Beşikten Mezara Dershane – (Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu)

Beşikten Mezara Dershane
(Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu)

Atalarımızın bir sözü var ya: “Beşikten mezara bilim”. [“İlim”, “bilim”, ne dersen de. İkisi de Türkçe; ikisi de aynı kapıya çıkar. Ancak, her dilde olduğu gibi, eşanlamlı başlayan sözcükler zamanla ufak anlam farklılıkları üstlenerek dilde zenginleşmeye yol açarlar. Onun için “Türkçede tasfiyeciliğe ‘hayır', zenginleştirmeye ‘evet'” diyoruz (Bkz. O. Sinanoğlu, “Bye-Bye Türkçe”, Otopsi Yayını, İst., 10. Baskı, Kasım 2002, s.192). “İlim/bilim” ikilisinde de ‘anlam kaymasıyla çeşitlenme' meydana geliyor: Artık, “bilim” sözcüğünü daha çok “müspet bilimler” için, “ilim” sözcüğünü ise “mânevî ilimleri” kastederek kullanıyoruz].

 

Ata deyişimizle ilintili olarak hep kullanagelmiş olduğum düsturlarımdan biri şu:
“İnsan, her yaşadığı an ya bir şey öğrenmeli, ya bir şey öğretmeli, hatta mümkünse ikisi birden”. Zaten insan bir şey öğretirken, oluşan etkileşimle kendisi de bir şeyler öğrenir. Değil mi ya?
Fakat, özellikle, 1980 başlarında “Yüksek” Öğretim Kurulu, YÖK'ün kurdurulmasıyla bilimin “bye-bye” demesine ilaveten, bizim “beşikten mezara ilim/bilim” oldu “beşikten mezara dershane”.
Eğitim yerine tam bir kısır döngü. Gençlere, kendilerine ve Türk Ulusu'na, sonra insanlığa hayırlı olmalarını sağlayacak yetenekler, beceriler, kollarına birer altın bilezik meslek veya zanaat vermek yerine onları ezberci, Tarzancı, hedefsiz, sorgusuz birer “dershane kuşu” (gençler alınmasın; onların durumlarına üzüldüğüm, kendilerini çok sevdiğim için böyle kinayeli konuşuyorum) haline getiren, ne “millî”, ne de “eğitim” olan bir A.B.D. güdümlü “millî eğitim” düzeni; daha doğrusu bir “dershane yokuşu”.

 

Çocuk daha ilkokulda, şu misyoner okuluna, bu “Anatolia Lisesi”ne gireceğim diye (daha doğrusu velileri konu komşuya hava atsın diye) gece gündüz, hafta sonları dershane yollarına düşüyor. Lisede aynı durum: Bir evrenkente kapağı atarım ümidi ile, ve soruların cevabı hangi şıktır kestirme yöntemlerini ezberlemek için dershane. Bir taraftan da okul var, hatta velinin varını yoğunu verdiği özel okul (tabii ile eğitim yapanı olmalı; onunla atılan hava daha sıkı oluyormuş). Okul saatlerinde evde oturup bilgisayar oyunları oynayan, niye okulda olmadığı sorulduğunda “Ne gerek var; ben, evrenkent sınavına hazırlanmak için dershaneye gidiyorum” diyen kaç gence rastlamışımdır.

 

 

Allah Allah, bu nice iştir? Ya okulları sınav dershanesi yap, ya dershaneleri özel okul. İkisinin birden ne lüzumu var? Gören de ülkenin eğitim kaynakları pek bol zannedecek.
Birkaç lise müdürüyle konuşmuştum: “ÖSYM'ye başvuruyoruz. Şu sınavlarda lise müfredatıyla ilgili sorular olsun da öğrenciler okula gelsin” diyorlar. ÖSYM'nin cevabı: “Bize ne? O, millî eğitim bakanlığını ilgilendirir.” MEB'ye başvurduklarında ise: “Biz bildiğimizi okuruz. ÖSYM bizi ilgilendirmez.” Sonuç ne? Bir yığın israf, para ve zaman. Çocukların, gençlerin kendi meraklarını geliştirecek, bir şeyler okuyacak, düşünecek vakitleri kalmıyor. Eğitim, işte son elli yılda adım adım böyle sıfırlanıyor (yabancı danışmanlar sağ olsun!).
Türkçenin Tarihi, Orhun Abideleri, Anlatım Bozuklukları, Cümlenin Öğeleri, Yazım ve Noktalama, Türkoloji Makaleleri, Edebiyat Nedir?, Alfabelerimiz, Atasözleri, Bulmacalar, Edebi Sanatlar, Sınav Soruları, Kpss, Oks, Öss, Bunları Biliyor musunuz?, Özlü Sözler, Güzel Sözler, Türkçe, Edebiyat, Masallar, Destanlar, Astroloji, Roman Özetleri

 

Bir buçuk milyon öğrenci evrenkente giriş sınavını alıyor; elli altmış bin kadarı belli bir yere giriyor. Devede kulak. Geride kalan, her yıl biriken milyonlarca gence ne oluyor? “Genç, devingen (dinamik) nüfusumuz var” diye övünmekten öte, bu en önemli kaynağımız için ne yapılıyor? Ayrıca insanî açıdan bu gençlerin nasıl bir ruh haline düşeceklerini düşünen var mı?

