Azerbaycan Türk Edebiyatı
(Genel bir bakış…)
(Bölüm – 8)
Azerbaycan edebîbedii fikrinin tarihinde XIX asrın ilk on yılında meydana çıkan üçüncü çizgi ise, tamamıyla yeni, modern, batılı bir edebiyat yaratmak çabaları idi. Edebiyatın, millî özelliklerini korumak şartı ile, konu ve şekil açısından köklü değişikliklere gitmesi kişisel isteklerin, yahut edebî zevklerin eseri değildi; yenileşen devrin zamanın talebi idi. Ama bu yenileşme, edebî ve kültürel bir birikim üzerine gerçekleştirilebilirdi. Bu birikimin elde edilmesi Rus ve Avrupa kültürü ile temasta olmayı, bu kültürleri öğrenmeyi, onları millî şartlara tatbik etmeyi gündeme getiriyordu. Şüphesiz, XIX yy. Azerbaycan Edebiyatındaki bu gelişme çizgileri birbirinden ayrılmış, tecrit edilmiş şekilde değildi. Şiirde Fuzûlî mektebinin devamcısı gibi takdim edebileceğimiz Seyid Ebülgasim Nebati aynı zamanda halk şiiri üslubunda yazılmış güzel koşmaların, geraylıların ve tecnislerin müellifi idi. Yahut, Vakıfın takipçisi ve Vakıf edebî mektebinin XIX. yy.’da en büyük temsilcisi olarak adlandırabileceğimiz Kasım Bey Zakir, mükemmel gazellerin, tercîi bend ve terkibi bendlerin, muhammes ve müseddeslerin de müellifi olarak millî edebiyat tarihimize girmiştir. Diğer taraftan, Zakir, Vakıf geleneklerini daha da zenginleştirerek, millî edebiyatta sosyal mazmunlu yergilerin ilk örneklerini yaratmıştır.
Azerbaycan Edebiyatı’nın, öz doğulu dünyasının, doğulu düşüncelerinin içerisinde yaşadığı dönemlerde belki de onun, halkın adına koşmasına,halkm hak ve hukuklarını savunmasına ihtiyaç yoktu. Ama XIX. yy.’da durum kökünden değişmişti. Azerbaycan halkı tamamıyla farklı bir dünyanın, değişken bir düşünce tarzının içerisine girmişti ve burada onun edebiyatının, onun yazarlarının üzerine son derece büyük görev düşüyordu. Bu edebiyat ve onun temsilcileri bir taraftan Azerbaycan Türkleri’nin kim olduklarını, nereden geldiklerini, hangi tarihî kökene, kültürel birikime, manevî ve ahlâkî kanaatlere sahip olduklarını dış dünyaya anlatmalı, öbür taraftan da, bu dış dünyanın, bu çevrenin ne olduğunu Azerbaycan Türkler’ine açıklamalı idiler. Tabii ki, gazel ve kasidelerin, bayatı ve koşmaların Azerbaycan Edebiyatı için bütün doğallığına ve dogmacılığına, Azerbaycan Türkü için bütün yakınlığına ve anlaşılırhğına rağmen, bu edebî türlerin, daha doğrusu yalnız bu edebî türlerin yardımı ile dünyaya açılmak ve dünyayı kendisi için açmak son derece zor idi.
İnsanlığın sosyal yükselmenin yeni bir aşamasına kavuştuğu, tek dünya edebiyatının ortaya çıkmaya başladığı bir dönemde, bu problemi millî edebiyatların, özellikle de Şarkİslam Edebiyatları’nm büyük çoğunluğu yaşamakta idi. Tabii ki, Azerbaycan Edebiyatı da onların arasında yer almıştı. Hem de, yenileşmenin, kaçınılmazlığını, bu edebiyatın temsilcileri daha erken anlamıştılar. Bu da, daha ziyade Azerbaycan’ın jeopolitik mevkii, onun Türk Dünyası’nm Orta Asya ve Türkiye gibi mühim merkezlerinden yapay bir şekilde ayrılması, Hıristiyan çevresinde kalması ile ilgili idi. Rusya ile daha aktif ilişkiler kuran, Rus diline, Rus eğitimine sahip olan, Rus memurları arasında yeralarak yönetime el koyan Ermeni ve Gürcüler’in tecrübesi, kendi milletine faydalı olmak açısından Azerbaycan Türklerine aynı yoldan gitmeyi telkin ediyordu. 1830′ dan sonra Azerbaycan’da yeni tipte, Rus dilinde eğitim veren okulların açılması, Azerbaycan asilzadelerinin Rusya ordusuna alınması vs. Ruslarla Azerbaycan Türkleri arasında sosyal ve kültürel ilişkilerin hız kazanmasına yol açtı. Rusya üniversitelerinde ilk Azerbaycanlı öğrenciler ve profesörler gözükmeye başlamıştı. Şair ve bilim adamı Mirza Cafer Topçubaşi (17841869) Sant Petersburg Üniversitesi’nin profesörü ve kürsü başkanı olarak Azerbaycan, Osmanlı, Fars Edebiyatlarının ve dillerinin öğretim ve incelenmesi alanında en otoriteli uzmanlardan biri sayılıyordu.
