Güneş Dil Teorisi
Geçen günlerde Güneş Dil Teorisi konusunda bir araştırma yapıyordum. Genel ağda yaptığım aramada, bu konuyla ilgili adamakıllı bilgi bulamadım. Birçok ağelinde kaynağı belli olmayan birkaç satırlık bilgiden başka bir içerik bulunmuyor bu konuyla ilgili. Hatta bazı kendini bilmez kişilerin yazmış oldukları bir yazıyı da üzülerek okudum. Atatürk ve Türk karşıtı bir duruşla yazılmış o yazı, birçok bölümünde gerçeklikten tamamen uzak tutumlarla işlenmiştir. İdeolojik görüşlerini tarihi çarpıtmak için kullanan ve bu yolla Türk insanının değerleriyle oynamaya kalkışan kişilerin de bu yazıyı okumalarını umut ediyorum.
1930’lu yıllarda, Türkçenin yabancı dillerin etkisiyle ne kadar geri plana atıldığı anlaşılmış ve bu yabancılaşmanın ortadan kaldırılması için çalışmalara başlanmıştır. Bu tarihten önce de bu konuda çalışma yapanlar olmuştur; fakat büyük çaplı ve etkili çalışmalar bu dönemden sonra başlamıştır. O yıllarda dilimiz, Arapça ve Farsçanın yoğun etkisi altındadır ve Türkçemizdeki yabancılaşma oranı %7-80’lere kadar ulaşmıştır. Şöyle ki Türkiye Türkçesi, büyük bir sayfalık metinde ancak birkaç sözcük veya dil bilgisi öğesiyle yaşamaktadır. Fakat burada değinilmesi gereken bir şey vardır: Bu yabancılaşma, büyük oranda “aydın” (?) kesimin yazı dilinde oluşmuştur. Kendini daha bilge gösterebilmek için, TÜRK‘ün olmayan bütün sözcükler ve kalıplar, yüksek kesimin diline alınmıştır. Halkın dili çok daha sadedir ve hatta bu dönemde yazılan metinleri, sıradan insanların anlaması da çok güçtür. Bu kötü durumun düzeltilmesi için, dilimizdeki yabancı sözcüklerin Türkçeleştirilmesi için çalışmalar yapılmak istenmiştir.
Yabancılaşmanın doruğa çıktığı dönemde, dilimizde olmayan sözcüklerin yerine yeni sözcükler alınmamış; tam tersine binlerce yıldır kullandığımız sözcükler bile atılarak yerlerine Arapça ve Farsçaları getirilmiştir. Bunun için dili yeniden canlandırıp özüne döndürmek daha kolay olmuştur. Özleştirme çalışmalarında, ilk başta dilimizdeki bütün yabancı sözcükleri atıp yerlerine Türkçe kökenli karşılıklarının koyulması düşünülmüştür. Bu anlayışla çalışan dil ve edebiyat bilginleri, dilimize yerleşip Türkçeleşmiş sözcükleri de dilden çıkarmaya başlamışlardır. “Kalem, kültür, insan” gibi Türkçeleşmiş sözcüklerin de dilden atılması gerektiği düşünülmüş; fakat bu sözcüklerin yerine koyulan Türkçe kökenli sözcükler eski sözcüklerin gücünde olmayınca, dil bir çıkmaza doğru gitmeye başlamıştır. Tamamen iyi niyetle başlatılan Türkçeleştirme çalışmaları, farklı bir boyut kazanarak Türkçeyi özleştirmesi beklenirken dili çıkmaza doğru sürüklemeye başlamıştır. Çünkü yapılan Türkçeleştirmeler düzensiz ve basittir. Bugün bir sözcük türetilirken Türk Dil Kurumu yüzlerce kişinin görüşünü alır, o sözcüğün yerine kullanılabilecek diğer sözcükleri de inceler ve kurulun onayından geçirdikten sonra kullanmaya başlar. O dönemde ise, üç beş kişinin her gün onlarca sözcüğü Türkçeleştirmeleri böyle sıkıntılı bir ortam yaratmıştır.
