nurculuk Denen Sayıklama
(Hüseyin Nihal ATSIZ)
Dinin bir ruh ihtiyacı olduğunu bilim kabul etmiştir. Daha zekasının pek iptidaî olduğu zamanlardan beri, insanların din sahibi oldukları da bilinen gerçeklerdendir. Zekanın ve bilimin yükselmesiyle dinler de yükselmiş, tek Tanrılı dinlerle dinler çağı kapanmış, din uğruna yapılan korkunç savaşlar ve kırgınlıklardan sonra medeni dünyada din, fertlerin vicdanına sığınmış, bir kanaat olarak saygıdeğer bir yer kazanmıştır. Artık medeni insanlar arasında din tartışması yapılmıyor. Dinler hakkında avamî yazılar değil, ancak bilginlerin etüdleri yayınlanıyor. Medenî insan, başkalarının dini inancına saygı gösteriyor. Kimseyi propaganda ile kendi dinine çağırmıyor.
Türkiye'de bir zamandır dine karşı takınılan yanlış tutum, yemişlerini vermeye başlamıştır. Mabedsiz şehir kurmakla övünen budalalar, çirkin harabelerin mabed haline getirileceğini düşünememiştir. Cumhuriyetin başlarında, artık görevi ve faydası kalmamış Arapçı ve Arapçacı softa takımı tasviye olunurken, milletin manevi ihtiyacı düşünülerek asrî din adamları yetiştirecek özlü bir din okulu açılsaydı, bugün il ve ilçe merkezleri, doktor payesine erişmiş din adamları ile dolar, bunlar köyleri de kontrol ederek yobazlığa engel olur ve İstanbul gibi şehirde çatalı ve radyoyu haram eden beyinsizler halka vaaz edemezdi.
Mabedsiz şehrin ilk yemişi Ticanîlik, onun olup kurtlanmışı da Nurculuk oldu.
Nurculuk nedir? Gazetelerde ikide bir görülen Nurcular, Nur risalesi talebeleri kimdir? Aralarında avamdan aydına kadar, mühendis, avukat ve doktora kadar her türlü adamın bulunduğu Nurculuk, “Saîd-i Nursî” adında cahil bir Kürdün peşine takılmış cahil bir sürü, Nur risalesi talebeleri de Saîd-i Nursî'nin o çetrefil ve cahil Kürt Türkçesiyle yazdığı risaleleri atom fiziği ve Einstein nazariyesi okur gibi toplanıp okuyan bir yığın zavallıdır.
Saîd-i Nursî denilen adam, eskiden Saîd-i Kürd-î diye bir takım risaleler yayınlayan, Türkçe bilmez, daha nokta ile virgülün nerede kullanılacağını bilmekten âciz, Şafiî mezhebinden bir Kürttür. Mütareke yıllarında İstanbul sokaklarında millî Kürt kılığı ile dolaşarak caka yapmıştır. Bu cakacı Kürt kendisine “Bedîüzzaman” demekte, müridleri de bu adı bir övünçmüş gibi kullanarak şeyhlerini bu adla ululamaktadır. Bedîüzzaman, “zamanın harikası” demektir. Kürt Said cidden zamanın harikasıdır. Yirminci yüzyıl gibi bir zamanda bu bilgisizliği ve iptidaîliği ile ortaya atılmakta gösterdiği pişkinlikle zamanın harikası, bundan daha fazla olarak da onbinlerce, belki yüzbinlerce Türk'ü ardına takmakta gösterdiği başarıyla gerçekten zamanın bir harikasıdır.
Zamanın bu harikası, bu Kürt Said, aslında bir Kürt milliyetçisidir. Nasıl Moskofçular Türk milletini yıkmak için ortaya sosyal adalet ilkesiyle atılıyor, yoksulların davasını benimsemiş görünüyorlarsa, Kürt Said de ortaya Müslümanlık ve kardeşlik çığırtkanlığı ile çıkıyor. Kürtçülük davasını açıkça güdemiyeceği için, Türkçülüğü yıkacak ağuları Müslümanlık ve Nurculuk diye ileri sürüyor. Müritlerine veya kendi tabiriyle Risâle-i Nur şakirtlerine evlenmeyi yasak ediyor. Çünkü evlenip çocuk sahibi olurlarsa, o çocukların kötü ve dinsiz olma ihtimali varmış. Tabiî, dağdaki Kürdün bu büyük ve ilâhî buyruktan haberi olamıyacağı için, o evlenecek ve Kürtler çoğalacak. Herkesin sözüne inanan saf Türkler ise, büyük mürşidin buyruğu ile evlenmiyecek, böylelikle Türk soyu azalacak ve Kürt Şeyh Said'in 1924'de yapamadığını, Kürt Molla Said (yani Bedîüzzaman) kırk yıl sonra yapmış olacak.
Nur risalesi (kendi tâbirleriyle risale-i nur) denilen sayıklama kitapları pek çoktur. Beyni örümceklenmiş zavallılar bu sayıklamaları elle yazarak, yahut şapirografi veya taşbasmasıyla çoğaltarak onbinlerce satarlar. Bunu satmak için kasaba kasaba, köy köy dolaşan Nurcular vardır. Bunları satarak sevaba girerler. Sözde Türkçe olan bu sayıklama kitapları, Kürt hamalların fikir seviyesinde yazıldığı için, kimse birşey anlamaz. Anlamadığı için de, onda gizli hikmetler, yüksek gerçekler olduğu kuruntusuna kapılır.
