Toplumlar kültüre dayanmaktadır. Toplum ile kültür birbirinden ayrı olamazlar. Her toplumun bir kültürü olduğu gibi, kültürsüz toplum da olamaz. Kültürün çeşitli tanımları vardır:
Günlük dilde, aydın kişilerin ayrıcalığı olarak anlaşılırken, bilimsel alanda uygarlık, beşeri alanda eğitim, estetik alanda güzel sanatlar, teknolojik alanda üretim olarak anlaşılır.
Sosyolojide kültür; insanların edindiği ve çeşitli yollarla birbirlerine ve sonraki kuşaklara ilettikleri maddi ve manevi öğeleri anlatır. Diğer bir deyişle kültür, insanların toplumsal ve tarihsel gelişim içinde yarattıkları bütün maddi ve manevi öğelerin toplamıdır. Kültür, bir toplumdaki insanların toplum olarak paylaşılmış yaşam biçimleridir. insanın, toplumun bir üyesi olarak kazandığı bilgi, inanç, sanat, ahlak, hukuk, gelenek, görenek ve alışkanlıkların toplamı kültürü oluşturur. Kültürün ayırt edici özelliği öğrenmedir. Her insan grubu
kendisini diğerlerinden ayıran düşünce ve eylemlerini zamanla geliştirir ve bu örnekler doğrudan doğruya veya dolaylı olarak öğrenilirler.
Kültür konusu içinde öğrenme ile birlikte dil ve etkileşim de önemlidir.
Kültürün maddi ve manevi olmak üzere iki yönü vardır:
Toplumun belirli bir gelişme aşamasındaki teknik ilerlemesini üretim ve uygulama becerisini, insanların maddi ürünler yapmadaki deneyimini yansıtır.
Örnek
Traktör, otomobil, televizyon, bilgisayar vb.
Toplumda egemen olan anlamların, değerlerin, kuralların, bilgilerin, gelenek ve göreneklerin, inançların tümüdür. Maddi ve manevi kültür öğeleri etkileşim içindedir. Maddi kültür öğeleri değiştiğinde manevi kültür hemen gerekli uyumu yapıp değişmez. Ancak belli bir süre sonra bu uyum oluşur. Manevi kültür öğeleri maddi kültür öğelerinden daha geç değişir. Bu gecikme eğitim yoluyla hızlandırılabilir. Kültür değişmesi: Bir kültürün davranış modellerinde ve tiplerinde meydana gelen değişme sürecidir.
Bir kültürün, başka bir kültürle etkileşimi sonucu bazı öğeler almasıdır.Tarihsel süreçte kültürleşmeye özümseme yoluyla ya da zorlama yoluyla yapılır. Bir kültürleşme sürecinde her iki kültürde değişmeye uğrar. Fakat, kültürlerden birinin ötekinden daha çok değişerek yeni bir biçim kazanmasıyla sonuçlanır.
Kişinin yaşamı boyunca içinde bulunduğu kültürel ortamın isteklerini uyacak biçimde kendini değiştirmesi sonucunda birey sosyalleşmektedir.
Çeşitli kültür öğelerinin (maddi ya da manevi) bir topluluktan başkasına, bir bölgeden ötekine geçmesi demektir. Kültürel yayılma günümüzde kitle iletişim araçlarıyla daha kolay olmaktadır. Yayılma zorla olabileceği gibi kendiliğinden de yaşanabilir. Her kültür belli ölçülerde de olsa, dış kültürleri etkiler özellikle maddi kültür öğeleri, teknolojik öğeler yayılma hızları daha fazladır.
Maddi ve manevi kültür öğelerinin birinde meydana gelen değişime, diğerinin ayak uyduramamasıdır. Maddi ve manevi kültürdeki değişmeler eş zamanlı olmamaktadır. Manevi kültürün, maddi kültürdeki değişmelere uydurulması gecikme ile olur. Bu durumda maddi kültürdeki değişmeler manevi kültürdeki değişmeyi zorlar. Kuşak çatışması bunun bir sonucudur.
Bir toplum içinde yer alan fakat kendine özgü kültürel unsurlara sahip olması bakımından genel kültürel yapıdan farklı olan kültürlere alt kültür denir. Hiçbir toplumda kültür,
her toplumsal kesim ve grup için, tek biçim bir yapıda değildir. Örneğin, ülkemizde yörelere göre değişen yaşam tarzları bir alt kültürü oluşturur.
Bir kültürün kalıplaşmış değerlerden vazgeçmeyerek dünyadaki gelişmelere kapılarını kapatarak işlevini yitiren kültürel değerleri yaşatmaya çalışmasıdır. Daha çok geri kalmış ülkelerde görülen bir olgudur. Kültürel yozlaşmanın en belirleyici nedeni, sosyal kültürü, evrensel kültüre ve uygarlığa kapalı tutmaktır.
Herhangi bir kültüre dışardan gelen unsurların toplumun bir kısmı tarafından kabul edilmesi, bir kısmı tarafından kabul edilmemesi durumudur.
