Yıldırım Bayezid Han – (Türk Kağanları ve Sultanları)

Yıldırım Bayezid Han
(Türk Kağanları ve Sultanları)

(1. Kaynak)

Osmanlı sultanlarının dürdüncüsü.

 

Sultan Murad-ı Hüdavendigar’ ın oğlu olup, 1360 yılında Gülçüçek hatun‘ dan doğdu. Küçük yaştan itibaren zamanın en seçkin alimlerinden ilim öğrendi. Değerli kumandanlardan askerlik, sevk ve idare derleri gördü. 1381 yılında devlet idaresinde yetişmesi için Kütahya’ ya vali tayin edildi. 1389′ da haçlı ordusu ile yapılan Birinci Kosova savaşına katılarak büyük kahramanlık gösterdi. Babası Sultan Murad, bu savaş sonunda bir Sırplı tarafından şehid edilince, devlet şleri gelenlerinin müşterek kararı ile Osmanlı tahtına geçti.

 

İlk olarak Sırbistan işleri yoluna koyan Yıldırım Bayezid bu sırada kendisine karşı ittifak eden Anadolu Beylikleri üzerine yürüdü. Sür’atle hareket ederek Aydınoğulları, Saruhanoğulları, Germiyanoğulları, Menteşe ve Hamidoğulları beyliklerini ortadan kaldırdı (1390). Karamanoğulları beylğini itaat altına aldı. (1391). 1391′ de İstanbul’ u muhasara etti ve yedi aylık bir kuşatmadan sonra şehirde bir Türk mahallesi kurulması, bir cami yapılması ve verginin arttırılması şatıyla anlaşma yaptı. 1392′ de Kastamonu üzerine yürüyerek, Candaroğlu topraklarını ele geçirdi. 1394′ de Selanik ve Yenişehir’ i (Mora) alan Osmanlı orduları, Teselya ve Arnavutluk’ a kadar ilerlediler.

 

Yıldırım Bayezid‘ in 1395′ de İstanbul’ u ikinci defa muhasarası yeni bir haçlı ordusunun hareketine yol açtı. bütün Avrupa milletlerinden meydana gelen haçlılar, Osmanlılara ait Niğbolu kalesini kuşatmışlardı. Adına yaraşır bir sür’atle gelen sultan Bayezid haçlıları Niğbolu kalesi önünde ağır bir bozguna uğrattı (25 Eylül 1396). Esir edilen ve fidye karşılığı serbest bırakıldıktan sonra padişaha karşı bir daha savaşmamaya yemin eden Avrupalı asilzadeler ve şövalyelere Yıldırım Bayezid Han şöyle diyordu: “Ettiğiniz yeminleri size iade ediyorum. Gidiniz, yeniden ordular toplayınız ve bizim üzerimize geliniz. Bana bir kere daha zafer kazanmak imkanı sağlamış olursunuz. Zira beni Allahü tealanın dinini yaymak ve O’nun rızasına kavuşmak için dünyaya gelmişim.”

Niğbolu zaferinden sonra Osmanlı akıncıları Macaristan içlerine kadar girerek pek çok ganimetlerle döndüler. 1397′ de İstanbul’ un üçüncü defa kuşatan Bayezid, Bizans’ ın denizle bağlantısını kesmek için Anadolu hisarını inşa ettirdi.

 

Yıldırım Bayezid‘ in 1398′ de Karaman ve 1399’ da Dulkadırlı topraklarına girmesinden sonra topraklarını kaybeden Anadolu beyleri bu sırada Hindistan seferinden dönen Timur‘ a sığınarak, onu Osmanlı sultanına karşı kışkırttılar. Bu arada Timur‘ dan kaçan Karakoyunlu ve Cezayir beyleri de Yıldırım Bayezid‘ i Timur‘ a karşı tahrik ediyorlardı. Bu tahrikler ve Timur‘ un Osmanlılara ait Sivas’ ı alması neticede iki büyük Türk hakanını Ankara’ da karşı karşıya getirdi. Çubuk ovasında yapılan ve çok şiddetli geçen muharebe sonunda Osamnlı ordusu, mağlubiyete uğrarken, Yıldırım Bayezid Han yedi ay kadar sonra kederinden ve nefes darlığından kırkdört yaşında vefat etti (1403). Timur Han ölüm haberini alınca; “Yazık oldu, büyük bir mücahidi kaybettik.” demekten kendini alamadı.