Abbaskulu Ağa Mekke yolculuğu sırasında ölmüş ve ziyaretine gittiği kutsal topraklarda defnolunmuştu.Yaratıcılık alanının genişliği açısmdan Bakıhanov, XVIII. yüzyıl Fransız ansiklopedistleri ile kıyaslanabilir. O, şair ve yazar, tarihçi, dilci, coğrafyacı ve filozof idi. Rusya’da Fars dilinin ilk gramerini yazmış, Azerbaycan tarihî üzerine “Gülüstani İrem” adlı bugün de önemini yitirmeyen bir eser kaleme almıştı. Bakıhanov’un felsefeye, astronomiye vs. hasrolunmuş eserleri, onun geniş bilgi dairesi, yenilikçi ve çağdaş düşüncesi hakkında fikir vermektedir. Bilimsel araştırmalarında Bakıhanov Kurani Kerim ayetleri ile çağdaş ilmî bilgileri bir araya getirmeye, bir sıra tarihî, ilmî konuların bu Kutsal Kitap’ta ele alınması fikrini temellendirmeye çaba gösteriyordu.
Şiirlerini Kudsî mahlası ile yazan Bakıhanov edebî yaratıcılığa, geleneksel bir divan şairi gibi başlamış, ama aradan çok geçmeden edebiyatta gerek biçim gerekse konu açısından modernleşmenin gereğini duyarak gazelcilikten uzaklaşmıştı. Bakıhanov XIX. yy. Azerbaycan Edebiyatı’nın ve kültürünün tarihinde “Maarifçilik harekatı” adı ile tanınan herekatm ilk temsilcilerinden ve önderlerinden biri idi. Fransız eğitimcilerinin ardınca, onların Azerbaycan’daki hemfikirleri de, cemiyetteki butun belaların kökünü ilimsizlikte, cahillikte, nadanlıkta görür ve halk arasında eğitimin geniş çapta yayılması ile bir sıra sosyal sıkıntıların, fanatizmin, nadanlığın ortadan kaldırılacağına içten inanıyorlardı. Aralarında, XIX. yy. Azerbaycan Edebiyatı’nm Abbaskulu Ağa Bakıhanov, İsmayılbey Kutkaşmlı, Kasımbey Zakir, Mirza Şefi Vazeh, Mirza Fetheli Ahundov, Hasanbey Zerdabi, Necefbey Vezirli gibi tanınmış temsilcilerinin de bulunduğu “maarifçiler” mücadelelerini iki alanda sürdürüyorlardı. Bir taraftan toplum içerisinde eğitimi yaymak, bilgili insan yetiştirmek için, okulların açılmasına, ders kitaplarının yazılmasına, ders programlarının hazırlanmasına katılıyor, öbür taraftan ise, maarifçi bir edebiyat oluşturarak, eserleri vasıtası ile eğitimcilik fikirlerini toplum arasında yayıyorlardı. Onlar eğitim yolu ile halkın gaflet uykusunda uyanacağına, kendi hak ve hukukuna sahip çıkacağına, zulme, istismara, millî ve dinî baskılara karşı mücadele vereceğine inanıyor ve eserlerinde bazen simgelerle bazen de açık şekilde bu fikri açıklıyorlardı. Azerbaycan maarifçileri basit şekilde de olsa, milliyetçilik duygularını uyandırmayı, herkesin kalbinde bir vatan sevgisi doğurmayı kendileri için amaç bilip, bu yoldan, milleti Ruslaştırma politikasına karşı manevî ve aklî tepkiyi hazırlıyorlardı.