Bir zamanlar bu sayıklamalardan bana da bir tane yollamışlardı. Kendimi zorlayarak okuyabildiğim bir tanesinde, Kürt Said radyodan bahsediyor, dünyanın bir ucundan söylenen bir sözün kutudan duyulmasını kutudaki meleklerle açıklıyordu.
İşte, aşağı tabaka ile birlikte doktor, mühendis ve avukatın da şeyhi, pirî olan, kendisinden “efendi hazretleri” diye söz ettikleri Kürt Said'in seviyesi budur.
Fizikten, titreşimden haberi olmayan, müsbet bilimin kıyısından dahi geçmeyen bir yobaz, radyo hakkında ancak bu kadar düşünür. Fakat bilgisizliğini de anlamaktan âciz olan o kara cahil, bu katmerli bilgisizliğine bakmadan, Türkler aleyhinde hüküm çıkarmaktan da geri kalmıyor. Nur risalelerinin birinde, Ye'cüc Me'cüc denen ve dünyayı yok edecek olan korkunç yaratıkların Özbek, Tatar ve Kırgız gibi “akvâm-ı vahşiyye” (yani vahşi kavimler) olduğunu yazmıştı. Sevsinler medenî Kürdü!… Özbek, Kırgız ve Tatarlar arasında okuyup yazma nisbeti % 90'dır ve aralarında atom bilginleri de olmak üzere her bilim dalında yüzlerce bilgin ve uzman bulunmaktadır.
Kendisini Nurculuğa kaptırmış olan bir avukatla geçen yıl aramda küçük bir konuşma olmuş, Kürt Said'de ne bulduğunu kendisinden sormuştum. “kuran'ın en güzel tefsirini yapmıştır.” diye cevap vermişti. Bu genç avukat eski yazıyı bilmiyor, Kuran'ın şimdiye dek en büyük İslâm bilginleri tarafından üç İslâm dilinde yapılan tefsirlerinden habersiz bulunuyordu. Bunu kendisine boşuna anlatmaya çalıştım. Bir kere çileden çıkmış, aklın ve mantığın dışına uğramıştı. Bir safsataya inanla uğraşmak neye yarar? Bugün devlete düşen görev, bunun sebeplerini arayıp bularak tedavisine gitmektir.
Bana gör Tîcânilik, Nurculuk, yobazlık, komünizm ve partizanlık gibi hastalıkların sebepleri, milli ülküden yoksunluktur. Tıpkı normal yemek bulamayan aç çocuğun duvarı yalaması, yerde bulduğu faydasız ve zararlı şeyleri yemesi gibi, bağlanacak büyük bir ülkü bulamayan insanlar, abur cubur düşüncelere kurtarıcı diye yapışıyorlar. Çünkü insanlar bir fikre bağlanmaya mecburdur. Bu istidat insanlığın mayasında vardır. Bunu hiçbir kuvvet önleyemez.
Türkiye'de gerçek ülkü olan Türkçülük türlü bahanelerle baltalanmasa, gerçek Türkçü olan eski “Milliyetçiler Derneği” 1953'de kapatılmasaydı, bunlara gelişme imkanı verilseydi, bugün memlekette partiler üstünde, gayet ateşli ve şuurlu bir milliyetçi topluluk bulunacak, hükümetler güç durumlarda bunlardan yardım isteyebileceklerdi.
Türkçülük insanlara hiçbir vaitte bulunmuyor, maddi veya manevi birşey vermiyor. Yalnız istiyor… Fedakarlık ve feragat istiyor. Nurculuk ise cennet va'dinde bulunuyor. Ebedî saadet, cennette köşkler, yemekler, huriler va'dediyor…. Kafası işlemeyen, hatta aslında materyalist olanlar tabiî Nurculuğu seçecektir. Netekim bunu kendileri de söylüyor “Türkçülük mezara kadar… Ondan sonra ne olacak?” diyor… Tabiî ondan sonrasını kendilerine Kürt Said hazırlayacak.
