Doğu Türkistan Kan Ağlarken
(Ali Haksever)
Zulüm tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. Zulümler, haksızlıklar insanlık var olduğundan beri var olmuştur. İnsanlığa uygulanan bu zulüm ve işkenceler kimi zaman dozuna arttırırken kimi zaman daha hafif bir şekilde devam etmiştir. Fakat çağımızda uygulanan insanlık dışı politikalar zulmün zirve dönemini yaşadığını göstermektedir. Birçok İslam beldesi günümüzde bu insanlık dışı uygulamalardan nasibini almaktadır. Bunlardan biri de Komünist Çin işkencesi altında katliama maruz bırakılan Doğu Türkistan'dır.
Türk-İslam medeniyetinin beşiği olarak kabul edilen Doğu Türkistan 250 yıldır Çin zulmü altında ezilmektedir. Ancak Doğu –Türkistan'ın diğer zulüm altındaki Müslüman ülkelerden farkı tamamen unutulmuş olmasıdır. Mazlum Uygurlar, Çin hegemonyası altında kaderine terk edilmiştir. Türlü katliamlara işkencelere tabi tutulan Müslüman Türkistan halkı esarette olmanın verdiği hüzünle kan ağlamaktadır.
Doğu Türkistan halkı, İslam dinini benimseyerek Müslüman olma şerefine nail olan ilk Türklerdendir. Bu topraklarda Kara hanlılar, Gazneliler, Selçuklular gibi devletler hüküm sürerek Türkistan'a altın çağını yaşatmışlardır. Bu topraklarda yetişen İmam Buhari, İmam Tirmizi, İbn-i Sina, Farabi, Fergani, Zemahşeri gibi âlim ve bilginler yazdıkları eserlerle asırlarca İslam dünyasını aydınlatmışlardır. Bunun yanında Divan-ı Lügat-it Türk'ün yazarı Kaşgarlı Mahmut, kutadgu bilig'in yazarı Balasagunlu Yusuf Has Hacib ve Atabet'ül Hakayık'ın yazarı olan Yüknekli Edib Ahmet gibi Türk-İslam medeniyeti hazinesine büyük katkılar sağlamış kişiler de bu altın medeniyet topraklarında yetişen isimlerdir.
Doğu Türkistan'ın sahip olduğu coğrafi konum Çin açısından oldukça önemlidir. Çin'in batıya açılan kapısı mahiyetindedir. Ülkede bulunan maden rezervleri de bu toprakları vazgeçilmez kılan nedenlerden biridir. Doğu Türkistan petrol, uranyum, demir, kömür, altın, volfram, tuz, doğalgaz gibi stratejik yeraltı ve yerüstü zenginliklerine sahip bir ülkedir. Bütün Çin'de mevcut 148 çeşit madenin 118 çeşidi Doğu Türkistan'dan çıkarılmaktadır. Dünyanın en zengin ülkelerinden olması gereken Doğu Türkistan yoksulluk içinde yaşamaktadır. Bütün zenginlikleri emperyalist Çin tarafından sömürülen Doğu Türkistan halkı açlığa mahkûm edilmiştir.
Çin bu toprakları işgal etikten sonra bu topraklara, “yeni kazanılan yer” anlamını taşıyan, “Xinjiang” (Sincan) adını koymuştur. İşgal ettiği yıllardan itibaren Müslüman Uygur halkını esaret altında baskı ve şiddete maruz bırakmıştır. Çeşitli dönemlerde ortaya çıkan bağımsızlık mücadelelerini şiddetli bir şekilde bastırarak halkı yıldırmaya çalışmıştır. Kızıl Çin'in Uygurlara uyguladığı asimilasyon politikası bir türlü istenilen amacı gerçekleştirememiştir. Halkın kullandığı alfabeyi Maocu Çin hükümeti dört kez değiştirmiştir. Bu alfabe değişiklikleriyle nesillerin sahip olduğu kültür birikimi kopukluk yaşamıştır. Bütün bunlara rağmen Uygurlar eski kültür ve geleneklerine devam ederek Çinlileşmekten kurtulmuşlardır. Bunun üzerine Çin asimilasyondan vazgeçerek halkı katletme politikasına yönelmiştir. Soykırımlar ve yok etmeler her geçen gün artarak devam etmiştir.
