Türkçe ve Yazın (Edebiyat)
Türkçe ve yazın (edebiyat) kavramları arasındaki anlam ayrımını hiç düşündünüz mü?Bu da nereden çıktı şimdi? diyebilirsiniz. Gençlerimizin çoğunun bu kadar vurdumduymaz, davranış inceliğinden yoksun oluşları, iletişimde birbirlerini aşağılayan hitap ve sözleri kolayca söyleyebilmeleri, burunlarının önüne bile bakmak istememeleri, umutsuz ve karamsar oluşları, edebi eserleri okumaya olan ilgisizliklerinden; edebiyatı, okumayı sevmemelerinden olabilir mi dersiniz?
Birçok dil gibi dilimiz Türkçe’de binlerce Türk’ler kurmalarını anlaşmalarını sağlarken bunu kelimelerin belirlenmiş olan sözlük anlamlarının sınırlılığı içinde yapmıştır. Bu, dilimizin “Türkçe” adıyla ifade edilen sınırlı boyutudur. Bu boyut bizim hayatla nesnel ve daha çok somut ilişkilerimizi gösterir. Ama bu, bir ulusa ait bireyin mutlu olabilmesi için yetersizdir. Bireyi mutluluğa ve yaşama ülküsüne taşıyacak olan Türkçe’nin yazın (edebiyat) boyutudur ki bir Türk , Türk olmanın coşkusunu ve heyecanını bu boyutta fark eder, daha sonra da insan olmanın erdemiyle tutarlı bir duruşu yakalayabilir. Buradan çıkacak sonuç şudur ki “Ben Türkçe’yle düşüncelerimi sözlü ve yazılı olarak anlatıyorum “ diyebilen bir Türk çocuğu henüz yarım Türk’tür. En eski çağlardan günümüze doğru uzanan edebi eserlerimizi okuyup atalarının duygusal boyuttaki ulaşmak için ömürlerini tükettikleri ülkülerini fark ettiklerinde , dünya uluslarının değerleriyle kendini karşılaştırarak içinde yaşadığı süreçte bu ülküye yürümesi gereken rotasını çizip , Türk Ulusu’nu ve insanlığı mutlu edecek ülküye adım adım yaklaştıkça tam bir Türk olacaktır.
Ağelindeki yazıların çoğunu okuma sabrını gösteremedikleri için başlığına bakarak, ya da giriş bölümünü okuyarak yorumlamaya çalıştıklarını, geçmişte yaşamış önemli kişileri hiç tanımadıklarını görüyoruz. ”Ata” deyince yalnızca Ulu Atatürk’ü anladıklarını ; ancak Atatürk’ü de Atatürk yapan, kültürümüzün temelini oluşturan atalarını tanımadıklarını üzülerek tespit ediyoruz. Oysa Atatürk’ün, devrimleri meclisteki odasında günlerce destanlarımızı, Göktürk Yazıtları’nı, Dede Korkut Hikayeleri’ni okuyarak gerçekleştirdiğinin farkındalar mı acaba?Her şeyin bir temeli vardır. Bir bina, temeli olmazsa nasıl yıkılırsa, temelini kaybetmiş bir ulus da yıkılmaya mahkumdur. Bu sebeptendir ki Atatürk “Türk çocukları tarihini ve atalarını tanıdıkça kendinde daha büyük işleri başarabilme gücünü bulacaktır” diyor. Çünkü kendisi öyle yapmıştır. Bizim aklımızın alamadığı o başarıları öyle başarmıştır. Bizim temelimiz de destanlarımızdır, Göktürk Yazıtları’dır, Dede Korkut Hikayeleri’dir.
Haydi Türk Gençliği,
Sizleri tam bir Türk olmak için programlı bir şekilde en eski destanlarımızdan başlayarak edebi eserlerimizi okumaya ve atalarımızın ebedi ülküsünü fark etmeye çağırıyorum. Bu sayede kendinize olan güveniniz artacak ve derslerinizde de yüksek düzeyde başarılar sağlayacak, anlama ve yorumlama, analiz, sentez düzeyinizin nasıl yükseldiğini göreceksiniz!
Başarmak istiyor musunuz?
