Senin Yüzünden
(Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu)
Taşı aş diye yedirdiler senin yüzünden
Boğazımıza dizildi taştan lokmalar.
Ve yalnız zehir
İçtik su diye yudum yudum senin yüzünden…
Halimizi hatırımızı soran olmadı. Kırk katır mı
kırk satır mı diye sordular hep; Katırla satır
arasında gidip gelirken, katıra bindirip satırı
indirdiler. Senin Yüzünden.
Uzadıkça uzadı kara gecelerimiz azap sakızı
gibi. Sabahı masallarda dinledik.
Kara topraktan başka sadık yâr bulamadık
Veysel misâli. Onun göğsünde dindirdik
acılarımızı. Toprak okşadı saçlarımızı. Bir kan
lekesi sırtımızda ve toprağın eli alnımızda…
Senin Yüzünden.
Tanımadığımız hicranlar, hiç görmediğimiz
ıstıraplar, selâmımız sabahımız olmayan kederler
çaldı kapımızı. Hepsi de bildiği adres bizim ki!…
Nasıl iş bilmem ki… Çat kapı biri düştü hergün.
Buyur ettik ‘Tanrı misafiridir’ diye Yemedik
yedirdik; Giymedik giydirdik. Yetemediğimiz an
olmadı. Ömrümüzü yedirdik doysunlar diye….
Gençliğimizi giydirdik, güzelim ümitlerimizi giydirdik…
Dostlarla da zamanla ayrıldı yollarımız…
Öyle özledik ki…
Anadan ayrıldık, yârdan ayrıldık, arkadaştan ayrıldık…
Ayrılıktan ayrılamadık. Ne zaman baksak yanımızda
kalleşliğini görmediğimiz de bir o kaldı zaten.
Bir de medrese… Yalnızlığım Senin Yüzünden.
Ah!… Bu derdi anlatamıyorum ki ben…
Keşmir Vâdisi’nden Kerkük sokaklarına kadar
lime lime ettik yüreğimizi. Bir Doğu Türkistan çadırında
ilmik ilmik dökülen gözyaşı, Sibirya’ya Tatar sevki yapılan
bir istasyondaki kan lekeleri, ümidini pamuk balyasına ip
yapan Azeri oturdu gözlerimize…
Hangisine ağıt yetiştirelim, şaştık kaldık!… Kurudu gözlerimiz.
Yüreğimizle ağladık.
Yüreğimizle!… Senin Yüzünden…
Senin Yüzünden…
Ruhumda darb izleri var…
Dağ delermişsin Ferhat… GeI de del bakalım
şu dağları! Vardiyalı hafriyat amelesi gibisin benim
yânımda. Bir görseydin deldiğin dağları Ferhat…
Çöllerde gezermişsin Mecnun… Gel de gez
tozuttuğum yollarda. Senin çilen, benimki
yanında zamane müzikali gibi…
Benim Leylâm, öyle nazlı, öyle nazlı ki.,.
Benim çöllerim öyle taşlı, öyle sıcak ki…
Senin çölün yakmadı topuğunu, benim
yüzümü kavuran ampuller kadar…
Senin yüzünden
Ruhumda darb izleri var…
Bu derdi anlatamıyorum ki ben…
Ama,
Ben yine sana deliyim!
Ben yine sana âşığım
Sırılsıklam…
Toprak hasretini dindirene kadar…