Kürt Said'in 1327 ( = 1909 ) yılında, İstanbul'da Vezir hanındaki İkbal-i Millet matbaasında basılmış bir eseri vardır. Adı: “İki Mekteb-i Musîbetin Şahâdetnâmesi Yahut Divan-i Harb-i Örfî ve Saîd-i Kürd-î” dir. Kendisinin Saîd-i Kürd-î Yani Kürt Said) olduğunu tastik ettiği bu eserde, eserin muharriri diye de kendisini “Bedîüzzaman” diye taktim etmektedir. Eserin tâbii, yani editörü de “Kürdîzade Ahmed Ramiz” dir. yani dört başı mâmur bir eser. Bu 48 sayfalık eserin “hâtime” kısmı (44-48. sayfalar) Kürt Said'iin içyüzünü göstermesi bakımından çok ilgi çekicidir. Bunun aynen alıyor ve ağdalı bir dille yazıldığı için açık Türkçeye çeviriyorum: Ebnâ-i cinsime burada birkaç söz söylemezsem, bence bahs nâtamam kalır. ( = Soydaşlarıma burada birkaç söz söylemezsem, bence bahis eksik kalır. )
Ey Asurîler ve Keyânîlerin cihangirlik zamanından pişdar, kahraman askerleri olan arslan Kürtler!… Beşyüz sene yattınız. Yeter artık. Uyanınız. Sabahtır. Yoksa sahrâ-i vahşette vahşet ve gaflet sizi vahşet sahrasında yağma edecektir. Hikmet-i ilâhî denilen makine-î alemin nizamı ve telgraf hattı gibi umum âleme mümted ve müteşa'ib kanun-i nûrân-î ilâhînin müessisi olan hikmet-i ilâhî ufk-i ezelden engüşt-i kaderi kaldırmış, size emrediyor ki, tefrika ile katre katre müteferrik su gibi zayi olan hamiyet ve kuvvetinizi fikr-i milliyetle tevhit ve mezcederek zerrâtın câzibe-i cüz'iyyeleri gibi gibi bir câzibe-i umum-î millî teşkili ile Kürt gibi bir kütle-i azîmi küre gibi tedvir ederek şems-i şevket-i islâmiyye Osmâniyyenîn mevkibinde bir kevgeb-i münevver gibi câzibesini ittiba ile muvazene ve âheng-i umumiyyeyi muhafaza ediniz. ( = Ey Asurlular ve Ahemenidlerin cihangirlik zamanında, onların öncüleri ve kahraman askerleri olan arslan Kürtler! Beşyüz yıldır yattınız. Yeter artık. Uyanınız. Sabahtır. Yoksa vahşet ve gaflet sizi vhşet sahrasında yağma edecektir. İlâhi hikmet denilen âlem makinesinin nizamı ve telgraf hattı gibi bütün âleme dalbudak salan Tanrı'nın nurlu kanununun kurucusu olan ilâhî hikmet, ezel ufkundan kader parmağını kaldırmış size emrediyor ki: Ayrılık, gayrılıkla damla damla dağınık sular gibi boşa giden hamiyet ve kuvvetinizi milliyet fikriyle birleştirip kaynaştırarak zerrelerdeki küçük cazibelerden bir umumî ve millî cazibe teşkili ile Kürtler gibi büyük bir kütleyi dünya gibi döndürerek İslâm ve Osmanlı şevket güneşinin mevkibinde parlak bir yıldız gibi cazibesine uymakla muvazeneyi ve umumî ahengi muhafaza ediniz.)
Görülüyor ki Kürt Said, zavallı Kürtlere eski Asur ve İran ordularının hayali öncülüğünü yaptıracak kadar koyu bir Kürt milliyetçisidir ve çapraşık acemî ifadesiyle Kürtleri Kürt milliyetçiliği etrafında birleşmeye çağırmaktadır. Bunun hiçbir tevili, tesfiri yoktur. Beyninde ve gönlünde kötü düşüncesi olmayanlar, bu açıklıktan sonra onun bir İslâmcı değil, bir Kürtçü olduğunu kabule mecburdur.
Bundan sonrasını, zaten anlaşılmaz ve bozuk ifadeli metinden sıyırarak yalnız tercümesini (evet, bu kelime yerindedir) vermek suretiyle okuyucuları boşuna yormaktan alıkoyacağım. Bundan sonra Kürt Said şöyle diyor:
Süphan ve Ağrı dağları gibi geleceğin yüksek dağlarının doruğunda ayağa kalkmış, nefse esir olmayı yasak etmiş ve başkasına tecavüzü caiz görmeyerek şeriata dayanmış olan hürriyet sultanı yüksek sesle sizin gibi mâzinin en derin derelerinde gafil ve dağınık bir kavme, cehalet ve yoksulluğa hücum için “fen, sanat ve silâh başına, ileri arş” emrini veriyor.
Hakikat denilen tabakalar altında örtülü ve mahpus kalmış ve istibdadın yok edilmesiyle omuzu üstünde olan cehalet ve gafletin hafiflemesi sayesinde harekete gelip kalkmaya teşebbüs etmiş bulunan hakikatler habercisi, size her cihetle haber veriyor ki, mahiyetinizde kaderin ektiği istidatları ve mukadderatınızı fiile çıkaran ve kavmi mahiyetinizde saklanmış olan seciyenizi maarifin hayat suyu ile sulamanın vaktidir. Yoksa kuruyup çürüyecektir.
İhtiyaç denilen, medeniyetin babası ve ilerlemelerin kurucusu olan üstad, sillesini kaldırmış, size hükmediyor: Ya hayat ve hürriyetinizi bu vahşet sahasında yağma ettireceksiniz, yahut medeniyet alanında fen ve sanat balon ve trenine binerek istikbali karşılayacak ve olgunluğun Kâbesine koşacaksınz.
Milliyet denilen mâzi derelerinde, hâl sahralarında ve istikbâl dağlarında çadır kurmuş olan Rüstem-i Zâl ve Selâhaddin-i Eyyubî gibi, herkesi başkasını haysiyet ve şerefiyle şereflendiren ve yüksek duyguların timsali olan milliyet fikriniz size kesin emirle emrediyor ki, her biriniz umum bir milletin hayatının mâkesi, saadetinin koruyucusu ve bütün milletin müşahhas misali oldunuz. Şimdiki gibi bir şahıs değil, bir millet kadar büyüyeceksiniz. Zira, maksadın büyümesiyle himmet de büyür ve millî hamiyetin galeyanıyla ahlâk da yükselir.
