Vay göz açıp gördüğüm,
Gönül verip sevdiğim,
Vay al duvağımın sahibi,
Vay alnımın başımın umudu,
Han Beyrek!
diye ağladı. Babasına, anasına haber oldu. Ap alaca yurduna feryat figan girdi. Ak çıkardılar, kara giydiler. Kudretli Oğuz Beyleri Beyrek’ten ümit kestiler.
Yalancı oğlu Yaltacuk ,küçük düğününü yaptı büyük düğününe mühlet koydu.
Beyrek’in babası Bay Büre Bey de bezirganlarını çağırdı yanına getirdi.
Bay Büre Bey: “Bre bezirganlar gidin, memleket memleket her yeri arayın. Beyrek’in ölüsünün dirisinin haberini getirirsiniz belki.” dedi.
Bezirganlar hazırlık gördüler. Gece gündüz demeyip yürüdüler. Birdenbire Parasarın Bayburt Hisarı’na geldiler. Meğer o gün kafirlerin mukaddes günleriymiş. Her biri yemekte içmekte idi. Beyrek’i de getirip ona kopuz çaldırıyorlardı. Beyrek yüce çardaktan baktı bezirganları gördü.
Bunları gördüğünde haberleşti, görelim hanım ne haberleşti:
Beyrek:
“Düz ,engin, havadar yerden gelen kervancı,
Bey babamın, kadın anamın hediyesi kervancı,
Ayağı uzun koç ata binen kervancı,
Ünümü anla, sözümü dinle kervancı,
Kudretli Oğuz içinde Ulaş oğlu Salur Kazan’ı,
Sorar olsam sağ mı kervancı?
Kıyan Selçuk oğlu Deli Dündar’ı,
Sorar olsam sağ mı kervancı?
Kara Güne oğlu Kara Budağ’ı
Sorar olsam sağ mı kervancı?
Ak sakallı babamı,ak saçlı anamı,
Sorar olsam sağ mı kervancı?
Göz açıp da gördüğüm,
Gönül verip sevdiğim,
Bay Bican kızı Banı Çiçek evde mi,
Yoksa kimseye vardı mı kervancı?
Söyle bana,
Kara başım kurban olsun kervancı sana.”
dedi. Bezirganlar da söyledi,görelim hanım ne söyledi:
Bezirganlar:
“Sağ mısın, esen misin canım Bamsı?
On altı yılın hasreti Han’ım Bamsı,
Kudretli Oğuz içinde;
Kazan Bey’i soruyorsan sağdır Bamsı.
Kıyan Selçuk oğlu Deli Dündar’ı soruyorsan sağdır Bamsı.
Kara Göne oğlu Budağ’ı soruyorsan sağdır Bamsı.
O beyler ak çıkardı ,kara giydi senin için Bamsı.
Ak sakallı babanı ,ak saçlı ananı soruyorsan sağdır Bamsı.
Ak çıkarıp kara giydiler senin için Bamsı.
Yedi kız kardeşini yedi yol ayırımında ağlar gördüm Bamsı.
Güz elması gibi al yanaklarını yırtar gördüm Bamsı.
Gitti gelmez kardeş diye feryad eder gördüm Bamsı.
Göz açıp da gördüğün,
Gönül verip sevdiği,
Bay Bican kızı Banı Çiçek
Küçük düğününü yaptı, büyük düğününe mühlet koydu.
Yalancı oğlu Yaltacuk’a varır gördüm Han Beyrek.
Parasarın Bayburt Hisarı’ndan kaçmaya bak.
Ap alaca gerdeğine gelmeye bak.
Gelemezsen Bay Bican kızı Banı Çiçek’i aldırdın belli bil.”
dediler. Beyrek kalktı, ağlaya ağlaya kırk yiğidin yanına geldi. Kaba sarığını kaldırdı yere çaldı, der:
Beyrek:”Hey benim kırk arkadaşım, biliyor musunuz neler oldu? Yalancı oğlu Yaltacuk benim ölüm haberimi iletmiş, penceresi altın otağına babamın figan girmiş, kara benzer kızı gelini ak çıkarmış kara giymiş. Göz açıp da gördüğüm, gönül verip sevdiğim Banı Çiçek Yalancı oğlu Yaltacuk’a varır olmuş.”
