Azerbaycan Türk Edebiyatı
(Genel bir bakış…)
(Bölüm – 11)
Nicat, Neşri Maârif vs. gibi millî cemiyetler de, bir taraftan eğitim ve kültürü yaymaya, öbür taraftan da milletin farklı tabakalarını, zenginle yoksulu, aydınla eğitilmemiş insanı yakalaştırmaya, devrin tanınmış şairlerinden Abdullah Şaik'in de yazdığı gibi, Azerbaycan Türkleri'nin hepsinin “Bir güneşin zerresi” olması fikrini kitlelere telkin etmeye çalışıyorlardı. Azerbaycan Edebiyatı'nı ve halkın kültür hayatını etkileyen başka bir olumlu hadise, kitap yayımlarının artması idi. Bakü'de ve Azerbaycan'ın diğer bölgelerinde onlarla matbaa kurulmuştu. Orucov Kardeşlerin elektirik matbaası tüm Kafkasya'nın en büyük yayımcılık ve neşriyat merkezlerinden birisi idi. Yayınlarda çağdaş yazarların eserleri ile birlikte millî klasiklerin ve dünya edebiyatının önde gelen temsilcilerinin eserleri yayımlanıyordu. Tercüme Edebiyatı'na merak artmıştı. Azerbaycan'da, kökleri, gelenekleri ile halk yaratıcılığına dayanan bir “Çocuk Edebiyatı” meydana çıkmakta idi.
Kısa bir süre içerisinde kudretli sahne ustaları yetiştiren Azerbaycan Tiyatrosu, halkın eğitim gördüğü ikinci bir mektebe çevrilmişti. Bütün Şarkİslam dünyasında ilk opera yine bu asrın başlarmda Azerbaycan'da bestelenmişti. Bu, Üzeyir Hacıbeyli'nin ilk defa 1908 yılının Ocak ayında Bakü'de sahneye konulan ve ünümüzde de millî mûsikî sanatımızın tacı niteliğinde olan, “Leylâ ve Mecnun” operası idi. Fuzûlî şiiri ile Üzeyirbey mûsikîsinin üstün bir güzellik ve olgunlukla birleştiği bu eser millî kültürü, özellikle de mûsikî kültürünü etkileyen nâdir sanat örneklerinden biri olmuştu.
Çarlık Rusyasmın tüm engellemelerine rağmen Azerbaycan Edebiyat ve kültürü millî çizgisinde gelişmesini sürdürüyor ve millete rehberlik ediyordu. Rusya'nın diğer yerlerinde olduğu gibi Azerbaycan'da da rejimden hoşnutsuzluk fazla idi. Baku asrm başlarında imparatorluğu sarsan inkılab hereketlerinin merkezlerinden birine çevrilmişti. Baku, hem burada güçlü mevkileri olan Bolşeviklerin, hem de millî hareketin, özgürlük düşüncesinin merkezi olarak tanınıyordu.
Birinci Rus inkılâbının ve 17 Ekim Manifestosu'nun verdiği nisbî hak ve özgürlüklerin çok geçmeden ortadan kaldırılması, demokratik gözükme çabasında olan rejimin, açık şovenizm ve Türk düşmanlığı ile seçilen Stolıpin rejimine çevrilmesi, gazetelerin kapatılması, milliyetçi aydınların takip edilmesi, Bakü'ye, Rusya'daki pantürkizmin ve panislamizmin esas merkezlerinden birisi gibi bakılması ve benzeri baskılar, aynı zamanda tepkiler doğuruyordu.. İmparatorluk esaretinden kurtulmanın yolu, millî birlikte, kendi kökenlerine dönmekte aranıyordu. 1905 yılına kadar imparatorluk memurlarının, yerine ve zamanını göre “Tatar” /'Müslüman”, “Fars”, “Tuzemets” (yerli anlamında) olarak adlandırdıkları, millî duygularına hakaretle yaklaştıkları Azerbaycan Türkleri, millî varlıklarını fark etmiş, kim olduklarını, hangi kökten kaynaklandıklarını, nereden gelerek nereye vardıklarını anlamışlardı. Şüphesiz, bu tarihî süreçte edebiyatın büyük rolü olmuştu. XX. yy. Azerbaycan Edebiyatı'nda yeni bir uyanış devrinin başlangıcı oldu. Ancak, sonraki gelişmeler bu uyanışın sonuna kadar yaşanmasına imkân vermedi.
