Osmanlı Türkçesi Sözlüğü – (T Harfi)

Osmanlı Türkçesi Sözlüğü
(T Harfi)

TAABBÜD: İbadet, kulluk etmek.
TAACCÜB: Şaşma, hayret etme, tahayyür.
TAADDÎ: 1. Geçme, öteye geçme, saldırma. 2. Zulmetme, adaletsizlik. 3. Örf, âdet ve kanunların sınırını aşma. 4. Arapça’da lâzım bir fiili müteaddî yapmak.
TAADDÜD: Çoğalma, birden fazla olma, tekessür etme.
TAAM: Yemek, yenen şey.
TAAT: İbadet etmek, Allah‘ın emirlerini yerine getirmek, itaat etmek.
TABABET: Hekimlik, tıp doktorluğu.
TABASBUS: Yaltaklanma, alçakça yalvarma.
TÂBİ: Birinin arkasından giden, ona uyan, boyun eğen.
TÂBİÎN: Hz. Muhammed’i görmüş olanlara yetişmiş olanlar, sahabeden sonraki nesil.
TA’BÎR: İfade, anlatım, anlamı olan söz, deyim, rüya yorma.
TÂBUT: Sandık. Ölü taşımaya mahsus sandık. Hz. Musa’ya inen on emrin konduğu sandık.
TAC: Hükümdarların başlarına giydikleri değerli taşlarla işlenmiş giyecek.
TA’DÂD: 1. Sayma. 2. Birer birer söyleme, sayıp dökme.
TA’DİL: Aslına zarar vermeden değiştirmek, tadil etmek, tebdil etmek, hafifletmek, doğrulaştırmak.
TADİLAT: Değişiklikler, doğrultmalar, değiştirmeler, tebdil etmeler.
TA’DİYE: Tecavüz ettirmek, geçirmek. Bir eylemi müteaddi hali koymak. (Gramer terimi)
TAGLÎB: Bir ilgiden dolayı kelimeyi başka bir anlamı da içine alacak şekilde kullanma.
TAĞLÎZ: Katılaştırma, kalınlaştırma, sertleştirme.
TAĞUT: Allah‘tan başka tapınılan her şey.


TAHAMMÜL: 1. Yüklenmek, yükü üstüne almak, kaldırmak. 2. Sabretmek, katlanmak.
TAHARET: Temizlik, nezafet, temizlenmek.
TAHDÎS: Söylemek, rivayet etmek. Görülen iyiliği herkese söylemek.
TÂHİR: Temiz, pâk, özürsüz.
TAHİYYE: Selâmlar, dualar, hayır duaları, mülk, beka ve devamlılık, namazın iki ve dört rekâtı sonunda okunan Ettahiyyat duası.
TAHLİL: 1. Bir şeyi incelemek üzere parçalarına ayırma. 2. Analiz.
TAHMİD: Hamd etmek, övmek.
TAHRİC: 1. Çıkartma. Meydana koyma. 2. Müctehidlerin naslara, kaidelere, asıllara uyarak şer’î hükümleri ortaya koymaları.
TAHRİF: 1. Bir yazıdaki cümlenin anlamını değiştirme. 2. Bir yazıdaki adın veya cümlenin yerini değiştirme, bozma.
TAHRİFAT: Bir yazıdaki cümlelerin anlamlarını karıştırma, değiştirmeler.
TAHRİK: Azdırma, kışkırtma, kımıldatma, yerinden oynatma, hareket ettirme, yola çıkarma.
TAHRÎM: Haram kılma, yasak etme. Mahrum bırakma.
TAHRİME: Namaza başlanırken söylenen tekbir. Hacıların ihrama bürünmeleri.
TAHSİS: Bir şeyi birine mahsus kılma, ona özel yapma.
TAHVİL: 1. Bir halden başka bir hale getirmek. Değiştirmek. 2. Borç senedi.
TAHYÎL: Akla getirme, zihinde canlandırma.
TAHZİR: 1. Yasaklama, sakındırma, önleme. 2. Hazırlama.
TÂİFE: Cemaat, grup, kavm, kabile, takım.
TAKADDÜM: 1. Önce gelme. 2. İleri geçme.
TAKBÎH: Çirkin görmek, beğenmemek, kabahatli bulmak, kötü gördüğünü bildirmek.
