Lehçe, Şive ve Ağız Nedir?
Birçok yazımızda, sık sık “Türkçenin çok köklü ve güçlü bir dil olduğunu” vurgulamışızdır. Çünkü bugün yaşayan dillerin birçoğuna baktığımızda, Türkçedeki düzenliliği, türetme gücünü ve geniş söz varlığını göremeyiz. İngilizceyi örnek verecek olursak, çok uzun bir geçmişinin olmadığını, özellikle 18. yüzyıldan sonraki sömürgecilik akımlarıyla birlikte kurulan emperyalist devletlerin çabalarıyla bir yerlere geldiğini görürüz. Benzer biçimde Sırpça, İspanyolca, Danca, Arnavutça… gibi birçok dilin geçmişi, aslında birkaç yüzyılla ifade edilebilecek kadar azdır. Fakat Türkçenin, yapılan araştırmalar neticesinde yaklaşık 8.500 yıllık bir dil olduğu kabul edilmektedir. Osman Nedim Tuna‘nın Sümerce ile Türkçe arasındaki ilişkiyi ortaya koyan çalışmaları sonucunda, Türkçenin yaşayan diller arasındaki “en eski geçmişe” sahip dil olduğu ortaya koyulmuştur. Buna benzer çalışmalar da göstermiştir ki, Türkçe yaşayan dillerin “en eski geçmişe sahip olan dili” olmasa bile, en köklü birkaç dilinden biridir.
Türkçenin tarihi gelişimine bir göz attığımızda, Türkler‘in göçleri ile Türkçenin de dünyanın birçok bölgesine yayıldığını görürüz. Türkçemiz, “En Eski Türkçe” ile başlayıp “Orta Türkçe” ile devam edip “Çağdaş Türkçe” ile bugünlere geldiği süreç içerisinde, birçok dilden etkilenmiş, birçok dili etkilemiş ve büyük değişikliklere uğramıştır. Türkler'in dünya üzerindeki yayılma alanlarına paralel olarak, Türkçe de birçok alanda konuşulmuş ve zamanla birbirinden kopan Türk boylarının, kendilerine özgü birer “konuşma ve yazma dilleri” ortaya çıkmıştır. Bundan yaklaşık 8 – 10 bin yıl önce, bugün konuşulan bütün Türk Dilleri tek çatıda toplanmıştı ve bugün yaşayan Özbek, Kırgız, Kazak, Türkmen, Gagauz, Uygur, Tatar, Azeri… Türkçesi, o dönemlerde yoktu. Çünkü henüz Türkler bir arada yaşıyorlardı, bunun için dilleri de farklı yazı ve konuşma dillerini oluşturmamıştı. Biz Tanrı Dağları'ndan ayrıldıktan sonra, her bölgede kalan soydaşlarımız kendilerine özgü yazı dillerini oluşturdular ve bugün yaşayan “Türk Lehçeleri” adı verilen diller (Azerbaycan Türkçesi, Kırgız Türkçesi… gibi) oluştu.
Çok köklü bir dilimiz olduğu için, Türkçemiz bugünlere gelene dek birçok alt dala ayrılmış ve bu alt dallar dil biliminde “lehçe“, “şive” ve “ağız” olarak adlandırılmıştır. Türkçenin oldukça eski ve köklü bir dil olması, dil bilimsel sınıflandırmalarda farklı görüşlerin ileri sürülmesine neden olmuştur. Bazı dil bilimciler “Türkçenin yalnızca iki büyük lehçesi olduğunu” kabul etmişler; bazıları ise Azerbaycan Türkçesi, Kazak Türkçesi, Başkurt Türkçesi… gibi birbirinden ayrı “yazı dilleri” olarak varlığını devam ettiren Türk Dilleri'ni birer “lehçe” olarak kabul etmişlerdir.
Türkçemize ait en eski kaynaklar “Orhun Yazıtları” olduğu için, bu dikili taşların öncesinde kalan döneme ait kesin bilgilere sahip değiliz. Türkçenin “karanlık dönemi” olarak adlandırılan bu dönemde, Türkçenin hangi biçimlerde var olduğu hakkında net bir bilgimiz yok. Yazılı kaynaklarla Türkçeyi takip edebildiğimiz dönemlerde ise, Türkçe artık oldukça işlenmiş bir dil konumundadır. Bunun için Türkçenin en eski durumunu ve Türkçenin “çatısı” konumunda olduğunu düşündüğümüz “ana dili” tam olarak bilmiyoruz. Bunun için Türkçenin “lehçelerini” sınıflandırırken, birçok dil bilimci farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.