Böyle deyince kırk yiğidi kaba sarıklarını kaldırıp yere çaldılar, hüngür hüngür ağlaştılar, feryat figan ettiler.
Meğer kafir beyinin bir bekar kızı vardı. Her gün Beyrek’i görmeğe gelirdi. O gün yine görmeye geldi. Baktı gördü, Beyrek çok üzgün.
Kız : “Niçin üzüntülüsün Han’ım yiğit? Her geldiğimde seni şen görürdüm, gülerdin oynardın, şimdi ne oldu sana?” dedi.
Beyrek: “Nasıl üzüntülü olmayayım? On altı yıldır ki babanın esiriyim. Babaya, anaya, akrabaya kardeşe hasretim. Ve hem bir kara gözlü yavuklum vardı. Yalancı oğlu Yaltacuk derler bir kişi var idi.Varmış yalan söylemiş, beni öldü demiş, sevdiği de ona varır olmuş.” dedi.
Böyle söyleyince, kız Beyrek’e şöyle söyledi.
Kız : “ Eğer seni hisardan aşağı urganla sallandıracak olursam, babana anana sağlık ile varacak olursan buraya geri dönüp beni gelip helallığa alır mısın?” dedi.
Beyrek and içti: “Eğer Oğuz’a sağ salim varıp da ,gelip seni helallığa almazsam; kılıcıma doğranayım, okuma saplanayım, yer gibi oyulayım, toprak gibi savrulayım.”dedi.
Kız da urgan getirip Beyrek’i hisardan aşağı sallandırdı. Beyrek aşağı baktı, kendisini yeryüzünde gördü. Allah’a şükredip, yola düştü. Gide gide kafirin at sürüsüne ulaştı. “Bir at bulursam tutayım bineyim.” dedi. Baktı gördü kendisinin deniz tayı boz aygırı burada otlayıp duruyor. Boz aygır da Beyrek’i görüp tanıdı, iki ayağının üzerine kalktı kişnedi.
Beyrek de “Boz Aygırı” övmüş, görelim hanım nasıl övmüş:
Açık açık meydana benzer senin alıncığın,
Gece ışık saçan taşa benzer senin gözceğizin,
İpek tele benzer senin yeleciğin,
İki çift kardeşe benzer senin kulacığın,
Eri muradına erdirir senin arkacığın,
At demem sana, kardeşimden daha iyi kardeş derim.
Başıma iş geldi sana arkadaşımdan daha iyi arkadaş derim.
dedi. At başını yukarı tuttu, bir kulağını kaldırdı. Beyrek’in karşısına geldi. Beyrek, atın göğsünü kucakladı, iki gözünü öptü. Sıçradı bindi, hisarın kapısına geldi. Otuz dokuz arkadaşını emanet etti, görelim hanım nasıl emanet etti:
Beyrek :
Bre pis dinli kafir,
Benim ağzıma sövdün durdun tahammül edemedim.
Kara domuz etinden yahni yedirdin tahammül edemedim.
Allah ı bana yol verdi gider oldum, bre kafir.
Otuz dokuz yiğidimi burada bırakıyorum bre kafir,
Döndüğümde birini eksik bulsam, yerine on öldürürüm.
Onunu eksik bulursam, yerine yüzünü öldürürüm bre kafir.
Otuz dokuz yiğidim emanettir bre kafir.
dedi. Yürüdü ve oradan ayrıldı. Kırk kafir atlandılar, ardına düştüler. Kovaladılar fakat ona yetişemediler.Geri döndüler.
Beyrek Oğuz’a geldi. Baktı gördü bir ozan gidiyor.
Beyrek: “Bre ozan nereye gidiyorsun?”dedi.
Ozan: “Bey yiğit düğüne gidiyorum.”dedi.
Beyrek: “Düğün kimin?”dedi.
Ozan:”Yalancı oğlu Yaltacuk dedikleri kişinindir.” dedi.
Beyrek:”Bre kimin nesini alıyor?” dedi.
Ozan: “Han Beyrek’in adaklısını alıyor.” dedi.
