İkiye Bölünmüş Türkçe 2: Tasfiyecilik
(Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu)
Gaye bin yıldır halk diline kadar girmiş, bazısı mânevî mânâlar da taşıyan sözcükleri tasfiye etmek, “eski Türkçe”ye “Osmanlıca” diyerek bizi târihimize, atalarımıza yabancılaştırmak, Türk Dünyası’nın o zamana dek mevcut olan ortak Türkçe’sini, ortak edebiyatımızı bertaraf etmek değildi. Ama 1950’ler ve sonrası, bilim/tekniği (kök) Türkçe’yle yapma gayesinden uzaklaşıldığı gibi, mevcut eski Türkçe kelimelerin, halk diline ve edebiyatımıza iyice yerleşmiş olanlarının bile tasfiyesi yoluna gidildi. Oluşan boşluğa vaktiyle “Anglomanlıca” adını taktığım İngilizce bozuntusu, “Tarzanca” sözcükler hücum etti. Bunlar halk diline, edebiyat, basın-yayın diline sokulmak istendi. Ne eski Türkçe, ne Türkçe! Yerine “Anglomanlıca”. Bilim/teknik/tıp dilinde de aynı tutum sergilendi; eski Türkçe mevcut terimlerden vazgeçildiği gibi, kök Türkçe’den terim türetme yerine “Tarzanca” ile eğitimle derinden desteklenen yabancı, “Anglomanlıca”, terimler salatası yeğlendi.
Tarih ve edebiyatımıza bağlı olan dilcilerimiz, edebiyatçılarımız, halk ve edebiyat dilinin mâruz kaldığı tasfiyeciliğe karşı çıktılar. Ama üç hataya düştüler:
1) O sıralarda başlamış olan sahte sağ-sahte sol bölünmesinin etkisinde kalarak tasfiyeciliği dil konusunda yapılan bir yanlışlık olarak telâkki etmek yerine, bunu “solculuk” (yâni o dönemin dış kaynaklı anlayışıyla “komünistlik”!) saydılar.
2) Tasfiyecilik konusunda gösterdikleri hassasiyeti, dilimize batırılmakta olan yabancı, “Tarzanca” (“Anglomanlıca”) lâflara karşı göstermediler. [Bunun izâhı ne olabilir dersiniz? Herhalde “aslan Amerika” nüfuzuyla gelen İngilizce bozuntusu kelimeleri kucaklamak “komünistliğe” karşı durmak mânâsına alınacaktı. Şuur altında bile olsa, bu tavırda olanların “sağcı”lığının milliyetçilikle (kültür ve dil anlamında tabii) bir alâkası kalmadığı sonucuna varılabilirdi.]Türkçenin Tarihi, Orhun Abideleri, Anlatım Bozuklukları, Cümlenin Öğeleri, Yazım ve Noktalama, Türkoloji Makaleleri, Edebiyat Nedir?, Alfabelerimiz, Atasözleri, Bulmacalar, Edebi Sanatlar, Sınav Soruları, Kpss, Oks, Öss, Bunları Biliyor musunuz?, Özlü Sözler, Güzel Sözler, Türkçe, Edebiyat, Masallar, Destanlar, Astroloji, Roman Özetleri
3)Tasfiyeci “sol” kesime muhafazakâr kesimin tepkisi hedefini aşıp kök Türkçe’nin tümüne, bu arada kök Türkçe’den türetilen bilim/teknik terimlerine de taştı. Bu kesimden bazı (maalesef kilit noktalara getirilen) kimseler, (herhalde “Azmanistan”a hizmet etmeyi “anti-komünistlik” saydıklarından olacak), yabancı dille, “Tarzanca” ile eğitimin Türkiye’ye yerleştirilmesi için cân-ı gönülden çalıştıkları gibi, buna koşut olarak kök Türkçe bilim/teknik dilinin gelişmesine de karşı durup İngilizce yabancı terimlerin Türkçe’ye bulaşmasına yardımcı oldular.