Atatürk, Cumhuriyet’in ilanından sonra devrimlerine hız kazandırmış ve uygar bir Türkiye yaratabilmek için dilimizin de yabancı dillerin etkisinden kurtulması gerektiğini düşünmüştür. O dönemde yapılan Türkçeleştirme çalışmalarının bilinçsizce yapılması sonucu dilimizi, girdiği çıkmazdan kurtarmak için bir şeyler yapılması gerektiğini düşünen Atatürk’e, 1935 yılında Viyanalı doktor Phill H. Kvergiç, hiç yayımlamadığı 41 sayfalık bir çalışmasını göndermiştir. Bu çalışmanın adı “Türk Dillerinin Psikolojisi“dir. Atatürk, bu çalışmayı incelemiş ve çok beğenmiştir. Bunun üzerine çalışmayı, incelenmesi üzerine dil heyetine göndermiştir. Fakat dil heyetindeki kişiler, çalışmanın incelemeye değer bir içerik sunmadığını ve temelsiz olduğunu söylemişlerdir. Atatürk’ün ısrarı üzerine, Abdülkadir İnan, Naim Nazım ve Hasan Reşit gibi bilim adamları, bu çalışmadan hareketle “Güneş Dil Teorisini” oluşturmuşlardır. Atatürk, bu çalışmayı desteklemiş ve 3. Dil Kurultayı’na davet edilen yabancı dil bilimcilere de sunulmasını sağlamıştır. Kurultay’da bu teori birçok yabancı bilim adamı tarafından yorumsuz bırakılmış veya gerçeklik taşımadığı söylenmiştir.
Atatürk‘ün bu çalışmayı desteklemesinin bazı nedenleri bulunmaktadır. Bu dönemde dilimiz yabancı dillerin etkisinden kurtarılmak istenirken, daha kötü bir çıkmaza sokulmuştur. Bunun için dilin önündeki engeli kaldırarak, daha düzenli ve bilinçli Türkçeleştirme yapılabilmesi için bu teori bir çıkış yolu olarak görülmüştür. Ayrıca o dönemde halk, yüzünü Batı’ya dönmüş durumdadır. Uygarlığın ve gelişmişliğin ölçüsü olarak, Batı’yı kabul etmeye başlayan toplumu, öz değerlerimiz içinde yüceltebileceğimiz yönünde düşündürmek için, önce batılı bilim adamlarının Türk Dili üzerindeki yanlış düşüncelerini yıkmak gerektiği düşünülmüştür. Böylece halkı daha “milliyetçi” bir duruşa çekebilmek için, bu teori desteklenmiştir.
Güneş Dil Teorisi, temel olarak dünyadaki bütün dillerin “güneş” sözcüğünden başlayarak oluştuğunu kabul eder. Bu teoriye göre, bütün dünya toplumları için güneş çok önemlidir. Çünkü güneş, “ısıtma, ışıtma ve yükselme” özellikleriyle, bütün toplumların nazarında değerli ve yüce görülmüştür. Isıtma özelliği, ateş, duygu, heyecan ve sevgi; ışıtma özelliği, aydınlık, zeka, parlaklık ve güzellik; yükselme özelliği ise, esas, sahip, efendi, çokluk ve güç olarak kabul edilmiştir. Isısının insanların yaşamlarını devam ettirmesini sağlaması, ışığının yol gösterici olması, insanların yiyeceklerini güneş sayesinde bulmaları nedeniyle, insanların güneşe bu kadar önem vermeleri, onu bir şekilde ifade etme isteğini doğurmuştur. Bunu da en kolay ifade edilebilen “A” sesiyle dillendirmiştir. İlk bilinçli ses olan “A” sesinin yanında, sanki bir “Ğ” sesi de varmış gibi görünmektedir. Ömer Asım Aksoy’a göre yalnızca bu bile, fonetik olarak bu sözcüğün Türkçe kökenli olduğunu göstermeye yeterlidir; çünkü “Ğ” sesi, yalnızca Türkler‘de bulunmaktadır.