Doğu Türkistan'daki vahşetin en garip yönü, dünya tarafından bilinmemesi ve hatırlanmamasıdır. Çin'in kapalı kapılar ardında yaptığı bu katliamları dünya duymamakta ve mazlum Doğu Türkistan halkı sesini duyuramamanın burukluğunu yaşamaktadır. Doğu Türkistan'ın uzun süre sürgünde yaşayan merhum lideri İsa Yusuf Alptekin, Türkiye'de yayınlanan Doğu Türkistan Davası ve Unutulan Vatan Doğu Türkistan adlı kitaplarında söz konusu baskı ve işkenceleri ayrıntılarıyla anlatır. Bu kitaplarda anlatıldığına göre, Doğu Türkistan‘da halka uygulanan baskılar, Sırpların, Bosna'da Müslüman Boşnaklara veya Kosova'da Arnavut çoğunluğa uyguladıklarından farklı değildir. Çin mahkemelerinin uyguladığı cezalar son derece vahşicedir. Diri diri toprağa gömmek, öldüresiye dövülen bir insanı çıplak halde karlarda yatırmak, iki bacağı iki ayrı öküze bağlanan bir insanı ikiye bölmek gibi “ceza”lar uygulanmıştır.
Doğu Türkistan Çin'in nükleer denemelerinin yapıldığı bir alan haline dönüştürülmüştür. “Nükleer Merkezi” ve “Atom Deneme Alanı ” Doğu Türkistan'ın Lobnor bölgesindedir. 1964'den bu yana 11'i yer altında olmak üzere toplam 44 nükleer deneme yapılmıştır. Bu denemeler sonucunda çevreye yayılan radyasyon sonucunda çevre kirliliği olmakta, tabiat tahrip olmakta, kansere yakalanma oranı artmakta ve doğan çocuklar ölü veya sakat doğmaktadır. Çin Bu bölgeyi adeta bir kobay telakki ederek en tehlikeli ve zararlı çalışmalarını burada yapmaktadır. Bu nedenle Müslüman Uygur halkının genetik yapısında bozulmalar ortaya çıkmıştır.
Maocu Çin hükümeti İslam'a ve Müslümanlara düşman olduğunu yaptığı uygulamalarla açıkça ilan etmektedir. Çin'in Doğu Türkistan'daki halka yaptığı baskının en önemli nedenlerinden biri de onların Müslüman olmasıdır. Çünkü emperyalist politikalarını engelleyecek tek engelin İslam olduğunu anlamıştır. Halkı dininden vazgeçirmek için her türlü barbarlığı çekinmeden göstermektedir. En katı dönemini komünist diktatör Mao'nun 1966–1976 yılları arasında uygulattığı Kültür Devrimi esnasında yaşadı. camiler yıkıldı, Kuran kursları kapatıldı, bütün imkânlarla dinsizlik propagandası yapıldı. Çin İslam'a karşı açtığı bu savaşı aralıksız sürdürmektedir. Günümüzde 18 yaşın altında olan kişilerin Kuran öğrenmesi yasaktır. Toplu namaz kılanların tutuklanarak işkenceye tabi tutulması veya idam edilmesi olağan hadiselerdendir. Çin'in son uygulaması, camilerin giriş kapılarına asılan listeler ile toplumun pek çok kesimine camide ibadet yasağı getirilmesidir. Bu listeler yabancıların dikkatini çekmesin diye merkez camilerinde yokken küçük kent ve kasaba camilerinde asılı bulunmaktadır. Kurban kesmek için bölgeye giden İHH İnsani Yardım Vakfı ekibininin belirttiğine göre, camiye girmesi yasak olanlar şöyle sıralanıyor: Partiye girmeye namzet öğrenciler, devlet memurları, işçi ve emekliler, 18 yaşın altındakiler, kent yöneticileri ve memurlar, kadınlar. Öte yandan, camiye girmesi yasak olan kişilerin, caminin avlusuna bile giremedikleri belirtiliyor. Bu yapılanların perde arkasında şüphesiz, Çin'in materyalist felsefesi yatmaktadır.