Mutlu olmak istiyor musunuz?
Ailenizi mutlu etmek istiyor musunuz?
Ulusunuzu mutlu etmek istiyor musunuz?
İnsanlığı kendinize hayran ederek peşinize takmak istiyor musunuz?
Tarihin dehlizlerindeki nal seslerini hatırlayarak atlarınızı uzayın derinliklerine sürmek, dünyaya öncülük etmek istiyor musunuz?
Evet Ya!
Ne duruyorsunuz öyleyse ?
Edebi yorum yeteneğinizi sınamak için size bir bilmece: Dizelerde anlatılan nedir? Dizeler edebi anlatımı oluşturuyor . Cevabınız edebi ifadenin Türkçe göstergesidir.
“Köpükten omuzları birbirine dayanmış,
Yüksek, mağrur başları akşam rengiyle yanmış;
Sahile koşuyorlar bak deniz sarhoşları!… ”
Ömer Bedrettin Uşaklı
Mehmet TANYERİ
Bu guzel yaziniz icin gonul dolusu tesekkurler.
Malesef ki yeni kusak olarak madalyonun hep on yuzune aldanir olduk, bilmedik madalyonun bir de arka yuzunun oldugunu.
Iste simdi biz genclere bu yaziyla madalyonun arka yuzune bakmaya bir davet geldi. Evet Tarih degistirilemeyen koca bir gercektir. Yasanmis onca guzelligi goz ardi etmek ya da gormek istememek ise ne buyuk bir talihsizliktir.
Arkadaslar bu yaziya kulak verelim ve silkinip kendimize gelelim; gelelim ki sanli Tarihimizin sayfalarindan kendimizden gecelim…
TTK
Öncelikle bu siteye bayıldım. Gerçekten çok yararlı çok güzel bir site. Bu konu hakkındaki yorumunuzuda çok beğendim. Ben de çok karşıyım dilimizin böyle saçma sapan kullanılmasına. Bu resmen özentilik. Tüm gençler buna bir son vermeliyiz. Yoksa Türk toplumu gerçekten benliğini yitirecek. Herkese sesleniyorum lütfen düzgün kullanalım dilimizi…
Bu siteye ilk defa giriyorum. Daha önce keşfetmemiştim. İyi ki buldum. Ayrıca yazı da çok güzelmiş. Elinize sağlık…
Zamanım yok, kitap okuyamıyorum diye söyleyenler, kendilerini kandırıyorlar. Her yer, her zaman ve her türlü ortam, okumaya müsaittir. Okumak için hiçbir engel yoktur. Okumak için zamanım yok, fırsat bulamıyorum diyen kimse, zamanı kullanmayı bilmeyen ve ömrünü boş şeylerle heder eden kimsedir.
Cadman
Amerika`nın tanınmış radyo hatibi Dr Parker Cadman, insanların her durumda okuyabileceklerini gösteren güzel bir örnek. On bir yaşında kömür ocaklarına girerek iki kardeşine bakmak zorunda kalan Cadman’ın on yıl ocaklarda neler yaptığını şöyle anlatılır: Kömür madenlerinde sıradan bir işçi olduğu zamanlarda bile, maden kuyusunun diplerindeki kömürleri arabaya yükleyip arabanın geri dönmesini bekledikçe bir iki dakikadan istifade eder; derhal kitap çıkarırdı. O daima yanında kitap bulundurur ve maden kuyusuna yemek yemeden inmeyi, kitap taşımadan inmeye tercih ederdi. Maden kuyusunun dibi elini bile göremeyecek düzeyde karanlık olduğu için Cadman, loş, kirli ve eski bir fenerin başına dikilerek okurdu. Çünkü maden kuyusunun diplerinden kurtulmak için yalnız bir çare olduğunu biliyordu. Bu da okumaktı. O da maden kuyusu içinde geçirdiği on sene içinde dilenebildiği yahut ödünç alabildiği her kitabı okudu ve bu kitapların sayısı bini aştı. Bu çocuğun ilerlemesinde hayret edilecek bir şey yok. On sene sonra kolej sınavlarını verecek derecede kültürünü ve bilgisini yükseltmiş, sınavları verirken ödüller kazanmış ve Londra’nın Richmond kolejinden bir paye kazanmıştı.