“Molla Nesreddin” dergisinin ilk sayısı 7 Nisan 1906'da Tiflis'te neşrolunmuştu. Daha sonra Bakü'de ve Tebriz'de yayımlanan bu dergi, yirmi yıl boyunca millî edebiyatm esas taşıyıcı güçlerini kendi çevresine toplamış, dil ve üslûp açısından yeni mîzâhî aynı zamanda mücadeleci eserler onun sayfalarında yer almıştı. “Molla Nesreddin”in başyazarı Celil Memmedkuluzade (18691932) Dünya Edebiyatı tarihinde nadir bulunan mîzah ustalarından idi. O da büyük selefî Mirze Feteli Ahundov gibi gülüşün tedavi edici, şifa verici gücüne inanıyordu. Bu açıdan da, mîzâhî bir dergi yayımlayarak vatanın ufkunu sarmış kötülük ve yaramazlıklara karşı mücadele bayrağını kaldırmıştı. Edebiyata bir öykü yazarı gibi giren Celil Memmedkuluzade, ilk eserlerinden biri olan “Danabaş kendinin ehvatları”adlı küçük romanı ile tamamen yeni bir nesir geleceğinin esaslarını koymuştu. Onun “Ölüler”, “Anamın Kitabı”, “Deli Yığıncağı”, “Kamança” vs. gibi dram eserleri çağdaş Azerbaycan hayatının en acılı problemleri üzerine ışık tutmuş, hikayeleri ile Azerbaycan hayatında mevcut olan insan tiplerinin tam bir galerisini yaratmıştı.
Türk dünyasının büyük gülüş ve mizah ustası Molla Nesreddin'in (NesreddinHoca) adını taşıyan dergide, onun yüzlerce fıkrası yayımlanmıştı. Bu fıkralarda, maîşet me selelerinden tutulmuş uluslararası problemlere kadar çok farklı konular ele alınmış, bazen sert, öl dürücü, bazen de alay edici mîzah yolu ile Azer baycan Türkleri'nin, Türkiye'nin, iran'ın, İslam dünyasının çeşitli sorunlarına cevap aranmıştır. Derginin başyazarı defalarca ölümle tehdit edilmiş, mahkemeye verilmiş, takip olunmuş, ama bütün bunlara rağmen tuttuğu yoldan bir adım bile çe kilmemiştir. Celil Memmedkuluzade ve onun kalem dostları büyük bir başarı ile halkın gözünü açmış, ona dost ve düşmanını tanıtmış, hakkını an latmış, yeni ve daha güzel bir hayat için onu mücâdeleye sevketmişlerdi.
İlk sayısında, “Sizi deyib gelmişem ey menim müslüman kardeşlerim” diye yüzünü halkın sıradan temsilcilerine çeviren dergi, onlara “Türk'ün açık ana dilinde” konuşacağını va'detmiş ve 1932'de Sovyet rejimi tarafından kapatılana kadar, bu va'dine sadık kalmıştı. Hatta dil konusunda Molla Nesreddin'in tam aksi bir tutumda olan “Füyuzat” dergisinin başyazarı Alibey Hüseyinzade Turan 1910'da Türkiye'ye göçmeden önce Tiflis'te, derginin idaresinde onun başyazarım ziyaret etmiş ve şöyle bir îtiraftan çekinmemişti: “Yahşi yazırsınız… Açık yazmayı da bacarmak lazımdır”.