“A” sesinden sonra gelen “Ğ” sesinin yerine, “Y, G, K, H, U, B, M, P, T” sesleri de kullanılabilmektedir. Bunları 8 sesli harfle birleştirdiğimizde 72 tane kök oluşturulur. Bunlara da “birinci dereceden prensibal kökler” denir. Belirtilen harflerin dışındaki sessiz harflerle 8 ünlünün birleştirilmesinden ise 88 kök oluşur. Bunlara da “ikinci dereceden prensibal kökler” denir. böylece Türkçenin 168 tane ana kökü meydana getirilmiş olmaktadır. Bu ana köklerden hareketle, güneş sözcüğünün Türkçe kökenli olduğu kanıtlanmaya çalışılmaktadır. Arapçadaki “şems” sözcüğünün de “güneş” sözcüğündeki seslerin yer değiştirmesiyle oluştuğu kabul edilmektedir. Ayrıca bazı adların da Türkçe kökenli olduğu, “Amazon” sözcüğünün “amma uzun” ifadesinden oluştuğu veya “Niyagara” adının “ne yaygara” ifadesinden oluştuğu gibi örnekler verilerek kanıtlanmaya çalışılmıştır.
Bu teori, dünyanın en eski dilinin Türkçe olduğunu ortaya koyma çabası içerisindedir. Yapılan çalışmalar sonucunda, Türkçenin insanoğlunun konuşmaya başladığı en eski dil olduğu ve son derece düzenli olduğu için bütün dillerin anası konumunda olduğu kabul edilmiştir. Zaten bugün yapılan araştırmalar da, Türkçenin en eski yazılı kaynaklara sahip dil olduğunu ortaya koymuştur. Güneş Dil Teorisi çalışmaları çok sağlam kaynaklara dayanılarak oluşturulmamış olabilir; fakat Türkçeleştirme çalışmalarının daha sistemli ve bilinçli olarak yapılmasında büyük rol oynamıştır.
Yavuz TANYERİ
İşte tam burada bu işin vebali malesef Osmanlı Devleti’ne aittir, diye düşünüyorum. Yapmış olduğu alfabe ve dil tercihi ile hem kendi misyonunu bitirdi, hem de Türklük’ün varoluş misyonunu zora soktu. Atatürk’ün yapmaya çalıştığını keşke “Osmanlı Devleti” yapabilseydi.
İslam dininin gemisini “Osmanlıca” değilde “TÜRKÇE” denizinde yüzdürebilseydi. Acaba bugün rezil Amerka’nın pis emelleriyle başetmeye çalışma yerine, Oğuz Ata’nın deyişiyle dostlukların kanamadığı bir dünya düzeninin kurucusu biz olmaz mıydık?
Seksen yılık mazimizle Ulu Atatürk’ün yaptıklarıyla hala bu şansa ve misyona sahibiz.
Yeterki bunu fark etmiş olarak bu yolda yürüyüşümüze devam edelim.
Bu uyanışı bütün Türk dünyasının göstermesi dileğiyle…
Tanrı TÜRK’ü Korusun ve Yüceltsin!
Sevgiler.
Mehmet TANYERİ
Mehmet Tanyeri kardeşime,
Vebali Osmanlı Devletine yüklüyoruz, ancak “misyon” sözcüğünü kullanıyoruz. Oğuz Ata’dan bahsediyoruz, seksen yıllık “mazi”den dem vuruyoruz. Acaba bir çelişki yok mu? Yoksa yanlış mı anladım. İletimi sizin dileklerinizle bitirmek istiyorum.