Kavimlerin saadetinin sebebi olan ve millî hakimiyeti temin ile hayat makinesinin buharı olan hürriyetteki cüz'i iradeyi istibdadın söndürmesinden kurtaran ve şer'î meşveretin mayasıyla mayalandıran meşru meşrutiyet, sizi imtihan meclisine davet ediyor. Erginlik çağına vardığınızı ve vâsîye ihtiyacınız olmadığını görmek istiyor. İmtihana hazırlanınız. Varlığınızı birleşerek gösteriniz. Millî hamiyet ve şahsî fikir ve vicdanınızı milletin müşterek kalbi ve aklı gibi gösteriniz. Yoksa sıfır alacaksınız ve hürriyet şahadetnamesi elinize verilmeyecektir.
Mâzide dağınıklığınıza sebebiyet veren birinizdeki bencillik fikri şimdi istikbalin medeniyet saadethanesinde icad fikrine, şahsî teşebbüse ve hürriyet fikrine inkılâb edecektir. Hattâ diyebilirim ki, başkalarının sükûtî medreselerine nisbetle sizin gürültülü olan medreseleriniz bir ilmî mebuslar meclisini gösteriyor. İmam arkasında fatihalar okuduğunuz zamandaki semâvî ve rûhânî vızıltılarınızda, mezhebî ve kavmî mahiyetinizdeki istidat, meşrutiyet sırrına kaderin bir îmâ ve nişanı vardır.
“İnsan için çalışmaktan başka yol yoktur” sözünün öteki ifadesi, şahsî teşebbüstür. Her kemâlin kurucu ve koruyucusu olan cesaret ve millî namus emrediyor ki, şimdiye kadar nasıl maddi şecaatte terakki ettinizse, şimdi de akıl ve medeniyet meydanında millî namusu çiğnetmeyiniz. Millî duyguların mâkesi olan, kıymetinizin ölçüsü olduğu halde ihmalinizle gayet çapraşık bununan diliniz, tûbâ ağacı gibi bir ağacın tecellisine müstatken, böyle kurumuş, perişan ve edebiyatsız kalmış olduğundan, diliniz sizden millî hamiyete şikâyette bulunuyor. İnsanda kaderin sikkesi sikkesi lisandır. Anadil tabiî olduğundan, kelimeler zihne kendiliğinden gelir. Zihin çatallaşmaz, O zihne giren bilgiler taş üzerinde oyulmuş gibi bâki kalır. Millî dille görünen herşey hoş gelir. Millî hamiyetin bir misalini size takdim ediyorum. O da Mutkili Halil Hayâlî Efendi'dir. Millî hamiyetin her şubesinde olduğu gibi, dil alanında da dilimizin esası olan elifbe, sarf ( = gramer ) ve nahvini ( = sintaksını ) vücuda getirmiştir. Hakikaten Kürdistan madeninde böyle bir hamiyet cevherine ratgeldiğinden, istikbalimizi onun gibi birçok cevherler ışıklandıracaktır.
İşte bu zat bir hamiyet örneği göstermiş ve tekemmüle muhtaç dilimize bir temel atmıştır. Onun izinden gitmeyi ve temeli üzerine bina kurmayı hamiyet sahiplerine tavsiye ediyorum.
Bedîüzzaman Saîd-i Kürdî
Kürt Said'in tam bir Kürt milliyetçisi olduğunun bu yazıdan daha kesin bir tanığı olamaz. Böyle olmayıp da, yalnız geri kalmış Kürtleri kalıkındırmak amacı gütseydi, onlara “Bilgi sahibi olun” demekle yetinir, medeni ve ebedî Türkçe dururken, millî dil diye kaba ve iptidaî Kürtçeyi tavsiye etmezdi. Meşrutiyetin memlekette yaptığı sarsıntıdan ve otoritenin zaruri gevşemesinden faydalanarak, Türkiye'yi parçalamak ve kendi cemaat gayelerini gerçekleştirmek isteyen Hıristiyan tebaalar gibi, bu müslüman kardeş de İmparatorluğun bütün yükünü ve çilesini çekmiş olan Türkleri vurmaya çalışıyor. Kendilerine tarih ve şeref uydurmak ihtiyacında olan bütün iptidaî cemaatler gibi, roman kahramanı olan Zâloğlu Rüstem'i ve ancak anası Kürt olan Selâhaddin Eyyubî'yi Kürt kahramanı diye ileri sürüyor. Kürtlerin mevhum meziyetlerinden bahsediyor. Kısacası, onlara devlet kurdurmaya çalışıyor. Tabiî devletin buna müsaade etmeyeceğini anladıktan sonra, Saîd-i Kürd-î adını Saîd-i Nursî yaparak ve Nur risaleleri diye cehlin ve taassubun örneği olan karalamalar düzerek, bir din mürşidi gibi ortaya çıkmaya başarıyor.
Bizim için şaşılacak nokta, onun şu veya bu davranışı değil, onbinlerce, belki yüzbinlerce gafil Türk'ün, bu cahil Kürd'ün arkasından gitmesi, onun cahilâne ve hâinâne öğütlerine körü-körüne boyun eğmesidir.