Bellirli bir kültür içinde yetişen bireylerin başka bir kültüre geçtiklerinde, yeni kültüre ayak uyduramamaları sonucuortaya çıkan kültürel çatışma ve bunalım durumudur.
Maddi öğeler ile manevi öğelerin birbirlerine uyum sağlayamaması durumudur. Bu uyumsuzluktan bir dengesizlik ortaya çıkar ve kültürel çözülme görülür.
Herkes için zorunluluk taşıyan kültür unsurlarıdır. Ana dili, evlenme şekilleri, yemek usulleri vb. kültürün genel unsurlarıdır. O kültürde yaşayan birey bu unsurlara katılmak
zorundadır.
Herkes tarafından bilinmesi ve yapılması zorunlu olmayan kültür içerikleridir. Çeşitli meslekler, ihtisas dalları sadece ilgilileri tarafından öğrenilir.
Kültür, insanlara değişik alternatifler sunar. insan kendi duygu, düşünce ve inançlarına göre bunlardan birini seçer.
Toplumda yaşayan bireylerin gereksinimlerinden doğan, toplumsal yapının ve değerlerinin korunması bakımından zorunlu, nispeten sürekli kurallardan oluşan örgütlenmelere toplumsal kurumlar denir. Toplumsal Kurumlar maddi ve manevi kurumlar olmak üzere ikiye ayrılır.
Ekonomi; sınırlı üretim kaynaklarının, sınırsız insan istek ve ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırken, mal ve hizmetlerin elde edilmesini, dağıtılmasını ve tüketilmesini inceleyen bilim dalıdır. Ekonomi yiyecek, giyecek, barınma ihtiyaçlarını karşılamak üzere ve mallarla hizmetlerin üretimini, bölüşümünü ve tüketimini düzenleme amacına yönelmiştir. Sosyoloji ise ekonominin toplum yapısına etkisinin yanında ekonomiyi bir kurum olarak inceler.
İnsanın kendi emeği ile kendi yaşamını yaratması, ya da gereksinimlerini giderecek mal ve hizmetleri elde edilebilmesi için yapılan etkinliklere üretim denir. Üretimin amaç fayda sağlamak olduğu için ticari etkinlikler, taşıma, ulaştırma gibi faaliyetlerde bir üretimdir. Ayrıca hizmetin elde edilebilmesi için yapılan etkinliklerde üretimdir. Üretimin yapılabilmesi için tabiat, emek, sermaye ve teşebbüs gibi faktörler vardır.
Üretimin hammadde kaynağı doğadır. Doğa kavramı içerisine, yeraltı ve yerüstü tüm kaynaklar girer. Doğa, üretimin değişmeyen öğesidir.
Doğadaki maddelerin biçiminde, niteliğinde, yerlerinin değiştirilmesinde gereken etkinliklerin yapılabilmesi için, harcanan insan gücüdür. Bu güç hem beden gücü veya zihin gücü olabilir. Hastalara bakan doktorun, inşaata çalışan işçinin üretime katkısı emek faktörü içerisindedir.
insan emeğini daha iretken kılan, kendisinde bir emek sonucunda üretilen ve diğer malların üretilmesinde kullanılan alet ve araçlardır. Örneğin: Binalar, makinalar vb…
Doğayı, insan gücünü ve sermayeyi uygun koşullarda birleştirerek üretimi gerçekleştirmektir. Teşebbüste bulunan kişiye müteşebbüs (girişimci) denir.
Tüketim, bir malın insan gereksinimlerini gidermek için kullanılarak yok edilmesine denir. Örneğin: Kömürün sobada ısınma amacıyla kullanılması, sebze, meyve, ekmek gibi gıda maddelerinin beslenmek için yenmesi vb. Tüketim oranı bir ülkenin gelişmişliğini gösterebilir. Her yok etme bir tüketim sayılmaz. Örneğin çürüyen domatesleri çöpe atmak bir tüketim değildir.
Bölüşüm, üretim etkinliklerinin sonucunda ortaya çıkan değerlerin üretime katılan öğelerce paylaşılması olayıdır. Günümüzde üretime katılanların payı para cinsinden ödenmektedir.
Bir gelirin üretim faktörlerine göre, aşağıdaki gibi olmalıdır.
İhtiyaçlarımızı giderebilecek özellikteki nesnelere mal denir. Mal ikiye ayrılır: Serbest mal ve ekonomik mal. Ekonomi yalnızca ekonomik malla ilgilenir.
Emek ve ücret karşılığı elde edilmeyen mallardır. Örneğin; güneş, hava vb.
Emek ve ücret karşılığı elde edilen mallardır. Bu mallar üretim tüketim mallarıdır. Üretim malları, ihtiyaçlarımızı dolayı yoldan giderir. Örneğin; makine, kömür. Tüketim malları ise ihtiyaçlarımızı doğrudan karşılar ve iki kısımda incelenir.
Kullanılış Sürelerine Göre:
a) Dayamkh tüketim malları
Uzun süre kullanım özelliğine sahip mallardır. Örneğin; buzdolabı, televizyon gibi.
b) Dayanıksız tüketim malları
Kısa sürede tüketilen mallardır. Örneğin; ekmek, domates, elma, peynir, benzin gibi.
