Sanatın kendisi, insanlık tarihi kadar eskidir. Sanat insana özgü bir anlam ve içerik ifade eder. insanlık tarihi kadar eski olan bu olguya her dönemde farklı anlamlar yüklenmiştir.
Kimi zaman sanat, insanın estetik kaygıyı göz önüne alarak duygu ve düşüncesinin ifade edilmesi olarak kabul edilirken, kimi zaman insanoğlunun yarattığı yapıtlarda güzellik ülküsünün ifadesi biçiminde tanımlanmıştır.
“Sanat eseri; duygulanım, heyecan, hayal gücü, yetenek katılarak oluşan, insan ürünü bir olgudur. Sanat eseri somut gerçekliği olan bir varlıktır. Bir şiir, bir tiyatro, bir beste sanat eseri olan estetik objelerdir. Bir ürünün sanat eseri olarak belirlenmesinde bazı temel öğeler vardır. Bunlar: Estetik obje : Sanatçının sanat eserine çevirmek istediği her şeydir.
Estetik suje : Objeyi estek açıdan ele alan öznedir.
Estetik değer : insanın estetik algısına neden olan değerin kendisidir.
Estetik yargı: Sanat eseri hakkında ortaya konan beğeni yargısıdır.
Estetik tavır : Öznenin estetik değer taşıyan nesneye gösterdiği tepkinin içeriğidir. Sanat özgün ve biriciktir. Sanatçının bir defeya mahsus ürettiği eserdir. Çünkü sanatçı eserini oluştururken duyduğu heyecan ve duygulanımı bir daha yaşayamaz. Bundan dolayı sanat eseri, sanatçının özgünlüğü ve yaratıcılığını taşır, yani özneldir.
Sanat eseri fayda amacı güdülmeden ortaya konur. sanat eserinin estetik haz vermenin dışında bir amacı olamaz. Sanat eseri sanatçının öz ve biçim arasında kurduğu dengenin bir sonucudur.
Estetiğin asıl amacı, bulanık olan duyusal bilginin mükemmelliği üzerinde durmaktır. Duyusal bilginin mükemmelliği güzellik adını alır, buna göre, estetiğin konusu güzelliktir.
Estetiğin konusu içine giren tek problem alanı güzellik ve estetik değerler değildir. Sanat da estetiğin konusuna dahildir. Çünkü sanatın amacı sanat eserlerinde güzelliği ya da estetik değerleri ortaya koymaktır. Estetik kelimesi, Yunanca “aisthesis” kelimesinden gelmektedir. Genellikle duyu verisi anlamında kullanılır. Estetik, duyusal alana ait bilgileri konu olarak seçer, inceler ve araştırır. Estetik duyusal alanla ilgili tüm bilgileri değil, yalnızca güzel ile ilgili olanları araştırır. Antik Yunan'a ait bir sözcük olan estetik; algılamak anlamındadır.
Estetik, bir güzellik felsefesidir. Güzel üzerine düşünme ve onun ne olduğunu araştırma etkinliğidir. Ş 18. Yüzyılda Baumgarten (1714-1762) tarafından kurulmuştur. Her ne kadar estetik bağımsız bir felsefe disiplini olarak iki yüz yıllık bir geçmişi gösteriyorsa da, aslında estetik problemler ile uğraşma daha ilkçağa kadar gezi gider.
Uzun bir geçmişe sahip olan estetik problemler özel bir ad altında toplanmamıştı. işte, Baumgarten bu problemleri ortak bir ad altında toplayarak ona estetik adını vermiştir.
Estetiğin, yalnızca güzeli incelemesi alanını çok daraltır. Çünkü güzellik çağdan çağa, insandan insana değişebilen bazen de evrensel bir genişlik kazanan bir değer yargısıdır.
Estetik güzel ile ilgili tüm değerleri inceler. Nitekim yüce, zarif, çocuksu, hoş, alımlı, trajik, dramatik hatta çirkin değerleri de onun konusu içine girmektedir.
