Yaşar Kemal’in yazmış olduğu Yer Demir Gök Bakır adlı roman 1963 yılında yayınlanmıştır. Yaşar Kemal’in Dağın Öteki Yüzü adlı üçlemesinin ikinci kitabı olan Yer Demir Gök Bakır romanında; ümitlerini kaybetmiş olan köylülerin köyde bir ermiş ortaya çıkararak onun işaretleri ve sözleri ile hareket etmesini anlatır. Üçlemenin diğer romanları ise Orta Direk ve Ölmez Otu adlı kitaplardır. Toplumcu gerçekçi bir bakış açısıyla yazılan romanda Yaşar Kemal’in doğal anlatımına ve yerel diline rastlamaktayız. Roman aynı zamanda Yaşar Kemal ile Zülfü Livaneli tarafından senaryo haline getirilerek 1988 yılında sinema filmine uyarlanmıştır.
Romanın diğer bir özelliği ise Fransa’da Fransız Eleştirmenler Derneği tarafından yazıldığı yılda en güzel roman olarak seçilmiş olmasıdır. Yaşar Kemal sosyal gerçeklik bakış açısıyla zamane yöneticilerine ve feodal yapıya bir eleştiri getirmiştir. Paranın yönetiminde, kapitalizmin acımasızlığını Çukurova’nın Yalak köyü insanı ile anlatmaya çalışmıştır.
Çukurova’nın Yalak köyünde köylülerin zengin bir feodal ağa tarafından sömürülmesi ve bu sömürgenin altında ezilen köylünün düştüğü durumlar romanın konusunu oluşturmaktadır.
İnsanların emeklerini sömüren ve onları kandıran kişiler bir gün gelir bunun bedelini itibarıyla, parasıyla ve hatta canıyla öderler. Herkese emeğinin karşılığını vermeli ve hiç kimseden onun kaldıramayacağı bir yükü istememelidir.
Çukurova’daki Yalak köylüsü yıllardan beri pamuk iş ile uğraşmaktadır. Köyün ve köylünün emeğini ve parasını sömüren Adil Efendi o sene de köylüye borç vermiş ve ürün toplama zamanında borcunu alacağını söylemiştir. Lakin o yıl Koca Halil ve Muhtar Sefer yüzünden köylüler beklediği hasadı toplayamamış ve Adil Efendi’ye borçları iyice artmıştır. Herkes Adil Efendi’ye olan borcunu nasıl ödeyeceğini düşünmekte ve ondan çok korkmaktadır.
Koca Halil köylünün düştüğünü bu durumdan kendisini suçlayarak köylünün karşısına çıkacak yüzü yoktur. Bu suçluluk duygusunu o kadar abartmıştır ki artık onlarla bir daha karşılaşmamak için öldüğü haberini oğlu vasıtasıyla köye duyurmuştur. Adına mevlit bile okutmuştur ancak Hoca Halil’in öldüğüne inanmayan Meryem’ce Ana onun gibi bir dinsiz için mevlit okutan köylüye ve kızar ve kimseyle konuşmaz. Bu arada Koca Halil kendisini ambara kilitler ve günlerce karanlıkta kalır. Oğlu Koca Halil’i bu oyundan vazgeçirmek ister ancak o bir türlü ikna olmaz. Oğlu bütün kusurun muhtarda olduğunu söyler. Koca Halil ise her şeyi kendisinin yaptığını düşünerek kabul etmez. Köylünün bu zararına sebebiyet verdiği için onu öldüreceklerini inanmıştır ancak köylü Koca Halil’i aklına bile getirmez.
Koca Halil’in gelini Fatma onu bu ıstıraptan kurtarmaya karar verir ve bütün köylüleri evin önünde toplar. Koca Halil ortaya çıkar, köylüler ona dua ederler ve ona hiçbir suç yüklemezler ancak Koca Halil bundan bile memnun olmaz. Kendisiyle şimdilik alay ettiklerini daha sonra öldüreceklerini düşünerek kendisini dağlara ve yollara vurur, gözden kaybolur ve bir daha hiç kimse ondan haber alamaz.
Köylülerin tek düşündüğü şey Adil Efendi’nin bir gün köye gelip onların her şeylerini alacağı düşüncesidir. Köylüler bir yandan Adil Efendi’nin haksız yere bir sürü para alacağını düşünürler. Diğer yandan ona olan borçlarını nasıl ödeyeceklerini tasa ederler. Bir kimseye borçlu kalmanın verdiği rahatsızlık köylü için yeter de artar. Köylü bugüne kadar kimseye borçlu kalmamıştır. Bundan sonra borçlu kalmak, çevre köylere ve kasabaya rezil olmaktır.