Doğu Türkistan'da Müslümanların sadece iki çocuk sahibi olmasına izin veriliyor. Kadınlar kürtaj yapmaya zorlanarak çocuk sahibi olmaları engellenmektedir. Ayrıca Uygur Türklerinin yurtdışına çıkması neredeyse imkânsız hale getirilmiştir. Müdahale edilen konuların en önemlilerinden biri de eğitimdir. Doğu Türkistan'da eğitimde Çince zorunlu olarak dayatılmaktadır. Uygur gençlerinin üniversite tahsili görmeleri zorlaştırılarak eğitimleri engellenmektedir. Bu üniversitelerde okumasına imkân tanınan Müslüman öğrencilerin oranı ise ancak %20'dir. Bunun yanında okullarda din dersi programlarının esası ateizm üzerine bina edilmiştir. Öğretmen olabilmek için komünist olmak şartı koyulmuştur.
Komünist Çin, Uygur halkına bir yandan etnik temizlik yaparken diğer yandan ise Doğu Türkistan'ı Çinlileştirmeye çalışmaktadır. Çin'deki nüfusu Doğu Türkistan'a aktararak nüfus çoğunluğunu elde etmek istemektedir. 1953 yılında bölgede %75 Müslüman, %6 Çinli yaşarken bu oran 1982 yılında %53 Müslüman, %40 Çinli'ye yükseldi. 1990 yılında yapılan nüfus sayımında ulaşılan %40 Müslüman, %53 Çinli nüfus oranı bölgedeki etnik temizliğin boyutlarını göstermesi açısından son derece önemlidir.
Doğu Türkistan topraklarında bu vahşetler yaşanırken Türk –İslam dünyası adeta sırtını dönmüştür. İşgalinden itibaren hiçbir destek görmeden yalnız başına bu zulmü göğüslemiştir. Kimi dönemlerde oldukça başarılı direnişler sergilemelerine rağmen Çin esaretinden kurtulamamışlardır. Bu bağımsızlık hareketlerinde adı öne çıkan Osman Batur, Çin işkencelerine başkaldıran efsanevî bir kahramandır. Kısa da olsa, bir dönem için milletini Çin işkencelerinden kurtardı. Bu başarısı sebebiyle de işkence uygulanarak şehit edildi. Osman Batur gibi niceleri “esarete tahammülümüz yok!” diyerek mücadeleden geri durmadılar.
Kızıl Çin'in işkenceleri altında inleyen yalnız ve hüzünlü Doğu Türkistan halkının maruz kaldığı bu insanlık dışı muameleler şahit olanların yüreğinde derin kederlere yol açmaktadır. Bu baskı ve zulmün bitmesi için dünyanın Doğu Türkistan halkını hatırlaması ve yanında olduğunu hissettirmesi gerekmektedir. Doğu Türkistan da ümmetin kanayan bir yarasıdır ve Çin istilası o toprakları kana boyamıştır.
Bu yazıyla Ali kardeşim içinde yaşadığımız lanet durumların önemli bir nedenini yüreği Türklük sevgisi ve coşkusuyla dolu olan bir duyarlılıkla ele alıyor. Kalemine sağlık Ali kardeşim.
Ama yıllardır ülkemizin yönetimine hakim olan zihniyetin Zalim Çin’in materyalist zihniyetinden farkı olmadığını görüyoruz.
Sanki bu pis ve rezil,insanlıktan uzak Çin milletiyle yaşadığımız tarihi gerçekler yokmuş gibi ilşkilere girmek, bugün neredeyse kıçımızın donuna kadar Çin mallarının pazarlarımızı işgal etmiş olmasını anlayamıyorum. 13 yüzyıl öncesinden bizi uyarmış olan Bilge Ata’yı nasıl unuturuz?Çin milletinin nasıl bir millet olduğunu bizzat en çetin ve en yalın olarak yaşamış tecrübesiyle yontturduğu taşla bize boşuna mı ulaştırma kaygısını bu kadar derinden duymuştur. Ötükeni (özünü) terk edersen, ne olacağını boşuna mı söylemiş.
Ey TÜRK uyan artık!
Yoksa tarihi vasıflarını mı kaybettin? Köle olarak yaşamaya mı karar verdin?
Eğer öyleyse Oğuz Ata’mızın duası gerçek olsun ! Özünden, yolundan sapmış Türk yok olsun!
Yok ben köle yaşayamam diyorsan :Oğuz Atan bütün bu durumlarla nasıl baş etmiş,Bilge Ata’n bu pis oyunları nasıl bertaraf etmiş, bilgini ,yüreğini Türklük şuurunu takınarak defalarca oku oku oku oku oku ki ne yapacağını kesinlikle bulursun!
Tanrı TÜRK’ü korusun ve yüceltsin!
Sevgiler.
MEHMET TANYERİ