————————————————————————————————–
Aşağıdaki yazı, “Metin Karadağ” adlı konuğumuz tarafından gönderilmiştir.
————————————————————————————————–
Çağdaş Kıbrıs Türk Şiirinde Akdeniz Kültürü Yansımaları
Metin KARADAĞ
(UKÜ Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı)
ÖZET
Edebiyat ile coğrafya arasında biçimlendirici bir ilişki vardır. Kültür oluşturucusu toprak, üretim-tüketim biçimleri ile gelenekler oluşturur. Bu gelenekler de günlük yaşam biçimlerini aşarak sanatsal yaratmalara uzanır. Coğrafî etkenlerin şiir için de esin ve izlek kaynağı olduğu söylenebilir.
Kıbrıs adası tarihin ilk çağlarından beri çok farklı din, dil, ırk ve uygarlıkların yaşam alanı olmuştur. Mitolojik/epik kalıntıların başat işlevi yanı sıra denizcilik etkinliklerinin her bir boyutu, Akdeniz ikliminin doğal özelliklerinden kaynaklanan bitki kültürü ve ada insanı olmanın yarattığı psikoloji, çağdaş Türk Kıbrıs şiirini de belirli ölçüde etkilemiştir.
Bu çalışmada sözkonusu etkiler: a. Akdeniz coğrafyasının etkileri, b. Mitik/ antik kalıntıların yansımaları, c. Akdeniz’in renk, esin, nostalji vb. soyut işlevleri başlıklarında ele alınıp örneklendirilmiştir.
ABSTRACT
There is a formative relationship between literature and geography. The forms of production – consumption in the land shaping the culture make up the traditions. These traditions extend to the artistic creations going beyond the daily life styles. It can be maintained that the geographical factors are sources of inspiration and themes in poetry. Cyprus Island has always been the land of different religions, languages, races and civilizations since the first ages of history. Along with the dominant function of the mythological-epic remnants, every single dimension of maritime activities, the vegetation culture resulting from the natural characteristics of the Mediterranean climate, and the psychology of being an islander have, to some extent, influenced the contemporary Cypriot poetry.
In this study, the aforementioned factors have been dealt with as the forms of: a. the effects of the Mediterranean physical geography, b. the reflections of mythological-epic remnants and c. the abstract functions of Mediterranean such as color, inspiration, and nostalgia, etc., and they have been exemplified.
Anahtar Sözcükler: Kıbrıs Türk Şiiri, Çağdaş Kıbrıs Türk Şiiri, Akdeniz kültürü, Akdeniz ve Kıbrıs Türk Şiiri.
Keywords: Cyprus Turkish poems, Contemprarly Cyprus Turkish poems, Meditreannian Culture, Mediterannien and Cyprus Turkish poems.
Giriş: Coğrafyanın önemli kültür oluşturma araçlarından biri olduğu bilinmektedir. İlk insan topluluklarındaki doğaya bağlı yaşam biçimi, salt yaşamayı sürdüren üretkenliğin değil sanatsal/estetik değerlerin ortaya konulmasını da sağlamıştır. Coğrafya – kültür ilişkileri konusunda çeşitli bilimsel çalışmalar bulunmaktadır (Kefeli 2006: 11-13). Kendi kültür evrenimizde şaman şarkılarında biçimlenen doğa, epik edebiyatın başat malzemesi olur; kopuzla ezgilenir, anlatıda insancıllaşır, efsanelerle kutsanır, kısaca sonsuz bir bestenin ana kaynağı niteliğini kazanır. Doğanın her oluşumu, yaşattığı insanlara ve onların yarattıklarına da kimlik verir. Braudel’in deyişiyle “And tepeleri insana sert davranır ama bu sertlikle savaşan insan İnka uygarlığını kurar” (Braudel 1990: 39). Dağlık alanların, düzlüklerin; soğuk ya da sıcak iklimlerin; farklı üretim-tüketim biçimlerinin kimlik belirlenmesi ve sanatsal üretimin biçimlenmesinde oldukça işlevsel olduğunu görüyoruz.
Bu farklı yapılanmaların bir başka yansıması olan deniz genellemesinden konumuz olan Akdeniz özeline geçerken bu uzamın; ”… sfenkslerin anayurdu, nice sanatçının esin kaynağı, tutkulu aşkların mekânı” (Kefeli 2006: 21) olarak nitelendirildiğini; bir “Akdeniz ustası” olan Braudel tarafından da; ”… Akdeniz’de gezen, Lübnan’da Roma dünyasını, Sardinya adasında tarih öncesini, Sicilya’da Yunan kentlerini, İspanya’da Arap varlığını, Yugoslavya’da Türk İslâmını bulur” (Braudel 1990: 7-8) biçiminde tanımlanmıştır.