Beyrek: “Bre ozan kopuzunu bana ver, atımı sana vereyim. Sakla, geri geldiğimde parasını getirip alayım.” dedi.
Ozan: “Avazım kısılmadan, sesim kalınlaşmadan bir attır elime geçti, götüreyim, saklayayım.” dedi. Ozan kopuzu Beyrek’e verdi. Beyrek kopuzu aldı, babasının yurduna yaklaştı. Baktı gördü ki birkaç çoban yolun kenarına çekilmiş hem ağlıyorlar, hem de durmayıp taş yığıyorlar.
Beyrek: “Bre çobanlar, bir kişi yolda taş bulsa kenara atar, siz bu yolda bu taşı niçin yığıyorsunuz?”dedi.
Çobanlar: “Bre sen seni bilirsin, bizim halimizden haberin yok.” dediler.
Beyrek:”Bre ne haliniz vardır?”dedi.
Çobanlar: “Beyimizin bir oğlu vardı, on altı yıldır ki ölü mü diri mi kimse bilmez. Yalancı oğlu Yaltacuk derler, ölü diye haberini getirdi, adaklısını ona verdiler, gelir burdan geçer, vuralım onu, ona varmasın, eşine dengine varsın.” dediler.
Beyrek: “Bre yüzünüz ak olsun, ağanızın ekmeği size helal olsun.” dedi. Oradan babasının yurduna geldi. Meğer evlerinin önündeki büyük ağacın dibinde bir güzel pınar vardı. Beyrek baktı, gördü ki küçük kız kardeşi pınardan su almaya geliyor. “Kardeş Beyrek!” diye ağlıyor feryat ediyor.” Toyun düğünün kara oldu.” diye ağlıyor. Beyrek’e ayrılık acısı çöktü, dayanamadı. Gözünün boncuk boncuk yaşlar aktı. Çağırarak burada söyler, görelim hanım ne söyler:
Beyrek :
“Bre kız ne ağlıyorsun, ne bağırıyorsun ağabey diye?
Yandı bağrım, yakıldı içim.
Senin ağabeyin yok mu olmuştur?
Yüreğine kaynar yağlar mı dökülmüştür?
Kara bağrın mı sarsılmıştır?
Ağabey diye ne ağlıyorsun ,ne bağırıyorsun?
Yandı bağrım yakıldı içim.
Karşı yatan kara dağı soracak olsam yaylak kimin?
Soğuk soğuk sularını soracak olsam içme kimin?
Tavla tavla koç atları soracak olsam binek kimin?
Katar katar develeri soracak olsam yük taşıyıcı kimin?
Ağıllarda akça koyunu soracak olsam şölen kimin?
Karalı mavili otağı sorar olsam gölge kimin?
Ağız dilden kız bir haber ver bana.
Kara başım kurban olsun bugün sana.
dedi.
Kız :
“Çalma ozan, söyleme ozan.
Yaslı ben kızın nesine gerek ozan.
Karşı yatan kara dağı sorarsan,
Ağabeyim Beyrek’in yaylasıydı.
Ağabeyim Beyrek gideli yayladığım yok.
Soğuk soğuk sularını sorarsan,
Ağabeyim Beyrek’in içmesiydi.
Ağabeyim Beyrek gideli içtiğim yok.
Tavla tavla koç atları sorarsan,
Ağabeyim Beyrek’in bineğiydi.
Ağabeyim Beyrek gideli bindiğim yok.
Katar katar develeri sorarsan,
Ağabeyim Beyrek’in yük taşıyıcısıydı.
Ağabeyim Beyrek gideli yükleyenim yok.
Ağıllarda akça koyunu sorarsan,
Ağabeyim Beyrek’in şöleniydi.
Ağabeyim Beyrek gideli şölenim yok.
Karalı mavili otağı sorarsan,
Ağabeyim Beyrek’indir.
Ağabeyim Beyrek gideli göçenim yok.”
Yine kız der:
“Bre ozan,
Karşı yatan kara dağdan gelip geçtiğinde,
Beyrek adlı bir yiğide rastlamadın mı?