Kullanışlarına Göre:
a) Tüketim malı
Belli bir gereksinimi doğrudan doğruya karşılayan mallardır.
Örneğin: Sebze, meyve, ekmek, giysi gibi
b) Üretim malı
Bir gereksinimi doğrudan değil de dolaylı olarak karşılayan mallardır. Örneğin: Toprak, makina, toprak, un, petrol.
NOT: Bazı mallar kullanılma durumuna göre, tüketim veya üretim malı olabilmektedir. Örneğin, kömür sobada ısınma amacıyla yakıldığında tüketim, elektrik elde etmek amacıyla termik santralde yakıldığında üretim malıdır.
insanların yapabilecekleri her işe hizmet denir. Hizmet insan ihtiyacını gideren bir unsurdur. Fakat mal niteliği taşımaz insanların yalnız mallara değil, belli ihtiyaçlarını gidermek için hizmetlere de gereksinimleri vardır. Örneğin: Öğretmenin öğrencilere eğitim kazandırması, berberin insanların saçlarını kesmesi vb…
Mal ve hizmetlerin gereksinimleri giderme özelilği faydadır mal ve hizmetlerin kullanım ve değişim değeri vardır.
Bir şeyin mal ya da hizmet sayılabilmesi için;
Değişim, bir malın başka bir malla ya da parayla değişitrilmesi, başka deyişle, bir malın bir yerden başka bir yere veya bir elden, başka bir ele geçirilmesiyle malların değişim değerlerini artırma etkinlikleridir.
Günümüzde üretim pazar için yapılmakta ve değişimi hızlandırmaktadır. Para en önemli değişim aracıdır.
Enflasyon, mal fiyatları yükselirken paranın değer kaybetmesine denir. Başka bir deyişle dolaşımdaki paranın, dolaşımdaki mal hacmine göre, artmasıdır. Paranın değer kaybetmesinden bazı kişiler yararlanırken, bazı kişilerde zarar görür. Sabit ve dar gelirliler, parasını tahvile yatıranlar, uzun vadeli alacaklılar, enflasyonda zarar görürler. Borçlular, serbest meslek sahipleri enflasyondan yararlanır.
Ulusal para değirinin altın ya da yabancı ülke paralarına göre düşürülmesidir. Amaç ihracatı artırmaktır. Ellerindeki stokları eritmek için bazen gelişmiş ülkeler bu duruma
başvururlar.
Temel amaç ekonomideki durgunluğu canlandırmaktır. ithalatı azaltırken, ihracatı artmaktadır. Hem iç hem de dış piyasa arasındaki farkı azaltır.
Devalüasyonun tam tersidir. Paranın alın gücünün resmi olarak artırılmasıdır. ihracatı tıkayacağından aşırısı zararlıdır.
NOT: Enflasyon ve devalüasyon daha çok geri kalmış ülkelerde görülürken, deflasyon ve revalüasyon ise ileri sanayi ülkelerinde görülen bir ekonomik olaydır.
Fiyat: Bir malın para cinsinden değeridir. Ekonomide yaşama biçimi veren bir etkinliktir.
Değer: Bir malın ya da hizmetin, insanlar arasında az ya da çok istenilir olma özelliğidir.
Damping: Bir malın dış ülkelerde elde ediliş değerinden aşağı bir fiyatla satılmasına denir. Amaç yeni pazarlar elde etmek, birikmiş stokları eritmek, rakip ülkelerle yarışmaktır.
Tröst
Rekabeti azaltmak amacıyla, aynı işi yapan ya da aynı malı üreten kuruluşların aynı çatı altında birleşmelerine denir.
Kartel
Rekabeti azaltmak amacıyla aynı malı üreten firmaların kendi aralarında yaptığı anlaşmaya denir.
Üretim araçlarının mülkiyetinin özel girişimcilerin elinde olduğu sistemdir. Bu sistemde ferdiyetçilik esastır. Devletin ekonomiye müdahaleyi doğrudan değildir. Sadece
özel mülkiyetin haklarını korur.
Asıl amaç kâr değil, insanların ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla yapıldığı, bir sistemdir. Bu sistemde ekonomik hayat devlet tarafından yönlendirilir. Üretim araçları (fabrika,
makinalar) özel kişilerin değil toplumun mülkiyetindedir. Bu toplumlarda tüketim mallarının özel mülkiyeti serbest piyasa değil, devlet tarafından planlama yoluyla yapılır.
Günümüz dünyasında bazı ülkelerde, hem özel mülkiyet ve özle girişimciliği hem de toplum çıkarlarının gerektirdiği alanlarda kamu mülkiyeti ve kamu girişimciliğinin birlikte
örgütlendiği sistemdir. Amaç hem özel girişimlere fırsat tanımak, hem de sınırsız yarışmanın neden olacağı büyük sınıf farklılığını denetleyerek toplumun çıkarlarını ön plana almaktır.