TAKDÎR-İ İLÂHÎ: Allah‘ın takdiri.
TAKIYYE: 1. Sakınmak, kendini koruyup, çekinmek. 2. Birinin bağlı olduğu mezhebi gizlemesi.
TAKİP: Gözetmek, yolunda gitmek, peşinden yürümek, suçlunun suçunu araştırmak, izlemek.
TAKVÂ: “Vikâye”den. Allah‘ın emirlerini tutup, yasaklarından kaçınmak.
TALÂK: 1. Boşamak, boşanmak. 2. Bağlı olan bir şeyi çözmek, ayırmak. 3. Nikâhlı karısını bırakmak.
TALÂK-I BÂYİN: Zevcenin iddet müddeti (üç temizlenme vakti) bitmeden tekrar kocasına dönmehakkı bulunmayan talâk.
TALÂK-I RİC’Î: Erkeğin karısını boşadıktan sonra tekrar karısına dönmesini mümkün kılan boşanma şekli.
TÂLÎ: İkinci derecede, sonradan gelen.
TÂLİB: İsteyen, istekli, talebe, öğrenci.
TA’LİK: Asmak, geciktirmek, bağlamak, bir Zamana bırakmak, Arap yazısının bir çeşidi.
TA’LİM: Öğretmek, yetiştirmek, alıştırmak, belli etmek, idman.
TAllahİ: Anlamı kuvvetlendirme için vAllahi ve billahiden sonra söylenen yemin sözü.
TALTİF: Lütfetme, bir iyilik ederek gönlünü alma, iltifat etmek.
TAMA’: Aç gözlülük, şiddetli arzu.
TA’MİM: Umumileştirme, herkese bildirme, genelge.
TA’N: 1. Hoş görmemek, kötülemek. 2. Birisinin ayıp ve kusurlarını söylemek. 3. Küfretmek. 4. Muhalifin iddialarını çürütmek.
TANTANA: Çok lüks içinde olmak. Gösteriş, gürültü patırdı.
TARAFEYN: İki taraf, davada, karşılıklı iki hasım, her iki taraf.
TARASSUD: Bir şeyi çok dikkat ederek gözetleme.
TARFETÜ’L-AYN: Göz kapağının açılıp kapanışı kadar geçen kısa Zaman.
TARÎK: Yol. Meslek, tarz.
TARİKAT: Maneviyat yolu.
TA’RİZ: Dokunaklı söz söylemek, kapalıca yapılan sitem, kinaye ile söylemek.
TASADDUK: Sadaka vermek, doğru olduğu ortaya çıkmak.
TASARRUF: İdare ile kullanmak.
TASAVVUF: Dinin ruhsal hayatla ilgili yönünü konu edinen bilim veya meslek.
TASHİF: Yanlış yazma, hem anlamı, hem de kelimeyi değiştirme. Yanılıp yanlış kelime yazma.
TASNİF: 1. Sınıf sınıf etme, sıralama. 2. Kitap yazma. 3. Sınıflama.
TASVİR: 1. Bir şeyin şeklini çıkarma, resmini yapma. 2. Resim yaparcasına güzel tarif etme, tanımlama.
TATBİK: Yakıştırmak. Yerine getirmek. Bir kanun hükmünü, kaide veya emri yerine getirmek. Kıyas ve tahmin etmek.
TATHÎR U TEZHÎB: Temizlemek ve süslemek.
TATHİR: Temizlemek, yıkayıp pak etmek.
TATİL: Çalışmaya ara vermek, izine başlamak, kesmek, Allah‘ın sıfatlarını inkâr eden felsefecilerin mesleği.
TATLÎK: Boşamak, nikahı fesh etmek.
TÂUN: Tehlikeli ve bulaşıcı veba hastalığı.
TAVAF: Ziyaret etmek, ziyaret maksadıyla etrafını dolaşmak, hacıların Kâbe etrafında yedi kez dolaşmaları.
TAV’AN: İsteyerek, zorlamadan, kendi isteğiyle.
TAVSİYE: 1. Vasiyet bırakma. 2. Ismarlama, sipariş etme. 3. Birini iyi tanıtma, işinin olmasını dileme.
TAVZİH: Açıklamak, açık olarak bildirmek.