Bu çevre, iklim özelliklerine dayanan karakter ortaklığının yarattığı üretim-tüketim araçlarında buluşan renkli, dinamik, değişken bir kültür oluşturmuştur.
“Güneş ve deniz, kokular ve renkler, rüzgârlar ve dalgalar, kumsallar ve mutluluğun egemen olduğu adalar, erken olgunlaşan genç kızlar, karalar giyen dullar, limanlar, gemiler ve bilinmedik kıyıların çağrısı, deniz seferleri, batan gemiler ve bunların öyküleri, portakal, mersin ve zeytin ağaçları, palmiyeler, çam ve serviler, şatafat ve sefalet, gerçek ve yanılsama, yaşam ve düş… Edebiyatın basma kalıp düşünceleri, bu konuları yığınla betimleme ve usandırıcı tekrarla iliklerine kadar sömürmüştür.(…) Akdeniz ve Akdeniz söylemi birbirinden ayrılamaz.” (Matvejeviç: 28).
Bildiri çerçevemizin merkezi olan Doğu Akdeniz, kültür yapısı bakımından genelin içinde kendine özgü kimi özellikleriyle ortaya çıkar. Akdeniz edebiyatlarında usu inkâr etmeyen ama duyguya ağırlıklı olarak değer veren bir davranışlar bütünlüğü dikkat çeker. “Daha önemlisi, Doğu Akdeniz kültürünün sentezci değil senkristik olmasıdır. Yani farklı kültürler bir arada bir senkron içinde varola gelmişlerdir. Bu kültürlerin hepsi büyük, kadim kültürler olduğundan biri diğerini bütünüyle asimile edememiştir. Birbirlerini etkileyerek, birbirlerinden etkilenerek yan yana yaşayabilmişlerdir. Bir arkeolojik kazıda ortaya çıkan tarihi katmanlar gibi. Ortaya çıkan şey iki madenin eriyerek bir eriyik oluşturması değil bir karışım oluşturmasıdır” (Ortega y Gasset: 125-128).
“Doğa, insana ilişkin kültür değerlerinin yaratılmasında öncül etkenlerdendir. Coğrafî yapı, iklim, üretim-tüketim biçimleri, bitki örtüsü… davranışların ve yaşam biçimlerinin ortaya çıkmasında güçlü yönlendiricilerdir. Yaz- kış, deniz-dağ, avcılık-tarım, ada-anakara gibi ikilemler de genel kültürün ana çizgilerini belirleyen öğeler arasında kabul edilir. Haritaya bakıldığında bir iç deniz görüntüsü veren Akdeniz’e kıyısı olan ya da onun içindeki topraklarda yaşayanların ortak kimi kültür değerlerine sahip olduklarından söz edilebilir mi? Salt denizin değil, bu deniz çevresindeki iklim, beslenme, üretim-tüketim alışkanlıkları, mevsim, bitki ve hatta hayvan varlıklarındaki benzerlikler kısaca eş fauna, en azından benzer bir kültür varlığından söz edebileceğimizi göstermektedir. Braudel’in vurgulamaya çalıştığı ‘Akdenizlilik”in ortaya çıkışındaki göstergeler bunlar olsa gerek. Yazlık ve kışlık yaşam koşulları çevresinde hep güneşe göre ölçümlenmiş barınma yerleri (stoa bazilika, stadyum, amfi tiyatro) ya da gölgeleri hedeflemiş avlulu evlerde şarap, zeytin ve peynir üçlemesinde denizin tadında ezgilerle yıldızı bol gecelerde sonsuzluğa miras bırakılmış bir davranışlar bütünüdür Akdenizlilik…” (Karadağ: 2006, 1).
İklimin yaratıcı gücünü çevresel ilişkiler bütünlüğü içinde ele alan bir başka yazar da, coğrafya – şiir ilişkisine ilginç yorumlar getirmiştir:
“Akdeniz havzasındaki ılıman iklimin yaratıcı gücünü ve bu çevrede yer alan ülke ve uygarlıklar arasında, ilkçağdan bu yana var olan iletişim ve ilişkilerin yoğunluğu göz önüne alınırsa, bu etkileşimin boyutları daha bir belirginleşir. Bu yoğunluk, Akdenizlilik denilen kavramı, her alana yayılan yaşam ve üretim biçim ve biçemini de yaratmıştır. Bu havza tarih boyunca yaratıcı aklın ve el hünerinin yurdu olmuştur. Akdeniz, kendine özgü bir yaşam felsefesini, sanatın ve yaratıcılığın dinamiklerini üretmiş, bu malzemeleri yoğurarak şiirin doğal mekânını kurmuş bir coğrafyadır. Bu coğrafyada, ilk çağlardan bu yana, uygarlığın organik biçimlerinin, doğanın kendi geometrisiyle örtüşen gizemli özdeşliği, insanın varoluş serüvenindeki kilometre taşlarına damgasını vurmuştur “ (Mutlu 1).