Aile, birbirlerine kan, evlilik gibi doğal ya da sözleşmeli bir bağla bağlanmış olan insanlar arasındaki ilişkidir. Toplumun en küçük yapı birimidir. Neslin devamını sağlamaya yöneliktir. Cinsler arası ilişkileri işbirliğine dayanan kalıplara bağlamak yoluyla karşılamaya yöneliktir. Ayrıca bireyin sosyalleşmesinin ilk başladığı yerdir.
Tarihsel süreçte ve toplumsal yaşamda ortaya çıkan değişmeler, ailenin evrim geçirmesine neden olmuştur.
Bu aile, ilkel toplumların toplumların toprağa yerleşmesi siyle kadının ekonomik etkinliğinin azalması ve ekonomik etkin rolün erkeğe geçmesiyle oluşan ailedir. Ailede babanın otoritesi kesindir. Eşler, çocuklar, hizmetçiler babanın isteklerine uymak zorundadır, soy erkekten geçer, kadına mirastan hiçbir pay verilmez.
Bu aile biçimi ilkel toplumlarda görülen ilk alie biçimidir. Ekonomik etkinlikler avcılık ve toplayıcılığa dayandığı için kadının ekenomideki payı önemlidir. Anaerkil ailede egemenlik ya annede ya da annenin soyundan alan en büyük erkek kardeşindedir. Bundan dolayı soy erkekten değil kadından geçer. Çiftler kadının yanında oturur.
Bu ailenin temel özelliği akrabalığın hem erkek hem de kadın tarafından geçmesidir. Evlenen çocuklar, isterlerse aileden ayrılırlar, kadında mal, mülk edinebilir. Kadına mirastan pay verilir.
En az üç kuşağın bir arada yer aldığı, ekonomisi daha çok tarım ve hayvancılığa dayandığı geleneksel toplumlarda görülen aile tipidir. Ortak mülkiyet söz konusudur. Ailenin bütün fertleri birarada yaşarlar. Daha çok sanayi öncesi dönemde görülen, ailenin en yaşlı kişisinin aileinin reisi olduğu aile tipidir.
Anne, baba ve evlenmemiş çocuklardan oluşur. Ailede kadın erkek eşitilği vardır ve tek eşlilik esastır. Hukuka dayalı bir ailedir. En fazla iki neslin bir arada yaşadığı günümüz modern toplumlarında görülür. En önemli özelliği tüketim ailesi olmasıdır. Yukarıda anatılan aile modellerinin dışında klan ve agnatik aileler de tarihsel süreçte bulunan ailelerdir.
Totem denilen bitki ya da hayvan soyundan geldiklerine inanan, bu nedenlede kendilerini akraba sayan ilkel toplumlarda görülen aile şeklidir. Klan ailesinin kendi aralarında evlenmeleri yasaktır. Akrabalık ise anadan geçer.
Bu ailede akrabalık, sadece baba tarafından geçer. Ancak ataerkil ailenin aksine, agnatik ailede kadının belli bir değeri vardır, kadına saygı duyulur.
Evlenme, tam ve sürekli bir yaşam ortaklığı yaratmak üzere bir kadınla bir erkeğin hukuken geçerli bir biçimde bir araya gelmesidir.
Tek eşle evlenmedir.
Çok eşle gerçekleştirilen evliliktir. Bu da kendi arasında ikiye ayrılır:
Polijini: Bir erkeğin birden fazla kadınla evlenmesidir.
Poliandri: Bir kadının birden fazla erkekle evlenmesidir.
Kişinin içinde bulunduğu grup üyelerinden biri ile evlenmesidir. Bu evlilik tipinde amaç malın aile dışına çıkmaması ve mirasın bölünmemesidir. Sororat ve Levirat tipi evlilikler akraba evliliğine girmektedir.
Lavirat: Eşi ölen kadının, kocasının kardeşlerinden birisiyle evlenmesidir.
Sororat: Eşi ölen erkeğin, karısının kardeşlerinden birisiyle evlenmesidir.
Kişinin içinde yaşadığı gruptan evlenmesi yasaklanmış olup, grup dışından evlenmesidir.
Evlenen eşlerin, erkeğin ailesiyle birlikte oturmasıdır. Daha çok ataerkil ailelerde görülür.
Evlenen eşlerin kadının ailesiyle birlikte yaşadığı evliliktir. Daha çok anaerkil ailelerde görülür.
Evlenen eşlerin anne ve babalarından bağımsız olarak ayrı bir yerde yaşamalarıdır. Daha çok günümüzdeki çekirdek ailelerde görülür.
Boşanma, çiftler arasındaki, evlilik bağının hukuki olarak sona erdirmesine denir. Günümüz toplumlarında boşanmalar daha fazladır. Ayrıca boşanmaların biçimleri de toplumlara göre de farklılık göstermektedir. Geleneksel toplumlarda boşanma çok nadir iken sanayi toplumlarında daha fazladır.
Toplumun genel yönetimini ve kamu düzeni gereksinimlerini karşılamaya yönelir, toplum içindeki ilişkileri düzenleyici ve toplumun varlığını koruyucu araçları elinde bulundurur. Siyaset kurumunun, toplumu başka toplumların olası zararlarından korumaya (dışa yönelik) yönelik işlevinin yanında içe dönük işlevleri de vardır. Bunlar; yaşamaya da normların kurumsallaştırması, çatışmalar, arabuluculuk, denetim, kamusal görevleri planlamak ve uygulamaktır. Siyasal kurum, çağdaş toplumda son iktidar kaynağı olan devlette cisimleşir.