TAYYİBAT: Temiz olan şeyler.
TAZAMMUN: 1. Başka şeyler arasında bir şeyi daha içine alma. 2. Kefil olma.
TAZARRU’: 1. Bir şeye gizlice yakarma. 2. Kendi kusurlarını bilip kibirden vazgeçip tevazu ile yalvarmak, ağlayıp, sızlamak.
TA’ZÎM: 1. Büyükleme, ululama, büyük sayma. 2. İkram etme, saygı gösterme.
TA’ZÎR: 1. İslâm hukukunda hakkında belli bir ceza olmayan suçlardan dolayı uygulanan cezalar. 2. Red, icbar, tedib.
TEÂMÜL: 1. İş, muamele. 2. Bir yerde insanlar arasında olağan muamele.
TEÂRUZ: 1. İki kişi arasındaki zıddıyet. Karşıtlık. 2. Çatışma.
TEBAA (TEBEA): Bir devletin hükmünde bulunan (Türkiye Devletinin tebaası gibi).
TEBDÎL: Değiştirme. Başka kılığa koyma.
TEBENNÎ: Evlat edinme.
TEBERRÜK: Bir şeyi bereket veya saadet vesilesi sayarak almak veya vermek. Uğur ve bereket saymak.
TEBEYYÜN: Belli olmak, açığa çıkmak, görülüp anlaşılmak.
TEB’IZ: Bölmek, bölük bölük etmek, bir kısma ait etmek, parçalamak.
TECEZZÎ: Parçalara ayrılma ve bölünme, ufalanma.
TECHÎZ ve TEKFÎN: Ölünün kefenlenmesi.
TECHÎZ: Gerekli şeyleri tamamlama, donatım.
TECİL: Başka Zamana bırakma, tehir, erteleme.
TECRİD: 1. Soyma, soyutlama. 2. Bir tarafta tutma, ayırma.
TECVİD: Kur’ân-ı Kerim’i okuma kaidelerini (kurallarını) öğreten bilim.
TEDÂHÜL: İç içe olmak, birbiri içine girmek.
TEDRÎC: Derece derece ilerleme, ilerletme. Azar azar hareket.
TEDRİCEN: Yavaş yavaş, azar azar, derece derece.
TEDVİR: İdare etmek, yönetmek, döndürmek, çevirmek, devrettirmek. Kur’ân kırâetinde orta süratle okuma tarzı.
TEEHHÜL: Evlenme, ehlileşme, ülfet ve ünsiyet eyleme.
TEEMMÜL: Etraflıca düşünme.
TEFEKKÜR: Fikretmek. Düşünmek. Düşünceyi harekete geçirmek. Akıl yormak.
TEFENNÜN: Fen öğrenme. Birçok şeyler bilme, çeşitli şekilde gösterme.
TEFE’ÜL: Fal açmak, bazı olayları uğurlu saymak, olacak şeyleri tahmin etmek.
TEFRİKA: Nifak, ayrılık, çözülme, dağılma.
TEFRİT: Ortanın altında kalmak, normalden aşağı olmak.
TEFSİR: 1. Örtülü bir şeyi açmak, yorumlamak. 2. Kur’ân-ı Kerim’in anlamını açıklayan bilim.
TEHADDİ: Meydan okuma.
TEHAKKÜM: Hükmetme, baskı yapma.
TEHECCÜD NAMAZI: Gece uyanıp namaz kılmak, gece namazı.
TEHEKKÜM: “Hekeme”den: 1. Alay etme, eğlenme. 2. Görünüşte ciddi, hakikatte alaydan ibaret olan eğlenme.
TEHLÎL: “Lâ ilâhe illâllah” demek.
TEHZİB: Islah etme, düzenleme.
TEKABÜL: Karşılıklı olma, bir şeyin karşılığı olma, yüzleşme, karşılık olma, karşılama.
TEKÂFÜL: Dayanışma, kefilleşme.
TEKBÎR:Allahü ekber” demek.
TEKDÎR: Azarlama, kederlenme.
TEKEBBÜR: Kibirlenmek, kendini büyük saymak, nefsini büyük görmek.
TEKELLÜF: 1. Kendi isteği ile bir zorluğa katlanmak. 2. Gösterişe kapılmak. Özenmek. Yapmacık hâl ve hareket. Zoraki hareket.