Günümüzde estetik, güzelin ve güzel sanatların yapısını inceleyen bir felsefe disiplini olarak kabul edilmektedir. Estetik olaylar da, tıpkı bilgi olayında olduğu gibi, bize suje ile obje arasındaki ilgiyi gösterir ve tıpkı bilgi sürecinde olduğu gibi, özne ile nesne arasında kurulan bağ sonucunda meydana gelmektedir. Estetik olay da, estetik olarak algılayan suje ile bu sujenin estetik algı ile kendisine yöneldiği varlık, doğa ya da sanat eseri dediğimiz obje arasındaki ilgidir. Bir yanda estetik bir obje, öte yanda bu objeye yönelmiş, onu estetik olarak algılayan, ondan zevk alan bir suje bulunur.
Bu görüşe göre insanlardan bağımsız bir estetik değer yoktur. Herhangi bir nedenle Newton yerçekimi yasasını keşfetmeseydi “Genel Çekim Kanunu” başka bilim adamlarınca er ya da geç bulunmuş olacaktı. Ayrıca bu bilgi kim tarafından nerede ve ne zaman yapılmış olursa olsun kendi özü gereği başka türlü de olamazdı. Çünkü bilimsel gerçekler bilim adamının kişiliğine bağlı değildir. Sanatta ise durum tamamen farklıdır: Eğer Kafka “Şato”, Dostoyevski “Karamazov Kardeşler”, Tolstoy “Savaş ve Barış” ya da “Anna Karenina” veya Oğuz Atay Tutunamayanlar” romanlarını yazmasalardı ya da Picasso “Guernica”, Leonardo da Vinci “Mona Lisa” adlı tabloları, Rodin “Tanrının Eli” adlı heykeli yapmamış olsalardı; bu eserler başkalarınca yazılmış veya yapılmış olmayacaktı.
Bu durum, sanat eserinin biricik olma özelliğinden kaynaklanmaktadır. Yani her sanat eseri özgün ve tektir. Bir eserin aynısından bir kez daha üretilmesi söz konusu olamaz. Ayrıca yine sanat eserinin bu özelliğine bağlı olarak, sanat eseri bir defa oluşturulduktan sonra, yeniden ele alınamaz, düzeltilemez, yanlışlanamaz. Önce David Hume ile Immanuel Kant'ta; daha sonra, on dokuzuncu yüzyıl psikolojik estetiğinin izleyicilerinden Volkelt ile Lipps'te, sonra da Santayana ile çağımızda estetik öznelciliğini destekleyenlerde görüldüğü üzere, “güzel-olan” ile öbür estetik kategorileri,
Bu anlayışa göre, eğer bir nesne “güzellik” değeri olan belli özellikler barındırıyorsa, o nesnenin başkaları tarafından farklı oranlarda ya da farklı biçimlerde güzel olarak algılanması olanaksızdır. Dolayısıyla güzeli insan değil, nesneye ait birtakım özellikler ortaya çıkarmaktadır. Nesnelere ait belli formlar, nesne hakkında “güzeldir” ya da “güzel değildir” yargısını oluşturulmasına sebep olur. Eser güzellik değerini kendinde taşır. Yine nesnelci anlayışa göre; öznenin yani insanın heyecan, coşku yaşayabilmesi için; duygularıyla yöneldiği varlığın; insanı heyecanlandıracak bazı niteliklerinin bulunması gerekir.
Nesnelci estetik anlayışı sujeden daha çok, estetik nesneyi yani objeyi ön plana çıkartan bir yaklaşımdır.
Güzel İle İlgili Sorgulamalar
insanlık tarihinin belli bir döneminden sonra düşünürler; güzelin ne olduğunu, nasıl mümkün olabileceğini sorgulamalardır. Felsefenin ortaya çıkmaya başladığı tarihlerde, öncelikle
varlık alanına, yani doğanın kendisine yönelik olan sorgulamalar, zaman geçtikçe insana ve onun etkinliklerine yönelmiştir. işte bu yönelimlerden biri olan sanat, değerler alanına ait
yeni bir problem alanı yaratmıştır. Bu problem alanı; güzelin, ortak estetik yargının, sanatın ne olduğunun irdelendiği sanat felsefesidir. Estetik alanındaki sorgulamaların, sadece insan yaratısı olan sanata yönelik çabasında, doğada kendiliğinden varolan güzel değil de; irade sahibi, duyguları olan ve bunu türlü şekillerde yansıtan insana ait estetik yaratılar ele alınmaktadır.
