Türkoloji – Türklük Bilimi Hakkında
Türkoloji, yani Türklük bilimi, Türk’e ait olan bütün maddi ve manevi değer üzerinde çalışan bir bilim dalı olduğu hâlde, Türkiye’de bu çalışma alanına olan ilgi oldukça azdır. Zaten Türkoloji, öncelikle Batılı bilim adamlarının çalışmalarıyla sistemli bir hâle gelmiş, çok sonraları Türkiye’de bu bilim dalına ilgi uyanmıştır. Türk dili ve tarihine ışık tutan en önemli belgeler olan Orhun Yazıtları‘nın bulunup okunmasının hep Batılı bilim adamları tarafından gerçekleştirilmesi, Türklük bilimini çok geç fark ettiğimize bir örnektir.
Her ne kadar Türkoloji‘yi geç fark etmiş ve bu alandaki çalışmalarda Batılı bilim adamlarına göre geç kalmış olsak da, iki yüzyıl gibi bir süreç içerisinde Türklük biliminin özellikle Türkiye’de ve diğer Türkî cumhuriyetlerde ciddi anlamda geliştiğini görmek mümkündür. Hem bu gelişmenin seyrini hem de Türkoloji’nin çalışma alanını daha iyi görebilmeniz için konuyu aydınlatacak bilgileri sizlere sunuyorum:
Dar anlamda Türk Dili ve Lehçelerini, geniş anlamda ise Türkleri ve Türklükle ilgili olan bütün konuları inceleyen bilim koludur. Türk Dili, tarihi, kültürü, edebiyatı… gibi konuların tümü, Türklük Bilimi’nin kapsamı içindedir.
Türklük Bilimi çalışmalarını iki bölüm hâlinde değerlendirebiliriz. Bunlardan birincisi “Türklerin” yaptığı çalışmalar, diğeri ise “Türk olmayanların” yaptıkları çalışmalardır. Türkler, soylu ve köklü bir ulus oldukları için yazılı tarihimizin başladığı Orhun Yazıtları‘ndan önceki döneme ait bilgilerimizin tümü, dış kaynaklardan alınmıştır. Bu kaynaklardan en önemlileri “Latin – Bizans” kaynaklarıdır. Bütün Avrupa halkları, Türkler hakkındaki bilgileri 4. yüzyıl ile 6. yüzyıl arasında yaşamış olan Priskos, Apolinaris ve Jordanes gibi Latin veya Bizans kökenli yazarlardan öğrenmişlerdir.
Türkler hakkındaki bilgilerin önemli bir kaynağı da “Çin” kaynaklarıdır. Milattan önceki dönemlerden itibaren, Çince yazılmış belgelerde Türkler ile ilgili önemli bilgiler bulunmaktadır. Çin kaynaklarında “Türk” adı, “T’u-küe” biçiminde geçmektedir. Hatta “Orhun Yazıtları” bile, Bilge Kağan ve Kül Tigin yazıtlarının batı yüzlerindeki Çince metinlerden yola çıkılarak çözülmüştür. “Tang Sülalesi Tarihi” ve “Yeni Tang Sülalesi Tarihi” adlı eserlerde de, Bilge Kağan ve Kül Tigin’den bahsedilmiştir. Ayrıca Çinli şair “Ye-lü-Zhu” da şiirlerinde Yazıtlar‘dan bahsetmektedir.
Pian del Carpine, Villem Van Ruysbroek, Marco Polo, İbni Batuta… başta olmak üzere, çeşitli gezginlerin yazdıkları da Türkler’in geçmişi hakkında bilgi edindiğimiz kaynaklardandır. 14. yüzyılın başlarında Türk Dili üzerine, Avrupa’da İtalyanlar ve Almanlar tarafından “Codex Cumanicus” adlı eser yazılmıştır. Osmanlı Türkleriyle Avrupalılar arasında yaşayan savaşlar ile birlikte, Avrupa’da Türklük Bilimi araştırmaları artmaya başlamıştır. Johann Schildtberger, Philipp Johann von Strahlenberg ve Pietro Ferraguto gibi kişiler, Avrupa’da başlayan Türklük Bilimi’nin öncülerindendir.
Pietro Ferraguto, 17. yüzyılda “Grammatica Turca” adlı eseriyle Türk dilinin gramerini ilk defa sistemli olarak tespit etmiştir. Türklük Bilimi ile ilgilenen savaş tutsaklarının yanı sıra, Türklerle siyasi ve ticari ilişkiler içinde bulunan bazı kişiler ve türlü amaçlarla kurdukları kurum ve kuruluşlarla Hristiyanlık propagandası yapan bazı misyonerler de Türkler hakkında araştırmalar yapmışlardır.
Avrupa’daki ilk Türkoloji kürsüsü, Paris’te 1795 yılında açılan “Ecole des Langues Oriantales Vivantes“ta kurulmuştur. Ancak “Türkoloji kürsüsü” niteliğinde olmasa da Türkler hakkında araştırma yapan ve daha önce kurulmuş bazı okullar da vardır. Bu kurum ve okulların en eskisi, 1627’de Roma’da kurulan “Collegium de Propaganda Fide“dir. Daha sonra Paris, Rusya, İtalya, Almanya ve İngiltere’de benzer okul ve enstitüler kurulmuştur. Çalışmaların değerlendirildiği ilk “Doğu bilimcileri” kurultayı ise, “Congres International Orientales” adıyla 1873 yılında Paris’te yapılmıştır.
