Tanımı ve Konu Alanı
Dinin ilkelerini, özünü ve anlamını sorgulayan ve bu sorgulanmaları temellendirmeyi amaçlayan felsefe dalına din felsefesi denir.
Din Felsefesinin Konusu
Din; bilim, ahlak, sanat, siyasi gibi insan ve toplum yaşamını ilgilendiren en temel kurumlardan biridir. Din, bir insan ihtiyacı olarak ilkel toplumlardan günümüze gelinceye kadar her toplumda değişik biçimlerde de olsa varlığını sürdürmüştür. Korunma, sığınma türünden gereksinimler sonucunda birçok türe ayrılsa ve başkalaşsa da, hiçbir zaman sona ermemiştir. Günümüzde din, halen farklı kültür ve topluluklarda farklı kabullerle varlığını sürdürmektedir.
Din felsefesinin en temel kavramıdır. Tanrı, evrendeki her şeyin yaratıcısı olan, doğanın üstünde ve ötesinde olan, kudret sahibi en yüce varlıktır. Ezeli ve ebedidir. Tekliğine inanılan en üstün varlıktır.
Peygamber
Bir dinde Tanrı’nın, buyruklarını insanlara bildirmesi için seçtiği elçidir. Tanrı, bu elçileri insanlar içinden seçer. Vahiy Vahiy, Tanrı’nın peygemberlerine çeşitli biçimlerde ilettiği
ilahi mesajdır. Bu mesajlar ya melekler aracılığla ya rüya ya da ilham yoluyla iletilir. Bu ilahi mesajları almak peygamberlere özgürdür. İman
Tanrı’nın elçileri ile insanlara gönderdiği doğrulara inanma, onun buyruklarına içtenlikle bağlanmadır.
imanın gerekil kıldıklarını, Tanrı’nın buyruklarını yerine getirmeye ibadet adı verilir.
insanca ölçüleri aşan, sınırlanamayan, kendisine saygı duyulan ve güven duyulan üstün varlık anlamına gelir. Tanrı’nın en üstün niteliğidir.
Dini saygı uyandıran, saygı değer ve dokunulmaz kabul edilen, Tanrı ve peygamberler tarafından kutsanmış olan varlıkların niteliğidir. Her dinin kutsal saydığı şeyler vardır.
Düşünürler bu sorulara getirdikleri farklı yanıt ve açıklamalarla, dini anlamlandırmaya ve temellendirmeye çalışırlar.
Dine felsefi açıdan yaklaşmak, din gerçeğini kabul ederek onu anlamlandırmaya çalışmak demektir. Din felsefesi yapmak, dinin temel iddiaları hakkında rasyonel (akılcı), objektif, kapsamlı ve tutarlı bir biçimde düşünmektir. Dini ele alan tek disiplin din felsefesi değildir. Teoloji (ilahiyat) de, tıpkı din felsefesi gibi dini ve tanrıyı konu alır. Teolojinin en önemli amacı, belirli bir dini temellendirmek, açıklamak ve o dine inananların inançlarını güçlendirmeye çalışmaktır. Genel olarak felsefe, dine yaklaşırken şunlara dikkat etmelidir:
a. Tanrının Varlığı Sorunu
Din, tanrının var olduğu inancına dayanır. Dinin temellendirilmesi için tanrının varlığının kanıtlanması gerekir. “Tanrı var mıdır; tanrının varlığını gösteren kanıtlar nelerdir?”
gibi sorulara cevap aranır.
b. Evrenin Yaratılış Problemi
“Evren tanrı tarafından yaratılmış mıdır; evren ezeli ve ebedi midir?” Buna göre bir kısım düşünürler, evrenin Tanrı tarafından yaratıldığını, bir kısım düşünürler de ve evrenin tanrı tarafından yaratılmadığını, hep var olduğunu savunmuşlardır.
c. Vahyin İmkanı Sorunu
Bu sorunda “Vahiy mümkün müdür?” sorusu tartışılır. Tanrı gibi doğaüstü bir varlık nasıl olup da doğal bir varlık olan peygamberlere buyruklarını ve isteklerini iletmektedir?