 

Sultan Yıldırım Bayezid, çevik, atılgan, cesur aynı zamanda hadiselerini kavramış iyi bir kumandandı. Ani olaylar karşısında soğuk kanlılığını muhafaza ederek kakarını verir ve ordusunu sür’atle istediği yere sevk ederdi. Adeleti çok meşhurdu. Alimlerin sohbetlerinde bulunur, onların Allahü tealanın emir ve yasaklarını bildiren sözlerini gönülden kabul ederdi. Evliyaya çok hürmette bulunurdu. Osmanlı topraklarının her tarafından cami, mescid, darüşşifa, medrese, imaret ve misafirhaneler yaptırdı. Ayrıca bütün bu imaretler için geniş vakıflar kurdurdu. Bursa’ daki Ulucamii yaptırdığı en önemli eseridir.

 


 

(2. Kaynak)

Yıldırım Bayezid, I. Bayezid (d. 1360, Edirne – ö. 1403). Dördüncü Osmanlı Padişahıdır. Yıldırım Bayezid, yuvarlak yüzlü, beyaz tenli, koç burunlu, ela gözlü, kumral saçlı, sık sakallı ve geniş omuzluydu. “Yıldırım” lakabını Niğbolu meydan savaşı nedeniyle savaş meydanına hiç beklenmeyecek bir süratle ulaştığı için aldığı, Haçlılarca kuşatılan kalenin komutanı Doğan Bey’e gecenin karanlığında,kale duvarlarına kadar gelerek gerekli talimatları verecek kadar gözüpek bir komutan olduğu, savaşlarda askerinin önünde savaştığı ve askerlerinin yetişmekte zorluk çektiği tarih kitaplarında sıkça yer verilmiştir.

 

Sultan I. Murat’ın oğludur. Annesi bir Bulgar olan Gülçiçek Hatun’dur. Adı babaannesinin babası Türkmenler’in Ede-Balı diye andığı Ebâ Yezîd’in adından gelir. Küçük yaştan itibaren zamanın seçkin alimlerinden öğrenim gördü. Değerli kumandanlardan askerlik, sevk ve idare derslerini gördü. 1381 yılında devlet idaresinde yetişmesi için Kütahya’ya vali tayin edildi. 1389’da haçlı ordusu ile yapılan Birinci Kosova Savaşı’na katılarak büyük kahramanlık gösterdi. Babası Sultan Murat, bu savaş sonunda bir Sırp tarafından öldürülünce, devlet ileri gelenlerinin müşterek kararı ile Osmanlı tahtına geçti.

 

İlk olarak Sırbistan işlerini yoluna koyan Yıldırım Bayezid bu sırada kendisine karşı birleşen Anadolu Beylikleri üzerine yürüdü. Süratle hareket ederek Aydınoğulları, Saruhanoğulları, Germiyanoğulları, Menteşeoğulları ve Hamitoğulları beyliklerini ortadan kaldırdı (1390). Karamanoğulları beyliğini itaat altına aldı (1391). 1391’de İstanbul’u kuşattı ve yedi aylık bir kuşatmadan sonra şehirde bir Türk mahallesi kurulması, bir cami yapılması ve yıllık verginin artırılması şartıyla anlaşma yaptı. 1392’de Kastamonu üzerine yürüyerek, Candaroğlu topraklarını ele geçirdi. 1394’te Selanik ve Yenişehir’i (Mora) alan Osmanlı orduları, Teselya ve Arnavutluk’a kadar ilerlediler.

