Bakü Notları: Azerbaycan Dili ve Edebiyatı (Bahadır Akın)

Bakü Notları: Azerbaycan Dili ve Edebiyatı
(Bahadır Akın)

 

Türkiye’de yaşayanlar için Azerbaycan’ın, Azerbaycan için de Türkiye’nin ayrı bir önemi vardır. Azerbaycan devletinin nüfusu 8 milyon civarında ancak İran’ın kuzey ve Batı kısmında (güney Azerbaycan) yaşayan ve hala Türkçe konuşan 30 milyonun üzerinde Azeri Türkü de dikkate alındığında 40 milyon milyonluk bir nüfustan söz etmek daha makul olabilir. Bu yakınlıkta kuşkusuz en önemli faktör konuşulan dilin benzerliğidir. Bu meyanda, hem ülkede konuşulan dili haddim olmayarak, amatör bir gözlemci sıfatıyla değerlendirmek, hem de Türkiye’de iken kendim de dahil, Azerbaycan Türkçesi ile ilgili sahip olunan yaygın bazı yanlış kanaatlere kısaca değinmek isterim.

 

Bu kanaatlerden ilki Rus dilinin Azerbaycan Türkçesini fazlaca etkilediği yönünde. Şu anda Azerbaycan’da günlük hayatta Türkçe kullanılıyor, ancak halkın büyük kısmı Rusça konuşabiliyor. Malum, 18. yüzyıldan sonra komünist döneme kadar Çarlık, 1920 yılında Kızılordunun Azerbaycan’a girmesiyle 1991 yılına kadar sürecek komünist Rus emperyalizmi dönemi burada hüküm sürdü. Dolayısıyla neredeyse 200 yıldan fazla bir süredir Rusça ile haşır neşir olunan bir bölge Azerbaycan. Ancak, Türkiye’deki yaygın kanaatin aksine Rusçanın bugün ülkede konuşulan Türkçe üzerindeki etkisinin sanılan kadar olmadığı, hatta Türkiye’de konuşulan Türkçenin yabancı dillerden etkilenme oranının çok daha fazla olduğunu rahatça iddia edebilirim.

Rusça konusunda belirtilmesinde fayda olabileceğini düşündüğüm bir nokta var. Burada bize komünizm döneminde Rusça konuşmanın, özellikle Ruslar tarafından halka bir imtiyazmış gibi lanse edildiği, Türkçe kullananların küçümsenip kınandığı yönünde bilgiler verildi. Elbette, Azerbaycan’ın halen eski Sovyet ülkeleri ve özellikle Rusya ile ilişkileri devam ediyor ve Rusça burada hala önemli bir lisan. Ben ise birkaç aylık dönem içinde birbiriyle Rusça konuşan Azerbaycanlı Türk’e çok fazla rastlamadım pek rastlamadım. Zaman içinde bu oranın daha da düşeceğini tahmin ediyorum.

 

Azerbaycan halkının her alanda etkili olan, tabiri caizse kültürel bir silindir gibi ezip geçen komünist rejimden dilini korumuş olarak çıkması bana ilginç göründü. Bu konuyla ilgili bir not da aktarayım, geçenlerde ayaküstü sohbet ettiğimiz bir matematik profesörü Türkiye’de Türkçeyi perişan ettiğimiz gerekçesiyle hafif yollu bir fırça attı bana. Türkiye’ye bir sempozyum için gittiğinde, özellikle genç kesimin “tedris” gibi kelimeleri anlamayıp manasını sorması hanım profesörü hem şaşırtmış, hem de bayağı kızdırmış. Ben de kendisiyle aynı kanaati paylaştığım için, haklı olduğunu söyledim. Gerçi o hem Azerbaycan, hem de Türkiye’deki “dilin bozulması” işini, 1930’lardaki “Güneş Dil Teorisi” hadisesine bağlı olarak biraz “Ermeni oyunu” olarak görüyor ama sebep ne olursa olsun netice ortada. Yaptığımız çeşitli sohbetlerde Azerbaycanlı dostlarımız güney Azerbaycan olarak adlandırılan bölgede de, resmi olarak okullarda okutulması yasak olan Türkçeyi halkın çok iyi muhafaza ettiği bilgilerini aktardılar.