Bu uyanışı bütün Türk dünyasının göstermesi dileğiyle…
Tanrı TÜRK’ü Korusun ve Yüceltsin!
Sevgiler.
Aslında her ne kadar Türkçemizin bozulduğunu bilsek de zevk niyetine dilimizde yabancı kelimeler bulunduruyoruz. Buna en çok msn ler örnektir. Bazen ben bile msn de uzun yazı yazmaktan kısaltarak ya da kelimeleri bozarak yazıyorum. Ama bunu hiçbir zaman zevk niyetine yapmadım yapmayalım da.
Ömer Demircioğlu Kardeşim,
İlgin ve yorumun için teşekkür ederim. Osmanlıya yüklediğim vebal Türkçe’mizi kurumsal olarak sahiplenmeyip kendi kaderine bırakışıdır. Oysa koca İmparatorluk 700 yılık şahlanış tarihini “Türklük” ruhuyla gerçekleştirdiğini düşünüyorum. Sadece İslama bağlarsak bunu başka bir İslam ülkesi de yapabilirdi kanımca ne dersin? Buna rağmen İslam dininin dunyaya yayılmasında büyük payımız var.
Tarihimizi tabiiki çekirdeğimizi oluşturan, bilinen destan dönemlerimizden ve öncesinden günümüze uzanan bir bütün olarak düşünüyorum. Çıkışımızı da ancak böyle bulacağımıza inanıyorum.
Seksen yıllık geçmişimizle vurgu yaptığım nokta Ulu Atatürk’ümüzün Türk adıyla yeni bir devlet kurarken Türkçe’ye dönme ve Türkçe’mizin 1928’den bugüne gelişimidir.
“Misyon” sözcüğüyle ilgili eleştirin için teşekkür ederim. Haklısın. “Ülkü” olarak düzeltiyorum.
Tanrı TÜRK’ü Korusun ve Yüceltsin!
Dileklerimizin coşkulu paylaşımıyla seni kucaklıyorum!
Sevgiler.
Mehmet TANYERİ
Sevgili Kardeşim,
Önceki iletimi de bunu da eleştirme amacıyla göndermedim. İnanıyorum ki aynı düşünce ve aynı ülküyü paylaşıyoruz. Ancak biraz anlama ve açıklamaya ihtiyacımız var.
Elbetteki şahlanış döneminde “Türklük” ruhu çok etkilidir. Fakat terazinin diğer kefesinde de O’na eş değer -belki de daha ağır- ruhu da göz ardı etmemek gerekir.Diğer İslam ülkelerine gelince, onlar bizden önce yapmaları gerekeni kendi ölçülerinde yapmışlar.Daha sonraları ise doğu,kuzey ve batıda biz varız.Elbetteki biz biraz daha öne çıkacağız.
Bir diğer husus da “Türklük”lerini koruyanların -çok büyük ölçüde- sadece müslüman olan “Türk”ler olduğunu düşünüyorum.
Daha fazlasını bu sahanın uzmanlarına bırakmak istiyorum.
Sevgiler.
Bilmiyorum bir ilgisi var mı. ”Geçen günlerde Güneş Dil Teorisi konusunda bir araştırma yapıyordum. Genel ağda yaptığım aramada, bu konuyla ilgili adamakıllı bilgi bulamadım.” denmiş. Güneş Dil Teorisi hakkında birkaç rapor bulabilirsiniz. ”http://tdkkitaplik.org.tr/gdtraporu.asp”
Bu yazıyı bizlerle paylaştığınız için çok teşekkür ederim. Ben de sizler gibi düşünenlerdenim. Ben ve tanıdıklarımda böyle düşünüyor. Çok teşekkürler.
Esenlikler.
Yavuz kardeşim, Türkçe için, Türklük için, Türkçülük için çok önemli bir çalışma yapmışsın.