Taşkın taşkın suları aşıp geldiğinde geçtiğinde,
Beyrek adlı bir yiğide rastlamadın mı?
Ağır adlı şehirlerden gelip geçtiğinde,
Beyrek adlı bir yiğide rastlamadın mı?
Bre ozan gördün ise söyle bana.
Kara başım kurban olsun ozan sana.”
dedi.
Kız gene der:
“Karşı yatan kara dağım yıkılmıştır.
Ozan senin haberin yok.
Gölgeli koca ağacım kesilmiştir.
Ozan senin haberin yok.
Kara bağrım delinmiştir.
Ozan senin haberin yok
Çalma ozan, söyleme ozan.
Yaslı ben kızın nesine gerek ozan.
Az ilerde düğün var, düğüne varıp öt ozan.”
dedi. Beyrek buradan ayrılıp büyük kız kardeşlerinin yanına geldi. Baktı gördü kız kardeşleri karalı mavili bir arada oturuyorlar.
Çağırıp Beyrek söyler, görelim hanım ne söyler:
Sabah sabah yerinden kalkan kızlar,
Ak otağı bırakıp kara otağa giren kızlar,
Ak çıkarıp kara giyen kızlar,
Bağır gibi katılaşan yoğurttan ne var?
Kara saç altında kül ekmeğinden ne var?
Deri yaygıda ekmekten ne var?
Üç gündür yoldan geldim doyurun beni.
Üç güne varmasın Allah sevindirsin sizleri.
dedi. Kızlar vardılar, yemek getirdiler, Beyrek’in karnını doyurdular.
Beyrek : “Ağabeyinizin başı gözü sadakası için eski kaftanınız varsa verin giyeyim düğüne varayım. Düğünde elime kaftan verirler, tekrar kaftanınızı geri veririm.” dedi. Vardılar, Beyrek’in kaftanı var imiş, buna verdiler. Aldı giydi, boyu boyura, beli beline, kolu koluna yakıştı. Büyük kız kardeşi bunu Beyrek’e benzetti, kara süzme gözleri kanlı yaşla doldu.
Söylemiş, görelim hanım ne söylemiş :
Kara sürme gözlerin fersizleşmeseydi,
Ağabeyim Beyrek diyeydim ozan sana.
Yüzünü kara saç örtmeseydi,
Ağabeyim Beyrek diyeydim ozan sana.
Sağlam sağlam bileklerin solmasaydı,
Ağabeyim Beyrek diyeydim ozan sana.
Sallana sallana yürüyüşünden,
Aslan gibi duruşundan,
Arkaya dönüp bakışından,
Ağabeyim Beyrek’e benzetiyorum ozan seni.
Sevindirdin yerindirme ozan beni.
Dedi.Kız bir daha söylemiş:
Çalma ozan, söyleme ozan.
Ağabeyim Beyrek gideli bize ozan geldiği yok.
Üstümüzden kaftanımızı aldığı yok.
Başımızdan örtümüzü aldığı yok.
Boynuzu burma koçlarımızı aldığı yok.
dedi.
Beyrek:”Gördün mü,kızlar bu kaftanla beni tanıdı,Kudretli Oğuz beyleri de tanırlar.Göreyim Oğuz’da benim dostum düşmanım kimdir?Bileyim.”diyerek,kaftanını sıyırdı,kaldırdı kızların üstüne atıverdi.”Ne siz kalın,ne Beyrek kalsın,bir eski kaftan verdiniz,benim beynimi aldınız.” deyip vardı bir eski deve çuvalı buldu,deldi boynuna geçirdi,kendisini deliliğe verdi.Sürdü düğüne geldi.
Gördü,düğünde güvey olacak ok atıyor.Kara Güne oğlu Deli Budak,Kazan Bey oğlu Uruz,beyler başı Yeğenek,Gaflet Koca oğlu Şir Şemseddin,kızın kardeşi Deli Karçar bile ok atıyorlardı.Beyrek bunların ok atışlarını seyretti.Ne zaman Kara Budak atsa, Beyrek:”Elin var olsun.”diyordu.Şir Şemseddin atsa “Elin var olsun.”diyordu.Her kim atsa,” Elin var olsun.”diyordu.Ne zaman güvey arsa “Elin kurusun,parmakların çürüsün,hey domuz oğlu domuz”diyordu.”Bre domuz oğlu domuz ,güveyilere sen kurban ol”diyordu.