Partiler, baskı grupları, seçim parlamento, hak ve hürriyetler vb. siyasetle doğrudan ilişkili kurumlardır.
Devlet belli bir toprak parçası üzerinde egemenlik içinde yaşayan insan topluluğudur. Devlet çağdaş toplumlardaki en önemli kuruluştur ve siyasal kurumların en büyüğüdür.
Devleti diğer siyasi kurumlardan ayıran en önemli özelliği; vatandaşları kendi istedikleri zaman onunla ilişkilerini kesememeleridir. Devletin yükümlülüklerine kurallarına
uymamazlık edemezler. Bu, devletin varlık koşulu ve yaptırımsal özelliğidir.
Devletin olabilmesi için öncelikle bir insan topluluğunun olması gerekir. Devletsiz toplum olur ama toplumsuz devlet olmaz.
Her devletin sınırları belli olan bir toprak bütünlüğü vardır. Toprakları olmayan bir devletten söze dilemez.
Bir devletin varlığı, kendine özgü bir emretme gücü ve kendi başına buyruk olma ile belli olur.
1. Yapılarına Göre
a) Üniter Devlet
Bu tip devletlerde siyasi egemenlik tek bir kaynağa dayanır. Yurttaşları aynı yasalarla yönetilir. Örneğin: Tükiye ve Fransa devletleri bu biçime örnektir. Tek bir siyasi otariteye
bağlılık vardır.
b) Federal Devlet
Bu tip devletlerde birden fazla devlet bir birlik durumundadır. Bu devlette siyasi egemenliğin birden fazla kaynağı vardır. Örneğin: Amerika Birleşik Devletleri ve İsviçre buna örnektir.
2. Din Devlet İlişkisin e Göre
a) Teokratik Devlet
Dinsel ilke ve kurallarına dayalı olarak yönetilen devlet şeklidir. Devlet otoritesini dinden alır.
b) laik devlet
Devletin tüm kurumlarına dinsel kuralların etkisinden arındırılarak toplum tarafından oluşturulan yasalarla örgütlendiği devlet şeklidir.
3. Egemenlik Biçimine Göre
a) Otokratik Devlet
Yasama, yürütme ve yargı organlarının belirli bir grupta veya tek bir kişide toplandığı devlet şeklidir. Devlet yönetiminde egemenliğin bir kişide bulunması monarşidir.
b) Demokratik Devlet
Egemenliğin halkın elinde olduğu devlettir. Bir devletin demokratik olması laik, sosyal ve hukuk devleti olmasına bağlıdır.
Demokratik bir ülkede güçler ayrılığı ilkesi geçerlidir. Yasama yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisine aittir. Yürütme yetkisi Cumhurbaşkanı ve bakanlar kuruluna aittir.
Yargı ise bağımsız mahkemeye aittir.
4. Ekonomik Sistemlerine Göre
a) Kapitalist Devlet
Özel mülkiyet temeline dayanan, üretimin temel özelliğinin kâr olduğu devlet şeklidir.
b) Sosyalist Devlet
Üretim araçlarının kamunun mülkiyetinde olduğu, devlet şeklidir.
c) Karma Devlet
Ekonomik hayatta özel sektörün ve kamonun birlikte çalıştığı devlet şeklidir.
Eski ve Yeni Devlet Anlayışı
Tarihi süreç içerisinde devlet anlayışı değişmiştir. Eski devletle yeni devlet anlayış bakımından kısaca karşılaştıralım.
1. Eski Devlet dini temellere dayalıydı, oysa günümüz devletiin ana özelliği laik olmasıdır.
2. Eski devlet, temel hak ve özgürlükleri belli bir azınlığa tanımış büyük bir kitleyi bunlardan yoksun bırakmıştır. Oysa günümüz devletinde bütün yurttaşlar yasalar karşısında eşittir.
3. Eski devlette yetkili, yetkisini kullanmada sınırsızdı.
Günümüz devletinde, devlet yetkisinin kullananların yetkileri yasalarla düzenlenmiştir.
Hükümet; devlet adına siyasi iktidarı, denetimi, otoriteyi kullanan somut bir varlıktır. Belli başlı yönetim şekilleri vardır.
a) Otokratik Rejimler
Bu yönetimlerin ortak özelliği, zor kullanarak iş başına gelmeleridir. Her türlü baskı, beyin yıkama ve propaganda kullanılır (diktatörlükler).
b) Demokratik Rejimler
Halkın, seçtiği temsilcileri aracılığıyla kendi kendisini yönetmesidir. Demokratik rejimler doğrudan, yarı doğrudan ve temsili demokrasi şeklinde olabilir.
c) Karma Rejimler
Geçiş süreçlerinde görülür. Demokratik ve otokratik yönetimler arası bir karma rejimdir.