Şimdi bu gafil Türklere hitap etmek istiyorum:
Siz, Türk ve Müslüman mısınız? Türkseniz, hangi sebeple cahil bir Kürdün ardından gidiyor, onun telkinleriyle kendi ırkınızı, kendi dilinizi hor görüyorsunuz? Aranızda “Türkçe de dil mi?” diyen ahmaklar, resmî dilin Arapça olmasını isteyen hainler var. Siz ne biçim Müslümansınız ki, cahil bir Kürd'ün telkini ile evlenmeyi lanetliyor, dinsiz çocuklar yetişir de günaha gireriz diye bekâr kalmaya azmediyorsunuz? Putperest olduğunuzun farkında değil misiniz? Bir cahil Kürd'ün sakalını, tırnaklarını, abdest aldığı suyukutsal emanetler gibi saklamak hangi Müslümanlığın, hangi insanlığın, hangi temizlik kaidesinin, hangi şuurun işidir? Uyanın! Radyoyu melekle açıklamaya kalkan bir budalanın müridi olarak eşe dosta, dosta düşmana karşı gülünç olmayın. Müslümanlık, temeli atılmış, büyük bilginlerini yetiştirmiş, tedvin olunmuş bir dindir. Onun yeni baştan açıklanması için Kürt Said gibi maskaralara ihtiyaç yoktur.
Bana bu yazıyı yazdıran, Trabzon'dan yollanan acayip bir nesne oldu. Çok küçük boyda, 8 yapraklık bir broşür olan bu nesne, hangi basımevinde basıldığı belli olmayan bir Said-i Kürd-î reklamıdır. Gönderen, O. Nuri Kurt adında tanımadığım birisidir. İçinde Kürt Said'in sayıklamalarından parçalar var. İkinci yaprağın ikinci yüzündeki şu hezeyana bakın:
“Aziz, sıddık kardeşlerim:
Siz kat'î biliniz ki, risâle-i nur şakirtlerinin meşgul oldukları vazife rûy-i zemindeki en muazzam mesâilden daha büyüktür.”
***
Evet! Sizin vazifeniz cidden büyüktür. Haçlıların, bozuk iradenin, azınlık ihanetlerinin yıkamadığı Türkiye'yi cehaletiniz, gafletiniz ve hamakatinizle yıkacaksınız. Türklüğü inkâr ederek, şeriati Anayasa ve Medenî Kanun durumuna getirerek, evlenmiyerek, yalnız kalan kadınları evlere tıkarak, eski yazıyı getirip Arapçayı resmi dil yaparak, İslâmiyetten önceki tarihimizi küfürdür diye kitaplardan kazıyarak Türklüğü yıkacaksınız. Bunu yaparken, ölü Stalin'le, sağ Makaryos'un müttefiki olduğunuzun asla farkında olmıyacaksınız. Müslüman geçindiğiniz halde Peygamber'in “Evlenip çoğalınız” anlamındaki hadîsini hiçe sayarak, Kürt Said'in evlenmemek hususundaki hezeyanlarına baş eğmekle kimin ekmeğine yağ sürdüğünüzün farkında olmıyacak kadar acınacak yaratıklarsınız.
Neymiş o sizin meşgul olduğunuz büyük vazife? Bir odaya kapanıp Kürt Said'in hezeyanlarını okuyarak kendinizden geçmek mi? Bu zavallı ve gülünç halinizle siz, aslında ruhî tababetin ve marazî ruhiyatın konusu olabilirsiniz. Kendisi genç ve güzel bir kadın olduğu halde, ihtiyar, çirkin ve kör bir zenci ile evlenen Amerikalı artist gibi anormal zevk sahipleri dünyada seyrek görülen nesne değildir. Sizinki de kendi içinizde kalsa, Türklüğün aleyhine yönelmese, belki böyle sayılabilir. Fakat Cennet va'di ile gafilleri avlıyor, onların milli duygusunu yıkıyor ve Türklükten ayırıyorsunuz. Araplarla aramızda bir dâva oldu mu, mutlaka Arapları haklı buluyorsunuz. Türk – Arap savaşı olursa, “Din kardeşime silâh çekmem” diyorsunuz.
İşte, sizin üstadınızın kimliğini kendi yazısıyla gösterdim. Onun bir Kürt milliyetçisi olduğu apaçık ortaya çıktı. Bu açıklamadan sonra, gerçeği kabul edip de Türklüğe dönerseniz, hoş… Yine eski sapıklıkta inat ederseniz, sizin vicdanınızdan şüphe etmeli…
Ötüken, 7 Mart 1964, Sayı: 109
Kaynak: Nihal-Atsız.Com
Ben de Nihal Atsız’ı bir halt sanırdım. Bu ne biçim yorum. Ne üstaddan ne de risalelerden haberi var… Sadece sallamış. Risallerde yazanları da değiştirmiş. Armut
Armut (Mücahit) takma adlı ahmak,
Sizin “üstad” (!) dediğiniz bunağın deli saçmalarını apaçık ortaya koyduğu için tabi ATSIZ ATA’yı suçlarsınız. Risalelerden örnek veren, kaynak gösteren birine “Risaleleden haberi yok.” diyecek kadar geri kafalısınız. Sallayan ATSIZ değil, said-i kürdi denilen mankurttur.
Siz küflenmiş beyninizi, örümcekli kafanızda yaşatmaya devam edin. Gerçek TÜRKler kimin ne olduğunun farkında.
TTK!
Mücaıt adlı sahıs Nihal Atsız’a yorum yazmak ne haddıne uslubu bıle cok cahıl bırı old. bellı edıyor. Sız bu devlete sılah ceken kendı kafasıa gore kıtap yazıyor bu nurculara kuran unuttrulup kendı kıtapları empoze edılıyor. Rısalenın tam 18 noktasıda kuranın akısı yonde talımatlar bıldırılmıstır sahı hadıslere gondermece vardır. Akademık yayınları oku cahıl.