 


Türkiye’de bu ülkeyle ilgili genelde sahip olunan bir diğer kanaat de, Azerbaycan Türkçesinin Türkiye Türklerince kolayca anlaşılabileceği yönünde. Bu konuda da ihtiyatlı olmayı tavsiye ederim. İlk intiba olarak çok benzermiş gibi görünen Azerbaycan Türkçesi, özellikle birçok kelimenin kullanımı açısından bugün Türkiye’de kullanılan Türkçe ile farklılaşmıştır. Basit bir misal olsun diye Azerbaycan’da kullanırsanız sizi kimsenin anlayamayacağı ya da anlamakta zorlanacağı, ama bizde günlük hayatta sıkça kullanılan bazı kelimeleri sayayım. “Anlamak”, “beklemek”, “konuşmak”, “inmek”, “binmek”, “telefon açmak”, “aramak”, “evet”, “iyi”, “eski”, “yeni”, “para”, “nasıl”, “yarın”, “öğle”, “akşam”, “ekmek”, “yoğurt” vs. Bu kelimeleri kullanmadan “Kaç para”, “nasıl giderim” gibi önemli soruları soramadan Türkçe konuşmanın ne ölçüde zorlaşacağını tahmin edebilirsiniz. Üstelik burada Azeri Türkleriyle İngilizce konuşmak da (ayıp olması bir yana) çoğu bilmediği için çözüm olmayacaktır. Yine, bazı sık kullanılan kelimelerin anlamı tamamen değiştiği için ciddi yanlışlıklara sebep olabilir: Sabah=Yarın gibi. Geçenlerde bir Türk televizyonuna konuk olan Azerbaycan milletvekili “sabah” diyor, bizim spiker de anlarmış gibi kafa sallıyordu. Halbuki orada “sabah” ile kastedilen “yarınlarımız için şunları planlıyoruz” gibi bir manaydı. Dolayısıyla, bir kısmını zikrettiğim sık kullanılan kelimelere adapte olunduğu takdirde, Türkiye Türkçesi ile Azerbaycan Türkçesi arasındaki fark büyük ölçüde vurgulamalar ve cümle kurmadaki bazı değişikliklerden ibaret kalacaktır. Konuşulanı anlayabilmek için bir müddet dikkat etmek yeterli iken, Azerbaycan Türkçesini konuşabilmek ve özellikle yazarak ifade edebilmek tamamen ihtisas işidir ve eğitim gerektirir.

 

Uzunca sayılabilecek bir süredir izlenimlerime dayanarak Azerbaycan Türkçesi için şöyle söylemekte bir mahzur olmadığını düşünüyorum, ehli ne der bilemem: Evliya Çelebi Seyahatnamesi yahut Naima tarihindeki üslup ve kullanılan kelimeler buradaki günlük hayatta geçerlidir. Belki de ben bu eserlerdeki hoş ve akıcı üslubu çok sevdiğim için Azerbaycan’da konuşulan Türkçeyi çok beğendim doğrusu. Türkiye’nin Muğla-Maraş arası Toros dağları çevresinde konuşulan bozulmamış Türkçenin Doğu aksanıyla konuşulanını hatırlatıyor. Edindiğimiz bilgiler Azerbaycan’ın değişik bölgelerindeki Türkçenin yer yer bizim Karadeniz, Erzurum bölgeleriyle benzeştiğini gösteriyor. Belki şu örnekler açıklamaya yardımcı olur: Burada metro kapısına yaslanmak değil “söykenmek” yasaktır, taşıtlardan inilmez “düşülür”, biri beklenmez “gözlenir”, yardım edilmez “kömeğ eylenir”, elbiseler yıkanmaz “paltarlar yunur”. Eski değil “köhne”, yeni değil “teze”dir. Sabah “seher”, gündüz “nahar”, evet “beli”, anne “ana”, baba “ata”dır. İyi konuşan bir hatip “yahşı danışmaktadır”.

 

Teknolojik değişim sonucu yerleşen kelimelerin büyük kısmı Batıdan Rusya üzerinden alındığı için Rusça. Avtobus, televizor gibi. Bazı teknolojik ürünlerin isimleri bizde olduğu gibi Türkçeleştirilmiş: Çamaşır Makinesine “Paltar Yuyan Maşın”, traş makinesine “üz gırkan” denmesinde olduğu üzere. Bilgisayarla ilgili terimler bizde olduğu gibi büyük ölçüde Türkçeleştirilmiş. Mesela, bilgisayar için, fare “siçan”, geri dönüşüm kutusu “zibil”dir. Bilgisayar kapatılmaz “söndürülür”. Dosya kopyalama için “köçürme”, internete bağlanma için “koşulma” kullanılıyor. Hardware, yani donanım için kullanılan kelime ise çok isabetli bir tercih, “avadanlık”.