Okuma alışkanlığı, kişinin bir ihtiyaç olarak algılaması sonucu okumayı, ömür boyu sürekli ve düzenli biçimde gerçekleştirmesidir. Kişilerin okumayı öğrendikten sonra bu eylemi zevkle yapmalarını sağlamak için kazanmaları gereken önemli bir beceridir. Okuma alışkanlığının temelinin aile içinde atıldığı ve devamının eğitim sisteminde öğretmenler tarafından öğrenciye kazandırıldığı düşünülürse bu alışkanlığın kazanımında aile ve öğretmenlerin rolü büyüktür.
Okumanın Buluştaki Payı
Mucitlerin hayatlarını araştıranlar, onların da okumaya borçlu ve muhtaç olduklarını göstermektedir. Meşhur mucitlerin çoğu, buluşlarını kitaplardan öğrendikleri bilgilerle gerçekleştirmişlerdir:
· Telefonu icat eden Graham BELL, bu fikri Alman yazar Helmholtz’un sesle ilgili eserinden almıştır.
· Uçağı icat eden Writgh Kardeşler, bu fikri yine bir kitaptan almıştır.
· Elektriğin babası J. Faraday,.bir kimya kitabından ilham almıştır.
· Henry Ford otomobil yapma fikrini bir Fransız yazarın ziraat dergisinde yayınlanan bir makalesinden almıştır.
Okuma Alışkanlığı
Nedense okuma alışkanlığının önemi hem ebeveyn, hem de öğrenciler tarafından bilinmesine rağmen bu alışkanlık sadece sözde kalmakta ve okuma alışkanlığı hızla düşmektedir. Oysa çocuklara okuma alışkanlığının kazandırılması için anne-babalara önemli görevler düşmektedir.
Çocukların ilk alışkanlıklarını kazanmaları ve ilk öğrenmelerini gerçekleştirmelerinin ailede sağlandığı düşünülürse, ebeveynin sergilemiş olduğu tutum ve davranışlar, ileride çocuğun okuma alışkanlığını önemli ölçüde etkiler. Okumayan, çocuklarının okumasına destek olmayan anne-babaların, çocuklarının gerçek anlamda okuma alışkanlığına sahip olması beklenemez. Aksine ebeveynin bu konuda çocuğuna karşı göstereceği ilgi ve vereceği destek çocuğun okuma eğiliminin sürekli ve düzenli biçimde artmasını sağlayacaktır. Bu bağlamda Prof. Dr. Haluk Yavuzer “Çocukların aile üyeleriyle olan ilişkileri, diğer bireylere, nesnelere ve tüm yaşama karşı aldığı tavırların, benimsediği tutum ve davranışların temelini oluşturur” demektedir.
Genellikle okul öncesi dönem diye adlandırılan 0-6 yaş dönemi, çocukların büyük bir öğrenme hızı ve kapasitesine sahip oldukları bir dönemdir. Çocuk ilgi duyduğu, kendisine çekici gelen her konuyu öğrenmek için büyük bir istek içindedir. Zihinsel ve duygusal gelişim için önemi vazgeçilmez olan kitap okuma alışkanlığını bu dönemden başlayarak okul çağı çocukları için ise özellikle tatillerde kazandırmak çok önemlidir. Her nedense ders yılı başladıktan sonra dersler bahane edilerek bu alışkanlık mecburi durumlar dışında unutulmaktadır.
Çocukların en rahat oldukları dönem olan tatillerde, kitap okuma alışkanlığını kazandırmak çok daha önemli olmasına rağmen, okulların açılmasıyla bu konuya önem vererek okuma alışkanlığı kazandırmak da ebeveynin elindedir.
Okumak çocuğun zihinsel, sosyal ve duygusal gelişimi için son derece önemlidir. Onun ilgisini çekecek resimlerle süslenmiş bir kitap ve daha önemlisi anne-babasının sesinden dinleyeceği bir masal; çocuğun ihtiyaç duyduğu sevgi ve güven ihtiyacını karşılar, hayal gücünü geliştirir, dil gelişimini güçlendirir, kendini daha iyi ifade edebilmesini sağlar, düzgün cümleler kurmasını ve güzel konuşabilmesini destekler, dikkatini geliştirir, okul hayatına hazırlar ve planlı olmasını temin eder.
