Evrende, dünyada ve insan doğasında kuvvet ile korunan kusursuz mükemmel bir denge gözlemliyoruz. Hareket, konum, yapı ve meyillerde en ufak sapmaların bulunduğu gün; dünyanın altını üstüne çevirecek derecede öylesine hassas bir denge. Ki bunların doğal mecralarında çıkmaları nitelediği zerrelerin kıyametini getirecek.
Her noktanın (bir atom, su damlası, bir çiçek, kuş, dağ, yıldız vesaire) . Dengede olmazsa olmaz bir görevi var ve biz de bu denge sayesinde yaşarız. Denge varlığın nefesidir. Noktaların görevleri dengenin aklıdır. Bu da doğallık ile mecrasını buluyor. Arının bal yapmasından bir yıldızın bulunduğu yörüngede ve hızda seyretmesine kadar. Mecrasından çıkan doğallıktan çıkar, dengeyi bozar ve dengeye bir düşman kesiliverir. Halbuki içlerindeki en büyük mucize olan insan olduğu halde dengeyi bozan ve evren orkestrasında tek çatlak ses çıkaran yine o. bundan en çok etkilenen de o.
Girdilerdeki ufak farklar oyunun kurallarını alt üst etmekte, çıktılarda akıl almaz büyüklükteki farklara neden olabilmektedir. Kelebek etkisi denilen Paris üzerinde uçan bir kelebeğin havada kanat çırpışları ile oluşturduğu dalgaların birkaç hafta sonra Yozgat’ta kasırgalara neden olabileceği etki bize, âleme, dünyaya, evrene ne arz ettiğimize bakmamızı, onun bünyesinin kaldıramayacağı tekliflerde bulunmamamızı tavsiye eder.
Doğa ile aramızda öylesine sıkı bir ilişki var ki ne ayrıyız ne gayrı. Ve onun dilini öğrenmek yabancı bir dil öğrenmekten çok daha kolaydır. Neden okullarda bu dili öğretmezler de hayatta hiç kullanılmayacak bir kısım kuru malumatlar verirler. Bu sıkı ilişki her bir noktada evrenin tamamını gösterecek keyfiyettedir.
Ciltler, tenler içerisindeki hastalığı açığa vuran birer aynadır. Doktorlar numune aldıradursun, onun yüzüne bakabilirsen her şeyini tetkik edebilirsin. Edebilirsen! Gözün kalbin aynası olup düşünceleri ele verdiği gibi. ODTÜ parmak izinden insan simasını resmeden bir teknolojiyi bu yakınlarda buldu ve genelkurmay geliştirmesi için ondan beklenti içerisinde.
Hep evreni siyah ve karanlık sanadurduk. Son yıllarda evrenin, yeşilin koyu bir tonunda olduğu keşfedildi. Renk terapistleri bunun gözü dinlendirip dinginlik verdiğini söylerler. Yıldızlara bakmanın aklı artırdığı değneklerle ve EFG taramaları ile kanıtlandı. Ben de neden eskiden âşıklara gökyüzüne bakmaları tavsiye edilir diye düşünürdüm. Hele bir gece perdeleri açıp yere sırtüstü uzanarak karanlıkta yıldızları seyrederken dans eden veya halay çekenlere alternatif bir topluluk gördüğümde hayretimi gizleyememiştim. Doğal olmayanı tüketmekle tüketenler bu zevki sorgulaya dursunlar isterse. Hamuru gözyaşı ile yoğrulmuş gönüller onu ister. Sineler onu özler. Gerisi hiç.
İnsanı oluşturan zerrelerin birbirleriyle haberleşmede kullandıkları manyetik alanın sinyalleri birbiriyle uyum içindedir. Bu sinyaller dünyayı kafes gibi saran manyetik alan ile de uyum içinde. Astronotlarda görülen adale ağrısı, baş ağrısı ve baş dönmesinin sebebi de dünya manyetik alanının eksikliği. Bu alanı tahrip eden yine biziz.