Mitoloji’deki Aphrodite çevresinde yoğunlaşan bir anlatılar evrenine sahip Kıbrıs’ın antik çağlarda Fenike-Elen kaynaklarından eski Mısır, Ortadoğu uygarlıklarına kadar inen gösterişli bir mazisi bulunmaktadır.
Ada kimliğinin evrenselliği bakımından Osmanlı-Türk kültürünün İslamî temellerinin yanında Doğu Akdeniz’in “senkristik” yapısı da önemli bir etkendir. Bu kimlikte Orta Asyalı, Müslüman, Akdenizli, Balkanlı, Doğu Roma’nın varisi ve Avrupa ruhunu özümlemiş bir sentez sözkonusudur.
Kanımızca, Kıbrıs Türk şiirinin temellerinde de bu ruhsal bileşim bulunmaktadır. Doğu Akdeniz ve özellikle Türkiyeli şairlerin Kıbrıs eksenli ürünlerine baktığımızda bu bileşimin ilk izlerini ve Kıbrıs Türk şiirinin de esin kaynaklarını görmek mümkün olacaktır.
Nev-Yunanîlik akımı, Salih Zeki Aktay, Yahya Kemal Beyatlı, Sabahattin Eyüboğlu gibi öncül şairlerden sonra Kıbrıs’ta da bir süre yaşamış olan Arif Nihat Asya’nın Kıbrıs Rubaileri, adanın mazideki kültür izlerini taşıyan, etkileyici coğrafyanın ağırlıklı olduğu örnekler olarak dikkat çekmektedir:
Bahsetse de Sent Hilarion insanlardan
Yok söylenecek nesnesi destanlardan;
Aşk uğruna yardan atılan kadının
Son çığlığıdır kalan, Lüzinyan’lardan.
(Kefeli 2006: 94)
Şair, Gemiler başlıklı bir rubaide de:
Ey Kantara’lar, Bellapaisler, Vuni’ler;
Bin yıl ötelerden yola çıkmış gemiler…
Kaptansız, yolcusuz ve yüksüz nereye
Ey kalyonlar, kadırgalar, çekdiriler?
(Kıbrıs Rubaileri’nden Kefeli 2006: 95)
Adanın mitolojik anlatılarına, mazideki anılarına göndermeler yapmaktadır.
Kıbrıs Türk eğitimine de önemli hizmetler vermiş olan İbrahim Zeki Burdurlu (1922- 1984) adayı “mavi” ile kurgulamış, yıldızı bol Akdeniz geceleri ile betimleyen dizeleriyle yoğun etkiler yaratmıştır:
Gece
Gözlerim pencere pencere
Yıldız sayıyorum.
Öyle dalmışım
Öyle dalmışım ki
Yıldız yıldız kayıyorum.
Akdeniz uzanıvermiş
Yatağından,
Baktım, baş ucumda (…)
Odam maviyle dolmuş
İçim şıkır şıkır mavi,
Akdeniz bende içeri.
“Kalk” diyor, durma böyle
“Gel arkamdan gel” diyor
“Gel mavimden içeri” (Kefeli 2006: 105).
“Yeni bir dil öğrendim Akdeniz’de/ Mavice” diyen Burdurlu, adanın gizemli yapısı, binlerce yılın anılarını çağrıştıran kalıntıları karşısında
Var Akdeniz var bir sır
İşin içinde bir iş var
Nedendir sırrına eremeyeşim?” diye Akdenizin etkisini çözümlemeye çalışmaktadır.
