Cumhuriyetin 80. yılında “dilimiz” ve “düşüncemiz”
(Ali Dündar)
” Dil, düşünme eylemi ve düşünce açısından ele alındığında insanı düşünen insan yapar, her şeyin büyük ölçüde dil ortamında yer aldığı ya da doğrudan dile yansıdığı görülür. Gerçektende dil, bireyin bilincini oluşturan, benliğini biçimlendiren temeldir; bilincin köklerine, bilinçaltı nın derinliklerine uzanan başlıca insansal işlevlerdendir. Düşünce, us, bilgi, buluş, insansal anlamda ancak dille olanak kazanır. Düşünsel / tinsel oluşum etkeni olan dil, dünyayı anlağımızın egemenliğine sokan temel araçtır, başlıca anlatım yöntemidir; insan yaşamının tüm görünümleriyle içiçedir: İnsanın hem içindedir, hem dışındada; hem özneldir, hem nesnel. Somut uyaranlar düzlemini ancak onun aracılığıyla aşabilir İnsanoğlu…”
Ziya Paşa’mn, Londra’da yayımlanan Hürriyet gazetesinin 7 Eylül 1868 günlü sayısında yayımlanan “Şiir ve Düzyazı” başlıklı yazısında anlattığına göre, o zaman imparatorluğa bağlı olan Tunus Valiliği, bağlı bulunduğu devletin yasalarını anlayamadığı için, bölgenin anadili olan Arapça’ya çevrilmesi dileğiyleDüstur’u İstanbul’a göndermiş. Onlar da, iyi Arapça ve Osmanlıca bildiğine güvendikleri bir kişiyi, sözkonusu çeviri için görevlendirmişler. Yasaları alan,günlcrce çalışmış, ama bir türlü içinden çıkamamış. Her sayfada on yirmi çözümsüzlükle karşılaşıyörmüş. Bakmış olacak gibi değil, İstanbul’da şiir ve yazı yazan, iyi Arapça, iyi Osmanlıca / Türkçe bildiğine inandığı yedi sekiz kişiyi bir araya getirererk durumu anlatmış. O ünlü yedi sekiz ozan ve yazar da yasa metinleri üzerinde günlerce tartışmışlar, ama bir türlü içinden çıkamamışlar. Hattâ onların çevirileri de biri ötekini tutmuyor, biri ötekini yalanlıyormuş. Ziya Paşa sonucu şöyle bağlıyor (Türk Dili Dergisi okurlarından özür diliyerek bu son bölümü Z. Paşa’mn dilinden vereceğim): “Sonra Düstûr bir başka ulema zata havale olunur. O da yapamaz. Hâsılı Tunus vilayeti mensup olduğu devletin kanunnamesine malik olamaz. (…) Taaccübe şayan değil midir ki bizde yazı bilmek başka, katip olmak yine başkadır. Halbuki şâir lisanlarda yazı ve imlâ bilen kâtip olur. Vakıa her lisanda edip olmak hayli ma’lûmata tevakkuf ederse de, âdeta muradını kâğıt üzerinde ifade etmek için yazı yazmak kifayet eyler. Bizde ise yazı talim edildikten mâda birçok şeyler daha bilinmek lâzım gelir.”
Yazı devirimi gündeme geldiğinde iman elden gidiyor, kimliğimizi yitiriyoruz, ekinimiz, bilimimiz yok olacak… diye, mangalda kül bırakmayanların torunları bu gün, bir Türk kızının sesinden İngilizce’nin birincilik kazanmasına devlet törenleri, resm-i kabulleri, düzenliyorlar. Oysa, Cumhuriyet’in yıktığı, yok ettiği savlanan Osmanlı ekininin ve dilinin ne olduğu, o dönemleri yaşamış Ziya Paşa’mn anlattıklarından belli. İsterseniz bir de Osmanlı bilimine bakalım, ünlü bir Osmanlı uleması Gelibolulu Ali Efendi (1541 – 1600) nin ağzından. Efendiye bir gün, denizlerin neden kaabrıp iniştiğini, yani gel – git olayını ve nedenlerini sormuslar Efendinin bilmediği yok. Şöyle anlatmış:
“Med ve cezir ahvali ve mucibesi Peygamberimiz efendimizin huzuru şeriflerinde de zikrolunmuştur. Bunun üzerine S.V. Efendimiz buyurmuşlardır ki, denizlerden sorumlu olan melek deryaya ayağını sokmakla med meydane gelir, meleğin deryadan ayağını çekmesiyle de cezir hali vuku bulur.”
İşte eski bilimimiz ve bilimsel (!) kaynakçamız. Araştırmacılar, Cumhuriyetin kuruluşunda dilimizin %46 Arapça, % 14 Farsça ve % 5 Batı kaynaklı sözcük içerdiğini, buna karşılık Türkçe ‘nin %35 oranında kaldığını; Osmanlı yazışmalarında devlet dairelerinin %11 – 14, özel yazışmaların ve ozanların yazarların da %20 – 25 dolayında Türkçe kullandıklarını belgeleriyle belirtiyorlar.
Ülkemizde en doğru ve en yüksek oranda Türkçe kullanan gazete %75 oranıyla Cumhuriyet gazctesiymiş, öteki gazetelerin hiçbiri bu orana yetişcmiyormuş. Kimi gazete ve yazarlar Türkçe’yi uydurukça diye küçümserken, yazarlardan Mustafa Ekmekçi %96 ile Türkçe kullanımında birinci, %87 ile Melih Cevdet ikinci, %85 ‘le Oktay Akbal üçüncü sırayı alıyorlarmış. G. Civaoğlu ilcG.Mengü %80, M. Soysal %79.2, İ.Selçuk %78.2, Ertuğrul Özkök %78, H.Cemal %77.2, Ali Sirmen %77, E. Çölaşan ile F.Koru %74.8, Mim Kemal Öke %69.2, A.Kabakh %65.3, R.Tamer %64, Gürbüz Azak %64.Türkçe kullananlar olarak yazarlar – yazıncılar sıralanıyor. Devletin resmi yazışmalarında oran %68,9, özel yazışmalarda ve yazında / sanat dallarında % 70.1, bilimsel metinlerde % 63 dolayında kalıyormuş.
Ne olursa olsun, kim ne derse desin Türkçe artık gücünü ürünleriyle kanıtlamış , kurumlaşma aşamasına gelmiş bir bilim ve yazın / sanat dili. Tanrı korkusu ve inanç baskısı altında bile gücünü yitirmeyerek Zümrüdüankaörneği, yeniden doğuşu başardı ve yaşamını sürdüyor. Cumhuriyetin 80. yılında güzel dilimizin almış olduğu bunca utkularla dolu yolu azımsamam alıyız, ama neden, gerekli taşları hâlâ yerli yerine oturtamadığımızı sorgulamaktan da geri kalmamalıyız.
|» “Türkoloji Mak. – Genel” Sayfasına Dön! « |
Not: İçerik, internetten alıntılanarak derlenmiştir…