3.Seçim
Demokratik rejimlerde iktidarın kimlerin eline geçeceği seçimle belli olur. Halk, kendi egemenliğini belli bir süre içinde kendi isteğiyle seçime katılmış yetkili organlara (siyasi partiler) teslim eder. Başlıca seçim sistemleri:
a) Çoğunluk Sistemi
En fazla oy alan parti veya grup o bölgede seçimi kazanmış olur. Bu sistem küçük partilere parlamentoda temsil hakkı tanınmasını engeller.
b) Dar Bölge Sistemi
Bu sistemde her bölgeden sadece bir milletvekili çıkacak şekilde seçim bölgeleri sınırlandırılır.
c) Nisbi Temsili Sistem
Her siyasi parti ve bağımsız adaylar aldıkları oy oranında temsil hakkına sahiptir. Daha demokratik bir temsil sistemidir. Olumsuz yanı ise, hükümet kurmayı
zorlaştırmaktadır. Demokrasinin çok seslilik ilkesine uygundur.
4. Siyasi Partiler
Devlet yönetimini belirli bir siyasal düşünce doğrultusunda gerçekleştirmek için insanların biraraya gelerek oluşdukları resmi kurumlardır. Siyasi partiler yatay karakterli partiler ve dikey karakterli partiler olmak üzere iki gruba ayrılır.
a. Yatay Karakterli Partiler
Belli bir sınıfın, zümrenin çıkarlarını savunmak için kurulmuş partilerdir. Örneğin; işçi, çiftçi partileri gibi.
b. Dikey Karakterli Partiler
Bütün sosyal sınıflara hitap eden partilerdir. Bu tip partiler birtakım genel ilkelere dayanarak kurulurlar. Günümüzde kitle partisi de denilmektedir. Örneğin; muhafazakar,
liberal ve sosyal demokrat partiler bu gruba girer.
Birey-birey, birey-toplum ve toplumlar arasındaki hak ve adalet içeriğine göre ilgili mekanizmalar tarafından oluşturulmuş kurallar bütünüdür.
Hukuk kuralları hakları belirlerken iki temel ilkeye dayanır.
Özgürlük, eşitlik, yaşama ve neslini devam ettirme gibi vazgeçilmez haklardır.
Bu ilke herkese hakettiğini vermeye, başka bir deyişle karşılıklı çıkarlar arasında denge sağlamaya dayanır. Yaptırım açısından hukukun temel iki kavramı vardır:
Ortaya çıktığı zaman, var olan hukuk düzeni içinde ceza denilen özel bir tepki ile karşılaşılan davranışlardır.
Hukuk kuralları açısından yapılması yasak olan davranışlar sonucu uygulanan yaptırım türüdür.
NOT: Hukuk kuralları mutlaka yazılı olmak durumunda değildir. Bazı toplumların hukuk kuralları, yazılı olmadan işleyebilmektedir.
Töre ve gelenek hukukundan farklı olarak bir kurum tarafından yapılan yazılı ifadelerdir. Kanunlar eşitlik, genellik, nesnellik ve yaptırımlarda desteklenme özelliklerini taşımak
durumundadır.
Bir kutsala inanan ve manevi bir birlik oluşturan insan topluluğunun belirli inanış, ayin ve ibadetler geneline din denir. Genel olarak kutsal sayılan inançlarla onlara eşlik eden duygulardan ve bu inançlarla duyguların altyapısını oluşturduğu davranışlardan oluşan toplumsal kalıpların bütünü din kurumunu oluşturur. Bu kurumun birey açısından gerek yaşam, gerekse öbür dünya ile ilgili belirsizlikler, bilinmeyenler, korkular, kuşkular karşısında bir güvenlik duygusu sağlama işlevini yerine getirdiği savunulmaktadır. Sosyoloji bütün dinleri konu edinir. Dinlerin doğruluğunu ya da yanlışlığını tartışmaz. Toplum açısından ise dinin en önemli işlevi ahlak düzenini sağlamasıdır. Çünkü dinin otoritesi ölümlü insanın üstünde ve ötesindeki kaynaklardan doğmaktadır.
Monoteizm: Tektanrıcılık
Politeizm: Çoktanrıcılık
Totemizm: Kutsal bir bitki ya da hayvana tapma
Fetişizm: Büyülü olduğuna inanılan bir nesneye tapma
Naturizm: Doğa güçlerine tapma
Animizm: Ruha tapma
ÖRNEK: “Ordu'nun dereleri, aksa yukarı aksa” “Şu Fıratın suyu, akar derindir” “Kar mı yağdı Kütahya'nın dağına”
Yukarıda verilen farklı türkülere ait dizeler aşağıdaki yargılardan hangisini destekler?
A) insanlar yaşadığı çevreyi değiştirir.
B) Sanat kültürel birikimin ürünüdür.
C) Türküler, kültürün zenginliğinin göstergesidir.
D) Yaşanılan çoğrafya kültürü etkiler.
E) Sanat toplumsallaşmayı artırır.
2008 ÖSS
ÇÖZÜM: Verilen örneklerde doğal çevreye ait unsurların, insanların yaşama biçimlerine olan etkisi ve o yaşama biçimlerinin birer ifadesi olan türkülerde dile gelişi yansıtılmıştır.
