Azerbaycan Türkleri’nin Edebiyatı
(Genel Özellikleri)
(4. Bölüm)
Bir süre Gürcistan hükümdarı II. İrakli’nin ve Gülüstan hanının sarayında yaşayan Vidadî hayatının büyük kısmını doğduğu Şemkir’de katiplik ve müderrislik yaparak geçirmiştir. Zor şartlarda geçen hayatı şiirlerine de yansımış, karamsar bir şair olarak tanınmıştır. II. İrakli’nin oğlunun ölümüne yazdığı “Mersiye”, Şeki hanı ve bir şair olan Hüseyin Han Müştak’ın öldürülmesiyle ilgili yazdığı “Müsibbetname” eserleri hem şairin kendi hayatındaki zorlukları, hem de dönemin sosyal, politik olaylarını ele alması açısından ilginз tir:
Eyledi her bir goşun geldikçe bir dürlü savaş,
Her tereften koydular can almaga meydane baş.
Keçti müddet, düşdü halka eyle bir gehti-meaş,
Olmayıb bir böyle zillet mutlaka alemde faş,
Gelmeyib böyle müsibbet Rum’e ya İran’e bak.
Aşık şiiri türünden yazdığı eserlerde her ne kadar sade, anlaşılır bir dil kullansa da, divan edebiyatı türündeki şiirleri bir o kadar ağır, Fars ve Arap terkipleriyle doludur. Ama yine de aşk konulu gazellerinde bir akıcılık, ahenk ve melodi hissedilmektedir:
Bir cam getir saki bu dц vran bele kalmaz,
Ten bir gün olur hak ile yeksan, bele kalmaz.
Vidadî’nin de kurtulamadığı, divan edebiyatında yüzyıllarca süregelen, keder, hicran, hasret, şikayet, sitem motifleri ile dolu klâsik şiirin karşısına yaşama sevinci, coşku, neşe, hayattan zevk alma duyguları ile dolu bir şiiri Vagif koymuştur. 1717 yılında Gürcistan sınırındaki Kazak bölgesinde doğan şair, ömrünün 50 yılını Karabağ Hanlığı’nın başkenti Şuşa’da geçirmiş, sarayda büyük makamlara getirilmiş, ülkenin iç ve dış politikasını etkileyen kararlara imza atmıştır. İran hükümdarı Ağa Muhammed Şah Kaçar’ın ilk kuşatmada Şuşa’yı alamamasında, şehrin savunmasını organize eden şair Vagif’in büyük rolü olmuştur. Bu yüzdendir ki 1797 yılında şehri ele geçiren Kaçar’ın ilk sırada hapsettirdiği kişi Vagif’tir. İdamını beklerken şahın öldürülmesi haberini alan şair “Ey Vidadî gerdiş-i dövran-i keç reftare bak” mısrası ile başlayan gazelinde bunu şöyle ifade eder:
Men fegire emr kılmıştı siyaset etmeye,
Saklayan mezlumu zalimden o dem gaffare bak.
Kurtaran endişeden ahenger-i biçareni
Şah üçün ol midberi tebdil olan mismare bak.
Kaçar’ın elinden kurtulan şair fazla sevinemez. İktidarı ele geçiren Han’ın yeğeni Muhammed Bey Cevanşir amcasının en sadık adamı gibi ilk önce şairi idam ettirir (1797) . Şuşa şehrinin Kaçar ordusunun askerleri tarafından yağmalanması sırasında Vagif’in şiirlerinden büyük kısmı yakılmış, yok edilmiştir. Bunların arasında kaynaklarda sözü geçen divanı da bulunmaktadır. Vagif hece vezni ile yazılan millî şiirde bir ekol oluşturmuş, gerçek güzeli, gerçek aşkı, sıradan insanların hayatını terennüm eden şiirlerinin dil, üslup, konu ve estetik-felsefî yönüyle Azerbaycan edebiyatına yön vermiştir. Klâsik tarzda yazdığı şiirlerde de bu hususlara, özellikle dil malzemesine büyük önem veren şair, Arapça, Farsça terkiplerin karşılıklarını bularak kullanmış, divan şiirine atasözlerini, deyimleri, halkın düşünce tarzını ve esprilerini getirmiştir.