Sınıflandırmalardaki bizim görüşümüzü belirtmeden önce, “lehçe“, “şive” ve “ağız” kavramlarını açıklamaya çalışalım:
Lehçe, bir dilin çok uzun zaman önce, yazılı metinlerle izlenemeyen, karanlık dönemlerinde kendisinden ayrılan ve ayrıldığı dilden hem “ses” hem de “biçim (yapı)” olarak ayrılıklar içeren koludur. Şive, bir dilin yazılı metinlerle izlenebilen ve “yakın geçmiş” olarak nitelendirilebilecek döneminde kendisinden ayrılan ve ayrıldığı dilden yalnızca “ses” bakımından değişiklikler içerip “yapı (biçim)” bakımından ayrılıklar içermeyen koludur. Ağız ise, bir dilin konuşulduğu belli yerleşim bölgelerine özgü olan ve “sesletim farklılıkları” temelli olan koluna verilen addır.
Lehçe kavramı veya terimi, son dönemlerde özellikle Türkiye Türkçesinde “şive” anlamı yerine kullanılmış ve bu dil bilimciler arasında bile yaygınlaşmıştır. Bugün birçok dil bilimci artık lehçe yerine şiveyi, şive yerine de lehçeyi kullanmaktadır. “Türkçenin Sorunları“nda da işlenen bu konuyu, bazı dil bilimciler “uzak lehçe” ve “yakın lehçe” terimlerini ileri sürerek çözümlemeye çalışmışlardır. Bu terimlerin türetilmesinin amacı, “lehçe” ve “şive” terimlerinin kullanımı ile ilgili sorunların çözülmek istenmesidir. Aslında mantıklı bir yaklaşımdır. Bu türetimlerle, artık Türkçeye yakınlık düzeyine göre bütün Türk Dillerini uzak veya yakın lehçe olarak adlandırabiliriz.
Yukarıda yaptığım açıklamalardan hareketle, şöyle bir örneklendirme yapabiliriz: Türkçenin bugün yaşayan “uzak lehçeleri” olarak “Çuvaşça ve “Yakutça” vardır. Türkçenin “yakın lehçeleri“ne ise “Azerbaycan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Gagauzya, Tataristan, Türkmenistan, Türkiye, Doğu Türkistan, Başkurdistan… Türkçesi” örnek verilebilir. Türkiye Türkçesinin “ağızları” olarak ise “İstanbul ağzı, Doğu anadolu ağzı, Elazığ ağzı, trakya ağzı, Karadeniz ağzı, Ege ağzı…” örnek gösterilebilir.
Özetle, Türklük Bilimi‘ndeki “lehçe – şive” sorununa “yakın ve uzak lehçe” terimlerinin türetilmesiyle, sorun büyük oranda çözüme kavuşmuştur. Türkçemizin bugün 21 tane yazı diline sahip olması, her ne kadar onun köklülüğünün kanıtı olarak kabul edilse de; Türkçemize eklenen her yeni yazı dili, Türkçe konuşan Türk topluluklarını birbirinden koparmaktadır. Ortak Türk Dili oluşturmaya çalışırken, oluşan her yeni yazı dilinin acısı kendini hissettirmektedir. Bu açıdan Türk Dilleri sınıflandırmalarında da “Kazakça, Azerice, Özbekçe…” gibi adlandırmalar yapılması, Türklük Bilimcilerce doğru kabul edilmemektedir. En doğru kullanım “Türkiye Türkçesi, Azerbaycan Türkçesi, Gagauz Türkçesi…“dir. Kuşkusuz bu konuya en doğru yaklaşım, “Bu Türk Dili lehçe miydi, yoksa şive miydi?” diye takılıp kalmaktansa, onu ana Türkçeye olan yakınlığına göre “uzak veya yakın lehçe” olarak adlandırmak ve özellikle çağdaş Türk lehçelerinin kullanımına özen göstermek olacaktır.
yavuz TANYERİ
Yavuz Hocam öncelikle böyle bir site kurduğunuz için size çok teşekkür ederim. Bu siteden sekizinci sınıfta çok yararlanıyordum, dokuzuncu sınıfa geçtim yine bana çok yardımcı oluyor. Herkese bu siteyi çok tavsiye ederim.
Gerçekten çok güzel bir paylaşım olmuş ancak böyle bilgileri daha kısa yani özetleyerek verilirse daha çok ilgi görebilir… Genelde internette araştırma yapanlar kısa bilgi isterler.
Çok güzel bir paylaşım olmuş ellerinize saglık.
Siteniz çok güzel bilgilere sahip. Böyle bilgi verici olması bizi mutlu edeiyor. Ama daha fazla bilgiye ihtiyaç var…
Bılgılerınıze tesekkurler.
Fena değil ama daha iyilerivar acıkcası begenmedım.
Çok iyisin çok güzel vermişsiniz sağ olun.
Teşekkür ederım ama biraz ayrıntılı degil tekrar teşekkür ederim.
Vazgeçilmez bir site diyebilirmi artık bir elimde burda gerçkten işime çok tardı ellerine sağlık.
Valla sitenizi hiç beğenmedim aradığım hiç birşeyi bulamadım karmakarışık yazılmış heryer karman çormandı ayrıca hiç örnek vermemişsiniz.
Şive diye bir şey yoktur. Biz ”şive” yerine ”ağız” sözcüğünü kullanıyoruz.
Gerçekten verdiğiniz bilgiler işe yaradı çok teşekkür ederim.