Muhtar Sefer bir gün bütün köylü toplayarak Adil Efendi’ye karşı köylülerin nesi var nesi yoksa saklamasını söyler. Köylüler buğdaylarını, eşeğini, arpasını ve diğer mallarını saklayınca Adil Efendi gelip köyü perişan halde bulacak ve kimseden bir şey istemeden çekip gidecektir. Köylü buna inanır ve Muhtar Sefer’in dediğini yaparlar.
Evlerin arkasında çukurlar açılıp bazı eşyalar oraya saklanır. Köy ıssız ve sessiz bir şekilde Adil Efendi iyi beklemeye başlar. Herkesin üstü başı yırtık, ayaklar yalın ve perişan bir halde dolaşmaktadır. Ancak Taşbaşoğlu ile Muhtar Sefer kılıklarını hiç değiştirmezler.
Aradan günler geçer, Adil Efendi köye gelmez. Köylü bu şekilde beklemekten sıkılmaya ve kızmaya başlamıştır. Muhtar köylünün bu öfkesini Taşbaş’ın üzerine yöneltmek ister ancak köylü her şeyin farkındadır. Diğer yandan civar köyler ve kasaba Yaylak köyünün bütün eşyalarını sakladığını duymuş ve köy rezil olmuştur. Artık beklemeye dayanamayan köylüler muhtara çok sinirlenmeye başlamıştır. Muhtar bu sefer fikir değiştirerek köylüye her şeyi açığa çıkarmalarını, hatta Adil Efendi’nin kapısına götürmelerini söyler. Köylünün bu şekilde adının çıkmasını ancak böyle atlatabilirdi.
Taşbaşoğlu ise köylünün muhtarın sözünü dinlememesini ve ona inanmamalarını söyler ancak köylü muhtarın dediklerinden dışarı çıkmaz. Taşbaşoğlu, Muhtar Sefer’in bu hilelerini ve dolaplarını köylünün önüne getirir ama köylü yine ondan vazgeçmez ve Taşbaşoğlu bunu hazmedemez.
Bir gün Taşbaş’ın karısı bir kavgada yaralanır ve Taşbaş o günden sonra köylüye bela okumaya başlar. Köylü Taşbaş’a hak verir ancak bir yandan da onu öldürmek isterler; lakin bunu yapamazlar. Taşbaş’ın dualarının sanki gerçek olacağını düşünürler. Taşbaş’tan kendilerine bir zarar geleceğini düşünerek ondan sürekli kaçarlar. Artık köyde Taşbaş’ın dedikleri uygulanmaya başlanır.
Adil köye gelmeyecektir. Muhtarın yalanı ortaya çıktıkça köylü muhtardan uzaklaşmaya başlar ve Taşbaşoğlu’na yaklaşırlar. Taşbaşoğlu gün geçtikçe söylediği sözlerle ve davranışlarıyla köylü diye bir ermişlik intibaı uyandırır. Bu sefer Muhtar Sefer Taşbaşoğlu’nun kendi yerine geçeceğini düşünerek köylüyü ona karşı kışkırtmaya başlar ancak köylü onu dinlemez. Taşbaşoğlu hakkında ermişlik hikâyeleri yayılmaya başlar. Muhtar bu gidişe bir dur demezse kendi yerine Taşbaşoğlu’nun geçeceğini ve kendisinin de öldürüleceğini düşünür ve köy kurulunu toplayarak Adil Efendi’nin yanına gider. Adil Efendi hiç beklenmedik bir şekilde köylünün borçlarını sildiğini, hatta köylüye yeni borç vereceğini ve köye de gelmeyeceğini söyler. Çünkü köyde birilerinden korkmaktadır.