Maalesef çocukların zamanının büyük bir bölümü televizyon veya bilgisayar karşısında geçmektedir ve bu çoğu zaman engellenmemektedir ve nedense uzun süreli oyunlara da pek ses çıkarılmamaktadır.
Bu Alışkanlık Nasıl Kazandırılabilir?
Kitap okuma alışkanlığını kazandırmak pek kolay bir iş değildir. Ancak unutulmamalıdır ki, çocuğun başarısı için temel nokta okuduğunu anlayabilmesi ve yorum yapabilmesidir. Bu da okuma alışkanlığı kazanarak ve bol bol okuyarak gerçekleşebilir. “Kitap en iyi arkadaştır” sözünü herkes bilir. Ancak her nedense bu söz, sadece hediye alınacağı zaman akla gelir, hatta bazen de gelmez. Bu noktadan hareket ederek çocukların bu önemli alışkanlığı kazanabilmeleri için şunlar yapılabilir:
1)Kitap okuma alışkanlığı, çocuk okula başladığında değil en geç üç yaşından itibaren gelişme ve ilgisine uygun, seveceği hikâye ve masal kitapları alınarak ve birlikte okunarak temelleri atılabilir.
2)Kitap okuyarak örnek olunmalıdır. En önemli örnek ebeveyndir. Anne-baba evde veya diğer boş vakitlerinde kitap okursa çocuk da mutlaka kitap okumaya ihtiyaç duyacaktır.
3)Evde hem aile fertlerinin hem de çocukların ulaşabileceği bir yere farklı türde kitapları içeren bir kitaplık oluşturulabilir. Bu kitaplığın çocuğun odasında olması çok daha yararlı olacaktır. Sadece ona ait bir kitaplık oluşturulması çocuğu yeni kitaplar almaya da teşvik edecektir.
4)Kitap okuma alışkanlığının kazanılmasında kütüphane kullanımının etkisi büyüktür. Bu nedenle çocuklar için çevre kütüphanelerin tanıtılmasına yönelik gezilerin yanında okul kütüphanesinin aktif kullanımı için yönlendirilmeleri gereklidir.
5)Eve gazete alınmalıdır. Örnek teşkil etmesi açısından evde gazete veya dergi bulundurulmalı, en azından günlük bir gazete alınmalıdır.
6)Televizyon, bilgisayar ve cep telefonu gibi iletişim araçları sınırlandırılmalıdır. Eğer evde sürekli televizyon seyredilip hiç kitap okunmuyorsa çocukların da kitap okumasını beklemek gerçekçi olmaz. Çocuğun televizyon ve bilgisayar karşısında geçirdiği süre kısıtlanmalıdır. İzlenilecek programlar onun gelişimine uygun olarak özenle seçilmeli, bilgisayar oyunları ve internet kullanımı konusunda hassasiyet gösterilmelidir. Ayrıca sürekli cep telefonu kullanımının yayılan radyasyon sonucu oluşturabileceği sağlıksız durum ile çocuğun gereksiz şeylerle zaman kaybının önlenmesi sağlanmalıdır. Sürekli televizyon izlemek, olur olmaz bilgisayar oyunları oynamak, bazı zararlı olabilecek internet sitelerini kullanmak olumlu davranışları engeller, çocuğu içine kapanık ve anti sosyal bir hale getirebilir.
7)Çocuğa kitap alırken veya okurken onun ilgi alanlarına dikkat edilerek seçilmelidir.
8)Çocuğun okuma seviyesinin ne çok üstünde ne de altında kitaplarla onu boğmayın. Onun okuma seviyesinin biraz üstündeki kitaplar tercih edilmelidir. Böylelikle hayal dünyasının gelişmesine ve kelime dağarcığının zenginleşmesine yardımcı olunmalıdır. Çocukların kendilerinin alıp okuyacakları kitapların da onların okuma seviyelerinde olması sağlanmalıdır. Anlamadığı kelimelere takılmak sıkılmasına sebep olabilir, buna meydan verilmemelidir.