TE’KÎD: 1. Sağlamlaştırma. 2. Bir iş için önce yazılanı bir daha tekrarlama.
TEKVÎN: Var etmek, meydana getirmek, yaratmak, Kelâm ilminde Allah‘ın subûti bir sıfatıdır, yokluktan vücuda getirmesi, icad etmesidir.
TEKVİNÎ: Yaradılışla ilgili, var oluşla ilgili.
TEKZÎB: Yalan isnad etme, yalancı çıkarma, yalan olduğunu belirtme.
TELBİYE: “Lebbeyk Allahümme Lebbeyk” demek.
TELHÎS: Kısaltma, özetleme, hulâsa-sını alma.
TE’LÎF: “Ülfet”den. 1. Uzlaştırma, barıştırma. 2. Kitap, eser yazma.
TELKÎH: İlkah etmek, aşılamak, cinsinin üremesini sağlamak.
TELMÎH: Bir şeyi açıkca söylemeyip ibarede bahsi geçmeyen bir kıssaya, bir fıkraya, bir ata sözüne veya meşhur bir şiire, bir söze işaret etmek. Kapalı söylemek.
TELVÎN-İ HİTÂB: Sözün renklendirilmesi, çeşitlendirilmesi.
TEMÂYÜZ: Yükselme, üstün olma.
TEMCÎD: Allah‘ın büyüklüğünü bildirmek. Ta’zim ve senâ etmek. Ramazan’da sahura kalkmak.
TEMDÎD: Devam ettirmek, uzatmak, sürdürmek, süre vermek.
TEMESSÜK: 1. Tutunma, sarılma. 2. Borç senedi.
TE’MÎN: 1. Korkusunu giderme, güvenlik duygusu verme. 2. Sağlamlaştırma. Kesin bir hale koyma. Sağlama.
TEMSÎL: 1. Bir şeyin aynını ya da mislini yapmak, benzetmek. 2. Örnek, nümune, söz. Canlandırma, piyes.
TEMYÎZ: Ayırma, seçme, iyiyi kötüden ayırd etme.
TENÂKUZ: Sözün birbirini tutmaması. Çelişki.
TENASUH: Bir ruhun bedenden bedene geçmesi, reankarnasyon.
TENASÜB: 1. Uygunluk, uyma, tutma. Yakınlaşma. 2. Anlamca birbirine uygun kelimeleri bir arada söze güzellik vermek amacı ile kullanmak.
TENASÜL: Birbirinden doğup üreme, türeme, nesil yetiştirme.
TENNÛR: Kapalı ocak, fırın, tandır.
TENZÎH: 1. Suç ve noksanlıktan uzak saymak. 2. Kabahatsiz olduğu anlaşılmak ve onu ifade etmek.
TERÂHÎ: 1. İşte gayretsizlik, gevşeklik, ihmal. 2. Sonraya bırakma. 3. Gecikme, geç kalma. 4. Geri durma, geri çekilme.
TERAKKÎ: 1. İlerleme, yukarı çıkma, yükselme. 2. Artma, çoğalma, gelişme.
TEREKE: Ölen bir kimsenin mallarının hepsi.
TERENNÜM: Güzel güzel anlatma, yavaş ve güzel sesle şarkı söylemek.
TERGÎB: Ümitlendirme, isteklendirme, şevklendirme, rağbet ettirme, özendirme.
TERKÎB-İ İZAFÎ: İsim tamlaması.
TERKÎB-İ VASFÎ: Sıfat tamlaması.
TERTÎB: 1. Düzeltme. Dizme, sıralama, düzene koyma. 2. Hile ile aldatmak.
TERTÎL: Kur’ân-ı Kerim’i iyi ve kaidelerine (kurallarına) uygun biçimde tane tane okuma.
TESHİR: 1. Büyüleme, sihir yapma, aldatma. 2. Zaptetme, hakim olma. Zorla ele geçirme. İtaat ettirme. Hakîr ve zelil etmek.
TESLİS: Üçleme, ekanim-i selâse, Allah‘ı üç olarak kabul eden ve sonradan uydurulan hıristiyan inancı.
TESNİYE: İkilenen, ikil kelime.
TEŞBİH: Benzetmek, benzetiş. Bir nitelikte saymak ve zannetmek.