BakıhanovKudsî “Tezhibü’lahlak” (Ahlakın güzelleştirilmesi), “Kitabi nesihet”, “Gülüstani irem” gibi eserlerinde zengin tarih ve kültür geleneklerine dayanarak yetişmiş millettaşlarmı, çağdaş eğitime sahip çıkmak yolu ile cahillikten ve fanatizmden uzaklaşmaya çağırıyordu. İsmayıl Kutkaşınlı Fransız dilinde kaleme aldığı ve 1835′ te Varşova’da yayınlattığı Reşidbey ve Seadet Hanım adlı küçük romanındaki, aynı adlı kahramanlarının örneğinde, eğitim görmüş insanın her açıdan eğitimden uzak kalmış insandan üstünlüğünü, avantajlarını gösteriyordu. Kasımbey Zakir (17841857) ve Mirza Şefi Vazeh (17921852) şiirlerinde Azerbaycan Türklerinin ve bütünüyle Türkİslam dünyasının yürekler yakıcı durumunu eğitimsizlikle açıklıyor ve kurtuluş yolunu bir an önce okullar açmakta, öğretmenler yetiştirmekte, milleti temsil edecek, her yerde onun hukukunu savunabilecek şahsiyetler yetiştirmekte görünüyorlardı.
Tabii ki, edebiyatın, sosyal hayatın problemleri ile sıkı şekilde ilgilenmesi, onun hem mezmununu, hem de biçimini ciddi değişikliklere uğrattı. Abbaskulu Ağa Bakıhanov “Mişkatü’lenvar” ve “Miratü’lcamal” eserleri ile maarifçi şiirin ilk örneklerini ortaya koydu. “Kitabi Esgeriyye” hikayesi ile yeni tipte, çağdaş ve dünyevî mazmunlu, konusu halk hayatından alınmış ilk nesir örneğim vermeye teşebbüs etti. Zakir, şark edebiyatlarının bir çoğunda olduğu gibi Azerbaycan edebiyatında da yaygın olan kişisel karakterli hicivlerden, ciddî içtimaî yergiye geçişi, kendi şiirleri ile gerçekleştirdi. Bababey Şakir, Mirza Bakış Nadim, Fazilhan Şeyda, daha sonraki devirlerde ise Seyid Azim Şirvani vb. şairler bu geleneği devam ettirerek XIX. yy. Azerbaycan şiirinde her açıdan maarifçiliği savunan, terakkiyi ve gelişmeyi destekleyen, isyankâr ve mücadeleci ruhu ile seçilen yergici bir mektep oluşturdular. Bu yergilerin asıl tenkit hedefi, Azerbaycan’ı soyup talayan Rus memurları ve onların yerli işbirlikçileri, cahil mollalar, kendi milletlerinin düşmanı haline getirilmiş millî mankurtlar, köylünün kanını içen toprak sahipleri vb. halka karşı güçler idi. Tabii ki, gazelden, koşmadan yergici şiire geçiş zamanı, yalmz şekil değil, dil, üslub, benzetme ve mukayeseler, kısaca bütün atributlar yenileşmiş, değişmişti. Satirik şiirle divan şiiri arasında artık geçilmesi mümkün olmayan bir ara, mesafe vardı.
Ama bütün çabalara rağmen XIX. yüzyılın birinci yarısında, Azerbaycan şair ve yazarları halâ eski edebiyatın etkisinden tam şekilde kurtulamamıştılar. Edebiyat yine de, cemiyet hayatında baş gösteren ciddî değişikliklerin merkezinde değildi; halkı birleştiren ve seferber eden bir güce çevrilmişti. Sadece, asırlardan beri varlıklarını korumakta olan eski türler, hızla değişen yeninin bütün yönlerini aksettirmekten aciz idi. Devrin yeni mazmunu ile millî edebiyatın eski biçimleri arasında bir barışmazlık, uyuşmazlık ortaya çıkmıştı. Azerbaycan Maarifçi Edebayatı’nm ilk temsilcileri ve XIX yüzyılın birinci yarısındaki edebibedii fikrin sürükleyici temsilcileri olan Abbaskulu Ağa Bakıhanov, Kutkaşmlı, Zakir, Mirza Şefi Vazeh, Nebati vb. bu gerçeği hissetseler de, yeni, modern edebiyatın yalnız temel taşlarmıkoyabilmiştiler.Azerbaycan Edebiyatı’nı yenileştiren, onu mazmun ve tür açısmdan zenginleştiren, Avrupa Edebiyatı’nm gelenekleri, şekil ve formalarını cesaretle millî edebî zemine tatbik eden ilk yazar Mirza Feteli Ahundov (18121878) oldu.
