Divân Edebiyatında Mesnevî:
Arapça bir kelime olan mesnevî ‘sny' sülasi mastarından meydana gelen, ikişer ikişer anlamı taşıyan bir kelimedir. Kelime Arapça olmasına rağmen bu dilde nazım şekli anlamıyla hiç kullanılmamıştır. Araplar kendi aralarında kafiyeli beyitlerden meydana gelen bu nazım şekline ‘müzdevice, recez, urcüze' adını vermişlerdir. Mesnevî ismini ise Farslar kullanmıştır. Nazım şekli olarak mesnevî iki beyitten olaşabileceği gibi binlerce beyit uzunluğunda da olabilir.
Şairlerin mesnevî yazarken dikkat ettikleri hususların başında kısa aruz kalıplarını kullanmak gelmiştir. Bu, mesnevî gibi uzun eserlerde ahengi sağlamanın pratik bir yolu olarak görülmüştür. Mesnevîde her beyitin ayrı kafiyeli olması (aa, bb, cc…) büyük bir yazma kolaylığını da temin etmektedir. Bu bakımdan bu nazım şekliyle birçok destan, uzun halk hikâyesi, şehrengizler, dinî-ahlâkî konular vs. kaleme alınmıştır.
Türk edebiyatında tespit edebildiğimiz ilk büyük mesnevî Yusuf Has Hacip'in ‘Kutadgu Bilig' adlı 6645 beyitten oluşan, şehname kalıbıyla yazdığı eseridir.
5 mesnevîden oluşan külliyata ise ‘hamse' adı verilmektedir. Hamse geleneği 12. yüzyılda Farsça söyleyen Türk şairi Nizamî tarafından başlatılmıştır. Nizamî'nin hamsesi Mahsenü'l Esrâr, Hüsrev-i Şîrîn, Leylâ vü Mecnûn, İskender-nâme ve Heft Peyker isimli mesnevîlerden oluşmaktadır. Türk edebiyatında hamse sahibi diğer şairler şunlardır: Alî Şîr Nevâyî, Taşlıcalı Yahya, Ahmed-i Rıdvan, Hamdullah Hamdî, Nevizâde Atayî, Lamî'i Çelebi, Suphizâde Feyzî
Bazı şairlerin beşten fazla mesnevîsi bulunabilir. Sayı altı olursa ‘sidde' sahibi şair denilir.
Divan şairleri içinde mesnevîye hiç iltifat etmeyenler de vardır (Bakî, Nef'î, Nedîm vs.)
Mesnevîlerin Bölümleri:
Giriş Bölümü:
Besmele (manzumesi)
Tevhid
Münâcât
Naat
Miraciyye
Mucizat
Dört halifeye övgü
Ehl-i beyte övgü
Din veya devlet büyüğüne övgü
Sebeb-i telif
Sebeb-i telifin yazılmasındaki amaçlar şunlardır:
Şair, sebeb-i telif bölümünde kendinden bahseder. Zira bütün mesnevî boyunca bunu yapabildiği tek yer burasıdır. Şair eseri yazma sebebi üzerinde durur. Bu bazen bir din ya da devlet büyüğünü övmek bazen de nazire yazmak olabilir. Eserini hangi amaçla kaleme aldığını burada öğreniriz.
Giriş bölümü 100-500 beyit arasında değişir.
Asıl Konunun Ele Alındığı Bölüm:
Mesnevî'nin en uzun bölümüdür. Mesnevîler bu bölümde işlenen konuya göre isim alırlar. Leylâ ve Mecnûn'dan bahsediyorsa ‘Leylâ vü Mecnûn' adını, Hz. Peygamber (s.a.v.)den bahsediyorsa ‘mevlid' adını, onun miraç hadisesini anlatıyorsa ‘miraciyye' adını, Kur'an ve hadislerden faydalanarak öğüt veriyorsa ‘pent-nâme' adını alır. Eğer fetihlerden bahsediyorsa ‘fetih-nâme' adını alır. Şair manzum sözlük yazmışsa ve Arapça-Türkçe kelimeler varsa ‘Nuhbe' Farsça-Türkçe kelimeler varsa ‘Tuhfe' ismini alır. Şair ilmihal bilgilerinden de söz edebilir. Namaz kılınışı, oruç tutuluşu vb. ibadetler hakkında bilgiler verebilir. Kendi devrine kadar olan şairlerin hayatlarını da anlatabilir.
Kısacası konu sınırlaması olmayan mesnevîler genel olarak şu başlıklar altında toplanabilir:
Dinî ve ahlâki konulu mesnevîler (mevlid, hilye, pent-nâme vs.)