Aşk üzerine yazdığı bir gazelinde, dostu Vidadî’ye esprili bir şekilde artık ihtiyarladığını, aşık olamayacağını, bu tür işleri kendisi gibi gençlere bırakmasını tavsiye eder:
Ey Vidadо , gemi hicrane giriftar olmak
Bir sene bir mene, bir Yusif-i Kenan’e düşer.
Eşke düşmek sene düşmez, kocalıbsan, bele dur,
Bele işler yene Vagif kimi oğlane düşer.
“Geldim” redifli gazelinde kullandığı terkipler canlı konuşma dilinden alınmıştır:
Çıktım başmak seyrine, edib seyr-i çemen geldim,
Ayak üsten Kazak’a bir gedib gц rdüm veten geldim.
Vagif’in hayatının son yıllarında yazılmış “Bak” ve “Görmedim” redifli muhammeslerde seslenen şikayet ve sitem motifleri dolayısıyla bazı araştırmacılar şairin bu dönemde kötümserliğe yöneldiğini kaydetmekteler. Oysa bunlar kötümserlik değil, savaşlara, haksızlıklara, adaletsizliğe, ihanete karşı bir isyan, bir itiraz haykırışlarıdır. “Men cahan mülkünde mütlek doğru halet görmedim” mısrasıyla başlayan muhammesinde şair şöyle demektedir:
Muhteser kim beyle dünyadan gerek etmek hezer,
Ondan ötrü kim deyildir öz yerinde heyr-ü şer.
Aliler hak-ü mezellette deniler mц ’teber
Sahib-i zerde kerem yoktur, kerem ehlinde zer.
İşlenen işlerde ehkam-ü leyakat görmedim.
Vagif divan ve halk şiirinin geleneklerini başarıyla bir araya getirerek millî şirin gelişimini etkilemiş, bu şiire gerçek aşkı ve güzeli, halkın yaşam, gelenek ve göreneklerini, canlı dilini getirmiştir. 19. yy. Azerbaycan edebiyat tarihinde köklü değişiklikler dönemi olmuştur. Klâsik divan şiiri varlığını korumaya devam etse de, artık eskisi gibi edebiyatın esas çizgisini oluşturamıyordu. Vagif geleneklerin etkisiyle gelişen millî şiir ve Avrupa edebiyatlarından alınan yeni türler (hikâye, tiyatro oyunları vs.) kendine yer açmaya başlamıştı. 19. yy. edebiyatına damgasını vuran bir diğer husus da maarifçilik hareketi olmuştur. Maarifçiler Azerbaycan Türklerinin ve genellikle tüm Türk dünyasının içinde bulunduğu içler acısı durumu eğitimsizlikle açıklıyor ve çıkış yolunu okullar açmakta, ilim ve edebiyat aracılığıyla halkı aydınlatmakta görüyorlardı. Bu hareketin etsisi ile divan edebiyatına maarifçi fikirler, sosyal eleştiri ve mizahî motifler girmeye başlar.
19. yy’da klâsik şiir geleneklerinin yok olmasını engelleyen, genç şairlere bu edebiyatın sırlarını öğreten, çeşitli bölgelerdeki şairler arasındaki irtibatı sağlayan kurum, şiir meclisleri idi. “Encümen-i Şuara” (Ordubad-Nahçıvan) , “Fevcü’l-Füseha” (Lenkeran) , “Meclis-i Üns” ve “Meclis-i Feramuşan” (Şuşa-Karabağ) , “Gülüstan” (Guba) , “Divan-i Hikmet” (Tiflis, Gence) , “Beytü’s – Sefa” (Şemaha) , “Mecmeü’ş – Şüera” (Bakü) vb. şiir meclisleri Seyit Azim Şirvanî, Bahar Şirvanî, Hurşid Banu Natevan, Fatma Hanım Kemine, Mirza İsmail Gasir, Mir Möhsün Nevvab, Hacı Ağa Fegir, Abullabey Asî gibi birçok şairin yetişmesinde etkili olmuştur. Ayrıca bu dönemde Kuzey Azerbaycan’da Mirza Şefi Vazeh, Kasım Bey Zakir, Mirza Bakış Nedim, Baba Bey Şakir, Kazım Ağa Salik; Güney Azerbaycan’da Fazılhan Şeyda, Endelib Karacadağî, Seyid Ebülkasım Nebatî gibi şairler de klâsik tarzda şiirler yazmaya devam ediyordu.