Akdeniz kültürünün şiir üzerindeki türlü öğelerini inceleyen Prof.Dr. Emel Kefeli; Behçet Kemal Çağlar, Mustafa Seyit Sutüven, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Can Yücel ve Beşir Ayvazoğlu’nun şiirlerinden örnekler vererek konuyu ayrıntılandırmıştır (Kefeli 2006: 94-114). Akdeniz etki ve kültürünün Kıbrıs Türk şiirine yansımaları konusundaki çalışmaları da göz önünde bulundurarak çalışmamızı;
a. Akdeniz coğrafyasının etkileri, b. Mitik/antik kalıntıların yansımaları, c. Akdeniz’in renk, esin, nostalji vb. soyut işlevleri biçiminde sınırlandıracağız.
a. Akdeniz coğrafyasının etkileri:
Kıbrıs Türk Edebiyatın’nın -özellikle de şiirinin- önemli isimlerinden olan Osman Türkay’ın ürünlerinde Akdeniz kültürü izlerini daha önceki bir çalışmamızda ele aldığımız için (Karadağ 2005) şairin yorumlarını özetleyerek aktaracağız. Yıllarca ayrı kaldığı adasının kokuları, tadları Osman Türkay’ın yaşantısını renklendirmiş; klasik/otantik gurbet-sıla motifleri Akdeniz temelinde çağdaş örnekler olarak şairin dizelerinde yeniden karşımıza çıkmıştır. Türkay’ın 7 Telli adlı şiir kitabının Akdeniz Türküsü başlıklı bölümünde coğrafya ile duyguların başarılı valsini izleriz:
Ya hele yüce dağlar, engin sular/ Göller, içdenizler, okyanuslar/ Körfezler, berzahlar, boğazlar/ Kaç gece dünyayı bir düş içinde gezdim/ Ve ötekilerden kıskandığım sevgimle/ Denizler içinde en fazla Akdenizi/ Ülkeler içinde/ Anadolu’yu sevdim
Türkay 7 Telli adlı kitabındaki Beşparmak Melodileri adlı şiirinde de coğrafî yapıyı estetik dokunuşlarla betimlemekte:
Bir yaz gününün bu eşref saatinde
Yeşil çamlar
Yalçın kayalar
Başdöndürücü uçurumlar
Kaleler
Şatolar
Saraylar
Kıvrımlı asfalt yollar
Ağaçlar
Pınarlar
Serin sular
Akıp girmede rüyalarımdan…
Bir doruğunda bir eski yapı görünür:
St. Hilarion’dur!
Bir başka doruğunda bir başka yapı:
Bufavento’dur!
Girne kalesi, Balabayıs, Yüzbirevler…
(7 Telli, Beşparmak Melodileri, 29-31)
Cevdet Çağdaş, bir dizesinde “Aşk, efsane, şiir dolu bu yerin” diye nitelediği ada coğrafyasının dörtlüklere yerleştirilmiş görüntüsünü, Bir Adadayım adlı şiiri ile yansıtmıştır:
Kıyıları köpük köpük dokunmuş/ Poyraz rüzgârıyla sarhoş olduğum
Öz yurdun ufkuna hasretle konmuş/ Toprağım canım kadar sevdiğim.
Kaleler var, burçlar var bu adada/ Gölgesinde şehit insanlar yatan/ Mezar gibi toprak kokan adada/ Hürriyeti mısra mısra anlatan…
Aşk efsane şiir dolu bu yerin/ Her zevkıme ömrüm olsa tadayım/ Cilvesine boyun eğmiş kaderin/ Sanki yapayalnız bir adadayım (MEB 90).
Urkiye Mine Balman’ın “Torosları Gördüm” adlı şiirinde anavatanla yakınlığın yarattığı duyguların seslenişine tanık oluruz. Beşparmakla Torosların göz süzüp hüzün bestesi yapması, aradaki denizin kıyılarda nakış örmesi ve denizin mavi bir mermer gibi uzanışı dizelere şöyle yansır:
Mermer gibi dümdüz /Işıl ışıl Akdeniz’in ötesinde / Torosları Gördüm/ Henüz başlamamış /Dalgaların hazin senfonisi/ Düşmüş sabahın heyecanına/ Nakış nakıştı kıyılar/ Kormacit burnuyla koyun koyuna/ Anadolu’nun dağlarını gördüm.
Ürperdim suların sessizliğinden/ Ruhum dalgalar gibi coşuyordu/Rüya değil söylediğim/ Gerçek bu/ Mavi mermer Akdeniz’in ötesinde/ Toroslar’ı gördüm (Burağan 65).
Coğrafya ve kültür yakınlaşmasının bir diğer yansıması da Orbay Deliceırmak’ta görülür. “Akdenizde çakan şimşekler” metaforu ile Türkiye-Kıbrıs tarihsel birlikteliğine gönderme yapan şair, mavi ile dokuduğu bir ortak mekân oluşturur:
Oysa ben/ “Ta ezelden hür yaşamış” bir ulusun dalıydım/ Asırlarca Akdeniz’de çakan her şimşeğin/ Ki bir mavisi Toroslar’a,/ Bir mavisi Beşparmak’a vururdu,/ Şavkı ile doluydum… (Burağan 68).