Senin okuduklarını biz unuttuk mücahit Atsız kaynak vermiş gerçekler acıdır al oku gerçeklerle yüzleşmek acıdır gerçi.
Nihal Atsız,Bediüzzaman’ın evlenmeyi yasak ettiğini,Türkler’in bu suretle soyunun azalacağını,Kürtler’inse dağlarda yaşadığından bu haberden haberi olmayıp çoğalacağını yazmış.Ben gülmeye bile acıdım.. Siz neler düşünüyorsunuz. 21.yy da bu mantıkta ve bu fikir yapısında geçinen insanlara karşı. Yazık..
Eser gülmen gereken Atsız değil said-i kürdi’nin bu saçma düşünceyi kendisine ülkü edinmesidir. Atsız sadece bunu günyüzüne çıkarmıştır. Yani senin zannettiğin gibi Türk soyunun azalıp Kürt soyunun artacağı Atsız’ın kuruntusu değil, said-i kürdi’nin niyetini ortaya çıkarmasıdır.
TTK!
atsız denen gerizekalı.bugün zamanında tapılan put yerine konan adamın balonu söndü. ama said nursi bütün dünyada okunuyor ve büyük bir saygıyla anılıyor.
Nurcu değilim ama soruyurum peki bu insan neden bu kadar geniş tebaa sahip olmuş? yani oraya giden her birey dar kafalı engin düşünemeyen ot gelip ot giden insanlar mı?(değil çünkü heryerde her mevkide nur talebesi var) bu iş nasıl oluyor peki arkadaşlar?
Siz nurcular bu kör zihniyetle ne kadar yaşayacağınızı düşünüyorsunuz.Risale zırvasından vazgeçinde biraz gerçekleri görün.Türk ırkı varolsun!
Yazıyı ilk kez 7 sene önce okumuştum, o zamanlar fetocuların arasındaydım fakat yazı o kadar gerçek ve net tespitlere dayanıyor ki insan sorgulamadan edemiyordu ve bende Nihal Atsız Ata’mın sayesinde doğru yolu buldum, sağolasın Atsız Atam.
Ey hakikatlerden bihaber insanlar!Allah aklı doğruyu araştrp bulmak için vermştr.Ama görünüyor ki akıl doğru yerde istimal edlmiyor!ÇOK YAZIK!Doğruların peşnde olması gereken yazarlık mesleğne BU HAL YAKIŞMAZ!Ortaya bir iddia atılıyorsa bu ilmi olup isbat edilmelidr.Belki şu yazılarınz cehaletnzn göstergesi.Hatta bir tabir vardır;Cehl-i Mürekkeb İÇİNDE OLMAK!Yani maharet zannıyla cahilane yazdklarınzı biri size söylese siz cahllğnzden cahil oldğnuzu kabul etmeyecksnz.Eşek muzaaf(iki kere)bir eşek olsa hatta divane bir sarhoş bulunsa söyledklerinze br ihtimal inanırlar.Siz şu sözlerinzle dünyadaki mümtaz şahsiyetleri karşınıza alıyorsunuz.Risale-i Nurların yaptğı fütuhat szi niçin bu kadar rahatsz ediyor?Eğer bu sözlerinz hasedden ileri geliyorsa sen de yaz br kitap,kitleleri peşnden sürükle.Fakat yazacağnz şey ancak hezeyan ve yalanlarla dolu olacak.Risale-i Nur’un mesleği nurları neşretmek olması hasebiyle ondan kimseye zarar gelmeyeceği gbi bilakis yediden yetmişe bütün dünya ondan istifade ederken birkaç kendini bilmez densizin attığı taşlara kıymet verilemeyeceği ortadadır.EDİPLER EDEPLİ OLMALI! birAN ÖNCE EDEBİNİZİ TAKININ Kİ DÜNYANIN NAZARINDA AFVOLUNMAK İÇİN BELKİ BİR BAHANENİZ OLUR… SİZE ANCAK VE ANCAK ACIYORUM. ESEFLE BAKIYORUM ŞU ŞEYTANI UTANDIRACAK HALİNİZE….
Atsız Ata ne güzel yazmış aynı zamanda bu günleride görmüş.Bu ahmaklığın peşinden gidenleri görmüş…
Tuana sana acıyorum.Türk değilsen bu şekilde yazıyor olman ve o kişiyi savunman için birşey demem tek kelime bile etmem ama Said i Kürdi gibi adamları destekleyenlerin Türklüğünden şüphe ederim!