 

Ankara Savaşı

Yıldırım Bayezid‘in 1398’de Karaman ve 1399’da Dulkadirli topraklarına girmesinden sonra topraklarını kaybeden Anadolu beyleri bu sırada Hindistan seferinden dönen Timur‘a sığınarak, onu Osmanlı sultanına karşı kışkırttılar. Bu arada Timur‘dan kaçan Karakoyunlu ve Celayirli beyleri de Yıldırım Bayezid‘i Timur‘a karşı tahrik ediyorlardı. Bu kışkırtmalar bir yana, artık Osmanlı için büyük bir tehdit oluşturmaya başlayan yağmacı ve yıkımcı Timur ordusu Anadolu‘da ilerlemeye başlamıştı. Timur‘un Osmanlılara ait Sivas’ı alması, halkını öldürerek kenti yakıp yağmalatması,Osmanlı ve Moğol ordularının Ankara’da karşı karşıya gelmesi sonucunu doğurdu.

 

Yıldırım Beyazid, adına yaraşır süratiyle geldiği Çubuk Ovası’nda, Timur‘un ordusunu, atları besiye bırakılmış, askerleri dinlenmeye çekilmiş, dağınık ve emniyetsiz bir şekilde karşısında bulur. Tüm Vezirleri, Paşaları ve Oğulları hemen saldırıp imha hareketine girişmeyi istemişse de tarihi hatasını yaptı. “Bırakın Tatar Ordusu toplansın,adet üzre savaşalım” dedi ve konakladı. Yapılan bu hatanın çok disiplinli ve zamanının en kuvvetli ordusu olan Timur Ordusuna savaşı kazandıracağını anlayan Osmanlı Ordusundaki, Menteşeoğulları, Germiyanoğulları, Saruhanoğulları Beyleri ve kuvvetleri, ihanet ederek karşı tarafa geçtiler. Yıldırım Beyazid’in vezirleri de büyük oğul; Emir Süleyman’ı,Osmanlı Devleti’nin devamı için savaş alanından kaçırdılar. Bu olayı gören Mehmet Çelebi ve Mustafa Çelebi de savaş alanını taht mücadelesi için terk ettiler.

 

Osmanlı ordusunda yeralan kara tatarlarda Timur saflarına geçti. Daha savaşmadan yaşanılan bu bozguna rağmen Yıldırım Beyazid elinde kalan en sadık 10.000 kişilik askeriyle kahramanca saldırdı. Timur-Tatar Ordusuna müthiş zararlar verdirdi. Ordusundan kaçanları savaş alanına geri getirebilmek için, merkezinde bulunduğu kuvvetinin, yanındaki Paşalarının “Çıkmayınız akşama kadar dayanırız, gece olunca da geri çekiliriz” uyarılarına rağmen çıktı ve Tatar askerine yakalandı, esir düştü.(28 Temmuz 1402). Oğlu Musa Çelebi ile beraber esir alınan Yıldırım Beyazid Orta Asya’ya doğru Hazar Denizi kıyılarından geçerek Timur‘un beraberinde götürülürken en yakınlarından uğradığı ihanete dayanamayan Yıldırım Bayezid hastalandığı için bırakılarak tedavisi için geriye gönderildiyse de vefat etti.(1403). Ancak bu zafere rağmen Timur İmparatorluğu da 15 yıl geçmeden Timur‘un ölümüyle dağılarak tarih sahnelerine veda etti.

 

Sonuçları:

* Anadolu`daki Türk siyasal birliği bozuldu.
* Beylikler Dönemi yeniden başladı.
* İstanbul’un Fethi gecikti.

 

Karakteri

Sultan Yıldırım Bayezid çok iyi bir eğitim almış, ileri görüşlü bir hükümdardı. Çok iyi bir örgütleyici ve yetenekli bir komutandı. Devleti merkezileştirdi ve Osmanlı‘nın Anadolu‘daki egemenlik alanını genişletti. Önemli Osmanlı padişahlarından sayılmaktadır. Bilim ve düşünce adamlarına ve hukuka büyük değer verdiği bilinir. Hükümdarlığı süresinde bayındırlık işlerine ağırlık vermiş, özellikle Bursa ve Edirne’de medrese (o dönemin üniversitesi), darüşşifa (sağlık yurtları), cami, imaret ve misafirhaneler yaptırmıştır. Ayrıca bunların düzgün yönetimi ve bakımı için geniş vakıflar kurdurmuştur. Bursa’daki Ulucami (Cami-i Kebir) Bayazid döneminden günümüze kalan mimarlık eserlerinden biridir.