Taşbaşoğlu’nun ermişlik üzerine hikâyeleri köyden köye su gibi yayılmaya başlar. Sefer bu hikâyeleri Taşbaş’ı oğlunun kendi uydurarak yaydığını düşünür. Köylüyü Taşbaşoğlu’ndan uzaklaştırmak için üçüncü kadınla evlenir ve köye bir ziyafet verir. Lakin köylü bu ziyafette bile Taşbaşoğlu ve onun ermişliği hakkında sohbetler eder. Bunun üzerine Muhtar Sefer, Adil Efendi’yi köye getirip köylülerin düşüncelerini değiştirmeyi planlar. Köy kurulundan birkaç adamını Adil Efendi’ye yollar. Bir adamını da Taşbaşoğlu’nu öldürmesi için görevlendirir ancak Taşbaşoğlu ölmez. Lakin zaman geçtikçe Taşbaşoğlu bu ermişlik rivayetlerinden sıkılmaya başlar. Herkes onun kerametlerinden bahseder. O da kendisinin böyle birisi olmadığını bildiği için korkmaktadır. Herkes ona saygıyla ve tuhaf bir şekilde bakmaktadır. Karısı ve çocukları bile onun ermiş olduğuna kanaat getirmiştir.
Taşbaş bu girdiği durumdan bir çıkış aramaktadır ancak sözleri ve gösterdiği davranışlardan dolayı çoğu onun keramet gösterdiğine inanmıştır. Köylüye “Ben ermiş değilim” demesine rağmen köylü onu yüceltmeye devam etmektedir. Namı diğer köylere de yayılmaya başlayan Taşbaşoğlu’nun evine hastalar gelir ve ondan şifa dilerler. İşin enteresan tarafı onun evine gelen hastalar iyileşip giderler. Artık Taşbaş da kendisinin bir ermiş olduğuna kanaat getirmeye başlar.
Diğer yandan Sefer, adamlarıyla ve köyü kışkırtma yollarıyla Taşbaş’ı öldürmeye çalışmış ve bunu başaramamıştır. Son çare olarak jandarmaya gidip Taşbaş’ı şikâyet eder. Yüzbaşı Taşbaş’ı ilk önce uyarıp bir daha ermişlik ve keramet hareketleri göstermeyeceğine dair söz ister. Bir süre sonra Muhtar tekrar şikâyet eder. Bunun üzerine iki jandarma hasta kılığında köye gelerek Taşbaşoğlu’nun üfürükçülük yaptığına şahit olurlar. Jandarma erleri bu sefer Taşbaş’ı alır, götürürler.
Taşbaş köyden ayrılmadan önce son kez köylülerin muhtarla bir daha konuşmamasını, konuşanın ve görüşenin başına her türlü belanın geleceğini söyler ve köyden ayrılır. Taşbaşoğlu jandarma ile birlikte giderken orman içinde gökyüzünü kara bulutlar kaplar ve bir sağanak yağmaya başlar. Jandarma ile birlikte Taşbaş da bir mağaraya girer, korunurlar. Jandarma erleri uyuyunca Taşbaş karakolda dayak yiyip hapis yapmaktansa, oradan kaçıp kendisini karlı dağlara ve yollara teslim eder. Çok yorgun ve halsiz bir şekilde sürüne sürüne bir mağaraya sığınır. Köylü bir daha Taşbaş’tan haber alamaz. Bahar gelmiştir köylü de yine Adil’e olan borçların korkusu, un, bulgur ve arpa derdi başlamıştır. Halil’in ölmediği haberi de köyde duyulmuştur. Halil başka bir köye sığınmış ve hayatına orada devam etmiştir. Hatta gidip Adil Efendi’den köylüyü Halil kurtarmıştır.
Koca Halil: Romanın ana kahramanlarından birisi olan Koca Halil son derece karakterli ve insanlara verdiği zararlar sebebiyle kendisini suçlu hisseden bir kişidir. Köylüye hasat zamanında muhtarla birlikte zarar verdiğini düşünerek kendisinin öldüğü haberini duyurmuş, bir süre ahırda karanlıkta kalmış, daha sonra başını alıp köyden uzaklaşmış ve başka bir köye sığınmıştır. Yaptığı hatalardan dolayı insanların yüzüne bakamayan ve kendisini affetmeyen bir adamdır.
Muhtar Sefer: Köylüye verdiği zararlardan dolayı onlardan hiç utanmayan ve onları korkutmak için çeşitli söylentiler uyduran, kendi çıkarlarını düşünen bir adamdır. Zengin olan Adil Efendi ile anlaşmaya çalışmış, köyde herkesin itibar ettiği Taşbaşoğlu’nu öldürmeye yeltenmiş ancak bunların hiçbirisini başaramamış; bencil ve karaktersiz bir adamdır. Söylediği yalanlardan ve attığı iftiralardan dolayı köyde itibarını kaybetmiştir.