Şairler, adanın gizemli, anılarla dolu; naif, romantik yanlarını aktarmanın yanı sıra, doğal olumsuzluklara da dizelerinde yer vermişlerdir:
Uçaraktan gelir mektup
Zarfın üstünde postacının selâmı
Akdenizin üstünden
Akdeniz aktır ak
Dalga dalga
Akdeniz gönül bayrak
Akdeniz kasırgadır
Akdeniz tanrıya sigortadadır (Kefeli 2005).
Diyen Süleyman Uluçamgil, Akdeniz’in öfkeli, hırçın yapısına dikkat çekerken Havva Tekin de Akdeniz’in kısrak huysuzluğunu anımsatıyordu:
Ben Akdeniz…
Kısrak huysuzluğunda uyurum geceleri
Ve yedi dalgama yedi gülüşün düştükçe
Eğri bir kılıç gibi duran burnunu
Öpüp uyandırmak düşer aşıklığıma. …
(Kefeli 2005: 3).
Fikret Demirağ Akdeniz’i zamanın hırpaladığı canlı bir kişiliğe dönüştürerek ana/sevgili ve oğul/âşık içtenliği ve yürek diliyle bir Akdeniz çocuğu olmanın sorumluluğunu dile getirir:
Durduk Akdeniz’le, o bilge denizle karşılıklı/ Birbirini aldatmış iki sevgili gibi/ Zamanın hırpaladığı/ Yaşamın yaraladığı iki sevgili/ Bakışlarımız konuştu ve/ Anlaşmak için sözcükler gerekmedi.
Yurdumun yaralı toprağıyla durduk karşılıklı/ Anayla oğul gibi/ Yüreğimle konuştum, yüreğiyle dinledi/ Yüreğimle konuştum, o beni anladı.
Sen de onu anladın mı ey cahil gönlüm/ Verebildin mi zorlu sınavını/ Onun oğlu olmanın/ Yazabildin mi en doğru şiirini (Burağan 69).
b. Mitik/antik kalıntıların yansımaları
Kıbrıs Türk şiiri üzerindeki araştırmaların çoğunda adanın mitolojik, epik, tarihsel mirasına göndermeler yapılır. Adanın, Akdeniz uygarlıklarının, tarihsel çatışmalarının orta yerinde olması, bu bağlantıları haklı kılmaktadır. Aphrodite’ten başlayıp şövalyelerin, kral/kraliçelerin, çeşitli saltanatların, kuşatma, direnme, savaş ve barışların bitmeyen izlerini taşır tarih yorgunu Kıbrıs adası…
Mehmet Kansu’nun Kaç Soytarı Güldü Kırallara adlı şiirinde adadaki gotik, greko-latin kalıntıların dekor olduğu duygulanmaları görürüz:
Bir şiir büyütüyorum şimdi/ gotik kiliselerin kemerlerinde/ bir greko çizdi anlamını karanlığa/ toledo sokaklarındaki sessizlik gibi
Kaç soytarı güldü kırallara biliyorsunuz/ gözyaşına sardık neyimiz varsa/ büyük denizlere karıştırdık içtenliğimizi/ belki daha güzel okyanuslarda güzel olmak
Kaç soytarı güldü kırallara biliyorsunuz
Bir şiir büyütüyorum şimdi/ Gotik kiliselerin kemerlerinde (MEB 122).
Osman Türkay’ın, 7 Telli adlı şiir kitabının Akdeniz Türküsü başlıklı bölümünde coğrafya ile duyguların başarılı valsini izleriz:
Ya hele yüce dağlar, engin sular/ Göller, içdenizler, okyanuslar/ Körfezler, berzahlar, boğazlar/ Kaç gece dünyayı bir düş içinde gezdim/ Ve ötekilerden kıskandığım sevgimle/ Denizler içinde en fazla Akdenizi/ Ülkeler içinde/ Anadolu’yu sevdim.
O. Türkay, doğum yeri Ozanköy’ün büyüleyici atmosferinin doğa ve tarih bileşkesini yansıtan 1947 tarihli ilk dönem şiirlerinden Balabayıs’ta tarihle mekânı birleştirir:
Bir bahar aleminin hazla çarpan kalbinde/ Bir füsûn diyarının mabedi var muazzam…/ Efsaneler söylenir yüzyılların lebinde/ Gotik mimarisinin yarattığı ihtişam… (…)/ Bir Luzinyan sarayı Beşparmak kucağına/ Bir sonsuzluk anıtı yükseliyor göklere…/ Bir sanatın timsali her köşe bucağında/ Gösteriyor kendini işlenerek mermere.(…)/ Kimbilir kaç fâninin aşkına şahit bu yer/ Belki yine o Tanrı eşsiz Venüs’ü özler/ Belki candan âşıktır köpüklü Akdenize/ Belki sevmiş o dağı oturduğu diz dize/ O asude diyar ki okşıyor gönülleri.. (Öznur 41-42).