Yanıt D
ÖRNEK: İtalya'da kozmetik ürünlerini satmak isteyen bir Amerikan şirketi, ürünlerin reklamında elinde çiçek tutan bayan modeller kullanmış ama bekledikleri ilgiyi görememiştir.
İtalyanların, çiçeği geleneksel olarak cenazelerde kullanıyor olmaları kozmetik ürünlerine ilgisiz kalmalarına yol açmıştır.
Bu parçadaki olayda, şirketin amacına ulaşamaması aşağıdakilerden hangisine bağlanabilir?
A) Ürünün üretildiği ülkenin dışında pazarlamaya çalışılmasına
B) Hitap edilen tüketici kitlesinin yanlış belirlenmesine
C) Kültürel farklılıkların göz ardı edilmesine
D) Reklamın tek pazarlama yöntemi gibi düşünülmesine
E) Ürünün, değerinden pahalıya satılmasına
2008 ÖSS
ÇÖZÜM: Toplumlara dair fikirler oluşturulurken toplumlar arası farklılıklar da göz önünde bulundurmalıdır.
Yanıt C
ÖRNEK: Bir yazarımız İstanbul'daki evlerinde bir süre konuk ettiği Güney Afrikalı arkadaşından teşekkür mektubu alır. Arkadaşı yazarın ve ailesinin misafirperverliklerini, yemeklerinin
lezzetini övdükten sonra, “Yalnız, oradayken soramadım; çatı katında niçin bizimkilere büyü kapları vardı?” diye sorar. Yazar önce şaşırır. Sonra durumu kavrar. Damdaki kiremitlerde kırıklar olduğu için babaannesi yağmurun aktığı yerlere tencere, tas, leğen koymuştur. Yazarın arkadaşmın çatıdaki tapları büyü kabı zannetmesi,kültürle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine örnektir?
A) Kuşaktan kuşağa aktarılması
B) Bireyler arası ilişkilerde etkili olmasına
C) Öğretici nitelik taşımasına
D) Topluma özgü olmasına
E) Ekonomik etkenlerle belirlenmesine
2006 ÖSS
ÇÖZÜM: Büyü kapları gibi örnekler belli bir topluma özgü kültürel öğelerdir. Örnekteki kişi de bu durumu gözardı etmiş ve yanılmıştır.
Yanıt D
ÖRNEK: Yaşantılarımıza, çabalarımıza bakarsak, neredeyse bütün davranışlarımızın, isteklerimizin, başka insanların varlığıyla bağlantılı olduğunu görürüz. Başkalarını yetiştirdiğini
yiyip, başkalarının diktiği giyip, başkalarının yaptığı evlerde oturuyoruz. Bilgimizin ve inançlarımızın büyük bir kısmı, bize başkalarının yaratmış olduğu bir dil aracılığıyla, gene başkaları tarafından verilmiştir.
Bu parça aşağıdaki yargılardan hangisini desteklemektedir?
A) insanların çabaları doğal çevreyi değiştirir.
B) Toplumsal kurumlar farklı hızlarda değişir.
C) insan toplumsal bir varlıktır.
D) Birey, grup içinde farklı davranış sergiler.
E) Her toplum kendine özgü kültür oluşturur.
2007 ÖSS
ÇÖZÜM: Parçadan da anlaşılacağı gibi insan hep başkalarıyla iç içe yaşamaktadır; demek ki toplumsal bir varlıktır.
Yanıt C
ÖRNEK: Bir toplumda yasaların işleyebilmesi, hukukun ahlak, din, ekonomi, siyaset gibi diğer toplumsal kurumlarla uyumuna bağlıdır. Bu nedenle, yasalar hazırlanırken tüm kurumlar
göz önünde bulundurulur.
Bu yaklaşımın dayanağı aşağıdakilerden hangisi olabilir?
A) Kurumlar birbirini etkiler.
B) Kurumlar toplumsal değişmelerden etkiler.
C) Kurumlar toplumsal gereksinimlerden doğar.
D) Kurumların yapısını amaçları belirler.
E) Her kurumun kendine özgü örgütlenmiş biçimi vardır.
2006 ÖSS
ÇÖZÜM: Toplumun ayakta durabilmesi için kurumların uyum içinde olması gerekir. Bu da etkileşimi gerekli kılar.
Yanıt A
ÖRNEK: Anadolu uygarlıkları tarihinde geleceğin insanına yol gösterecek nice incelikler ve ipuçları saklıdır. Sağlıklı, güçlü, sancıları az bir toplum yaratmak istiyorsak, genç kuşaklara bu zengin tarihsel mirası iyi tanıtmalıyız; bu incelikleri, bu ipuçlarını yakalamayı öğretmeliyiz.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisi önerilmektedir?
A) Geçmişi o zamanın koşullarına göre değerlendirme
B) Toplumsal kurumların işbirliğini güclendirme
C) Toplumsal değişimi hızlandırma
D) Kültürel geçmişten yararlanma
E) Kültürün maddi ve manevi öğeleri arasında uyuşma sağlama
1998 ÖSS
ÇÖZÜM: Geçmişi gelecek kuşaklara iyi aktarabilirsek o geçmişten yararlanma olanağımız doğar.