9)Çocuklara kitap okurken mümkünse yanlarına oturmalı ve kitaptaki resimler onlara gösterilmelidir.
10)Onlara kitap okurken masal veya hikâyelerdeki karaktere göre ses ayarlandığında çocuğun ilgisi daha fazla çekilebilir. Okul öncesi dönem çocukların ilgisi daha kolay dağılabildiği için kısa masal ve hikâyeler tercih edilmelidir. Ayrıca çocuklara okunulan masal veya hikâyenin önemi ile oradan çıkarılabilecek dersler anlatılabilir.
11)Çocukların ilgi duyabileceği bir çocuk dergisine onun adına abone olunabilir. Kendisi adına alınan bir dergi onu heyecanlandırıp mutlu edecektir.
12)Anne-babalar, çocukla birlikte alışverişe veya gezmeye gittiklerinde, bir kitapçıya ya da kitap/dergi reyonuna uğramayı ihmal etmemelidir. Çocuk, kitap alırken ve seçerken mutlaka ebeveyni görmelidir. Anne-baba kendisini ilgilendiren kitaplara bakarken çocuğunun da ilgisini çekecek kitaplara bakmasına izin vermelidir.
13)Ebeveyn, ailece belli zamanlarda, belli bir sürenin okumaya ayrılmasını sağlamalıdır. Yatmadan önce bu iş için uygun bir zaman olabilir. Özellikle ilköğretim ikinci devreden itibaren yatmadan önce yarım saat kitap okuması istenmelidir. Yatmadan önce kitap okuma, zevkli bir alışkanlık haline getirilmeli, kolay okunan ve eğlenceli kitaplar tercih edilmelidir.
14) Anne babaların ödül listesinde mutlaka kitap olmalıdır. Özel günlerde çocuğa kitap hediye ederek okuma alışkanlığı teşvik edilmelidir. Ayrıca çocuklara verilen harçlıkların bir kısmının kitap almak için harcanması konusunda teşvik sağlanabilir.
15)Çizgi romanlar yasaklanmamalıdır: Çizgi romanları yasaklamak yerine alacağı kitap incelenmeli, bu kitaplarda doğru ve düzgün bir dil kullanılmasına dikkat edilmelidir. Karışık olmayan ve hızla değişen bir konu, kötü ile çarpışan bir kahraman, iyilerin kötülere üstünlüğü belli dönemlerde herkesin ilgisini çekmiştir.
16)Çocuğu sürekli okuması yönünde uyarmak yerine, kitap okuduğunda onu destekleyerek motive etmek daha doğru bir uygulama olacaktır.
17)Kitap okuma faaliyetinden sonra okunan kitapla ilgili çocukla sohbet edilmeli, kitabın içeriğinden sorular sorulmalıdır. Ancak sıkılmamasına dikkat edilmeli, anlatması için baskı oluşturmamalı, düşüncelerini paylaşmak isterse can kulağıyla ve dikkatle dinlenmelidir.
Sonuç
Tüm bu çok karmaşık olmayan ve pratik sayılabilecek uygulamaları gerçekleştirecek anne-babalar, çocukların okuma alışkanlığı kazanmasında önemli bir paya sahip olabilirler. Çocuk okumayı sevmeyebilir. Ama bir de şöyle düşünmelidir: çocuk, “Annem okumuyor. Babam okumuyor. Ben niçin okuyayım ki?” diye düşünüyorsa ona kitap okutmak mümkün müdür?” Çocuğa okuma sevgisini öncelikle ebeveyn aşılayabilir: Çocuğun okuması konusunda cesaretlendirerek, teşvik ederek ve onu teşvik ederken sevgiyle yaklaşıp örnek olarak. Çocuklar okuma sevgisini yavaş yavaş kazanacaktır. Unutmayalım ki okuma alışkanlığı kazanmak, çok kolay bir şey değildir, ancak çok değerlidir. Çocuğun gelecekteki başarısını etkileyecek en önemli unsur ve günümüzün de en önemli problemi, okuduğunu anlayabilmektir. Çocuklar bu önemli problemi, ancak kitap okuma alışkanlığı kazanarak yenebileceklerdir.