Buna göre;
türünden sorularla karşılaşılan sanat felsefesinde amaç, insanın en önemli yapıp etmelerinden birini, yani sanatı objektif bir tavırla ve sorgulamak ve çözümlemektir. Estetik olgusu nesnenin niteliklerine aittir veya nesnenin niteliklerinden kaynaklanır. Bu nedenle nesnelci yaklaşım, nesnenin estetik özelliklerini, estetik olma olanaklarını ve buna ait değer yargılarını
incelemektedir.
“Güzel nedir?” sorusu, sanat felsefesinin en önemli sorulardan biridir. ilk olarak felsefe tarihinin en önemli filozoflarından olan Platon tarafından ele alınmıştır. Bu soruya felsefe tarihinin ilk dönemlerinden bu yana filozoflar farklı açılardan yaklaşarak farklı yanıtlar getirmişlerdir:
Güzellik hem doğada hem de sanat eserinde bulunmaktadır. Ama bu iki güzellik birbirinden farklıdır. Aristoteles, “ “Doğada tiksinerek baktığımız şeyler bir sanat eseri haline gelince, onlara hoşlanarak bakarız.” diyerek doğa güzelliği ile sanat güzelliği arasındaki farklılığı dile getirmiştir.
Doğadaki güzellik, insandan bağımsız olarak var olan güzelliktir. Sanattaki güzellik ise insanın yaratıcılığı sonucunda ortaya çıkan güzelliktir. Bir şelalenin güzelliği ile o şelalenin resimin yapan ressamın yaptığı tablonun güzelliği birbirinden farklıdır. Şelalenin güzelliği insandan bağımsız bir güzelliktir. Ressamın yaptığı tablonun güzelliği ise insanın duyguları ile yarattığı güzelliktir. Düşünürlerin büyük bir kısmı sanat güzelliğini doğa güzelliğinden üstün tutar. Bu düşünürler, doğal güzelliği kavramanın ancak sanat güzelliği yoluyla mümkün olduğunu
savunurlar. Örneğin, Delacroix “Biz romantik olduktan, dağlar güzelleşti.” demiştir. Kant'a göre ise doğadaki güzellik ancak sanatçı bakışıyla farkedilebilir. “Doğa, bir sanat yapıtı olarak görüldüğünde güzeldir.” diyerek bu görüşünü belirtmiştir.
Doğruluk önermelerin ve bilginin bir özelliğidir. Bir yargının doğruluk değerini akıl süzgecinden geçirerek belirleriz. Güzellik ise beğeniyle ilgilidir. Beğeni söz konusu olduğunda
duyular ve duygular iş başındadır. Platon'a göre, mutlak doğruluk olan idealar aynı zamanda güzeldir. Hegel, “Biz güzelliğin idea olduğunu söylüyoruz; o zaman güzellik ve hakikat bir yandan aynı şeylerdir. Yani güzel olan aynı zamanda hakikattir de”. demiştir. Shaftesbury'e göre güzelliği belirleyen en önemli öğe doğruluktur. Ona göre, nasıl doğru ölçüler uyum ve müziğin güzelliğini yaratırlarsa, doğru orantılar da mimari bir yapıtı güzel kılar. Heidegger, “Eğer hakikat sanat eseri içine girirse, o zaman güzellik olarak görünür. Güzellik hakikatin varoluş çeşitlerinden biridir.” der. Kant'a göre güzellikle doğruluk arasında hiçbir ilişki yoktur. Ona göre doğru bilimsel alana aittir. Güzellik ise duyusal alana ait bir değerdir. Doğruluk ile güzellik birbirine indirgenemez.
Güzel ve iyi birbirinden ayrı değerlerdir. iyi düşüncesi bir amaca bağlıdır. Oysa güzellikte böyle bir amaç yoktur. Bir eseri seyrettiğimizde, onun neye yarayacağını pek düşünmeyiz.
