Sovyetler Sonrası Asya’da İslam
(Ali Haksever)
Yıl 1991, bütün dünya basını söz birliği etmişçesine aynı haberi veriyordu. Uzun yıllar Amerika ile soğuk savaşa giren ve adı korkuyla anılan, bir dünya devi olan S.S.C.B yıkılmıştı nihayet. Kapladığı geniş coğrafi sınırlar içerisinde yaşayan milletler birer birer bağımsızlığını ilan etme çabasına koyulmuşlardı. Bu milletlerin başında şüphesiz Orta Asya Türkleri gelmekteydi.
Orta Asya’da yaşayan Türk milleti, Sovyetler döneminde çeşitli toplumsal baskılara maruz kalmıştı. Milli, dini, kültürel yönden ellerinden geldiğince bu halkları yozlaştırma yoluna gidilmişti. Özellikle dini yönden halk şiddetli zulümler altında ezildi. Halkın yüreğinden İslami kimlik kazınmaya çalışıldı adeta. Halk, yapılan baskılardan bıkmış ve mahzun bir halde bu kimliğini yüreğinin derin yerlerinde saklama mecbur edilmişti. Ancak bu karanlık bulutlar nurun üzerini kapatamadı ve gün geldi bu nur bütün endamıyla inkişaf etti.
Sovyetler yıkıldıktan sonra Orta Asya’da İslamcı akımlar birer ortaya çıkmaya başladı. Halkın uzun yıllardır yüreğinde sakladığı İslami kimlik nihayet açığa çıkmıştı. Yıllardır o kimliğe kavuşmak için saklanan o pak yürekler İslam ile dolup taşıyordu. İslam’ı sadece ibadetlerinde değil, içtimai hayatın her zerresinde görmek arzusuyla yanıp tutuşuyorlardı. Ayrıca Orta Asya’ya coğrafya ve kültür olarak oldukça yakın olan İran’ın Irak’la olan savaşı da bitmişti ve İran, İslami devlet modeliyle yeni kurulan bu Müslüman Türkî devletlere örneklik teşkil ediyordu. Orta Asya halkları İslam’ın hayatın bütün alanlara hâkimiyeti anlamına gelen İslam Devleti düşüncesi etrafında yekvücut olmuşlardı.
Sovyetlerin yıkılmasıyla tek başına güç odağı oluşturan Amerika bu gelişmelerden elbette ki uzak kalamazdı. Sovyetlerden arta kalan bu coğrafyada söz sahibi olmak için kolları sıvadı. Orta Asya, Amerika için büyük bir ilgi odağı haline geldi. Ancak halkı kendi güç odağı içine almak çok da kolay değildi. Yıllardır Sovyet Rusya’nın zulmü altında inleyen bu halklar, Amerika’ya da temkinli yaklaşıyordu. Zira tekrar sömürge olmak korkusu onları derinden düşündürmekteydi. Amerika bu topraklarda hâkimiyetini sağlamak için Rusya gibi askeri güç kullanmayı düşünmedi. Çünkü böyle bir müdahalenin tepkisi çok büyük olurdu ve kendisi kaybetmeye mahkûm olurdu.
Orta Asya’nın gözü, kulağı, yüreği Türkiye’deydi. O yüzden buradan gelen her harekete karşı bağırlarını açmaya hazırdılar. Amerika da bu durumu iyi bildiği için bu durumu kendi emelleri doğrultusunda kullanmaktan çekinmedi. Orta Asya’da her geçen gün gittikçe çoğalan Türk cemaat okulları açılmaya başlamıştı. En ücra yerlere bile okullar açıldı. Bu okulların gayesi henüz kuranlar tarafından net şekilde belirtilmiyordu. Zira yapılan açıklamalar da bir sürü çelişkilerle dolu olduğu için inanılmasını güçleştiriyordu. Bu okullarla Sovyet Rusya sonrası oluşan İslami akımlar usulca bastırıldı. Din, toplumsal hayattan uzaklaştırılarak sadece ibadetlere münhasır bir din projesinin telkinleri yapıldı. Ne yazık ki başarılı da oldular. Halklar “ılımlı İslam” diğer bir tabiriyle “koyunlaştırılan İslam” anlayışına yaklaştırılarak iradeleri ellerinden alındı. Türklük veya İslamiyet adı altında yapılan bu çalışmaların özünde Amerikan emperyalizmine hizmet etmek vardı. Bu çalışmaların esas amacı İslam Dünyası’nın her tarafından süper zeki çocukları seçerek Amerika’da okutmak ve sonra onları kendi ülkelerine müstakbel siyasi ve idari kadrolar olarak göndermektir. Bu İdari kadroların gönülleri ve zihinleri Amerika menfaatlerine programlandırılmıştır. Ne yazık ki bu çalışmalar meyvelerini vermeye başlamış ve Orta Asya Cumhuriyetleri’nde yakın zamanlarda Amerikancı şahsiyetler yaptığı darbelerle yönetimi ele geçirmeye çalışmaktadırlar. Bu ülkeleri Amerika’nın güdümüne sokmak için ellerinden gelen her şeyi yapmaktadırlar. Bu yönetimler kendi varlıklarını tehdit eden İslami akımlara karşı sert tedbirler almaktan bir an bile geri durmamaktadırlar. Bir zamanlar Sovyet Rusya’nın yaptığı acımasız mezalimler yerini Amerikan ayartması Türk Yöneticilerine bıraktı. Özellikle Özbekistan bu konuda en şiddetli baskıları yapan ülkedir.