Konusunu menkıbelerden alan mesnevîler (battal-nâmeler, İskender-nâmeler)
Sanat yönü ağır basan mesnevîler (Leylâ vü Mecnûn, Vamık u Azra)
Şairlerin toplumsal olaylar karşısındaki tutumunu yansıtan mesnevîler
Hatime (Bitiş) Bölümü:
Şair sıkıntılı bir işe giriştiğini söyler. Ciğerinden gelen kan kalemiyle kâğıda yansır. Her şair kendisini okuyucusunun karşısında aciz hisseder. Okuyucudan kendisine dua etmesini ister. Eseri sunduğu kişiye dua eder. Eserin ismini zikreder ve eseri yazdığı tarihi belirtir. Bazıları bu tarihi ebced hesabıyla verir. Eserin vezni söylenir.
Mesnevîlerin en kısa bölümüdür.
13. yüzyılda Mevlânâ yazıldığı nazım şeklinin adıyla anıla 25.618 beyitlik ‘Mesnevî-i Manevî'siyle kendinden sonra gelen Türk şairleri derinden etkilemiş, bu nazım şeklinin Anadolu coğrafyasında gelişmesine çok önemli katkı yapmıştır. Bu yüzyılın diğer önemli mesnevî şairi ‘Şeyyâd Hamza'dır. Onun ‘Yûsuf u Züleyhâ'sı edebiyatımızın bilinen ilk aşk mesnevîsidir. Yine bu yüzyılda ‘Sule Fakih'in 4800 beyitlik ‘Yûsuf u Züleyhâ'sı da önemli mesnevîlerimizdendir.
14. yüzyılda Altın Ordu sahasında Kutb'un ‘Hüsrev-i Şirin'i, Yûnus Emre'nin ‘Risâletü'n-Nushiyye'si, Gülşehrî'nin ‘Mantıku't-tayr'ı, Âşık Paşa'nın ‘Garîb-nâme'si bu yüzyılın önemli mesnevîlerindendir. Ayrıca Hoca Musut'un ‘Süheyl ü Nev-bahâr'ı, Erzurumlu Kadı Darîr'in ‘Kıssas-u Yûsuf'u, Ahmedî'nin ‘İskender-nâme'si ve Yûsuf-ı Meddahî'nin ‘Varka vü Gülşah'ı da bu yüzyıla ait diğer önemli mesnevîlerdir.
15. yüzyılda Süleyman Çelebi'nin ‘Vesiletü'n-necât'ı, Alî Şîr Nevâyî'nin hamsesindeki mesnevîleri, Germiyanlı Şeyhî'nin ‘Hüsrev ü Şirin'i ve 126 beyitlik ‘Har-nâme'si, Ahmedî Daî'nin ‘Çeng-nâme'si, Yazıcıoğlu Mehmet Bican'ın ‘Muhammediyye'si ve Hamdullah Hamdi'nin hamsesinde yer alan mesnevîler dönemin önemli mesnevîleridir.
16. yüzyılda Lamî-i Çelebi'nin hamsesi, Hakirî'nin ‘Leylâ ile Mecnûn'u, Larendeli Hamdi'nin ‘Leylâ ile Mecnûn'u, Fuzûlî'nin Beng ü Bade, Sohbetü'l-esmar'ı Kara Fazlî'nin ‘Gül ü bülbül, Hümâ ve Hümâyun'u, Taşlıcalı Yahya'nın hamsesi, Hakanî Mehmet Bey'in ‘Hilye'si, Çelebizâde Salih'in ‘Leylâ ve Mecnûn'u, Azeri İbrahim Çelebi'nin ‘Nakş-ı Hayal'i önemli mesnevîlerdir.
17. yüzyılda Ganizâde Nadirî'nin ‘Şeh-nâme'si, Nevizâde Atâyi'nin hamsesi, Edirneli Gûfti'nin ‘Teşrîfâtü'ş-şuara'sı, Nâbî'nin ‘Hayriyye, Hayrabat, Sûr-nâme'si, Sâbit'in ‘Zafer-nâme, Ethem ü Hûma, Berber-nâme, Dere-nâme'si dönemin mesnevîleridir.
18. yüzyılda Nahifî'nin ‘Mesnevi Tercümesi', Şeyh Gâlib'in 1783 yılında kaleme aldığı 2101 beyitlik ‘Hüsn ü Aşk'ı, Sümbülzâde Vehbi'nin ‘Tuhfe, Nuhbe, Şevk-engiz, Lutfiyye'si, Enderunlu Fazıl'ın ‘Defter-i Aşk, Huban-nâme, Zenan-nâme'si dönemin mesnevîleridir.
19. yüzyılda İzzet Molla'nın ‘Mihnet-i Keşan, Gülşen-i Aşk' eserleri dönemin mesnevîleridir.