Öz Türkçe konusunda birkaç şey eklemek istiyorum. Şuan ki Türk Dil Kurumu’nun yeterince çalıştığı söylenemez. Bir sözcük türetirken milletin yaşantısını, elbilgisini(kültürünü), beğenisini incelemek gerekli. Bunun yanında Türk lehçelerinde kullanılan Türkçe kökenli sözcükler de araştırılmalıdır. Bu “Dilde Birlik Ülküsü”ne de yarar sağlayacaktır.
Atatürk, yaşamını yitirmeden dil konusunda çok çalışmıştır. Bu konunun önemini çok iyi biliyordu. “Türk demek, Türkçe demekti.” “Türkçe, ses bayrağımızdı.”
Dilini yitiren bir milletin benliğini de yitireceğini çok iyi biliyordu. Güneş Dil Teorisi de bu düşüncelerinin ürünüdür.
Eline, yüreğine sağlık andam.
Tanrı Türk’ü Korusun…
Sizden ricam, lütfen K.Mirşan bey hakkında yapılan yorumları okumanızdır. Böylece Türk tarihini ve dolayısı ile Türk dilinin yayılmış olduğu alanları daha ayrıntılı olarak siteniz de yayımlamak olanağını da bulmuş olursunuz. Başarılar dlerim.
Üç gündür güneş-dil teorisine dayanak olan araştırmaları ve bu araştırmalar sonucunda hazırlanmış belgeleri okuyorum. Ancak yukarıdaki yazıda anlatıldığı gibi amazon ya da niagara hakkındaki saçma uydurmalara rastlamadım. Teorinin gerçeklik payı olmayabilir ama bu kadar da basite indirgenmemeli diye düşünüyorum. Çünkü yıllarca süren bilimsel çalışmanın ürünü olan bir teori bu. Lütfen daha dikkatli araştıralım ve insanları yanıltmayalım.
MUHTEREM BAŞMURAKIP VE MUAZZEZ MİHMANLAR,
‘Güneş Dil Teorisi’ makalesi ile alakalı tefsirlerinizin oldukça güdük kaldığı aşikar.
‘Safvet Senih’ beyin Nil Yayınları tarafından neşredilen ‘Kelimeler Armonisi’ kitabını lütfen mübayaa ediniz ve kıraatı müteakip hıfzediniz.
Gemilerin geçmediği ummanlara dalıp, herhangi bir deniz atına atlayıp dörtnala bu pek güzide ve ‘mümtaz’ okyanus (TÜRKÇE)’un künhündeki incileri ve mercanları toplayınız.
Toplayınız da; bu metfun cevahirin ziyası didenizi kamaştırsın, didarınızı tenevvür etsin.
HEY HEY YARENLER HEY…
BENDEN SELAM OLSUN YARENBAŞINA!
GÜNEŞ DİL TEORİSİ İCAT OLDU,
MÜMTAZ LİSANIMIZ ‘TÜRKÇE’ BOZULDU…
‘ÖTÜKEN SÖZLÜK’ MÜTEZAHİR OLDU,
MUASIR NESİLLER HALAS OLDU.
Zâtınıza hoşca bakınız. Au Revoir yârenlerim menim.
Sevinç Hanım,
Güneş Dil Teorisi’ne karşı çıkan kişilerin tutumlarını bize yansıttığınız için teşekkür ederiz.
Güzelim Türkçemizde, şu 3-5 satırlık iletinizde yazdığınız onlarca yabancı sözcüğün yerine kullanılacak çok daha değerli sözcükler varken, Arapça – Farça hayranlığıyla ve bilge kişi edalarıyla bir ileti göndermeniz, Atatürk’ün zamanında ne tür insanlarla mücadele ettiğini görmemizde bize iyi bir örnek oldu.
Bugün sahip olduğumuz güçlü Türkçe, Sevinç hanımın iletisinden görebileceğiniz bataktan kurtarılarak bugüne kavuşmuştur. Bunu doğru görmek gerekir.