Yalancı oğlu Yaltacık’ın öfkesi tuttu.Bağırdı.
Yaltacık:“Bre kavat oğlu deli kavat,sana düşer mi bana bunun gibi söz söylemek?Gel bre kavat,benim yayımı çek.Yoksa şimdi seni öldürürüm,boynunu vururum.”dedi.
Böyle deyince, Beyrek herifin yayını aldı,çekti.Kabzasından yay iki parça oldu.Götürdü,yüzüne attı.
Beyrek: “Çorak yerde çayır kuşuna atmak için iyi.”dedi.
Yalancı oğlu Yaltacık yayın ufalandığını gördü,çok kızdı.
Yaltacık:”Bre varın,Beyrek’in yayı vardır getirin.”dedi.Vardılar, getirdiler. Beyrek yayını görünce yoldaşlarını andı,ağladı.Yayını eline alıp öptü.Görelim yayını nasıl övdü:
Tul tulara gerdiğim,
Tuladarı duharlıyı koduğum,
Düşman yurdu elimde
Kıl okluklum aygır malı,
Aygır verip aldığım,
Ak kirişli sert yayım,
Boğa verip aldığım,
Boğumlu kirişlim,
Sıkıntılı yerde bıraktım geldim.
Otuz dokuz arkadaşım,iki kervanım.
Dedi.Sonra Beyrek :”Beyler sizin aşkınıza çekeyim yayı,atayım oku”dedi.Meğer güveyinin yüzüğüne nişan alıp ok atıyorlardı.Beyrek ok ile yüzüğü vurdu paraladı.Oğuz beyleri bunu görünce ellerini çırpıp gülüştüler.
Kazan Bey bakıp seyrediyordu.Adam gönderdi, Beyrek’i çağırdı.Deli ozan geldi,baş eğdi,elini bağrına bastı,selam verdi.Beyrek söyledi,görelim ne söyledi.
Beyrek:
Sabah erken yerde dikilince ak otağlı,
Atlastan yapılmış mavi gölgelikli,
Tavla tavla çekilince yiğit atlı,
Çağırıp seslenince yol çavuşlu,
Çalkalandığında yağ dökülen bol nimetli,
Darda kalmış yiğidin arkası,
Zavallının, biçarenin ümidi,
Bayındır Han’ın güveyisi,
Yırtıcı kuşun yavrusu,
Türkistan’ın direği,
Amet suyunun aslanı,
Karacuğun kaplanı,
Yağız al atın sahibi,
Han Uruz’un babası Han’ım Kazan.
Ünümü anla ,sözümü dinle.
Sabah sabah kalkmışsın,
Ak ormana girmişsin,
Ak kavağın budağından sallayarak geçmişsin,
Can yaycığını eğmişsin,
Okcağızını kurmuşsun,
Adını gelin odası koymuşsun,
Sağda oturan sağ beyler,
Sol kolda oturan sol beyler,
Eşikteki güvenilenler,
Dipte oturan has beyler,
Kutlu olsun devletiniz.
Böyle söyleyince,Kazan Bey söyledi.
Kazan Bey: “Bre deli ozan, benden ne dilersin, çadırlı otağ mı dilersin, kul hizmetçi mi dilersin, altın akçe mi dilersin? Vereyim.” dedi.
Beyrek: “Sultanım, beni bıraksan da şölen yemeğinin yanına varsam, karnım açtır, doyursam.” dedi. Kazan Bey:”Deli ozan, devletini tepti, beyler bugünkü beyliğim bunun olsun, bırakın nereye giderse gitsin, neylerse eylesin.” dedi.
Beyrek şölen yemeğinin üzerine geldi. Karnını doyurduktan sonra kazanları tepti, döktü, çevirdi. Yahninin kimini sağına, kimini soluna attı. Sağdan gideni sağ aldı, soldan gideni sol aldı. Haklıya hakkı değsin, haksıza yüzü karalığı değsin.