TEŞBÎH-İ MA’KÛS: Tersine dönmüş benzetme, benzeyenle benzetilenin yer değiştirmesi.
TEŞCİ: Cesaret verme, şecaatlandırma.
TEŞDÎD: Şiddetlendirme, sağlamlaştırma, kuvvet verme, güç verme.
TEŞRİF: Onurlandırma, onur verme, bir yeri onurlandırma, şereflendirme.
TEŞRÎ’Î: 1. Şeriat hükümleriyle ilgili. 2. Kanun yapma kuvveti ve görevi ile ilgili.
TEŞRİK: Hz. İbrahim’e nisbet edilen ve yüksek sesle alınan tekbir.
TEŞRİK-İ MESAİ: İşbirliği.
TEŞYÎ’: Uğurlama. Selametleme.
TETİMME: 1. Tamam etme, tamamlama. 2. Ek, noksanını tamamlamak için eklenen.
TEVATÜR: 1. Kuvvetli haber. 2. Bir haberin ağızdan ağıza geçerek yayılması. (Bakınız: Mütevatir).
TEVBİH: Azarlama, tekdîr.
TEVCİH: 1. Yöneltme, çevirme. 2. Verme.
TEVEKKÜL: Allah‘a güvenmek, kadere razı olmak, işi Allah‘a bırakmak.
TEVHİD: 1. Birkaç şeyi bir etme, birleştirme. 2. Birliğine inanma, bir sayma. 3. Lâ ilâhe sözünü tekrarlama.
TE’VİL: Bilinen anlamından başka bir anlamda yorumlama. Başka anlam verme.
TEVKİFÎ: Şeriatın belirlediği ve dondurduğu hüküm.
TEVKİL: Birini vekil atama, birini vekil etme, vekil tanıma.
TEVRAT: Hz. Musa’ya indirilen İlâhî kitap.
TEVRİYE: Örtüp gizlemek.
TEYAKKUZ: Uyanıklık, tedbir.
TEYEMMÜM: 1. Kast. 2. Su bulunmadığı veya bulunup ta kullanılması mümkün olmadığı takdirde temiz toprak cinsinden bir şeyle abdestsizliği veya gusülsüzlüğü giderme işi.
TE’YİD: Kuvvetlendirme. Sağlamlaştırma.
TEZAD: 1. İki şeyin birbirine zıt olması, aksilik, terslik. 2. Anlamca zıt olan kelimeleri bir arada toplamak.
TEZEKKÜR: 1. Akla getirme, hatırlama, anımsama. 2. Birkaç kişinin toplanarak bir işi konuşması, görüşme, müzakere etme.
TEZHİB: Yaldızlama, süsleme.
TEZKERE: 1. Pusla, betik. 2. Herhangi bir konuda izin verildiğini bildirmek için hükümetten alınan kâğıt.
TEZKİYE: Temize çıkarma, aklama.
TEZYİN: Süslemek, donatmak.
TIBAK: Uyum, uygunluk. İki zıt olayın ortak özelliğini ifade sanatı.
TIFL: Küçük çocuk. Her şeyin cüz ve parçası. Batmaya yakın güneş..
TIYNET: Huy, yaratılış.
TİH: Çöl, susuz sahra. Sinâ yarımadasındaki çöl.
TİLAVET: 1. Okumak. 2. Takip etmek, arkasına düşmek izlemek.
TUBÂ: Cennet, cennette nimetlerle dolu olan ağaç.
TUĞYAN: Zulüm ve küfürde çok ileri gitmek, azgınlık, taşkınlık.
TUHUR: İki hayız arasındaki temizlik süresi.
TÛR: Dağ, cebel, Tûr-ı Sina denilen ünlü dağ, Hz. Musa’ya burada vahiy gelmiştir.

 

|» “Osmanlı T. Sözlüğü” Sayfasına Dön! « |

Not: İçerik, internetten alıntılanarak derlenmiştir…

Sınavlara Hazırlık Arama Robotu
YGS & LYS TEOG KPSS TUS KPDS Ehliyet Sınavı PMYO JANA

Seçim esnek olup ilgili alanları seçiniz, Örneğin ehliyet sınavı için branş olarak matematik seçmeyiniz :)