Başka bir hayatın gerekliliği için birçok mantıksal deliller vardır. Burada Risale-i Nur'dan yararlandığım bazı delilleri özet olarak paylaşmak istiyorum. Daha detaylı bilgiyi Risale-i Nur'da bulabiliriz.
Hiç mümkün müdür ki böyle muhteşem bir saltanat, iyi işler yapanlara mükafatı ve isyan edenlere cezalandırması bulunmasın. Burada yok hükmündedir. Demek başka yerde bir büyük mahkeme vardır.
Bu icraata bak! Nasıl en fakir, en zayıftan tut, herkese mükemmel erzak veriliyor. Bir zehirli arının eliyle bizlere şifalı, tatlı balı yediren, küçücük tohumcuklarda binler batman yiyecekleri bizim için saklayan, her musibetzedenin imdadına koşan sonsuz rahmet, şu saltanat sahibinin pek büyük bir keremi, pek geniş bir merhameti olduğunu gösteriyor. Bak! Herkes vazifesine dikkat eder. Kimse zerrece haddinden tecavüz etmez. En büyük bir şahıs, en büyük bir itaatle tevazu içinde bir korku ve heybet altında hizmet eder. Demek saltanat sahibinin pek büyük bir izzeti vardır. Halbuki kerem nimet verme, ikram etme ister. Merhamet ise ihsansız olamaz. İzzet ise namussuzların cezalandırılmasını ister. Halbuki şu memlekette o kereme, o merhamete, o izzete layık binden biri yapılmıyor. Zalim izzetinde, mazlum zilletinde kalıp buradan göçüp gidiyorlar. Demek bir büyük mahkemeye bırakılıyor.
Bütün yaratılmış varlıklarda gayet hassas ölçüler ile azalarını yerleştiren, bir martıya kartal kanadını vererek ona taşıyamayacağı yükü yüklemeyen, en küçükten en büyüğe her canlının hayatının devamı için gerekli her türlü ihtiyacını karşılayan, Hz. Adem'den beri zalim kavimlere vurduğu tokatlarla kendini pek kuvvetli hissettiren bir ebedi adalet, hiç şüphesiz haksızlığa, adaletsizliğe müsaade etmez. Halbuki bu dünyada çok kötü işler yapılıyor. Çoğu suçlu hakettiği cezayı görmeden göçüp gidiyor. Demek bir büyük mahkemeye bırakılıyor.
Her yaratılan Allah'ı anlatıyor. O'nun sonsuz güzelliğini gösteriyor. Gizli kusursuz güzellik ise takdir edicilere görünmek ister. Görülmek ise ebedi seyirciler ister. Çünkü daimi bir güzellik, geçip giden, fani müştaklara razı olamaz. Halbuki bu dünyada herkes fani. O güzellik ve cemalin bir ışığını, belki zayıf bir gölgesini bakıp doymadan gidiyorlar. Demek ki ebedi bir gezi yerine gidiliyor. O misilsiz Zat'ın pek büyük bir şefkati vardır. Çünkü her musibetzedenin imdadına koşuyor. Acaba bu kadar şefkatli ve kudretli bir Padişah, hiç mümkün müdür ki; en zayıf bir mahlukun en küçük bir isteğini yerine getirsin. Ama en sevgili kulunun, Hz. Muhammed'in (Sav) ebedi yaşama, başıboş bırakılıp idam edilmeme gibi çok önemli isteklerini yerine getirmesin? Halbuki o sevgilinin isteği, insanların isteğidir. Hem bu istekler Padişah için ağır değildir. Madem numunelerini göstermek için bu seyran yerlerinde bu kadar masraf ediyor, bu memleketi kurdu. Elbette hakiki hazinelerini öyle bir tarzda gösterecek, öyle seyran yerleri açacak ki, akılları hayrette bırakacak. Demek bu imtihan meydanında olanlar başıboş değiller. Saadet sarayları ve zindanlar onları bekliyorlar.
Nasıl küçük küçük cüzdanlar büyük bir kütüğün varlığını gösterir. Öyle de küçük küçük noktalar gibi olan insan hafızaları, ağaçların meyveleri, meyvelerin çekirdekleri elbette büyük bir hafıza defterini gösterir. Demek oluyor ki Allah bütün varlıkların en küçük amellerini bile kaydediyor, muhafaza ediyor. İşte, şu dikkatli hafızaya alma ve muhafaza, elbette bir muhasebe içindir. Şimdi, en adi raiyyetin en adi muamelelerini ihmal etmeyen, her şeyi muhafaza eden Allah, hiç mümkün müdür ki, raiyyetin en büyüklerinden, en büyük amellerini muhafaza etmesin, muhasebe etmesin, mükafat ve ceza vermesin.
İşte bak! Bir sihir var. Yaz gitti, yerini kış aldı. Kış gitti, yerini bahar aldı. Issız bir yer, medeni bir şehir oldu. Geçmiş medeniyetler yerini başka medeniyetlere bıraktı. Bak, gece ve gündüzün değişimleri ile her saat başka bir alem gösteriliyor. O kadar karışık, süratli, çeşitli, hakiki perdeler içinde ne kadar mükemmel bir intizam vardır ki, her şey yerli yerine konuluyor. Hayali sinema perdeleri dahi bu kadar muntazam olamaz. Sihirbazlar dahi bu san'atları yapamazlar. Şu toplanmak, dağılmak ve şu hallerden anlaşılıyor ki; bu görünen bu süratli toplanmalar, dağılmalar, tahripler içinde başka bir maksad var. Demek bu vaziyetler bir temsildir, bir takliddirler. O Zat mucize ile yapıyor. Ta suretleri alınıp terkib edilsin ve neticeleri muhafaza edilip yazılsın. Demek, insanların yaptığı her şeyin kaydedildiği gibi bu alemdeki olaylar da kaydediliyor. Demek, bir toplanma yerinde muamele, bunlar üzerine devam edip dönecek. Hem bir meşher-i azamda daimi gösterilecek. Demek şu geçici, kararsız vaziyetler, sabit suretler baki meyveler veriyorlar. Demek, bu merasimler, bir büyük saadet, birbüyük mahkeme, bilmediğimiz yüce gayeler içindir.
Hazırlayan: Şahin Coşar
1989 yılında İstanbul'da doğdu. ODTÜ tarih bölümü mezunudur.