Kazan Bey’e haber oldu.” Sultanım deli ozan hep yemeği döktü dediler, şimdi kadınların yanına varmak istiyor.”dediler.
Kazan: “Bre bırakın kadınların yanına da varsın.” dedi.
Beyrek kalktı, kadınların yanına vardı .Zurnacıları kovdu, davulcuları kovdu, kimini dövdü, kiminin başını yardı. Kadınların oturduğu otağa geldi, eşiğe oturdu.
Bunu gören Kazan Bey’in hatunu boyu uzun Burla Hatun kızdı:
Burla Hatun :”Bre kavat oğlu deli kavat, sana düşer mi teklifsizce benim üzerime gelesin.” dedi.
Beyrek : “Han’ım. Kazan Bey’den bana buyruk oldu. Bana kimse karışmayacak.” dedi.
Burla Hatun:” Bre madem ki Kazan Bey’den buyruk olmuştur, Bre deli ozan peki maksadın nedir? “dedi.
Beyrek: “Han’ım maksadım odur ki kocaya varan kız kalksın oynasın, ben kopuz çalayım.” dedi.
Kısırca Yenge derler bir hatun vardı, ona dediler: “Bre Kısırca Yenge kalk sen oyna. Ne bilir deli ozan.” dediler. Kısırca Yenge kalktı: “Bre deli ozan kocaya varan kız benim.” Dedi ve oynamaya başladı.
Beyrek kopuz çaldı söyledi, görelim hanım ne söyledi :
And içmişim kısır kısrağa bindiğim yok.
Binip mukaddes savaşlara vardığım yok.
Öküz ardında çobanlar sana bakar,
Boncuk boncuk gözlerinin yaşı akar,
Sen onların yanına var git.
Muradını onlar verir, böyle bil.
Seninle benim işim yok.
Kocaya varan kız kalksın.
Kol sallayıp oynasın.
Ben kopuz çalayım.
dedi.
Kısırca Yenge:” Vay bu zeval gelecek deli beni görmüş gibi söylüyor.” dedi, ve vardı yerine oturdu.
Bu sefer Boğazca Fatma dedikleri bir hatun vardı.Onu çağırıp: “Kalk sen oyna.” dediler. Kızın kaftanını giydi, “Çal bre deli ozan, kocaya varan kız benim, oynayayım.” dedi.
Deli ozan:
And içeyim bu sefer,
Boğaz kısrağa bindiğim yok.
Binip mukaddes savaşlara vardığım yok.
Hay ben seni iyi tanırım.
Evinizin ardı derecik değil miydi?
Köpeğinizin adı Baracık değil miydi?
Senin adın kırk oynaşlı Boğazca Fatma değil miydi?
Yürü git yerine otur,
Yoksa daha aybını açarım, böyle bil.
dedi.
Seninle benim oyunum yok.
Var yerine otur.
Kocaya varan yerinden kalksın.
Ben kopuz çalayım.
Kol sallayıp oynasın.
dedi. Böyle söyleyince;
Boğazca Fatma: “Vay deli boğmaca çıkaracak olanca aybımızı kalktı, kalk kız, oynarsan oyna, oynamazsan cehennemde oyna, Beyrek’ten sonra başına bu hal geleceğini biliyorduk.” dedi.
Burla Hatun: “Kız kalk oyna, elinden ne gelir.” dedi.
Banı Çiçek kırmızı kaftanını giydi, gözükmesin diye ellerini yenine çekti, oyuna girdi.
Banı Çiçek:”Bre deli ozan çal. Kocaya varan kız benim, oynayayım. “dedi.
Beyrek :
“Ben bu yerden gideli deli olmuş.
Pek çok beyaz karlar yağmış dize çıkmış.
Han kızının evinde kut, halayık tükenmiş.
Maşrapa almış suya varmış.
Bileğinden on parmağını soğuk almış.
Kızıl altın getirin, han kızına tırnak yontun,
Ayıplıca han kızı kocaya varmak ayıp olur.
dedi. Banu işitince Banı Çiçek kızdı:
Banı Çiçek :”Bre deli ozan ben ayıplı mıyım ki, bana ayıp koşuyorsun.” Dedi. Gümüş gibi ak bileğini açtı, elini çıkardı. Beyrek’in geçirdiği yüzük göründü. Beyrek yüzüğü tanıdı.