Taşbaşoğlu: Köyde muhtarın yalanlarına ve uydurmalarına karşı köylüyü bilinçli tutmaya çalışmış ve bunu da başarmış olan bir kişidir. Ancak söylediklerinin doğru çıkması sebebiyle köylü ona bir ermişlik atfetmiş ve bu ermişlik onun üzerine yapışıp kalmıştır. Muhtar Sefer’in şikâyeti üzerine Taşbaşoğlu üfürükçülük yaptığı gerekçesiyle jandarma tarafından tutuklanmış ve bir daha kendisinden haber alınamamıştır. Taşbaşoğlu insanları kandırmayan, doğruları söyleyen ve her zaman haksızlığın karşısında yer alan karakterli ve düzgün bir adamdır.
Adil Efendi: Zengin olduğu için ekim dikim zamanında köylülere borç veren, hasat zamanında ise borçlarını fazlasıyla alan; bir bakıma köylüleri sömüren bir feodal ağadır. Ancak Koca Halil’in ona söylediği bir şeylerden dolayı köye gelememiş, köylünün bütün borçlarını silmiştir. Muhtarın bütün kışkırtmalar rağmen köylüyü sıkıştırmamıştır.
Romanın diğer kahramanları: Meryem’ce Ana, Koca Halil’in oğlu, jandarma yüzbaşısıdır.
Yalak köylüsünün Muhtar Sefer ve Koca Halil yüzünden beklediği hasadı toplayamaması ve Adil Efendi’ye olan borçlarını ödeyememesi
Koca Halil’in kendisini suçlayarak öldüğü haberini köyde yayması ve köyden kaçması
Muhtar Sefer’in Adil Efendiye karşı köylüyü bir plan içerisine sokması
Köylünün bu plan gereği eşyalarını saklayıp Adil Efendi’ye perişan olarak gözükmeye çalışması ancak Adil Efendi’nin köye hiç gelmemesi
Muhtarın söylediği yalanlardan dolayı köylünün öfkelenmesi ve artık mallarını saklamaması
Taşbaşoğlu tarafından muhtarın uydurduğu bu yalanların ve planlarım ortaya çıkarılması
Taşbaşoğlu’nun söylediği sözler ve davranışlarından dolayı derviş olarak köyde ve civar köylerde nam salması
Muhtarın Taşbaşoğlu’nu öldürmeye çalışması ancak başaramaması
En sonunda Taşbaşoğlu’nu üfürükçülük yaptığı gerekçesiyle jandarmaya şikâyet etmesi ve tutuklattırması
Taşbaşoğlu’nun jandarmanın elinden kaçarak izini kaybettirerek ve bir daha kendisinden haber alınamaması romanın olay örgüsünü oluşturan olaylar zinciridir.
Yaşar Kemal (1923 – 2015) Romancı, senarist, öykü yazarı. Çukurova da doğan yazar çocukluk döneminde Diyarbakır, Urfa daha sonra da İslâhiye’de kalmıştır. Yaşar Kemal öğrencilik dönemlerinde ırgat kâtipliği, memurluk, kontrolörlük ve vekil öğretmenlik gibi birçok işte çalışmış; hayatın zorluklarıyla pişmiş bir yazardır. Küçük yaşlardan beri edebiyatla ilgilenmeye başlamış, ilkokulda ilk şiirini yazmıştır.
Türk edebiyatının en velut ve tanınan yazarlarından birisi olan Yaşar Kemal, edebiyat hayatına Türk Sözü gazetesinde başlamıştır. Onu edebiyat hayatında tanıtan ilk eseri Sarı Sıcak’tır Daha sonra İnce Mehmet roman serisi ile bütün Türk ve dünya edebiyatına adını duyurmuştur. İnce Mehmed’i 8 yılda yazmıştır. Sömürülen halka, ezilen insanlara destek olmak için romanlarını yazdığını belirtir.
Romanlarında yüksek zümreden olan kişiler değil hep halk kahramanları yer almıştır. Türk ve dünya edebiyat çevreleri tarafından yüzlerce ödül almış, ancak Nobel Edebiyat ödülünü alamamıştır. 2011’de Fransa’da Lecon de Hannover ödülüne layık görülmüş, Türkiye’de de 2008 yılında Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülünü almıştır.
Başlıca Eserleri
Yaşar Kemal Hikâyeleri
Yaşar Kemal Ağıtları
Yaşar Kemal Şiirleri
Romanlar
Destansı Romanları