 

Ya bir evrenkente girebilen gençler? Bir bakıyorlar ki, meğer orada da bir şey öğrenemeyeceklermiş. Çünkü, özellikle YÖK kurdurulduğundan beri evrenkentlerde de ne bilim kalmış, ne araştırma, ne de ciddî bir yüksek öğretim. Evrenkentler olmuş birer Tarzanca dershanesi. Peki, mezun olanlar? Mühendislikmiş, fenmiş, toplumsal bilimlermiş, en iyi diye bildikleri yerlerden mezun olanlar, Tarzanca da bilseler iş bulamıyorlar. Bahtı yaver gideni taksi şoförlüğü yapıyor; onu da bulamayan işsiz. Kaç tanesine rastladım, derdini döktü. Yazık bu Türk gençlerine.
Sanayii, tarımı, her şeyi, “özelleştirme, küreselleşme” yalanları ile elinden alınan bir ülkede meslekler, meslek erbabına ihtiyaç kalır mı?
Birkaç evrenkent öğrencisiyle bahçede sohbet ediyoruz. Fizik son sınıf öğrencileri imişler.

 

– “Ya, demek fiziğe merak sarıp fiziğe girdiniz”.
– “Yok be hocam. Başka şeye puan tutturamadık da ancak fiziğe girebildik.”
– “Peki yakında mezun olunca fizik ile ne yapacaksın?”
– “Ben fizikten ne anlarım? Bir şey öğrenmedik ki. Hoca, Tarzanca ezber bir şeyler anlatıyor, anlamayıp soru sormaya kalkarsak da bize kızıyordu.”
– “Ne olacak şimdi?”
– “Ne olacak; babam bana bir kasetçi dükkânı açacak.”

 

Bir de kasetçi dükkânı da açamayacak durumda olanların halini hele bir düşünün.
Matematikten birincilikle mezun olmuş bir gençle tanışıyorum. Evrenkentte “mastır” lisansüstüne başlamış. Bir yandan da çalışması lazım. Memnun: Bir dershanede öğretmenlik işi bulmuş. Şimdilik maaşı cüz'i; ama zamanla geliri artarmış. Aslında ömür boyu dershaneciliğe hazırlanmış görünüyor. Kim bilir, belki yıllar sonra zengin bir dershane patronu da olabilir. Ve işte kısır döngü tamamlanmış oluyor: Ufacık bir çocukken dershaneyle gözünü açtı; Allah gecinden versin, ölürken de yaşamı dershane ile son bulacak. Beşikten mezara dershane.

 

Bu kısır döngüde hiçbir üretim yok. Ne öğrenciye ciddî bir eğitim veriliyor, ne bir iktisadî katkı, ne ülkenin gelişmesine bir yarar sağlanıyor. Milyonlarca gencin havanda dövdüğü, boş, ama hummalı bir faaliyet. Tam bir uyutma. Eğitimi artık, tekrar ulusal ve verimli bir hale getirmeliyiz. Dershane-okul ikilisi kalkacak. Okullar, 1950'lere kadar olan ciddî, üstün ve millî bir eğitim verecek. Okuyanlar, kendilerine, yakınlara ve ülkemize yarar sağlayabilecek. Dershane sahipleri de üzülmesin: Onların yatırımları, birikimleri, emekleri heba olmayacak; çünkü dershaneler çok iyi bir eğitim veren özel okullara dönüştürülecek. Evrenkentlere giriş ile lisedeki eğitim bağdaştırılacak. Tarzanca ile eğitime, her türlü yabancı dille eğitime son. Bu çarpık uygulama bıçakla gibi kesip atılacak. Hazırlık sınıfı garabetine son. İsteyenlere çeşitli yabancı diller ayrı yabancı dil derslerinde, yaz kurslarında etkin yöntemle iyi öğretilebilecek. Öğretmenlik tekrar saygın ve üstün bir meslek haline getirilecek. Öğretmen okullarıyla değerli öğretmenler yetiştirilecek. Halkın, velilerin bilinçlenmesi arttıkça, Atatürk devrindeki gibi yeniden bir millî eğitim seferberliğinin başladığını göreceğiz.

 

|» “Oktay Sinanoğlu” Sayfasına Dön! « |

Not: İçerik, internetten alıntılanarak derlenmiştir…

Sınavlara Hazırlık Arama Robotu
YGS & LYS TEOG KPSS TUS KPDS Ehliyet Sınavı PMYO JANA

Seçim esnek olup ilgili alanları seçiniz, Örneğin ehliyet sınavı için branş olarak matematik seçmeyiniz :)