Metinde geçen şu bölüme dikkat ettiniz mi? “Şöyle ki Türkiye Türkçesi, büyük bir sayfalık metinde ancak birkaç sözcük veya dil bilgisi öğesiyle yaşamaktadır.” Bu durumda yalnızca “adı” kalan Türkçeye özlem duyuyormuşsunuz gibi gördüm sizi.
Daha önceden yazdığım “Osmanlıca Nedir?” adlı yazımı okumanızı ve titreyip kendinize dönmenizi tavsiye ediyorum.
Esen kalın…
Sevinç hanım;
Siz gibileri gördükçe henüz birşeylerin bitmediğini gördük ve müstefit olduk. Hiçbir akıl ve mantık silsilesi ile açıklanamayacak güneş-dil safsatasını ben gibi alelade düşünebilen insan bile tutrarsız olduğunu anlayabiliyorsa bunun tutulacak yanı neresi?
100 yıllık insanların 1000 yıllık Türk kelimelerini atmaya hakkı olamaz! önce kaç yıldır Türküz ki 1500 yıldır Türk olan kelimeleri atmaya çalışıyoruz? Fransızlar devrimlerinde sadece kamusa dokunmaktan imtina etmişlerdi biz onu bile geçmeye çalışıyoruz.
Güneş balçıkla sıvanmaz.
Haa birşeyi daha merak ettim. Yavuz Bey;
Sevinç Hanımın yazısında yazdığı bir yığın yabancı (?) kelime yerine kullanılabilecek değerli Türkçe daha doğrusu Uydurukçaları yazarsanız sevinirim.
merakımı celbetti de.
Mehmet Bey,
Bizim kutlu değerlerimizin kısa süre içinde bozulmasının nedeni, bir konu üzerinde bilgisi olanın / olmayanın ahkâm kesmesidir. Türk ulusunun ve Türk dilinin kaç bin yıllık bir geçmişi olduğunu bilmediğiniz için, “1500 yıllık sözcükleri atamazsınız.” demişsiniz.
Türkler, islamiyetle -ve dolayısıyla araplarla- tanışmadan önce arı Türkçeleriyle anlaşıyorlardı. 7-8 bin yıl önce, atalarımız sizin saplantılı bir biçimde savunduğunuz yabancı sözcükleri KULLANMADAN anlaşıyorlardı. Şimdi bunu düşündüğümüz zaman, “öze dönüş”, Osmanlı dönemindeki “yapma ve yabancılaşmış” Türkçeyi mi bugüne taşımaktır, yoksa gerçek öz olan “arı Türkçeyi” mi?
Bu konuyu bir örnekle açıklayayım: Sevinç hanım “mihman” demiştir. Bu sözcüğün Türkçe karşılığı “konuk”tur. Türkçe kökenli “konuk” sözcüğünün kökü “kon-” eylemidir. Bu sözcük, en az 8 bin yıllık bir geçmişe sahiptir. Nasıl bir zihniyettir ki, “kon-” eylemini kaldırıp atmak, yerine arapların “mihman” sözcüğünü getirmek istesin?
TÜRK’e ait olmayan düşüncelerle karıncalanmış bilincinizi tazelemek ve doğru yargılara ulaşmak için Türk tarihini baştan sona okumanızı dilerim.
Unutmayın, balçıkla sıvanmayacak güneş, TÜRK’ün öz dili, töresi ve inancıdır.
TTK.
Biraz da buradan okuyalım.
http://www.gizliilimler.tr.gg/Atat.ue.rk-ve-G.ue.ne&%23351%3B-Dil-Teorisi.htm
Sevinç hanım ısrarla kullandığı kelimelerle tarafını zaten belli etmiştir, bizler birer karıncayız ateşi söndürecek kadar su taşıyamasakta tarafımız belli olsun yeter.
Tanrı TÜRK’Ü korusun.
Güneş Dil Teorisinin bir aşağılık kompleksi tezahürü olduğunu düşünüyorum.