Beyrek burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Beyrek gideli bambam tepe başına çıktığım çok
Kargı gibi kara saçımı yolduğum çok
Güz elması gibi al yanağımı yırttığım çok
Vardı gelmez bey yiğidim han yiğidim Beyrek diye ağladığım çok
Sevdiğim Bamsı Beyrek sen değilsin
Altın yüzük senin değildir
Altın yüzükte çok nişan vardır
Altın yüzüğü istiyorsan nişanını söyle.
dedi.
Beyrek der:
Sabah sabah hankızı yerimden kalkmadım mı
Boz aygırın beline binmedim mi
Senin evinin üzerine yabani geyik yıkmadım mı
Sen beni yanına çağırmadın mı
Seninle meydanda at koşturmadık mı
Senin atını benim atım geçmedi mi
Ok atınca ben senin okunu geride bırakmadım mı
Güreşte ben seni yenmedim mi
Üç öpüp bir ısırıp
Altın yüzüğü parmağına geçirmedim mi
Sevdiğin Bamsı Beyrek ben değil miyim?
dedi. Böyle diyince, kız tanıdı bildi ki Beyrek’tir, cübbesi ile çuhası ile Beyrek’in ayağına kapandı. Beyrek’e dadılar kaftan giydirip donattılar. Banı Çiçek hemen sıçradı ata bindi. Beyrek’in babasına anasına müjdelemeye koştu.
Banı Çiçek:
Halka halka kara dağın yıkılmıştı ,yüceldi ahir.
Kanlı kanlı suların çekilmişti, çağladı ahir.
Koca ağacın kurumuştu, yeşerdi ahir.
Yiğit atın ihtiyarlamıştı, tay verdi ahir.
Kıvıl develerin ihtiyarlamıştı ,yavru verdi ahir.
Ak koyunun ihtiyarlamıştı, kuzu verdi ahir.
On altı yıllık hasretin oğulun Beyrek geldi ahir.
Kayın baba kaynana müjde bana ne verirsiniz?
dedi.
Beyrek’in babası anası:
Dilin için öleyim gelinciğim.
Yoluna kurban olayım gelinciğim.
Yalan ise bu sözlerin gerçek olsun gelinciğim.
Eğer gerçekse haberin,
Karşı yatan kara dağlar sana yaylak olsun.
Soğuk soğuk sularım sana içme olsun
Kulum halayığım sana cariye olsun gelinciğim.
Yiğit atlarım sana binek olsun gelinciğim.
Katar katar develerim sana yük taşıyıcı olsun.
Ağıllarda akça koyunum sana şölen olsun.
Altın akçem sana harçlık olsun gelinciğim.
Penceresi altın otağım sana gölge olsun.
Kara başım kurban olsun sana gelinciğim.
dedi. Bu sırada beyler Beyrek’i getirdiler.
Kazan Bey:”Müjde Bay Büre Bey oğlun geldi.” dedi.
Bay Büre Bey : “Oğlum Beyrek olduğunu şundan bileyim ki, serçe parmağını kanatsın, kanını mendile silsin, gözüme süreyim.Eğer gözüm açılacak olursa oğlum Beyrek’tir .”dedi. Zira ağlamaktan gözleri görmez olmuştu. Mendili gözüne sürünce Allah Taala’nın kudreti ile gözü açıldı. Babası anası feryat ettiler. Beyrek’in ayağına kapandılar.
Babası anası:
“Penceresi altın otağımın kabzası oğul,
Kaza benzer kızımın, gelinimin çiçeği oğul,
Görür gözümün aydını oğul,
Tutar belimin kuvveti oğul,
Kudretli Oğuz imrenileni canım oğul.
diyerek çok ağladı, Allah’ına şükürler eylediler.
Yalancı oğlu Yaltacuk bunu işitti. Beyrek’in korkusundan kaçtı kendini dana sazına attı. Beyrek ardına düştü, kovalaya kovalaya saza düşürdü.