Molla Nesreddin'in nerdeyse her sayısında, bütün istekleri ifade etmeye kadir olan Türk dilini tahrif edenlere, bozanlara, onu lüzumsuz yere yabancı sözlerle dolduranlara karşı bir fıkra, yahut karikatür bulmak mümkündür. Devrin, bütün dikkati çeken sorunları Azerbaycan Türkleri'nin kendi topraklarında uğradıkları hakaret ve küçültmeler, Rus İmparatorluğu'nun TükMüslüman halklara yönelik hakim milletçilik politikası, fanatizm ve cehalet, kadınların ezilen durumları, İran'da, Osmanlı İmparatorluğu'nda ve diğer doğulu ülkelerde başveren değişiklik ve siyâsî olaylar, aşırı dincilik ve cahil din adamları, köylünün ve işçinin hakkının yenilmesi gibi konular derginin sayfalarında devamlı şekilde, büyük bir keskinlik ve cesaretle aydınlatılıyordu. Selefi Ahundov'un “kan kokusu” gelen meselelerle ilgilendiğini söyleyen Mirze Celil, kendisi Ahundov'un eserlerindeki problemlerden on kat fazla “kan kokusu” gelen sorunları edebî fikrin gündemine getiriyordu.
“Molla Nesreddin” dergisi ve onun çevresinde ortaya konan edebiyat, gerçekleri ve mücadeleci ruhu ile seçiliyordu. Bu edebiyat çağdaş ruhlu idi, günün problemlerini acıkmayı görev biliyor ve meselelere günün gerçekleri içinde cevap arıyordu. Bu edebiyatın tenkit hedefleri açıktı; bir zamanlar şanına medhiyeler, kasideler yazılan şahları, sultanları, carlan zor ve hile ile gasp ettikleri “büyüklük tahtından” çekip yere indiriyor, gerçek yüzlerini halka gösteriyordu. Bu edebiyatın dili açık, anlaşılır ve halka yakın idi. Onun kahramanlarının büyük bir kısmı da, sıradan olan insanlar idi. Bu edebiyat Azerbaycan tenkitçilerinden Ali Nazım'm güzel bir dille söylediği gibi, Edebiyat Kâbesine ayakları çarıklı Azerbaycan köylüsünü getirmişti. Bu edebiyatta güçlü bir inkarcı ruh vardı, ama o, hakikatlerin tasdikine yönelik bir inkâr idi. Bu edebiyatta kuvvetli bir dağıtıcı güç var idi, ama bu yeniyi kurmak için köhneyi, zamanı, geçmişi yıkmaya yönelik bir dağıtıcılık idi. Bu edebiyatta yakıcı ve yıkıcı bir mizah vardı, ama bu mizah, kötülükleri, yaramazlıkları, halka zıt olanları yakmak ve yıkmak için kullanılıyordu.
XX. asır Türk şiirine Mirze Elekber Sabir (18621911) gibi büyük bir şiir dehasını, yergi us tasını Molla Nesreddin kazandırmıştı. Sabir, alev saçan satırları ile yeni devir Azerbaycan şiirinde gerçek bir inkılap yapmış; eski şiirle arasmda ge çilmesi imkânsız bir uçurum yaratmıştı. Onun “Hophopname” adı ile tanınan yergi şiirler mec muası, bütün Türk şiirinin tarihinde bir olay ni teliğinde idi ve bugün de yerini, önemini ko rumaktadır. Sabir Azerbaycan şiirinin yönünü, değiştirdi, onu hayata, gerçekliğe yaklaştırdı, dü rüst ve cesur olmayı öğretti. Fuzûlî'den sonra onun gazellerine nazire yazmak devrin şairleri arasında ne kadar yaygın idiyse, Sabir'in mısralarını taklid etmek de XX. yy. başlarındaki Azerbaycan şiiri için benzeri bir durumdu. Bir şair olarak Molla Nes reddin'le birlikte geçen edebî yaratmak devri son derece kısa sürmüş, hepsi altı yıl devam etmişti. Ama bu altı sene onun şiir dehasına yetmişti ve yeni şiir geleneğinin ve yeni edebî mektebin ku rucusu olarak hayatta olduğu döneminde de her kes tarafından kabul edilmişti.
|» “Azerbaycan Edebiyatı” Sayfasına Dön! « |
Not: İçerik, internetten alıntılanarak derlenmiştir…
Kaynak: “Azerievi.Com“