(3. Kaynak)

Osmanlı pâdişâhlarının dördüncüsü. Babası Murâd-ı Hüdâvendigâr, annesi Gülçiçek Hâtundur. 1360’ta doğdu. Küçük yaştan îtibâren zamânın en mümtaz âlimlerinden din ve fen ilimlerini tahsil etti. Değerli kumandanlardan sevk ve idâre dersleri aldı. 1381 yılında devlet idâresini öğrenmesi için Kütahya’ya vâli tâyin edildi. 1389’da yapılan Birinci Kosova Savaşına katılarak büyük kahramanlık gösterdi. Savaş sonunda babası Sultan Murâd’ın şehâdeti üzerine tahta çıktı. Cesâret ve gözü pekliğiyle ün yaptığından kendisine ‘Yıldırım’ lakabı verilmiştir. Tahta geçtikten sonra ilk olarak Sırbistan işlerini düzene koydu. Bu sırada saltanat değişikliğinden faydalanmak isteyen Karamanoğulları ve diğer Anadolu beyliklerinin Osmanlılara âit yerleri tahribe başlamaları üzerine, Yıldırım Bayezid güçlü bir orduyla 1389 kışında harekete geçti. Aydınoğulları, Saruhanoğulları, Germiyanoğulları, Menteşe ve Hamid beylikleri topraklarını ülkesine kattı. Bundan sonra adına yaraşır bir hızla Karaman ülkesine girdi ve Konya’yı muhâsara etti. Karamanoğlu, Çarşamba Suyu sınır olmak şartıyla, anlaşmak zorunda kaldı. Denizciliğe de önem veren Yıldırım Bayezid Han, 1390 sonbaharında Sakız ve Eğriboz adalarıyle Ege Denizindeki Venedik kıyılarına seferler düzenledi.

 

Yıldırım Bayezid Anadolu‘dayken Eflak Kralı Mirça, Osmanlı sınırını geçerek Karinâbâd’a kadar olan bölgede yağmalama hareketinde bulunmuştu. Sefer dönüşünde, hemen Rumeli’ye geçen Pâdişâh, Edirne’de kuvvetlerini toparladı ve Niğbolu ile Silistre’den Eflak içlerine akıncılar gönderdi. Bu kuvvetler Mirça’yı yakalayarak Bursa’ya gönderdiler. Mirça, her sene Osmanlı hazînesine 3000 duka altın vermek ve Macarlar üzerine yapılacak seferlerde Osmanlı ordusuna yardım etmek kaydıyla serbest bırakıldı. Yıldırım Bayezid, bundan sonra Macarlarla ittifak kurmaya çalışan Bizanslılar üzerine yürüdü ve 1391’de İstanbul’u muhâsara altına aldı. Yedi aylık bir kuşatmadan sonra şehirde bir Türk mahallesi kurulması, bir câmi yapılması ve yıllık verginin arttırılması şartlarıyla antlaşma imzâlandı.

 

Yıldırım Bayezid 1392’de yeniden Anadolu üzerine yürüdü. Bu harekât sırasında Candaroğullarının Kastamonu şûbesi, 1392 ilkbaharında ele geçti. Bu arada Bayezid’in oğullarından Şehzâde Çelebi Mehmed Amasya’yı; Süleymân Çelebi ise Tırnova, Silistre, Niğbolu ve Vidin’i zaptettiler.