Manyetosferin dengesi bozulursa kuşlar yönünü bulamaz, fay hatları dünyayı başımıza yıkar. Ele avuca sığmayan görünmez bir tavan. Bu manyetik alan ile yerçekimi ve miktarları ile havadaki gazların oranı ile güneş ışınları geniş açı ve miktarlarıyla, suyun yoğunlaşma ve buharlaşma denge ve zamanları, toprağın doğurganlık zamanı ve şartları, bünyelerdeki su miktarıyla ayın çekimleri, 300.000 çeşit bitki ve bir milyondan fazla hayvanın eşsiz ve harikulade yapılarına kadar öyle bir uyum, denge ve ölçü bulunur. Allah’ım bu kadar mı olur? Bu kadar olur.
Doğallık dengeyi idame ettiği gibi tedaviyi de içerir. Avrupa’da yapılan bir araştırmada seslerin ve müzik aletlerinin insan üzerindeki etkileri incelenmiş ve neticede insana en çok tesir eden, onu rahatsız etmeyen tedavi görevi yapanın çıplak insan sesi olduğu tespit edilmiştir. Yine Kanada’da müziğin hafızaya etkisini test eden bir araştırma da bir lise öğrencisine okul çıkışı her gün 3 saat adrenalini yüksek müzikler tecrit bir ortamda dinletilmiş, iki ayın sonunda bir gün genç evinin yolunu unutmuştur. Doğal olmayanın yaptığı tahribat budur. Oysa Kayseri’nin meşhur Tarihi Gevher Nesibe Hastanesi’nde senelerce deliler su sesi ve kuş sesi gibi doğal seslerle tedavi edilmiştir.
Reçete dört harfli bir kelime: doğa. Kara enerjiler yerine yeşil enerji. Doğal olan dengeyi korumanın olmazsa olmazıdır. Antibiyotiklerimiz yoğurt, bal ve soğan. Vitamin ilaçları meyvenin kendisidir. Her sebze olması gerektiği zamanda, olması gereken hızda ve ağırlıkta olması en yararlı halindedir. Kilo kaldırsın diye hormon sıkmanın, hızlı büyüsün diye kimyasal vermenin zararları… Suni gübre ile yetiştirilen patatesin zararları öyle oldu ki toprak yeniden tanımlanmalı. Kıyıya vuran balıklar, İlaç mümessillerine sağlığımızı satan doktorlar. Doğa ile oynayan kaç milyar insan ki doğa oyun oynamaz. Sentetik vitaminlerin yapımı aşamasında ortaya çıkan toksitlerin zararları, naylon ağırlıklı giysilerin, pet şişelerin, hazır sütlerin, jölelerin, sezeryanla doğumun, prezervatif ya da hap kullanmanın, kablosuz bağlantı ve cep telefonlarının, kuru hava ile çalışan süpürgelerin zararları…
Gıdalardaki kaktı maddelerinin, kayısı kurutmada kükürt kullanmanın, muzu sarartmada samanın, pul biberde kiremit tozu sever miydiniz? Aspirin, novalgin birer uyuşturucu ve sinirleri iptal edici. Ozonu delen, astıma yol açan parfümler. Bağımlılık, nikotin, kafein, carmin, etil alkol. Hatta bıçakla kesip atma ve vitamin kaybı yerine dokunmalı, dokunabildiğini kullan.
Savaş yerine evrenle dans. Çünkü birbiri ile karşılaşan iki frekans birbirini yok eder. Üretilen teknoloji doğadan okey aldı mı, TSE, ISO 9001’e bakma. Merkezinde insan yerine para ve malın bulunduğu sistemlerden onay almak ne anlama gelir. Dünyanın en büyük tahripçileri, belki teröristleri, Kyoto kaçakları. Korku ve şekil devletlerinin emniyet ve özden uzak insanları daha ne kadar kendilerini aldatmaya devam edecekler. Eroin gibi bir kısım kötü alışkanlıkları olmasa bu noktada İskandinavya ülkeleri özenilecek durumda.
Yarısının obez, diğer yarısının açlıktan öldüğü bir dünyada nezaketen değil, aba altından sopa gösteren doğa ve artık doğal olana açılan savaşın süvarileri bir ucu insana dokunan yönüne karşın; nabzını tutup ona şöyle der dostum: Korkarım ölümüm yine kendi elinden olacak. Neden çünkü dengeyi bozdun, hakkında çıkarılan idam fermanı yolda mekâna ulaşmak üzere.