 

Burada şiire çok önem veriliyor, hemen her hafta çocuklar bir iki şiir ezberliyor. Öte yandan, ilkokulun ilk yıllarından itibaren çocuklara güzel bir el yazısı öğretiliyor. Azerbaycan’a ilk gittiğim gün sıradan bir esnaf dükkânında çalışan 17–18 yaşlarındaki gencin yazdığı güzel yazıyı görünce hayretler içinde kalmıştım. Malum bizde koca üniversite öğrencilerinin çoğunun yazısı yanında çivi yazısı bile kaligrafik sanat eseri gibi kalır. Ülkenin yetiştirdiği şairlere büyük kıymet veriliyor. Şöyle bir örnek vereyim, en ihtişamlı heykeller devlet adamlarına değil şairlere, bestekârlara ait. Mesela, kendi adına meydanda büyük puntolarla ünlü beyti “Şebi hicran yanar canım, Töker kan çeşmi giryanım, Oyadar halkı efğanım, Gara bahtım Oyanmaz mı” yazılı Fuzuli’nin heybetli heykeli yanında Haydar Aliyev’in yeni dikilmiş anıtı nispeten sönük kalıyor. Büyük caddelerin, meydanların çoğu Fuzuli, Nizami, Hatai gibi eski ve Samed Vurgun, Hüseyin Cavid gibi yakın zamanda yaşamış şairler ile Üzeyir Hacıbeyov gibi bestekârların adıyla anılıyor. Hasılı, Bakü’de dolaşırken hemen her yerde karşınıza bir sanatkar heykeli çıkması muhtemel.

 

Neticede Azerbaycan’da konuşulan ve resmen kullanılan dil Türkiye’deki Türkçe ile bazı nüanslar dışında büyük ölçüde aynıdır. İki ülke arasında resmi ilişkilerden ve devlet politikalarından bağımsız olarak, halklar arasında her zaman mevcut olagelmiş sıcak ilişkilerin büyük ölçüde aynı dili konuşmakla bağlantılı olduğu açıktır. Son olarak, Türkiye’de kullandığımız Türkçe açısından Azerbaycan’dan almamız gereken dersler olduğunu da düşünüyorum. Bizde özel eğitim almış kimseler hariç büyük çoğunluk, özellikle üniversite öğrencisi gençler, bırakın Osmanlıca yazılmış metinleri okuyabilmeyi, Latin harfleriyle basılmış 1930’lu, 1940’lı yılların metinlerini okumaktan acizdir. Hatta daha ileri gidelim, 1960’ların Türk filmlerindeki bazı cümleler dahi bu gençlerimiz için anlaşılmaz bulunabilir. Hâlbuki bir Azeri üniversite öğrencisi aynı dönemlere ait metinleri kolaylıkla anlayabilir.

 

Azeri profesörün dediği gibi, bu işin sorumlusu ne ölçüde Ermenilerdir bilemem ama bugün Türkiye’de kullanılan dili içinden çıkılmaz bir hale dönüştürme işinde kendi kabahatimizin hiç de yabana atılmaması gerektiğine inanıyorum. Üstelik biz, burada insanların gözüne bakılınca hala etkileri hissedilen komünist emperyalizm gibi bir baskıya da maruz değildik. Ümit ederim Azerbaycan en çetin dönemlerde bile hassasiyetle koruduğu diline sahip çıkar, Batı dünyasıyla yeni başladığı etkileşimde hatalarımızı tekrarlamaz, bizde olduğu gibi birbirini anlamayan baba-oğul, dede-torun manzaralarının garabetiyle karşılaşmaz.

 

Bahadır Akın

 

|» “Azerbaycan Edebiyatı” Sayfasına Dön! « |

 Not: İçerik, internetten alıntılanarak derlenmiştir…

Kaynak: Bakü Notları

Sınavlara Hazırlık Arama Robotu
YGS & LYS TEOG KPSS TUS KPDS Ehliyet Sınavı PMYO JANA

Seçim esnek olup ilgili alanları seçiniz, Örneğin ehliyet sınavı için branş olarak matematik seçmeyiniz :)