Teizm, Tanrı’nın varlığını ve onun evrenin yaratıcısı, koruyucusu ve egemeni olduğunu kabul eden görüştür. Teizme göre tanrı, öncesiz ve sonrasızdır. Dünyayla sürekli ilişki içindedir. Evrende olup biten her şey onun iradesinin ürünüdür. Teist düşünürler, tanrının var oluşunu akıl yoluyla açıklamak ve temellendirmek için birtakım kanıtlar ileri sürmüşlerdir.
a. Ontolojik Kanıt
Burada Tanrı’nın varoluşu, tanrı tanımından çıkartılır. Tanrı kavramından hareket edip, bu kavramın içeriğini analiz etmek suretiyle, ondan tanrının varlığını kanıtlamaktır.
Bu kanıtı, Anselmus ve Descartes da kullanmıştır. insan yetkin olmayan bir varlıktır, ancak yetkin olmayan bir varlık olarak insanda en yüksek derecede yetkin bir varlık düşüncesi vardır. Bu düşünceyi insan zihnine yetkin bir varlık olarak Tanrı koymuştur. O halde Tanrı vardır.
b. Kozmolojik Kanıt
ilk neden kanıtı olarak da bilinen bu kanıt, aynı zamanda o nedensellik ilkesine dayanır. Hiçbir şey nedensiz olarak □ meydana gelmez. Buna göre var olan her şeye mutlak olarak, kendisinden önce gelen bir şey neden olmuştur. Evrenin var olduğunu bildiğimize göre, onu bugünkü durumuna bir dizi neden-sonuç ilişkisinin getirmiş olduğunu önce sürebiliriz. Bu neden-sonuç zincirini sonuna kadar götürürsek evrenin temelindeki ilk nedeni bulabiliriz.
Bu ilk neden, Tanrı’dır.
c. Düzen ve Amaç Kanıtı (Teleolojik Kanıt)
Bu kanıt, çevremize, doğal dünyaya baktığımızda her şeyin kendi işlevini yerine getirecek şekilde, en ince ayrıntısına kadar düzenlemiş ve ayarlanmış olduğunu göreceğimizi belirtir.
işte bu durum bir yaratıcının var oluşunu kanıtlar. Gözün yapısındaki düzen ve amaç, bu kanıtı örneklendirir. Hiçbir doğal nesne kendisine düzen veremez. Evrendeki her şeyde bir düzen görülmektedir.
d. Ahlak Kanıtı
I. Kant’ın; Tanrı’nın varlığını açıklamakta kullandığı bir yoldur.
Kant’a göre; insan eylemde bulunan bir varlıktır. Eylemler iyi de kötü de olabilir. O halde iyi ve kötünün bir anlam ifade edebilmesi, iyilerin ve kötülerin yaptıkları eylemlerin karşılıklarını görebilmeleri için ahlakın teminatı olacak bir Tanrı’nın var olması gerekir.
Tanrı’nın varlığını kabul eden; ama dinlerin varlığını kabul etmeyen bir Tanrı görüşüdür. Deizm; kilise ideolojisine karşı ateizmin ortaya çıktığı bir dönemde, her ikisine de alternatif olacak şekilde ortaya çıkmıştır. En önemli temsilcisi Voltaire’dir. Tanrı’ya inanmakla birlikte belli bir dinin dogmalarını ve ilkelerini benimsemeyen bir tanrı öğretisidir. Deizm, Aydınlanma döneminde akıl dini olarak kabul edilmiştir. Deizme göre bütün kainatı yaratan tanrıdır. Ama Tanrı bir kez evreni yarattıktan sonra bir kez daha dönüp evren ile
ilgilenmez.