Eski tip okuldamollahanede eğitim görem ve gelecekte bir din adamı olmayı hedefleyen Ahundov büyük ve çağdaş muallimi Mirza Şefi Vazeh’in teşviki üzerine, bu fikrinden vazgeçmiş ve Tiflis’e giderek doğu dilleri tercümanı olarak devlet hizmetine girmişti. Kafkasya’nın aynı zamanında kültür merkezi niteliğinde olan Tiflis’te geçirdiği yıllar onun fikri gelişmesinde son derece önemli rol oynamıştı. 1837′ de, Puşkin’in ölümüne “Şark poeması” adlı ilk kasidesini Fars dilinde yazmış ve kendisi Rus diline çevirerek Moskova dergilerinde yayınlatmıştı.
Bu eser ilgi ile karşılanmıştı. Ancak, tuttuğu yolun millî edebiyat yolu olmadığını anlamış ve “Bugün milletin menfaatleri için faydalı olan roman ve dramadır” kanaatına gelmişti. Bu kanaatin tesiri ile de 18501855 yılları arasında adını bütün dünyada duyuran altı komedisini yazmıştı. Mirza Feteli Ahundov bütün Müslüman şarkında drama türünün ilk örneklerini ortaya koymuş ve mensup olduğu halkın edebiyatında yeni edebî mektebin kurucusu olarak tarihe geçmişti.Ahundov’u dramaturjiye, hem de onun sırf komedi türüne sevkeden şeyler nelerdir? Önce, söylemek gerekiyor ki, Mirza Feteli, edebiyatın karşısına ciddî talepler koyan, onun halkın ve cemiyetin en önemli sorunlarını gündeme getirmesini isteyen bir sanatkâr idi. Ahundov’un nazarında çağdaş hayatın dışında toplumun, halkın menfaatlari ile ilgili olmayan edebiyatın hiç bir değeri yoktur.
Bu açıdan o, geleneksel şiirin, klasik Divan Edebiyatı’nm tam bir inkarcısı gibi tanınmakta idi. Hatta inkarcı düşüncelerinde o kadar ileri gitmişti ki, büyük Fuzûlî de onun nazarında bir “Üstadı nazm” idi. Tabii ki, böyle değerlendirmede bir aşırılık vardı. Ama bu aşırılık, herşeyden önce Ahundov’un edebiyatı halka yakınlaştırmak, onu halk hayatının tercümanı haline getirmek isteğinden kaynaklanıyordu. Diğer taraftan, o, tenkidin değerine inanırdı. Ahundov Şark Edebiyatı Tarihi’ni iyi bilirdi. Bu açıdan da, yüzlerce değerli örneği ortada bulunan Şark Didaktik Edebiyatı’nm, nasihatçi şiirin, hiçbir şeyi değiştirmediğini görüyordu. Bu yüzden de o, mizah yolu ile, gülmekle, eleştirmekle, ayıpları göstermekle ıslah etmek yolunu daha makbul sayıyordu. Büyük yazarın millî edebiyat tarihinde tamamen yeni bir geleneğin başlangıcı olan “Komedi” türüne müracaatı da bununla ilgili idi.
|» “Azerbaycan Edebiyatı” Sayfasına Dön! « |
Not: İçerik, internetten alıntılanarak derlenmiştir…
Kaynak: “Azerievi.Com“
Sayin dostlar!
Azeri dilini ve edebiyatini çok seviyorum. Müziği de çok güzel. 1997 de azerbaycana bir turistik seyahat yapmiştim.
Dillerin birbirine çok yakin oluşu azeri halki ile beni çok yakinlaştirdi. Aramizda çok yakin bir dostluk baği oluştu. Başta baku, nahcivan olmak üzere bir çok şehri gördüm. Bu geziden çok mutlu oldum.
İstanbul dan sevgi ve selamlar!
İrfan güngör emekli edebiyat öğretmeni, avusturalya ve Türk vatandaşi.