Ticari vekil olmuştu. Hatice; zekâsı, zenginliği ve dürüstlüğüyle tanınan biriydi. İki kere evlenmiş, iki çocuğu olmuş, dul bir kadındı. Uzaktan akrabası olan Muhammed'i kervanlarının başına getirdi. Ortaklıkları evlilikle noktalandı. Bu evlilik gerçekleştiğinde Hatice kırk yaşında, Muhammed ise yirmi beş yaşında idi. Ve ona peygamberlik verilmesine daha on beş yıl vardı.
Peygamberimiz, yaşadığı toplumda herkes tarafından güvenilir ve dürüst biri olarak tanınıyordu. Bir kere bile yalan söylediğine, sözünde durmadığına, herhangi bir saygısızlığına hiç kimse rastlamamıştı. Onun Mekke toplumundaki bu güvenilirliğine Kâbe'nin yeniden inşaasında yaşanan hadise en güzel örnektir.
Kâbe'nin içindeki tütsüleri savuran rüzgâr sebebiyle çıkan yangın, Kâbe'nin büyük bir bölümünün yanmasıyla sonuçlanmıştı. Mekkeliler ilk fırsatta Kâbe'yi elbirliğiyle onardılar. Bu şerefli görevi yerine getirmek bütün kabileler için bir onurdu. Ancak Kâbe'nin onarımı tamamlanınca Cennet'ten yeryüzüne indirildiği bilinen “Hacerül esved”in yerine yerleştirilmesinde kargaşa çıktı. Her kabile bu onurlu işi üstlenmek için ısrar ediyordu. Tartışma öylesine büyüdü ki kan dökmeyi göze alanlar oldu. Sonunda içlerinde bulunan en yaşlı kişinin önerisi kabul gördü. Buna göre, hangi kabileden olursa olsun, Safa Kapısı'ndan geçip mescide giren ilk kişinin hakemliğine başvurulacaktı.
Safa Kapısı'na dönen meraklı gözler orada beliren Muhammed'i görünce “işte, Muhammed! El Emindir o. Onun vereceği karara itiraz etmeyiz.” diyerek rahat bir nefes aldılar.
Konu Muhammed'e aktarılınca o, sırtındaki kaftanını çıkararak Hacerülesved taşını onun üzerine koydu ve her kabileden bir temsilcinin bir ucundan tutmasını istedi. Bu şekilde kaldırılan taşı kendisi alıp yerine yerleştirdi. Herkes bu çözümden memnun kalmış ve bu olay Muhammed'in itibarını artırmıştı. Bir genç olarak Muhammed, yaşıtlarına nispeten farklılığı ile hemen dikkatleri üzerine çekiyordu. Mütevazi, efendi, kimsenin namusuna yan gözle bakmayan, kadınları görünce hafifçe başını öne eğen bir delikanlı, örnek bir genç olarak topluma değer kazandırıyordu. Herkes, böylesine dürüst genç Muham-med gibi oğlum olsa, diye imrenerek hayranlık duyuyorlardı. Bataklıkta yetişen bir gül olarak gençliğe kişiliğiyle, tavırlarıyla, onurlu hayatıyla örnek oluyordu.
Cennet Gülü'nün Mağaradan
Evrene Yayılan Kokusu
Mekkeliler putlara tapıyordu. Allah'ın evi Kabe putlarla doldurulmuştu.
Ahlaken de büyük bir bozukluğun, kokuşmuşluğun hâkim olduğu, zulmün ve adaletsizliğin yayıldığı bir toplumdu Mekke. Her türlü sapkınlığın rahatlıkla işlendiği, sorumluluk hissedilecek bir Allah inancının olmadığı Mekke'de çok az da olsa İbrahim Peygamber'in dinini yaşatan bir gurup vardı. Bunlar “Hanifler” yani Tek Tanrı inancına sahip kimselerdi.
Hz. Muhammed de putlardan uzak duruyor, put inancının ve yaşadığı toplumu bir virüs gibi saran ahlâksızlığın rahatsız ediciliğini daima hissediyordu.
O, Allah tarafından himaye edilen seçilmiş ve korunmuş biriydi. Bu yüzden insanlığın kurtarıcısı, Allah'ın elçisi olmaya hazırlanan Hz. Muhammed'e yalnızlık sevdirilmişti. Uzlete çekilmeyi, düşüncelere dalmayı seviyordu. Her geçen yıl yalnızlığa çekildiği günleri arttırıyordu. Bunun için Hira Mağarası'na kapanıyor ve orada günlerce kalıyordu. Eşi Hatice onun ruh dünyasındaki bu ihtiyacı saygıyla karşılıyor, onu her durumda destekliyor ve ona yardımcı olmaya çalışıyordu. Hz. Muhammed'in Hira'daki günleri uzayınca ona yiyecek getiriyor, onu anlayış ve sevgiyle bekliyordu. Eşinin seçkin ve üstün bir insan olduğuna inanıyordu.