Doğru bilgiye akıl yoluyla ulaşılabileceğini savunan akımdır.
Sokrates (469 – 399)
Sokrates hiçbir yazılı eser bırakmamıştır. Onun düşünceleri, öğrencisi Platon’un eserleri aracılığıyla günümüze ulaşmıştır.
Sokrates’e göre bilgilerimiz doğuştandır. Ancak bu bilginin hatırlanması ve bilinç düzeyine çıkarılması gerekir.
Sokrates bilgileri ortaya çıkarmada, kendine özgü bir yöntem kullanır. Bu yönteme diyalektik yöntem denir. Diyalektik yöntemin temelinde tartışma ve soru sorma vardır. Bu yöntemde Sokrates, çok şey bildiğini sanan kişiye aslında hiçbir şey bilmediğini göstermek için karşılıklı konuşma yapar. Buna ironi denir. Daha sonra bir şey bilmediği ortaya çıkan kişiye sorduğu sorularla onun zihninde gizli olarak bulunan bilgileri ortaya çıkarır. Buna ise maiotik yani doğrultma sanatı denir.
Platon (427 – 347)
Platon’a göre iki ayrı varlık olanı vardır: Gölgeler dünyası, idealar dünyası. Gölgeler dünyası, beş duyu organımıza konu olan, devamlı bir değişim içinde ve bu yüzden kesin olarak bilinebilmesi olanaksız olan dünyadır. İdealar dünyası ise, sürekli var olan, değişmeyen, cisimsel olmayan, öncesiz ve sonrasız olan, mükemmelliğin varolduğu asıl varlık alanıdır. İdeaların bilgisi duyularla değil akılla kavranır. Bu nedenle kesin bilgiler doğuştan var olanlardır.
İdeaların bilgisi doğru, genel geçer ve mükemmel olan bilgidir. Platon, bu bilgiye episteme adını verir. Duyularla edinilen, aldatıcı, değişken olan bilgi bilgiye de doxa (sanı) adını verir.
Aristoteles (384 – 322)
Aristoteles, gerçek anlamında bilimsel bilginin, varlıkların nedenlerine ilişkin kanıtlanmış bir bilgi olduğunu söyler. Doğrunun değişmez olanın bilgisi olduğunu savunur.
Platon’un idea dediği şey, Aristoteles’e göre tek tek nesnelerin içindedir. Onların formu, yani özüdür. Dolayısıyla, bilgide yapılması gereken, tekil ile onun içinde bulunan tümel arasında bir bağlantı kurmak, tekili tümelden bir sonuç olarak türetmektir. Bu ise tümdengelim yöntemidir.
Aristoteles de öğretmeni Platon gibi doğru bilgiye akıl yoluyla ulaşılabileceğini savunur. Ancak Aristoteles, Platon gibi bilgilerimizin doğuştan geldiğini değil, akıl yoluyla kavranıldığını söyler.
Aristoteles’e göre akılda doğuştan bulunan şey öğrenme yetisidir. Akıl bu yetiyi kullanarak hem ideayı hem de maddeyi kavrayabilir. Doğru bilgiye ulaşabilir.
René Descartes (1596 – 1650)
Descartes da doğru bilginin kaynağını akılda görür. Descartes her türlü bilgiden şüphe etmek gerektiğini, hiçbir bilginin verildiği gibi kabul edilmemesi gerektiğini savunur.Descartes ancak şüphe edemeyeceğimiz tek şeyin, şüphe ettiğimiz olduğunu bunun bir düşünme olduğunu, düşünmek için de bir özneye ihtiyaç duyduğumuzu söyler. O halde düşünebiliyorsak varız der. Descartes için şüphe doğru bilgiye ulaşmada bir araçtır.
Hegel (1770 – 1831)
Akılcılık, Hegel ile zirveye ulaşmıştır. Hegel, “Akla uygun olan gerçektir, gerçek olan da akla uygundur.” sözüyle akıl ilkeleriyle varlık ilkelerinin aynı olduğunu açıklamıştır. Ona göre varlığın bilgisine salt aklın sınırları içinde kalınarak ulaşılabilir; bunun yolu ise felsefedir.
Hegel’e göre temel bilim mantıktır. Mantık ilkeleriyle elde edilen bilgi, varlıklara tıpatıp uyar.
Hegel, her şeyin değişme ve hareket halinde ve birbirine bağlı olduğunu düşünür, ona göre, değişmenin yasası olan diyalektik, üç adımdan oluşan, bir düşünme yöntemidir.Diyalektiğin temel ilkesi çelişmedir. Her şey zıttı aracılığıyla gelişir. Tez, antitezini gerektirir. Bu ikisi daha yüksek bir düzeyde senteze ulaşır. Örneğin;