Boğulmayan bir Ses
(Almas Yıldırım)
Dağıstandan anneme mektup
Diyorlar bana ki gene her akşam,
o titrek ellerin raz ü niyazda.
Bilirim yolumu beklediğini,
Ben gelebilmedim sana bu yaz da..
Diyorlar her sabah alnın mühürde,
Gene yalvarırsın Resulallaha…
Bir şey ummayıp bu dinsiz dehirde,
Umut bağlamışsın büyük Allaha..
Bakarsın daima sağır göklere,
Derdi derdin gibi ağır göklere…
Bazen kulak verip ezan sesine,
Değişir büsbütün obüt benzin,
Yüz tutup mescidin minaresine,
Köhne secdegâhta bükülür dizin…
Akseder mihrâba sönük bir nida
Can verip durursun düştüğün oda.
Bazen yüz çevirip kara Kâbeye
okursun asrının son duasını,
Belkide geçen gün dönecek diye,
Unutmazsın onun elvedasını
Kaşların altından bakıp şimale,
Ağlarsın yurdunun düştüğü hale…
Bazen kipriğinde iki damla yaş,
Çıkarsın o tozlu yollar üstüne
Kalbinde çırpınan gizli bir telaş
Derler ki bir dua okursun bana,
Titrek dudaklarla beni anarsın;
Yanarsın, yanarsın, anne yanarsın…
Lâkin benim düştüğüm fırtınalar; boralar,
Mihraplara akseden dualardan ne anlar?
Asırlarla izlenen o karanlık eski yol,
Çıkarmadı bizleri bir necâta emin ol..
Ne çıktı türbesinden tapındığım mabedin?.
Ben anlamak istemem ne mezhep; ne yol, ne din.
Benim yalnız ümidim Türk kalbi, iradesi,
Benim yalnız duyduğum milletimin hak sesi..
Ben yalnız iman ettim kollarımın zoruna,
Bu zor beni kurtarıp, çıkaracak yarına…
Dağları titretirken kalbimin taşan kini,
Eh sen ki bilemezsin bu genç kalbimdekini…
Ben atmışım o köhne eski görgümü anne!..
Dinlesene uzaktan coşkun türkümü anne!..