görürdü. Öte yandan, âşıkların da bu minval üzere söylenmiş şi-irleri, hayat karşısında halka gereken moral desteği verir, sosyal hayattaki akıl, güzellik, adalet gibi değer yargılarının güçlenerek ayakta kalmasına hizmet ederdi. Özellikle, âşık sanatının XIX. yüz-yıldaki üstad temsilcileri, sazları ve sözleri, dav-ranışları ve mücadeleleriyle, bir halk âşığı imajı ya-ratılmasında son derece başarılı olmuşlardır. Âşık Alesker, halk adına konuşan, eline saz alıp, söz meydanına çıkan bütün âşıklarda aşağıdaki özel-liklerin bulunmasını istiyordu.
Âşık olup terk-i veten olanın,
Ezel başdan pürkamah gerekdir.
Oturub durmakda edebin bile,
Me’rifet elminde dolu gerekdir.
Halka hegigetten metleb kandıra,
Şeytanı öldüre, nefsin yandıra,
El içinde pâk otura, pâk dura,
Dalısmca hoş sedalı gerekdir.
Sinkretik bir özelliği olan, yani bir kişinin şah-sında müzisyenliği, şairliği ve aktörlüğü birleştiren âşık edebiyatı, halkın kültürel eğitiminde önemli rol oynar ve yeni, çağdaş düşüncelerin yayılmasına da vesile olurdu. Önceki dönemlerin aksine, XIX. yüzyılda, Azerbaycan Türklerinin hayatında ortaya çıkmış hiçbir ciddî-tarihî hadise, devrin âşıklarının dikkatinden kaçmamıştır. Azerbaycan âşık şiirinin etkisi altında XIX. yy. Transkafkasyası’nın diğer bölgelerinde, Ermeniler, Gürcüler, Dağıstanlılar arasında da, Azerbaycan Türkçesiyle şiirler söyleyen âşıklar yetişmekteydi. Dünya kültür tarihinde benzeri olmayan bu olay, Azerbaycan âşık sanatının son derece zengin olu-şundan, halka yakınlığından, her yerde büyük ilgi ve sevgi görmesinden kaynaklanıyordu. XIX. yy. Azerbaycan âşık şiiri, aynı zamanda uluslararası bir şöhret kazanmıştı. Âşık şiirinin önde gelen tem-silcileri, Âşık Alı, Âşık Alesker vb. Transkafkasya sınırlarıyla bağlı kalmayarak, kardeş Türkiye’yi, İran’ı, Rusya ve Ort: Asya’yı gezip dolaşmış, bu-radaki düğünlerde, çeşitli merasim ve halk şen-liklerinde sanatlarını icra etmişlerdir, XIX. yy. âşık musikisinin gelişmesi, yeni saz havalarının ortaya çıkması ve nihayet, bazı saz havalarının notaya ge-çirilmesi açısından da önemli bir dönem olmuştur. Âşık şiirinin temasında ortaya çıkan değişiklikler tabii ki, onun şekline de yansımış, yeni mazmunu yeni ruhu açıklayan yeni türler, yahut bir başka deyişle geleneksel türlerin değişimi de ortaya ko-nulmuştur. Nihayet, XIX. yy. yeni âşık des-tanlarının doğuşu açısından da verimli olmuştur.
Evvelki devirlerde olduğu gibi, XIX. yüzyılda da, Azerbaycan Türkleriyle meskun Göyçe (şimdi Ermenistan smırlarmdadır), Borçalı (şimdi Gür-cistan smırlarmdadır), Kazak, Tovuz, Şemkir, Sal-yan vb. bölgeler âşık sanatının önemli gelişme mer-kezleri olmuşlardır. Bu bölgelerde yetişen Âşık Alı, Şemkirli Âşık Hüseyn, Âşık Musa, Molla Cuma, Âşık Mahmud, Âşık Esed, Âşık Hüseyn Bozalkanlı, Âşık Beşti, Varhiyanlı Âşık Mehemmed, Âşık Eles-ker, Zodlu Abdulla, Padarlı Mehemmed, Yehya Bey Diygem, Âşık Ahmed vb. ünlü halk sanatçıları, Azerbaycan’ın ve Transkafkasya’nm her yanında çok iyi tanınmaktaydılar.
XVIII. yüzyılın sonlarından başlayarak, Âşık şiiri üslûbu, yazılı edebiyatta da geniş yer tutmaya başlar. Bu da, herşeyden evvel, âşık şiirinin hızlı ge-lişimi, onun halk içinde son derece popüler ol-masıyla alakalı bir husustu. Âşık edebiyatında sık sık kullanılan koşma, geraylı, tecnis, bayatı vb. tür-ler artık yazılı edebiyata da girmişti. Azerbaycan’ın farklı bölgelerinde Mehemmedbey Âşig, Âşık Peri, Mirze Hesen Mirze, Kazım Ağa Sâlik, Mücrim Kerim Verdânî, Melikbalh Kurban vb. halk şairleri, kendi şiirlerinde, âşık edebiyatının geleneklerinden yararlanarak, sade ve anlaşılır bir üslûbla, ede-biyatın yazılı ve sözlü kolları arasında adeta bir köprü kurdular.