Bir Akdeniz sevdalısı olan Neriman Cahit, Ay Seferi adlı eserinde Akdeniz’in doğal simgeleri olan balık ve martı motifleriyle, denizin yürek dinginliği için umar olduğunu söylemektedir:
Yüreğim bir başka açılır Akdeniz’e
dellenir balıklar martılar peşinden gelir…
-daha bir severim seni
Duyarım içimde, bir sarmaşık gibi büyüdüğünü…
sen çocuktun sevdamla ben büyüttüm seni…
Sen Akdeniz’e yatır yüreğini
Ne derse odur bir sevdaya soyunursa iyi belle aşk odur.
İvecen, alıngan yüzüne yakışmasa da kimliğin odur… (Ayseferi 10).
Faize Özdemirciler, karanlık tünelde adlı şiirinde;
…Lüzinyanlar hiç mi uğraşmamışlardı müzikle/ üçüncü selim ada’da keşfetmiş olamaz mıydı/ suzidilarayı…(Yaşın 496).
Diyerek tarihle bağlantılar kuruyor; Lâtin varlığından Osmanlılara uzanan görkemli kültür geçmişine gönderme yapıyordu.
Fikret Demirağ’ın “Mersin, Zeytin Dalı ve Hüzünden Bir Taç Yaraşır İlkaşkımın Başına” adlı şiiri, Akdeniz bağlantılı mitik/epik öğelerden yararlanılarak oluşturulmuş; antik Dor yapılardan Kybele’ye, Demeter’e, Pygmalion’a uzanan bir Akdeniz tarihçesi görüntüsündedir:
Batık bir gemide hüzünle dolu
bir amforadır şimdi ilkgençlik aşkım,
batık gemi benim gençlik yüreğim;
kim ne zaman bulup çıkarır onu,
hangi sulardadır yüreğimin batığı?
Antik Dor taşları gibi yaralı
orda burada saçılıdır şimdi ilk şarkım;
notaları doğaçtandı, dalgaları umuttan:
Sevdam, kanımın içinden yükselen ince bir ay,
öfkem hışırtıyla sulardan doğan güneş
ya da tam donanımlı bir destroyer gibiydi.
Nerde olduğunun sesini duyur bana
ey, gençlik yüreğimin batığında şimdi
yosunlar ve kabuklar bağlayan amfora!
Rüzgârda zeytinlere mi sormalı bunu,
Haruplara ve başaklara mı yoksa?
Kybele! Anaç ve doğurgan tanrıça!
Demeter! Hasat tanrıçası! Sevgili Kore!
Ey Arkadyalı çoban! Hünerli Pygmalion!
Tecimin talanın yağmaladığı toprak,
anne toprak, bilge toprak, toprağım!
Siz bulup çıkarın batık aşkımı benim
bir eski zamanın battığı yerden! (Kefeli 2005).
c. Akdeniz’in renk, esin, nostalji vb. soyut işlevleri
Akdeniz denilince akla ilk gelen mavi ile ilgili çeşitli çağrışımlar ve iğretilemelerdir. Mustafa İzzet Adiloğlu’nun Mavi Mavi başlıklı şiirinde mavi tutkusu, “kan rengiyle” özdeşleştirilecek kadar ön plana çıkarılmıştır:
(…)Unutmak istediklerimizi unutmuşuz da/ Niye karpuz yüklü gemiler
Ve portakal dilim-dilim Akdeniz/ Bir düziye düşlerimize girer?
Yeşil yeşil bir kuzey ülkesinde/ Sarmaş dolaş olsak da sevdiklerimizle
Benim kanım mavi mavi Akdeniz (MEB 69).
Özdemir (Mustafa) Sennaroğlu, Kıbrıs’ım şiirinde mavi motifini işlerken:
Akdeniz’in incisisin: Mavili/ Dalgalarda aygın baygın serpili
İzmir’in bir eşisin: Sevgili / Hülya tenli, yeşil benli Kıbrıs’ım (MEB 159).