Sayın Nihal Atsız yazmış olduğu şu yazıyla ehl-i dünya insanı olduğunu göstermiş bulunmaktadır. Geçici bir heves olan ve vakti geldiğinde temelli yıkılacak olan bu dünyanın kendisi gibi geçici olan zevklerine inanan bir insanın akl-i dengesinin doğru olduğunu zannetmek ne kadar akıl kârı bir iştir, sizin vicadanıza ve fikrine havale ediyorum… Üstad hazretlerinin talebelerine evlenmeyin çağrısını nihal atsız bey yanlış yorumlamıştır. Paygamber efendimizde asr-ı saadette her aileden bir erkek çocuğu alıp sahabelerinin yanına eğitilmesi için vermiştir, ve bu çocuklar evlendirilmemiş, uzak ülkelere islamı irşad etmek için yollanmıştır. Sorarım size dünyada islamı anlatmak kadar daha ulvi bir vazife varmıdır, nasıl peygamber efendimiz bunun için bunları yapmışsa üstadda kuranı ve islamı anlatan risele-i nurun yayılması için bunu yapmış ve talebelerinden evlenmemelerini istemiştir. Kürtlere bunu söylemediği yalandır, o hiç bir talebesini milliyetine görede ayıracak biri değildir, çünkü sizin seviyesizliğinize düşmemiştir. O bir tek müslüman Türkü yüz kürde değiştirmeyeceğini söylemiştir. Eğer sizin değiniz gibi risale-i nuru o kadar basit bir eser ise niçin aleyhinde açılan onca mahkeme tarafından kurulan ve içinde profesörlerinde bulunduğu heyetler tarafından iltizam edilememiştir. Eğer dediğiniz gibi olsaydı foyasının çoktandır neydana çıkmış olması gerekirdir. Aksine onun okuyanlar ondaki değeri farketmiş ve bir daha bırakmamışlardır. Siz said nursiyi yaptıklarıyla staline ve makaryosa bilmeden yardımcı olup müttefiki olmakla şuçluyorsunuz ama sizin bilmedğiniz birşey var o da sizin nurculuğu ortadan kaldırmakla onların ekmeğine yağ sürdüğünüzdür. Bugün eğer komünizm bu ülkede rahatça atını koşturamadıysa bunun sebebi üstad said nursi, risale-i nur külliyatı ve onun talebeleridir. Allah(c.c.)Her daim müslümanları korusun. Baki olan yalnızca allah(cc)’tır. Önce müslümanız sonra milliyetimiz gelir…
Ya arkadas anlamiyorum, tamam ben okumadim Risale falan, siz neden okuma ihtiyaci duyuyorsunuz ki? En iyi ihtim alle Kuran’in temiz, art niyetsiz yorumlandigi bir kitap oldugunu var sayalim hadi, ya arkadas madem oyle gidin KURAN okuyun, kendiniz yorumlamaya calisin, sonucta amelde niyet esastir, belki ilmi bilgin o “seyh” dediginiz insan kadar olmayabilir ama inaniyorum ki kendin okuyup, yorumlayip hayatini ona gore yasarsan da gunaha girmessin, Risale’ye ihtiyac neden? Neden Kuran’la arana baska bir kitap, Allah’la arana, Peygamberimiz haricinde, baska bir zat koyuyorsun? Tamam belki eskiden insalar okuma yazma bilmiyordu, arapcasi yoktu Kurani anlayamiyordu ve tefsire ihtiyaclari vardi ama bugun internette dahi Kuran’in Turkce yazilmisini bulabilirsin ac, oku, hayatini ona gore duzenle, baskasinin yaptigi yoruma gore degil!
Münafıkun ekseri tarikata gelemez saidi nursi hakıkı evliya olsaydı kılına bile dokunaamazlardı her mürşide gönül verme yolunu sarpa uğratır alparsalan kuytul varya furkan vakfı bunlarda öyle. Bunlar zahiri alimdir alim var alemi yapara ilim var alemi yıkar.
Allah Sizden ve sizin gibilerden razı olsun. İslamı birine kanıp bilinçsizce ibadet ettiğini sanan bu zavallıları Allah ıslah etsin. yazılarınızın devamını bekleriz inş.
risale-i nuru dikkatle okuyun sonra yorum yapın arkadaşlar. böyle okumadan, içeriğini bilmeden körü körüne eleştiride bulunmak medeni olmakla kabil-i telif olamaz. yani bu risale-i nuru okuyan milyonlarca insanın aklı yok fikri yok bir sizlermi biliyorsunuz. ben türküm ama sizi bu acayip kafatası milliyetçiliğinizi kınıyorum. türk olmak kürt olmak mesele değil, insan olmak, erdemli olmak, vatanını milletini sevmek, Allah yolunda, Peygamber yolunda olmaktır önemli olan. hem ben üstadım Said Nursiyi canımdan çok severim eserlerini okurum hem evliyim hem vatanseverim. yani arkadaşlar birşeyin içine iyice girin onu anlayın sonra konuşun illa konuşacaksanız.
Çok güzel bir yazı teşekkür ederim.Aslında olan şu;bu nurculuğu savunan Türkler,Bediüzzaman denen zat’ın felsefesindeki iyi olan şeyleri(müslümanlık,kardeşlik vs..) almış ve diğer insanlara aktarmıştır.Dolayısıyla bu zat’ın oluşturduğu düşünce akımının gerçek amacı Türk soyunu yok etmek ise bile,nurculuk denen akım “İslam dinin korunması,kardeşlik,milli birlik ve beraberlik,tek vatan” düşüncelerini kapsayan bir hale gelmiştir.Bekar kalma vs. gibi saçmalıklardan arınmıştır.(Ki böyle olmalıdır da zaten).Ee doğal olarak da birçok Türk bu düşünceyi destekler.Olay bu yani arkadaşlarım.Şunu da hiç kimse unutmasın;Türk soyu,Türk milleti,hiçbir zaman yıkılamaz,yok edilemez,yıkılamayacak,yok edilemeyecektir!!!Bunun hayaliyle planlar yapan, hayatlarını buna harcayan ahmaklar ancak kendilerini ve kendileri gibi olanları kandırırlar ve sonunda ellerinde kocaman bir hiç olur.Biz Türküz.Rabbimiz Allah(cc),dinimiz İslam,peygamberimiz Hz.Muhammed(sav),önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’tür.Hepinize selamlar ve saygılar…
Said nursi turkce bilmeyebilir,kurt de olabilir ama islam ugruna savasn bi zattir.Bu buyuk alim kurt turk dusmanligini onemsemeden sadece islam icin kurani kerimi anlatmak icin ugrasmistir.Risaliye nuru anlayarak okursaniniz ne kadar guzel,zekice ve islama uygun yazildigini da gorursunuz.anlamayarak yorum yapmayin ve gunaha girmeyin.