Yazılı edebiyattaki âşık şiiri üslûbu elbetteki sentetikti. Bu üslûbu yazılı edebiyata sokan mü-ellifler, bir yandan âşık şiirini esas alıyor, diğer yandan dîvan şiirinin tecrübelerinden fay-dalanıyorlardı. Böylece, Azerbaycan Edebiyatının iki farklı üslûbunu birbiriyle yakınlaştırıp kay-naştırarak, tek bir Azerbaycan Edebiyatının ger-çekleşmesine hizmet ediyorlardı. Yazılı edebiyatta, âşık şiiri üslûbunu kullanan müelliflerin büyük bir kısmı, kendi devirlerine göre iyi eğitim gör-müşlerdi. Farsçayı, hatta bazıları Arapça ve Rus-çayı biliyorlardı ve çağdaş kültürlerle aşinalıkları vardı. Onlar, halk şiirinin gelenekleri ile birarada, klasik şiir sanatının kurallarına, Firdevsi, Nizâmı, Hakanı, Hayyam, Rûmî, Sadî, Hafız, Neva, Fuzûlî, Nesîmî gibi büyük şark şairlerinin eserlerine sık sık müracaat ediyorlardı. Halk şairleri içerisinde, bazı eserleri Farsça yazanlar bile vardı. Her şeye rağ-men bu şairlerin eserleri, halk arasında daha çabuk kendine yer edinir, tıpkı âşık şiirleri gibi sevilir ve ezberlenirdi.
Âşık şiiri üslûbunda yazan halk şairleri, dil, vezin, kafiye, söz sanatları gibi konularda hem âşık şiirinden, hem de dîvan şiirinin tecrübe ve ge- leneklerinden ustalıkla faydalanıyorlardı. Dîvan edebiyatı şairlerinden farklı olarak, anlaşılması zor Arapça-Farsça kelime ve tamlamalar nispeten az yer tutardı. Bu tür sözleri kullanmak icap ettiğinde, gerek kullanım yaygınlığı ve gerekse an-laşılabilirlik özelliği olanlar tercih edilirdi.
Âşık şiirinde olduğu gibi, onun etkisiyle ortaya çıkan halk şiirinde de aşk, güzelin ve güzelliğin tasviri, aşkın ve ayrılığın ızdırabı gibi konular önemli yer tutardı. Buradaki aşk ve sevgi, dîvan şi-irinde olduğu kadar tasavvûfî bir mana taşımaz, aşkın ilâhileştirilmesine fazla gayret sarf edilmezdi. Burada daha reel, bazı hallerdeyse sırf cismanî aşk gündeme getirilir ve mücerretlikten, sûfilikten her fırsatta uzaklaşılırdı. Hayat, insani ilişkiler, sev-gililer arasındaki ilişkiler bu şiirlerde olduğu gibi takdim ediliyorlardı. Özellikle de, insanın iç dün-yasının, onun duygu ve düşüncelerinin, fikir ve his-lerinin, istek ve ihtiraslarının gerçekçi tahliline büyük önem veriliyordu. Öte yandan bu şiirlerde, Fuzûlî gibi üstad şairlerden gelen güçlü bir ro-mantizm de dikkati çekmektedir.
Halk şiiri tarzında yazan şairler, âşıklardan daha fazla bir bilgi ve istekle, sosyal hayattaki hak-sızlıkları, Rus yönetiminin getirdiği çarpıklık ve ek-siklikleri, adaletsizlik ve rüşvetçiliği ifşa ediyor ve bu olumsuzluklara karşı kitleleri mücadeleye ça-ğırıyorlardı. Baba Bey Şâkir, Mirza Bakış Nadim, Genceli Hesen, Sekili Hatem, Abdurrahman Ağa Dilbazov gibi halk şairlerinin eserlerinde sosyal ha-yatın tahlil ve tenkidi önemli yer tutuyordu. Onlar, bir yandan da yönlerini, mensubu oldukları halkın tarihî geçmişine çevirmiş, onu manevî bunalımdan kurtarmak için dedelerinin şanlı mücadele gün-lerinden söz açıyorlardı. Mesela 1804’te Gence’nin Ruslar tarafından işgal edilmesi sırasında halkm gösterdiği büyük kahramanlık, mücadele ruhu, verdiği şehitler, bu şairlerin eserlerinde iftiharla gündeme getirilir, bu tür tarihî hatıralarla, aynı ruhun yeniden canlandırılmasına çalışılırdı. Sosyal hayatın olumsuzlukları, Rus yönetiminin bölgede yarattığı huzursuzluklar, mizahî şiirlerin de halk şi-irleri içerisinde önemli bir yer tutmasına yol açı-yordu. Bu tür şiirlerde, milletçe maruz kalman zulüm, halkın içerisine düştüğü haksızlıklar, ka-nunsuzluklar, acımasız bir dille tasvir ediliyordu.
Edebiyatın dil ve tür açısından modernleştiril-mesinde, geniş halk kitlelerinden hızla uzak-laşmakta olan dîvan edebiyatı ile, halkın manevî dünyası arasında sıkı bağlar kurulmasında ve mil-letin kültürel bütünlüğünün tesisinde XIX. yy. Azerbaycan âşık şiiri ve bu şiirin etkisi altında or-taya çıkan halk şiiri tarzı büyük rol oynamıştır.
|» “Azerbaycan Edebiyatı” Sayfasına Dön! « |
Not: İçerik, internetten alıntılanarak derlenmiştir…
Merhaba arkadaslar!Bana acil olarak XX.yy.Azerbaycan Asik Edebiyatinda kadin asiklar konusu lazim.Yardim ede bilirmisiniz?
Arkadaslar daha bisey bulamadiniz mi?
Men CEFER CABBARLInin kitabini gondermisdim size, niye yok?
Tural kandaşım,
Göndermiş olduğun e-kitap, pdf formatında olduğu için onu çevirip buraya aktarmam bayağı zor. Metin hâline çevirince yazı tipleri bozuluyor ve hep bozuk karakterler çıkıyor.
Ben başka yerlerden bulduğum bilgileri ekleyerek “Cefer Cabbarlı sayfasını oluşturdum.
İlgin ve desteğin için çook teşekkürler.
Esen kal…
menim yazdigim seir hani?