Türklerle ilgili bilgi kaynaklarının çoğalması ve bu konularla ilgilenenlerin artmasıyla, Türklük Bilimi çalışmaları 18 – 19. yy’da hız kazanmış ve Avrupa başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde Türklük Bilimi araştırma merkezleri kurulmuş, üniversitelerde Türklük Bilimi (Türkoloji) bölümleri açılmıştır.
Ziya Gökalp, Avrupa’da ortaya çıkan Türklük Bilimi çalışmalarını, iki boyutta değerlendirmiştir. Bunlardan birincisi Fransızcada “Turquerie” denilen “Türkperestlik, Türk severlik“tir. Auguste Comte, Mismer, Pierre Loti, Lamartine… gibi kişiler, bu duruşla Türklerle ilgili dostça yazılar yazmışlardır. İkinci boyut ise; Türklük Bilimi, Türkiyat veya Türkoloji adıyla bir bilim kolu olarak gelişmiştir. Özellikle Rusya, Almanya, Macaristan, Danimarka, Fransa, İngiltere… gibi ülkelerde eski Türkler, Hunlar ve Moğollar araştırılmıştır.
Avrupalıların dışında, Arap ve Fars kökenli bazı tarihçiler de Türklerle ilgili bazı araştırmalar yapmışlardır. Ebu Hayyan ve İbn Mühenna gibi Arap dilcileri, Memluk Türkçesi üzerinde çalışmışlardır. İranlı tarihçi Cüveyni ve Fahrettin Mübarekşah, 12. ve 13. yüzyıllarda Göktürklere ait yazıtlardan söz ederler.
Türklük Bilimi’nin ikinci gelişim çizgisi yerli kaynaklara dayanmaktadır. Bu kaynaklara göre, Türklük Bilimi çalışmaları, 11. yüzyılda Kaşgarlı Mahmud tarafından yazılan “Divan-ü Lügati’t Türk” adlı eser ile başlar. Kaşgarlı’dan sonra ilk çalışmalar Ali Şir Nevai‘nin “Muhakemetü’l-Lügateyn“; Bergamalı Kadri’nin de “Müyessiretü’l-Ulâm” adlı eseriyle devam etmiştir.
Bizde Türklük Bilimi’nin 19. yüzyıldan sonraki önemli temsilcileri şunlardır: Ahmet Vefik Paşa, Süleyman Paşa, Ahmet Cevdet Paşa, Fuat Paşa, Ali Süavi, Şemseddin Sami, Veled Çelebi, Bursalı Tahir, Ahmet Mithat Efendi, Abdurrahman Fevzi Efendi…
19. Yüzyılda Türklük Bilimi çalışmaları ile siyasi Türkçülük bir arada yürümektedir. Her ne kadar yöntemleri, amaçları ve yaklaşım biçimleri farklı olsa da, Türklük Bilimi çalışmaları her zaman siyasi Türkçülüğe malzeme olabilecek veriler ortaya koymuştur.
Türklük Bilimi araştırmaları, bizim için “milli” bir özellik taşımakla birlikte, artık önemli ölçüde “uluslararası” nitelik de kazanmıştır. Bugün Abd, Almanya, Çin, Danimarka, İngiltere, İran, İtalya, Macaristan, Rusya, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan gibi onlarca ülkede, birçok Türklük Bilimci çalışmalar yapmaktadır.
Kaşgarlı ile başlayıp Osmanlı Türkleriyle gelişmeye devam eden Türklük Bilimi çalışmalarının “bilimsel bir disiplin” içerisinde ele alınması oldukça yakın bir dönemde gerçekleşmiştir. Ziya Gökalp’in sosyolojik incelemeleri Türklük Bilimi çalışmalarına bir ivme kazandırmış ve Fuat Köprülü‘nün 1924 yılında İstanbul Edebiyat Fakültesi’ne bağlı olarak kurduğu “Türkiyat Enstitüsü” ile Türklük Bilimi artık önemli bir aşamaya kavuşmuştur.
Ulu Önder Atatürk‘ün, özellikle Türk Dili, tarihi ve coğrafyası üzerinde araştırmalar yapılması için “Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi“, “Türk Dil Kurumu” ve “Türk Tarih Kurumu“nu kurması, Türklük Bilimi ile ilgili çalışmalara çok büyük katkı sağlamıştır. Ayrıca “Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü“, “Türklük Bilimi Araştırmaları Merkezleri” ve üniversitelerimizde ilgili yeni bölümlerin açılması ile Türkiye, Türkoloji çalışmalarının odağı konumuna gelmiştir.
Orkun KUTLU
Türkolojinin düzənli və bilimli şekildə araşdırılması tarihini eks etdiren yazınızı bəyəndim, amma Türk cümhuriyyetleri içerisinde Siya Gökalpdan da önce Türklüyü araşdıran Azerbaycan mütefekkiri Ahmet bey Ağaoğölunu kayd etmemişsniz. Halbuki Ahmet bey Türkçülüyün esaslarını konseptual şekilde araşdırmış ve ilk defe olaraq Türkçülükle bağlı mükalelerle davamlı olaraq zamanında derc olunan metbuatda yayınlamışdır. Doğuda ilk olaraq Azerbaycanda 1918 yılında cümhuriyyet elanı zamanı da o zamanın siyasileri məhz Ahmet beyin Türkçülük görüşlerini esas götürmüşler. Bunları paylaşmak istedim, uğurlar!
Peki Türk-bilim okumak için hangi Fakülteyi okumamız gerekir ve hangi üniversitelerde var bu akültelerden Orkun Bey.
Çok güzel bir özet. Bazı kısımların eksik kalması normaldir. Rusya Türklerinin (Gaspıralı, Ağaoğlu, Hüseyinzade…) katkılarını da arkadaşlarımız ayrıca okuyabilir.. teşekkürler..