Tanrı’nın varlığı ile doğanın varlığının bir ve aynı şey olduğunu savunan bir Tanrı anlayışıdır. En önemli temsilcisi Giordano Bruno’dur. Panteizm tanrının doğasına ait farklı bir tasarım geliştirmiştir. Aristoteles’in ideanın bu evrende ve varlığın içinde bulunduğu söylemesi ile başlamıştır. Bu görüş daha sonraki Tanrı tanımlamalarında Tanrı doğanın kendisidir gibi bir anlayışa dönüşmüştür.
b. Tanrım Varlığını Reddedenler
Ateizm, dine inançsızlığı ve tüm dinlere karşı olmayı ifade eder. Din felsefesinde ateizm, evreni, evrene dayanarak açıklayan, dolasyısıyla tanrının ya da doğaüstü bir gücün varlığını yadsıyan öğretidir. Ruha, ölümden sonraki hayata inanmamakla kalmaz, onların yokluğunu da kanıtlamaya çalışır. Ateizmin felsefi temeli materyalizmdir. Bu görüşü Lamettrie, Holbach, Nietzsche, K.Marx, Proudhon, Sartre gibi düşünürler savunmaktadır. Ateistler de bazı kanıtlara dayandırarak, tanrının varlığının olanaksız olduğunu savunmaktadırlar.
a. Evrendeki kötülükler kanıtı
içinde yaşadığımız dünyada savaş, hastalık, doğal afetler, açlık gibi kötü oluşumlar vardır. Ateister burada, Tanrı’nın bu kötülüklerin ortaya çıkmasına neden engel olmadığını sorgular.
Lamettrie, Holbach, D. Hume gibi ateist düşünürler, evrendeik kusurlardan, yetersizliklerden, kötülüklerden yola çıkmışlardır. Buna göre mutlak anlamda iyi olan Tanrı olsaydı bütün bunlar olmazdı.
Kötülük kanıtına göre:
b. İnsan bilgisindeki artış kanıtı
insan bilgisindeki artışı bir kanıt olarak kabul edenleri ise; insan aklının evren hakkında gittikçe daha çok bilgiye sahip olmasının, Tanrı varsayımını gereksiz kıldığını düşünmektedirler.
c. Dinin temeline bilimsel olarak yönelenlerin kanıtı
Dinin kökenine bilimsel açıdan yönelerek Tanrı’nın varlığını reddedenler de vardır. Bu türden reddedişler:
d. Ahâk Kanıtı
Bazı ateistler ise, Tanrı’nın varlığını kabul etmenin, ahlâki anlamda özgürlükten vazgeçmek anlamına geldiğini düşünür. Bu görüş özellikle Nietzsche tarafından ortaya konulmuştur.
Nietzshe’ye göre insanın insan olmasının önündeki en büyük engel, Tanrı inancı ve dindir. Ona göre insanın özünü yaratabilmesi için, Tanrı’dan vazgeçilmesi gerekir.
c. Tanrının Varlığının da Yokluğunun da Bilinemeyeceğini Savunanlar (Agnostisizm)
Tanrı’nın var olduğunun ya da var olmadığının ilke olarak veya uygulama olarak bilinemeyeceğini savunan görüştür. Felsefe tarihinde bu görüş en çok Protagoras ve D.Hume tarafından savunulmuştur.
ÖRNEK: Umberto Eco’ya göre insan zihni, kendi dünyasını belirler, sonra da bu kendi belirlediği dünya içinde değerlerini oluşturur. Küçük bir çocuğun kendi hayalinde oluşturduğu
canavarlardan korkması gibi, yetişkinler de kendi hayalinin ürünü olana, bunun hayal ürünü olduğunu bilseler bile inanmayı sürdürürler.
Bu parçadan aşağıdaki sonuçların hangisi çıkarılabilir?
A) inançların gizli kalması gerektiği
B) inanmanın temelinde korkunun bulunduğu
C) inancın nesnesinin, zihnin ürünü olduğu
D) insanın bir şeylere inanmak zorunda olduğu
E) inanmanın, insanı diğer canlılardan ayıran özellik olduğu
2008 ÖSS
ÇÖZÜM: Parçada görüşleri aktarılan Umberto Eco’ya göre, inanç,inanan insanın hayal dünyasının sonucudur.
Yanıt C
Teşekkürler