Ancak bütün bunlara rağmen İslami akımlar yaptıkları aziz mücadeleyle varlıklarını sürdürüp geliştirmektedirler. Son yıllarda daha da güçlenen bu akımlar Amerika’nın ve uşaklarının korkulu rüyasıdır. Orta Asya’da büyük bir İslam potansiyeli vardır. Geçmiş yıllarda izlenen politikalar, halkı her ne kadar İslami hayattan uzaklaştırsa da gönüllerinde olan o İslam sevgisini hala silip atamamışlardır. Orta Asya semalarında olan karabulutlar elbet bir gün dağılacaktır. Karanlığın örttüğü nur bir gün muhakkak inkişaf edecektir. Karanlığın ebediyen nuru örttüğü nerde görülmüştür, nur daha bir göz kamaştırmak için beklemektedir. O günlerin yakın olması dileğiyle…
Sayın Haksever,Sovyet dönemi sadece müslüman unsurları değil,hristiyan unsurları,ki bu çoğunluğun dinidir,o’nu da baskıladı.Bürokratik sovyet yönetiminin amacı,resmi bir sosyalizm kurmak,Stalinizm ve Troçkizmin ideolojisiyle halk iktidarı yerine korku iktidarı olmaktı ve bunu da biliyoruzki doksanların sonuna kadarda başardılar.
CİA destekli İslamcı okulları eleştirip,İran”ın İslami yönden Türki Devletleri kuşattığından bahsettiğiniz ve bunu kabullenmediğiniz belli olmakla birlikte,Sözkonusu devletlerin İslam nuru etrafında birleşeceğinden dem vuruyorsunuz.Bu çelişki değilmi? İslamın,Fethullahçısı,yada İrancısı diye birşeymi, yada bizim bilmediğimiz ve sizin bildiğiniz başka bir islami akım,inançmı var?Sovyet Rusya işgalinde bulunan ve bu gün kısmende olsa bağımsız devletler kurmuş cumhuriyetler için asıl tehlike emperyalizm değilmi?Üstelik kardeş deyip,bu ülkelere emperyalist emellerle yaklaşıp,sonra hedef belli olunca,bu kardeşlerimizi hayal kırıklığına uğratan Türkiye’nin hiçmi suçu yoktur.
Bu gün Türki dediğimiz devletlerin yöneticileri,eski sovyetin politbüro üst yöneticileridir.Türklük ve islamlık ruhuyla değil de vatandaşlık,kardeşlik ve barış ülküsüyle,neden bu kadar Türk Devleti var,diye kendisine sorup,önce şu diktatörlerden kurtulalım diyebilecek şuur oluşmasın?Bırakalım Orta Asyayı,anadolu Türkü’nü el kapısına muhtaç eden işbirlikçi idarecilerden hep birlikte nasıl kurtuluruzun kavgasını niçin yapmayalım?Bu gün Kerkük,Musul Misaki Milli dir diyoruz ama,diyelimki amacımıza ulaştık,oranın petrolü ulusal bir şirketin,yada Türkiye halkının mı olacak,yada hemen Amerikan-İsrail-Türk (Komprador)ortaklığnın mı eline geçecek.Sınırlarımızın içinde bize ait olan ne kaldı da,sınırların ötesinin hesabını yaparız anlamış değilim.
Birazda Gagavuzlardan,Yakutlardan Başkırtlardan bahsetsek olamazmı?Onlar Müslüman olmadıkları,Hristiyan oldukları için mi yok sayılırlar?Yoksa islamiyet öncesi Türklük diye birşey yoktuda,İslamiyeti kabul edenlermi Türk sayıldı?Yüzlerce yıldır Orta Avrupanın göbeğinde,birçok kültürün kuşatması altında bulunan bir avuç Gagavuz’un aynen anadolu insanın, konuşma,gelenek ve göreneklerini yaşattığını görmek bende hayranlık uyandırıyor.Ancak bir Kazak’la,bir Özbek’le Türkçe hiç birşekilde anlaşamamıza da hayret etmiyorum.Çünki kendisini Türk gören ne bir Kazağa,nede Özbek’e rastlamadım.Bütün Türklerin,Dini,Siyasi,Kültürel özgünlüklerini yaşatması ön koşuluyla,barış, kardeşlik ve özgürlüğün kavgasını vermesi dileğiyle size saygılarımı da gönderiyorum
Gayet açıklayıcı olmuş teşekkürler.