Ahmet Okan’ın mavi motifini işlediği şiirinin başlığı Adalıyız Maviye’dir:
Adalıyız/ kanımız sıcak/ adalıyız dört bir çevremiz maviye… /adamız küçük/ sevdamız büyük..(MEB 142).
Adanın Akdeniz kültürünü yansıtan bitki örtüsü, beslenme gelenekleriyle ilgili öğeler de dizelere taşınmıştır. Mehmet Levent’in Doğduğum Şehir şiirinde geçen “sıcak yaz gecelerinde/ kapı önlerinde / molohiya ayıklayan kadınlar…Bu şehirdedir/ Hurma dallarına dizilir/ tomurcuk tomurcuk yaseminler/ ve satarlar tepsiler içinde/serin yaz gecelerinde kolundaki sepette Baf sakızı/ tepsideki yaseminler dizi dizi…” (MEB 135) gibi betimlemeler, bu izlerin yansımalarıdır.
Havva Tekin Akdeniz Sevdası başlıklı şiirinde Akdeniz faunasının belirgin öğelerini ele alırken yaz sıcaklarının sarı akşamlarını serinleten avlulardaki limon çiçeği renklerle yasemin kokuşlarla adanın tipik yaşam alanlarını çizer:
Akıntısında yüzyıllık bir yalnızlık sürüklenir
Eğilir bakar kısacık düşlerin gözbebekleri
Sarı akşam sefalarının motiflediği gövdelerini
Avlularda serinletir firuze kadınlar
Cam gülümdanlıklardan akar avuçlarıma
Çağrılısı olduğum Akdeniz sevdası
Bebekmiş gibi özenir şafak
Oysa dolgun bir kadın gövdesidir ülkem
Hırpalanmış ve hor görülmüş
Limon çiçeği renginde
Yasemin kokuşlu bir buhurdanlık gibi
İçin için yanar biteviye (Kefeli 2005).
Akdeniz denildiğinde gözümüzde canlanan bir başka güzellik turunç/narenciye zenginliğidir. Mehmet Levent’in Portakal Toplayan Sarı Saçlı Kız başlıklı şiirinde kullandığı “portakal çiçeği gibi bir sevda”, “kopardığın portakallar kadar gürbüz”, “portakal kokulu ellerin” deyişleri bitki örtüsünün duygusallığı yansıtmadaki kullanılışını göstermektedir (Yaşın 432/433).
Filiz Naldöken’in Kimlik Çiçeği adlı şiiri ise, Kıbrıslı kimliğinin “çiçekçe” bir anlatımı ya da Akdeniz ruhununun portresi gibidir:
önce hüznü damıtıp turunçlardan
serptik ölümlerin ardından günlere
sonra hüznü damıtıp çayından adanın
verdik bir dingin sıcaklığa kanımızı
sonra hüznü damıtıp mersinlerden
akıttık buruk sevdalar gözlerimizden
sonra hüznü damıtıp zeytinlerden
karayağ değirmenlerinde döndürdük
sonra hüznü damıtıp üzümlerden
al kana sarhoş uyandık geceleri
sonra hüzün damıtıp kendini
takıldı yakamıza kimlik çiçeği (Yaşın 488).
İlkay Adalı’nın Miras adlı şiirinde yasemin kokulu Akdeniz akşamlarının meltem esintileriyle Afrodit’ten şarkılar çığırdığı yansıtılır; İskender’in açamadığı kapılar dile getirilir:
Yasemin kokar yaz akşamları Akdeniz’in/ Elleri uzanır yıldızlara/ Kıyı esintisinde meltemin/ Söyler yüzyıllardır türküsünü Afrodit’in..
Prangalı bir umuttur barış/ Kılıcının ucunda İskender’in/ Açılmamış kapılardaki zil sesinin/ Yankısıydı o mavi Akdeniz’in… (Burağan 2005).
Akdeniz’in tarih boyunca zeytin dalıyla evrenselleşen barış imgesi, genç kuşak şairlerinden Hakkı Yücel’in Acı Sürgün (1980) adlı kitabında şöyle dile getiriliyordu:
İnce bir nakıştır sevdalar senle dokunur
akdeniz ve mavinin eteklerinde silahlar
gerilir gölgenizde barıştır şarkınız mutlak
okunur.
Sonuç: A.H.Tanpınar’ın “Coğrafya kaderdir” sözü Kıbrıs’ın sosyal, tarihî, kültürel, edebî yapısını anlamamızda bir ipucu gibi görünmektedir. Adanın ilkçağlardan beri uygarlıklar yaratmış geniş bir coğrafî alanın neredeyse ortasında olması, deniz ulaşım yollarının kavşağında bulunması; Akdeniz ikliminin yaratıcı, doğurgan iklim ve bitki örtüsünün yakın zamanlara kadar cömertçe görülmesi, soyut ya da somut estetik oluşumların zenginleşmesine yol açmıştır. Farklı dinler, onlarca değişik uygarlıklar savaş ve barışlarla yüzyıllar boyunca adayı mekân tutup özlerinden kimi yanları, zamana inat adada kalıcı kılmışlardır.