Hüseyin Nihal ATSIZ kardeşim;
Üstadımız sizin gibiler içinde ikazlarda bulunmuş. Eğer zahmet edip okursanız memnun olurum.
Risale-i Nur Külliyatından Mektubat mecmuası 29. Mektup
Dördüncü Desise-i Şeytaniye
Şeytanın telkiniyle ve ehl-i dalâletin ilkaâtıyla, bana karşı propaganda ile hücum eden ve mühim mevkileri işgal eden bazı mülhidler, kardeşlerimi aldatmak ve asabiyet-i milliyetlerini tahrik etmek için diyorlar ki: “Siz Türksünüz. Maşaallah, Türklerde her nevi ulema ve ehl-i kemal vardır. Said bir Kürttür. Milliyetinizden olmayan birisiyle teşrik-i mesai etmek hamiyet-i milliyeye münâfidir.”
Elcevap: Ey bedbaht mülhid! Ben felillâhilhamd Müslümanım. Her zamanda kudsî milletimin üç yüz elli milyon efradı vardır. Böyle ebedî bir uhuvveti tesis eden ve dualarıyla bana yardım eden ve içinde Kürtlerin ekseriyet-i mutlakası bulunan üç yüz elli milyon kardeşi, unsuriyet ve menfi milliyet fikrine feda etmek ve o mübarek hadsiz kardeşlere bedel, Kürt namını taşıyan ve Kürt unsurundan addedilen mahdut birkaç dinsiz veya mezhepsiz bir mesleğe girenleri kazanmaktan yüz bin defa istiâze ediyorum. Ey mülhid! Senin gibi ahmaklar lâzım ki, Macar kâfirleri veyahut dinsiz olmuş ve frenkleşmiş birkaç Türkleri muvakkaten, dünyaca dahi faydasız uhuvvetini kazanmak için, üç yüz elli milyon hakikî, nuranî menfaattar bir cemaatin bâki uhuvvetlerini terk etsin. Yirmi Altıncı Mektubun Üçüncü Meselesinde, delilleriyle menfi milliyetin mahiyetini ve zararlarını gösterdiğimizden, ona havale edip, yalnız o Üçüncü Meselenin âhirinde icmal edilen bir hakikati burada bir derece izah edeceğiz. Şöyle ki:
O Türkçülük perdesi altına giren ve hakikaten Türk düşmanı olan hamiyetfuruş mülhidlere derim ki:
Din-i İslâmiyet milliyetiyle ebedî ve hakikî bir uhuvvet ile, Türk denilen bu vatan ehl-i imanıyla şiddetli ve pek hakikî alâkadarım. Ve bin seneye yakın, Kur’ân’ın bayrağını cihanın cihât-ı sittesinin etrafında galibâne gezdiren bu vatan evlâtlarına, İslâmiyet hesabına müftehirâne ve taraftarâne muhabbettarım.
Sen ise, ey hamiyetfuruş sahtekâr! Türkün mefâhir-i hakikiye-i milliyesini unutturacak bir surette mecazî ve unsurî ve muvakkat ve garazkârâne bir uhuvvetin var. Senden soruyorum: Türk milleti, yalnız yirmi ile kırk yaşı ortasındaki gafil ve heveskâr gençlerden ibaret midir? Hem onların menfaati ve onların hakkında hamiyet-i milliyenin iktiza ettiği hizmet, yalnız onların gafletini ziyadeleştiren ve ahlâksızlıklara alıştıran ve menhiyâta teşcî eden frenkmeşrebâne terbiyede midir? Ve ihtiyarlıkta onları ağlattıracak olan muvakkat bir güldürmekte midir?
Eğer hamiyet-i milliye bunlardan ibaretse ve terakki ve saadet-i hayatiye bu ise, evet, sen böyle Türkçü isen ve böyle milliyetperver isen, ben o Türkçülükten kaçıyorum; sen de benden kaçabilirsin. Eğer zerre miktar hamiyet ve şuurun ve insafın varsa, şimdiki taksimata bak, cevap ver. Şöyle ki:
Türk milleti denilen şu vatan evlâdı altı kısımdır. Birinci kısmı, ehl-i salâhat ve takvâdır. İkinci kısmı, musibetzede ve hastalar taifesidir. Üçüncü kısmı, ihtiyarlar sınıfıdır. Dördüncü kısmı, çocuklar taifesidir. Beşinci kısmı, fakirler ve zayıflar taifesidir. Altıncı kısmı gençlerdir.
Acaba bütün evvelki beş taife Türk değiller mi? Hamiyet-i milliyeden hisseleri yok mu? Acaba altıncı taifeye sarhoşçasına bir keyif vermek yolunda o beş taifeyi incitmek, keyfini kaçırmak, tesellilerini kırmak hamiyet-i milliye midir, yoksa o millete düşmanlık mıdır? “El-hükmü li’l-ekser” sırrınca, eksere zarar dokunduran düşmandır, dost değildir.
Devamı için; http://www.risaleara.com/oku.asp?id=1113