Xenophenes'e göre “Güzel iyi olduğu gibi, iyi de güzeldir.” Platon'a göre “iyi”, ideaların ideasıdır. Ona göre iyi ve güzel aynı özdeştir. ikisinin de kaynağı “iyi ideası” dır. Aristoteles iyi ve güzeli aynı görür. Estetik olan, ahlaki olduğu sürece değerlidir. Dolayısıyla iyi diye nitelenen aynı zamanda güzeldir. Shaftesbury, “Dünyada en doğal güzellik, ahlaki doğruluktur;
yani erdemli yaşamadır.” diyerek güzel olanın aynı zamanda iyi olduğunu belirtir. Kant, güzel ile iyiyi birbirinden ayıran ilk filozoftur. iyi ahlakla ilgili bir kavramdır. Güzel ise estetik bir değerdir. Kant'a göre güzel, çıkar gözetmeden haz almaya konu olur. Güzel, hoşa giden şeydir. “Güzel”in eyleme ilişkin bir zorlayıcılığı yoktur.
Kant'a göre güzel ve hoş ayrı kavramlardır. Ona göre hoşlanma, bireysel olan bir duyguyu dile getirir. Güzellik ise ortak bir beyfeniyi ifade eder. Güzel olan her şey hoştur ve estetik haz verir. Fakat hoş güzeli içermeyebilir.
Yüce ve güzellik farklıdır. Güzel sınırlı, yüce ise sınırsızlığın ve sonsuzluğun eseridir. Güzellik karşısında hayranlık, çoşku duyarız; yüce karşısında şaşkınlık ürperti duyarız.
Kant, yüceyi, sonsuzluğun duyulur ifadesi olarak tanımlamıştır. Ona göre güzel, sınırlı olanı; yüce ise sınırsız olanı belirtir. Güzellik duygusu yalın, yücelik duygusu karmaşıktır.
Sanatın felsefeye konu oluşu, onun bir insan değeri olmasından kaynaklanır diyebiliriz. Çünkü farklı görüşlere sebep olabilen ve deneylenemeyen bir problem alanı g olan sanatla ilgili olarak felsefe, çeşitli fikirler üretecektir. Felsefede, sanatın; felsefenin konuları arasına nasıl girdiği tartışılır. Genel anlamda sanat; insanlar tarafından yapılan, gerçekleştirilen bir işin, bir eylemin adıdır ve insanın diğer eylemlerinde olduğu gibi, bazı sonuçlar üretir. Gerek sanatsal eylem, gerekse sanatsal üretimin belli bir amacı, işlevi, işleyiş süreci, kavramlardan örülü bir yapısı, sonuçları ve mesajları vardır.
Taklit olarak sanat yaklaşımına göre sanat, sanatçının doğada gördüğü varlıkları taklit etmesi sonucu ortaya çıkar. Bu yaklaşımın temsilcileri Platon ve Aristoteles'tir. Platona göre evren; idealar evreni ve görünüşler evreni diye ikiye ayrılır. içinde yaşadığımız görünüşler evreni gerçek dünyanın bir yansıması ve kopyasıdır. işte sanatçı bu nesneleri taklit (kopya) ederek eserini oluşturmaktadır. Bu nedenle Platon sanat eserini taklidin taklidi olarak adlandırır. Bu nedenle sanata değer vermez. Aristoteles'e göre de sanatçı doğayı taklit ederek, sanat eserini ortaya çıkarır. Fakat bu taklitte yani sanat eserini ortaya koymada ahlaki bir amaç vardır. Bu amaç insanları sanat aracılığı ile yoğun bir duygusal boyuta taşıyarak ruhun arınmasını
(katharsis) sağlamaktadır. Ayrıca Aristoteles; varlıkların yalnızca oldukları gibi değil, olması gerektiği gibi taklit edilebileceğini de savunur. Yine ona göre, sanat; yalnızca şu anda olanları değil, geçmişte olanları da, gelecekte olması beklenenleri de yansıtabilir.
Doğada sürekli değişmeler yaşanmaktadır. Oysa insan, sürekliliği olan, yok olmayan, değişmeyen bir şeyler aramaktadır. Buna göre insan; duygularıyla, düşünceleriyle, hayal gücü ile tinsel bir varlıktır. Ama doğanın tinselliği yoktur.