“ÖZ TÜRKÇE” DERKEN?
Kök Türkçe’den sözcükler türetmekte faal olanların haylisi, bunu âdetâ eski Türkçe’yi yok etmek için kullanıyorlardı; ama bilhassa ilerleyen yıllarda “Tarzanca” istilâsına karşı çalışanlar azdı. [Bu meâlde çok değerli büyük gökbilimcimiz Prof. Abdullah Kızılırmak’ı (Bkz. A.K., “Gökbilim Terimleri Sözlüğü” ((eski) Türk Dil Kurumu yayını, Ankara, 1969); ayrıca çıkardığı “Fen Dergisi”nin ciltleri) rahmet ve şükranla anmayı borç bilirim. Kendisi, 1980 ihtilâli akabinde YÖK’ün kurdurulmasıyla birlikte dünya çapındaki rasathanesinden, yetiştirmekte olduğu doktora öğrencilerinden (Ege Evrenkenti’nde) uzaklaştırılarak, köyüne çekilmek zorunda bırakıldı. Orada kahrından 50 küsur yaşında vefat etti.]
Basın-yayındaki “Öz Türkçeci”lerin (tasfiyecilik ağırlıklı olanlarının) çoğu sonradan eski Türkçe’si de, kök Türkçe’si de var ve kullanılmakta olan sözcükler yerine bol bol “Tarzanca”larını kullanmayı mârifet edindiler ( örn.: “ayrıntı” veya “teferruat” yerine şu âdi “detay” lâfı. Başka pek çok örnek için lütfen “Bye Bye Türkçe” kitabımıza bakınız). Üstelik dili yok edici en büyük tehlike olan yabancı dille eğitime karşı durmak bir yana, bizim daha 1953’te başlayan ve yıllarca tek başımıza sürdürdüğümüz mücadeleye de, “sahte sağcı”larla bu konuda pek güzel anlaşarak mâni olmaya çalışıyorlardı. Zâten sağdan da, soldan da kimin sahte, kimin gerçekten millîci, kimin gerçekten “emperyalizme karşı solcu” olduğunu, yabancı dille eğitim konusunu turnosol kâğıdı gibi sürerek hemen anlıyorduk. Bu “deney” sonuçları sonradan da hep doğrulandı. (Örneğin yıllar sonra 1995-2001 arası yabancılara topraklarımızın teslim edilmesi yasalarına hep birlikte sessizce imza basanlara bakın.]
Şimdilerde de eski sağdan da, eski soldan da (veya “dindar” kesimden) olanların bazıları “Tarzanca” kelimeler kullanarak kendilerini (duruma, kesime göre) “Avrupacı” (ne alâkası varsa), “küreselci”, “çağdaş”, ya da “ilerici” göstermeye çalışıyorlar. (Ama temelde, zayıflayan ulusal bilinç ve de aşağılık duygusu yatıyor.)
SONUÇTA:
Yıllar önce dediğimiz gibi (Bkz. “Bye Bye Türkçe kitabımız); “‘Kelime’ mi, ‘sözcük mü’ derken İngiliz atını alan Üsküdar’ı geçiyordu.” Ama çok şükür uzun yıllar boyu mücadelemizden sonra halkımızdan, gençlerimizden, öğretmenlerimizden pek çoğunun bilinçlerinin bilenmesiyle yaban atı artık “Üsküdar”ı geçemiyor, geçemiyecek. Gerçi 1960-1980 arası “ara nesil”den bazı saplantılıların “Osmanlıca”, “Öz Türkçe” ikilemi, azalarak ta olsa, devam ediyor; Türkçe’nin ikiye bölünüşü marazı geçmiş değil. Bunun tedâvisi, çâresi, bir sonraki yazımızın konusunu teşkil edecek.
|» “Oktay Sinanoğlu” Sayfasına Dön! « |
Not: İçerik, internetten alıntılanarak derlenmiştir…