Bu dönemde divan şiirinin en büyük temsilcisi hiç şüphesiz Seyid Azim Şirvanî’dir (1835-1888) . Eserlerini Türkçe ve Farsça olmak üzere iki dilde yazan şairin 1892 yılında Tebriz’de yayınlanan Türkçe divanı üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde çoğu kaside olmakla, muhammes, hiciv, müseddes vs. şiirleri; ikinci bölümde altı yüz civarında gazel, birkaç rubai ve kıtaları; üçüncü bölümde ise yüz civarında manzum hikâyesi yer almaktadır.
Şairin kasidelerinin bir kısmı dönemin tanınmış kişilerine yazdığı methiyeler, diğeri ise çeşitli tarihî, sosyal ve politik kolular üzerinedir. Gazellerinin konusunu ise genelde aşk, dinî ve felsefî motifler oluşturmaktadır. Bu şiirlerinde Fuzulî’nin büyük etkisi görülmektedir:
Öldürür gahi dirildir aşiki gamzen oku,
Türfe sahirdi ki hem can-bahş, hem celladdır.
Dönemine göre derin bilgisi, klâsik şiir geleneğine aşina olması Seyid Azim Şirvanî’nin şiirlerine şekil ve anlam güzelliği kazandırmış, onun çağdaşları arasından sıyrılmasına sebep olmuştur:
Ebr ağlayanda hande eder gönçe-yi çemen,
Şayet ki hande eyleye ol afet, ağlaram.
Şair gazel, kaside, hiciv, özellikle manzum hikâyelerinde yer alan maarifçi fikirlerle de toplum hayatını etkilemiştir. Divan edebiyatı 19. yy’da Kuzey Azerbaycan’da ağırlığını giderek kaybetse de Güney’de koruyabilmiştir. Bu dönemin en iyi temsilcileri Endelib Karacadağî ve Nebatо ’dir.Endelib Karacadağî’nin gazel, kaside, muhammes, rubai vs. gibi şiirlerinden oluşan divanı dışında en önemli eseri “Kıssa-yi Leyli ve Mecnun” mesnevisidir. Fuzulî’nin eseri ile aynı vezinde ve onun etkisiyle yazılmış mesnevinin en önemli özelliği şairin kendi aşikane maceralarının da yer almasıdır. “Hançobanı” mahlası ile de şiirler yazan Seyid Ebülkasım Nebatî ise Türkçe ve Farsça şiirlerin yer aldığı yedi bin beş yüz mısralık bir divan bırakmıştır. Aynı zamanda Vagif etkisinde hece vezniyle şiirler yazan Nebatî’nin eserlerinde canlı bir dil ile dünyevî ve ilâhî aşkın terennümünü görmek mümkündür.
Divan şiiri gelenekleri Azerbaycan’da hiçbir zaman tümüyle yok olmamış, ayrı ayrı şair ve yazarlar ta 20. yy’ın sonlarına kadar bu türden şiirler yazarak bu geleneği sürdürmüşler. 20. yy ortalarında Aliağa Vahid gibi bir gazel ustasının ortaya çıkması bu faaliyetlerin sonucudur.
|» “Azerbaycan Edebiyatı” Sayfasına Dön! « |
Not: İçerik, internetten alıntılanarak derlenmiştir…
Kaynak: “Azerbaycan Edebiyatı“
hı cok guzel
ınsallah dah guzel olur