Sanatçı; tinselliğini kullanarak algıladığı maddi dünyaya; duygusallığını, hayal gücünü katar. Böylece maddi varlığı, tinsel bir varlık haline dönüştürür. Bu yaklaşıma göre sanat, mükemmel olanı arama etkinliğidir. Sanatçı bu etkinliğinde doğadan taklit yoluyla yararlanamaz. Çünkü doğa mükemmellikten yoksundur. Öyle ise sanatçı hayal gücünü ve yeteneklerini kullanarak sanat eserini ortaya çıkarmalıdır. Bu yaklaşımın temsilcisi Croce'ye (18661952) göre, sanat insan etkinliklerinin en özgür olanıdır. Sanatçının hammadde olarak almış olduğu izlenimleri birleştirerek, ayıklayarak bir senteze ulaştırması sanattır. Sanatçı, bu sentezi ruhunda oluşan estetik sezişle ifade eder. Bu ifade ediş tekil olarak, bir kereliğine ve sezgisel
olarak gerçekleşir.
Bu yaklaşıma göre oyun ile sanat arasında birtakım benzerlikler vardır. Bunlar: ikisi de insanı gündelik yaşam ve onun bağımlılıklarından, sıkıntılarından, kaygılarından uzaklaştırır. iki etkinlik de pratik olarak hiçbir fayda beklemeden yapılır. ikisi de insanı özgür kılar. Bu yaklaşımın temsilcisi, F. Schiller'e (1758-1805) göre; “insan oynadığı £ sürece özgürdür.”
Bu konuda birbirine zıt olan iki görüş vardır.
Hiçbir eser karşısında herkesin paylaşabileceği genel geçer bir estetik yargıya ulaşılamaz. Ortak estetik yargıların varlığını reddedenlerin başında Croce gelir. Croce'ye göre sanat, dışa vurulmuş bireysel bir ifadedir. Dolayısıyla herkesin bu ifade biçimi karşısındaki değerlendirmesi farkı olabilir.
En önemli öncüsü Kant'tır. Güzel beğenisi, çıkarsız bir hazdır. Çıkar gözetmeyen bir seyir, nesnedeki güzelliği görecektir. Herkes öyle bakarsa ortak bir estetik yargıya varılır.
Kant'a göre, “Bu şey güzeldir.” denildiğinde, o şeyden duyulan hazzın nedeninin herkesle bulunması gerektiğini düşünülür. Ortak duygu, zorunlu bir estetik duygudur. Bu duygu ortak estetik yargıyı gerekli kılar.
ÖRNEK: Bir tabloda gökyüzünün mavi, otun yeşil olmasını bekleyen kimseler, tabloda başka renkler görünce şaşırırlar. Oysa mavi gök ve yeşil çayırlara ilişkin her şeyi unutmayı
bir denesek; dünyaya sanki başka bir gezegenden şimdi gelmişçesine bakıp onu ilk görmüş gibi olsak, işte o zaman nesneler değişik renklerde görünürlerdi bize. Ressamlarda bazen başka bir gezegenden gelmiş gibi, dünyayı yepyeni bir gözle görmemizi isterler. Bize doğadaki varlıkların güzelliklerini görmeyi öğretenler de onlardır.
Onları izleyip onlardan başka bir şeyler öğrenirsek, pencereden bakmak bile heyecan verici bir serüvene dönüşecektir.
Bu parçada, sanat eserinin hangi özelliği vurgulanmaktadır?
A) Sadece, güzel olması amacıyla yapılması
B) Bir benzerinin olmaması
C) Belirli bir sanat akımının izlerini taşıması
D) Sanatçının öz ve arasında kurduğu dengenin bir sonucu olması
E) Dünyayı, alışık olunandan farklı bir anlayışla yansıtması
2000 ÖSS
ÇÖZÜM: Parçada doğadaki gerçekle, sanatta gösterilen gerçeğin aynı olmadığı, sanatçıların dünyayı başka bir gözle algıladıkları vurgulanmaktadır. Sanat insanlara bambaşka
bir pencereden bakmayı sağlamaktadır.
