Bilgilerin sonradan yani deney yoluyla kazanıldığını savunan akımdır. Empirist filozoşara göre bilgilerimiz doğuştan aklımızda bulunmaz. Yaşam içerisinde bu bilgilere ulaşırız.
john locke (1632 – 1704)
John Locke insan zihnini doğuştan boş bir levhaya (Tabula Rasa) benzetir. İnsan yaşadığı deneyimler sayesinde bilgi edinir. Aklımızda bulunan bütün bilgiler bu deneyimlerin sonucunda elde edilmiştir. John Locke da tüm empirik filozoşar gibi doğuştan bilgi düşüncesine karşı çıkar.
Locke'a göre iki tür deneyden söz edilebilir. Bunlar,
dış deney: Nesnelerin soğukluk, sıcaklık, yumuşaklık gibi duyu yoluyla edinilen niteliklerini dış deneyle elde ederiz.
İç deney: Dış deneyden gelen malzeme ruhumuzda işlenirken bu etkinliği duymak ve yaşamakta meydana gelir.
Locke'a göre, fikirler de iki çeşittir. Bunlar,
Basit fikirler : Duyumlar ve ruhsal olaylar ilişkin fikirlerdir. Zihin pasiftir, sıcak, soğuk, haz, güç vb. gibi
Birleşik fikirler : Basit fikirlerin birleşmesiyle oluşur. Zihin tarafından üretilirler. Zihin aktiftir; canlılar, insanlık, kötülük vb.
David Hume (1711 – 1776)
“İnsan Doğası Üzerine Bir İnceleme” adlı eserinde doğa ve fikir yasalarının sadece insan alışkanlıklarından ibaret olduğunu anlatmaya çalışır.
Hume'a göre algılar iki şekilde ortaya çıkar. Bunlar:
İzlenimler, duyum ve duygulanımlardır. Sevgi, nefret, arzu ve istek de izlenim olarak kabul edilir. Fikirler ise bu izlenimlerin canlılığını yitirmiş halidir.
Tüm bilgilerimiz, özellikle bilimsel bilgilerimiz nedensellik ilkesine dayandığından, evrendeki her oluşumun bir sebebi vardır. Aynı şartlar altında aynı sebebler aynı sonuçları doğurur.
Hume'a göre nedensellik ilkesi ile, dış dünyadaki izlenimlerle algılanamaz. Nedensellik, alışkanlıktan başka bir şey değildir. Sebeb ve sonuç arasındaki ilişki açıklanamaz, ancak düşünülebilir.
David Hume da insanın ancak izlenimler yoluyla bilgi edinebileceğini savunur. Hume'a göre izlenimler bize bilgi veren yegane araçtır.
Bir başka empirist filozof olan Berkeley için de doğru bilgiye ulaşmak mümkündür. Bilgiler doğuştan değil sonradan kazanılır. Bu bilgilerin kaynağı da dış dünyaya dair somut algılarımızdır. Dolayısıyla Berkeley'e göre biz sadece algıladığımız şeyleri bilebiliriz. Ona göre; “Var olmak, algılanmış olmaktır.”
Bilgilerimizin kaynağını yalnızca akıl ya da yalnızca deneyim olarak gören anlayışların eleştirisini yapan akımdır.
Immanuel Kant (1724 – 1801)
Kant'a göre “Her bilgi deneyle başlar, ancak deneyden çıkmaz.” Ona göre geçerli bir bilginin ortaya konması, özneden gelen öğelerle nesneden gelen öğelerin varlığını gerektirir.
Kant'a göre, bilginin meydana gelmesi için hem deney hem de akıl gerektirir. Zihin formlarının içi boştur; duyu verileri bunların içini doldurur. Böylece, zihin formları sayesinde duyu verileri düzene sokulur. Kant bu görüşünü “Görüsüz (deneysiz) kavramlar boş, kavramsız (aklın kalı pları olmaksızın) görüler kördür.” diyerek dile getirir.
Kant, bilme sürecinde aklın ve deneyin katkılarını ortaya koyabilmek için aklı “mahkemeye çıkarır.” Amacı, aklın sınırlarını, neleri bileceğini ve bilemeyeceğini belirlemektir. Ancak burada sorgulayan da sorgulayan da sorgulanan da akıldır. Yani akıl kendi belirlemektir. Ancak burada sorgulayan da sorgulanan da akıldır. Yani akıl kendi kendini eleştirmektedir.
Immanuel Kant bilgilerimizin kaynağını yalnızca akılda gören rasyonalistleri eleştirmiş, dış dünyanın bilgi edinmek için gerekli olduğunu savunmuştur.
Diğer yandan doğru bilginin biricik kaynağı olarak deneyimi gösteren, zihni boş bir levha gibi gören empirizmi de eleştirmiştir. Kant'a göre duyumlarımız yoluyla dış dünyadan birtakım algılar elde ederiz. Daha sonra bu algılar zihnimizdeki kategoriler sayesinde bilgi haline gelir. Kısaca; doğru bilgiye ulaşmak mümkündür ama bunun için zihin ve deney ikisi birlikte gereklidir.