Yanıt D
Dünyamızda 6000 farklı dil konuşuluyor. Dil bilimcileri bu dillerden bir çoğunun güvencede olmadığını, bunları konuşanların giderek azaldığını söylüyorlar. Örneğin, en az
90 değişik dilin konuşulduğu Etiyopya'da bugün Ongota dilini sadece 19 kişi, Elmola dilini 6 kişi konuşuyor. Alaska'daki 20 dilden 2 tanesi çocuklara öğretiliyor. Bir veya iki kuşak sonra bu dilleri konuşanlar kalmayınca, yüzyıllardır süren iletişim ve öğrenme biçimleri, deneyimler yok olacak.
Parçaya göre bir dilin ortadan kalkması, kalkması,
daha çok aşağıdakilerden hangisine yol açar?
A) Evrensel değerlerin bozulmasına
B) Kültürel alışverişlerin azalmasına
C) Kültürel birikimin kaybolmasına
D) insani özelliklerin yozlaşmasına
E) Toplumsal kurumların bölünmesine
1997 ÖSS
ÇÖZÜM: Dilin kaybolması, o dile ait tüm kültürün yok olması demektir.
Yanıt C
ÖRNEK: Kaplumbağa çorbası bir Fransız için ziyafetin görkemli girişini oluştururken, bir Türk bunu soğuk bir şaka olarak algılar. Domuz pirzolasını zevkli yiyen bir Alman karşısında
Türk'ün pek de ağzı sulanmaz, hatta yüzü değişir. Kurbağa bacağını iştahla ısıran bir İtalyan'ın karşısında bir Türk şaşkınlıkla tiksinme tepkisi gösterebilir. Bu parçada sözü edilen durumlar, aşağıdakilerden hangisine örnektir?
A) Kültürel çözülme
B) Kültürel değişme
C) Kültürel gelişme
D) Kültürel farklılık
E) Kültürel Çatışma
1995 ÖSS
ÇÖZÜM: Toplumlar arasında farklılıklar nedeniyle farklı toplumlara ait bireyler aynı şeylere farklı anlamlar yüklerler.
Yanıt D
ÖRNEK: Havada bulut yok bu ne dumandır. Mahlede ölüm yok bu ne figandır.
Şu Yemen elleri ne de yamandır.
Ano Yemendir, gülü çemendir.
Giden gelmiyor, acep nedendir.
sözleriyle başlayan “Yemen Türküsü” sadece 5/8 lik basit bir melodi değildir. Bu türkünün içinde Osmanlı toplumunun savaşta çektiği acılar, sevgiliye ve çocuklara duyulan özlem, yabancı bir ülkede ölümün acısı da vardır. Bu parçada, türkülere ait özelliklerin hangisi üzerinde durulmuştur?
A) Başka toplumların kültürel değerlerini etkilemesi
B) Halk diliyle söylenmiş olması
C) Geleneksel değerleri etkilemesi
D) Toplumsal ilişkilere yön vermesi
E) Duygu ve düşüncelerin iletilmesinde bir araç olması
1996 ÖSS
ÇÖZÜM: Parçada sözü geçen türkü ve pekçokları toplumsal yaşayışın aynasıdırlar ve yaşananları gelecek kuşaklara iletilmesi görevini üstlenirler.
Yanıt E
ÖRNEK: Anadolu kadını;
– Evlilik çağına gelmişse “gül oyası”
– Nişanlı ya da evliyse “karanfil oyası”
– Sevdiğinden ayrı, üzüntülü ya da yalnızsa nergis oyası”
– Kocasından hoşnut değilse “biber oyası” takar.
Görüldüğü gibi Anadolu kadını “oya”yı yalnızca süslenmek amacıyla kullanmamaktadır. “Oya”nın bu parçada sözü edilen toplumsal işlevi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Duygu, düşünce ve sorunların dile getirilmesine yardımcı olma
B) Toplumsal olayları denetim altında tutma
C) Toplumsal dayanışmayı yaygınlaştırma
D) Toplumsal dayanışmayı yaygınlaştırma
E) Bireylerin gelenek ve göreneklere bağlılığını sağlama
1993 ÖSS
ÇÖZÜM: Parçada verilen örnekler, bireylerin belli konular, olaylar karşısındaki duygularını dik getirmede kullanılan araçlardır.
Yanıt A
ÖRNEK: Aşağıdakilerden hangisi “toplumsal çözülme” kavramını açıklar?
A) Yerleşik kurallardan farklı, yeni kuralların oluşması
B) Bireylerin birbirlerinin çıkarlarını sınırlamaya çalışması
C) Toplumsal kurallara karşı kayıtsızlığın yaygınlaşması
D) Farklı değerlere sahip bireylerin bir arada yaşaması
E) Geçici olarak eski toplumsal düzene dönülmesi
1991 ÖSS
ÇÖZÜM:Toplumsal kuralların yok sayılması, onlara uyulmaması, toplumsal çözülmeyi doğurur.
Yanıt C