Yanıt E
ÖRNEK: Estetik, güzel üzerine düşünme çabasıdır. Refik Fersan'ın bir saz semaisi, Mikelanj'ın bir heykeli güzel olduğu, bizde hoş ve soylu duygular uyandırdığı gibi, bir atın
yürüyüşü veya bir kentin sokakları da güzel olabilir ve bizde benzeri duygular uyandırabilir. Estetik, güzeli bütün alanlarda, sanat felsefesi ise yalnızca sanat yapıtları çerçevesi içinde sorgular. Başka bir deyişle, sanat fesefesi, estetiğin kavram ve problemlerini sınırlı bir alanda inceler.
Bu parçaya dayanarak aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılamaz?
A) Güzellik sanat ile sınırlı değildir; başka alanlarda da söz konusudur.
B) Estetik, doğadaki veya çevremizdeki bir olayın güzel olup olmadığını sorgulayabilir.
C) Sanat felsefesinde ele alınan bazı kavramlar, estetiğin kapsamına da girer.
D) Güzel, hem estetiğin hem de sanat felsefesinin konusu olabilir.
E) Sanat yapıtı doğadaki güzelin, sanatçının yorumuyla yansıtılmaktadır.
1999 ÖSS
ÇÖZÜM: Soruda estetik kavramının sanat ve günlük alanda dahil olmak üzere güzel üzerinde düşünme faaliyetini kapsadığı, sanat felsefesinin sadece sanat yapıtlarındaki güzeli,
estetiği sorguladığı belirtilmektedir. E seçeneğindeki görüşe ulaşılamaz.
Yanıt E
ÖRNEK: Kimi sanatçılar dünyayı, ona ilişkin her türlü bayat algının, pembe ten, sarı veya kırmızı elmalara ilişkin her türlü önyargının dışında, yepyeni görmemizi isterler. Basmakalıp
düşüncelerden kurtulmak kolay değildir. Elbette ama; bu kalıplardan kurtulan sanatçılar, genellikle en ilginç, yapıtları veriyorlar. Bize, doğadaki varlıkların hiç düşlemediğimiz yepyeni güzelliklerini görmeyi öğreten de onlardır. Eğer onları izleyip onlardan bir şeyler öğrenirsek, pencereden dışarı bakmak bile heyecan verici bir serüvene dönüşecektir.
Bu parçaya göre, sözü edilen sanatçılar bize aşağıdakilerden hangisini kazandırmaktadır?
A) Heyecanları denetleme yetisi
B) Değerleri karşılaştırma yetisi
C) Renkleri doğadaki gibi algılama gücü
D) Farklı güzellik anlayışlarını kabul etme eğilimi
E) Doğadaki güzellikleri resme yansıtma isteği
2003 ÖSS
ÇÖZÜM: Sanatçılar eserlerini verirken her türlü önyargılardan uzak diğer insanlardan farklı güzellikleri farkederler.
Yanıt D
ÖRNEK: Büyük bir sanat yapıtı karşısında kişi, dünyaya bakış açısının genişlediğini, hem dünyayı hem de kendi benliğini kavrayışının derinlik kazandığını görür. Yeni bir ışık altında
bakar her şeye, birçok şeyi ilk kez görür; ama hep olgunlaşarak bakar. Her yapıtın dünyası, bir bakıma, onu algılayanın dünyasıyla bütünleşir; iki dünyanın karşılıklı alışverişinden kendi benliğinin aydınlandığını gözler kişi.
Bu parçada bir sanat yapıtının hangi özelliği vurgulanmaktadır?
A) insan doğasını yansıtması
B) Sanatçının duygularını dile getirmesi
C) izleyen kişiyi geliştirmesi
D) Bir eşinin daha bulunmaması
E) Bir yarar gözeltilerek yapılmaması
2001
ÇÖZÜM:Sanat eserlerinin, insanın düşünsel ve estetik gelişimini sağladığı, insanın dünyaya bakışını etkilediği, sanatçının dünyasını izleyen kişiyi zenginleştirip olgunlaştırdığı üzerinde
durulmuştur.
Yanıt C