Beyrek: “Bre ateş getirin. .”dedi.Getirdiler, sazı ateşe verdiler. Yaltacuk gördü ki yanıyor, sazdan çıkıp Beyrek’in ayağına kapandı, kılıcı altından geçti. Beyrek de onu affetti.
Kazan Bey : “Beyrek gel,muradına eriş.”dedi.
Beyrek : “Arkadaşlarımı çıkarmayınca, hisarı almayınca murada erişmem.” dedi. Kazan Bey, Oğuz’una “beni seven binsin.” dedi.
Kudretli Oğuz beyleri atlandılar, Bayburt Hisarı’na dört nala yetiştiler. Kafirler de bunları karşıladılar.
Kudretli Oğuz beyleri temiz sudan abdest aldılar. Ak alınlarını yere koydular, iki rekat namaz kıldılar. Adı güzel Muhammed’i yad ettiler. Gümbür gümbür davullar dövüldü. Bir kıyamet savaş oldu, meydan dolu baş oldu.
Şöklü Melik’i böğürderek Kazan Bey attan yere düşürdü. Başını kesti.Kara Tekür Meliki Deli Dündar kılıçladı yere düşürdü.Başını kesti. Kara Arslan Meliki Kara Budak yere düşürdü.Başını kesti. Derelerde kafire kırgın girdi. Yedi kafir beyi kılıçtan geçti. Beyrek, Yigenek, Kazan Bey, Kara Budak. Deli Dündar, Kazan oğlu Uruz Bey bunlar kaleye yürüdüler.
Beyrek, otuz dokuz yiğidinin yanına geldi. Onları sağ salim görünce Allah’a şükretti. Kafirin kilisesini yıktılar, yerine mescit yaptılar. Keşişlerini öldürdüler. Ezan okuttular, Yüce Allah adına hutbe okuttular.Namaz kıldılar.
Kuşun alaca kanını, kumaşın temizini, kızın güzelini, dokuz katlı işlenmiş süslü elbise, cübbe hanlar hanı Bayındır’a hisse çıkardılar. Bay Büre Bey’in oğlancığı Beyrek, melikin kızını aldı, ak evine ak otağına geri döndü, düğüne başladı. Bu kırk yiğidin bir kaçına Han Kazan, bir kaçına Bayındır Han kızlar verdiler.
Beyrek de yedi kız kardeşini yedi yiğide verdi. Kırk yerde otağ dikti. Otuz dokuz kız talihli talihine birer ok attı. Otuz dokuz yiğit okunun ardınca gitti. Kırk gün kırk gece toy düğün eylediler. Beyrek yiğitleri ile murat verdi, murat aldı.
Dedem Korkut geldi, neşeli havalar çaldı, destan söyledi deyiş dedi. Gazi erenler başına ne geldiğini söyledi, “bu Oğuzname Beyrek’in olsun .”dedi.
Dua edeyim hanım: “Yerli kara dağların yıkılmasın. Gölgeli koca ağacın kesilmesin. Ak sakallı babanın yeri cennet olsun. Ak saçlı ananın yeri cennet olsun.Oğul ile kardeşten ayırmasın. Ahir vaktinde arı imandan ayırmasın. Amin amin diyenler Allah’ın yüzünü görsün. Derlesin toplasın günahınızı adı güzel Muhammed Mustafa’nın yüzü suyuna bağışlasın Allah hanım hey!…
ÇOK KÖTÜ BİR SİTE SİNİR BOZUCU İSTEDİĞİNİ BULAMIOSUNYOSUN AMA İSTEMEDİĞİNİ BULUYOSUN
BEN BU SİTEYE İLK DEFA GİRDİM VE ARADIĞIM ŞEYİ DİREK BULDUM. TEŞEKKÜR EDERİM.
Bu dede korkut hikayelerini çok seviyorum. Özellikle de bamsı beyrek banı çiçek destanını. Deli durmulun hikayasi de komik ve güzel.
Siteniz güzelmiş beğendim gerçekten.
Tanturalı destanından başlıyo Beyrek ten bitiyor, yarısı başka yarısı başka.
Müthiç bir site yarım saattir arıyodum ve sonunda buldum emeğinze sağlık çok güzel olmuş. 🙂