Türkiye etkisini sürekli yaşamış olan Kıbrıs Türk şiiri, gene de azımsanmayacak bir oranda tarihî-coğrafî özelliklerin ortaya koyduğu motifleri, temaları yansıtabilmiştir. Bu şiirin yöresel kültür özelliklerini en çok tarihsel zenginlikler, mitik/epik anılarla dile getirdiğini; zaman zaman da Akdeniz’in evrenselleşen kimi özelliklerini işlemeye çalıştığını görüyoruz.
Kıbrıs Türk şiiri, Türkçe’nin engin kılavuzluğunda, “anayurda en yakın taşra” konumunu da alabildiğine yanına çekerek değişik kulvarlarda Akdeniz mayalı bir şiir yapılanmasına ulaşmıştır, diyebiliriz.
Kaynakça:
Braudel, Fernand (vd) (1990), Akdeniz Mekân ve Tarih, (çev. Necati Erkut) İstanbul: Metis Yayınları.
( 1994- 2. baskı), Akdeniz ve Akdeniz Dünyası 2, (çev. M.A.Kılıçbay) İstanbul: İmge Kitabevi.
Burağan, Altay (2005), “Akdeniz” Temasının Kıbrıs Türk Şiiri’ndeki Yeri, KIBATEK XI. Uluslararası Edebiyat Şöleni, 23-28 Ekim 2005, Bildiriler sayfa: 65-70.
Cahit, Neriman (1995), Ayseferi, Lefkoşa.
Karadağ, Metin (2005), Çağdaş Kıbrıs Türk Edebiyatı İçinde Osman Türkay Şiirinin Evrensel Boyutları, 11-13 Kasım 2005, II. Uluslararası Türk Tarihi ve Edebiyatı Kongresi, Manisa Celal Bayar Üniversitesi.
(2006), Akdeniz Kültürü Bağlamında Osman Türkay Şiiri, Lefke Avrupa Üniversitesi Edebiyat Buluşması, 20/21 Nisan 2006 .
Kefeli, Emel (2005), Kıbrıs Türk Şiirine ‘Géo-littéraire’ Bir Yaklaşım, Kıbrıs Araştırmaları Merkezi’nin düzenlediği 5. Kıbrıs Araştırmaları Kongresi 14 – 15 Nisan 2005 (Bildiriler basım aşamasındadır).
(2006), Edebiyat Coğrafyasında Akdeniz, İstanbul: 3F yayınevi.
Kıbrıs Türk Edebiyatı – Başlangıçtan Bugüne-(1989), Lefkoşa: KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı Yayını (Hazırlayan-lar- belli değil. Çalışmamızda MEB olarak kısaltılmıştır).
Matvejeviç, Predrag (2004), Akdeniz’in Kitabı, (çev. Tolga Esmer) İstanbul: YKY.
Mutlu, Ayten (2006), Akdeniz, Şiirin Tanrıçası, Ayrıntı Edebiyat (sanal dergi) sayı 45. Nisan/Mayıs 2006, www.ayrinti.net.
Ortega y Gasset (1992), Tarihsel Bunalım ve İnsan, (çev. Gül Işık) İstanbul: Metis Seçkileri, s.125-128.
Öznur, Şevket (2002), Osman Türkay- İlk Şiirleri Üzerine Bir Araştırma (1946-1961), Lefkoşa.
Türkay, Osman (1995), 7 Telli, Lefkoşa: Beşparmak Yayınları.
Yaşın, Mehmet (2005), Kıbrıs Şiiri Antolojisi, İstanbul: Adam Yayınevi.
Değerli hocamızın yazdığı bu yazıyı burada görmek, beni çok mutlu etti.
Çalışmalarınızda başarılar.
çok mükemmeldi tebrik ediyorum alkışlıyorum
TEBRİKLER SÜPER BİRŞEY SİZDE OKUYUN SİZDE ÖĞRENİN VE SİZ DE DENEYİN
Hocam güzel bir yazı bu tür çalışmalarınızın devamını dilerim. Araştırmalarınızı takip etmek bizim için bir zevktir hocam. Uyarılar bölümü çok güzel hazırlanmış. Teşekkürler.