 

1394’te Selânik ve Yenişehir’i (Mora) de alan Osmanlı orduları, Teselya ve Arnavutluk’a kadar ilerlediler. Bayezid Han, İstanbul’un birinci muhâsarasından sonra imparatorun şehirde bir Müslüman mahallesi tesisi, bir câmi inşâsı ve bir kadı bulundurulması husûsundaki vaadini yerine getirmemesi üzerine, şehri ikinci defâ kuşattı. 1395 yılındaki bu kuşatma, yaz boyunca devâm etti. Bu sırada Yunanistan’dan Tırhala, Domasia ve Patros şehirleri alındı. İstanbul Muhâsarası, Balkanlarda büyük bir Haçlı ordusu hazırlandığı haberi üzerine kaldırıldı. Macar kralının propagandası ve papanın tahrikleri netîcesinde bir Haçlı ordusu kuruldu. Mevcûdu 100.000’den fazla olan bu Haçlı ordusu, Tuna’yı geçerek Vidin, Orsova ve Rahova şehirlerini ele geçirerek, Doğan Beyin müdâfaa ettiği Niğbolu’yu muhâsara etti. Ancak Edirne’den yola çıkarak süratle gelen Sultan Bayezid, Haçlı ordusunu,Niğbolu Kalesi önünde ağır bir bozguna uğrattı (25 Eylül 1396). Esir edilen ve fidye karşılığı serbest bırakıldıktan sonra, Pâdişâh’a karşı bir daha savaşmamaya yemin eden Avrupalı asilzâdeler ve şövalyelere Yıldırım Bayezid Han, şöyle diyordu:

 

‘Ettiğiniz yeminleri size iâde ediyorum. Gidiniz, ordular toplayınız ve bizim üzerimize geliniz. Bana bir kere daha zafer kazanma imkânı sağlamış olursunuz. Zîrâ ben, Allahü teâlânın dînini yaymak ve O’nun rızâsına kavuşmak için dünyâya gelmişim.’

 

Niğbolu Zaferinden sonra, Bayezid, İstanbul Boğazının en dar yerinde Anadolu tarafında ‘Güzelcehisarı’ (Anadolu Hisarı) inşâ ettirdi. İstanbul 1397’de yeniden muhâsara edildi ve muhâsara sırasında Yunanistan ve Anadolu üzerine seferler yapıldı. Teselya ve Yenişehir’i aldıktan sonra hiçbir mukâvemetle karşılaşmadan Orta Yunanistan’a giren Yıldırım Bayezid bölgedeki bâzı dükalıkları fethederek geri döndü. Turhan Beyi Mora içlerine akınlar yapmakla görevlendirdi. Bunun neticesinde Yunan Despotu Teodoros, eskisi gibi Osmanlı hâkimiyetini tanımayı ve vergi vermeyi kabul etti.

 

Diğer taraftan Niğbolu Savaşı esnâsında Karamanoğulları Ankara’yı basıp, Sarı Timurtaş’ı esir almışlardı. Bu sebeple Bayezid Han, Yunan meselesini hallettikten sonra Karaman ülkesi üzerine sefere çıktı. 1397’de Akçay Ovasında yapılan savaşta Karaman kuvvetleri büyük bir bozguna uğradı. Konya ve Lârende (Karaman), Osmanlılar eline geçti.

 

Yıldırım Bayezid, 1398 ilkbaharında Samsun üzerine yürüdü ve Müslüman Samsun’u aldı. Böylece Osmanlı sınırı Karadeniz havâlisinde Trabzon İmparatorluğu sınırına dayandı. 1398 sonlarında Kadı Burhâneddîn, Akkoyunlu hükümdârı Karayülük Osman’a mağlup olmuştu. Bunun üzerine Bayezid, şehzâdelerinden birini Sivas’a göndererek burayı zaptettirdi. Böylece Tokat, Kayseri, Niksar, Şarkikarahisar, Kırşehir ve Aksaray şehirleri Osmanlı ülkesine katıldı. Bayezid, Dulkadiroğullarından Elbistan’ı aldıktan sonra Memlûkların elindeki Malatya, Divriği ve Besni gibi şehirleri de sınırları içine kattı. Böylece,Osmanlı sınırı, Fırat kıyılarına kadar dayandı.

 

Bu arada Bizanslılar, Hıristiyan devletlerden yardım istemişler ve Türklere baskı yapmaya başlamışlardı. Boğaziçi ve İzmit Körfezi kıyılarını vurmaları üzerine Bayezid, 1400 baharında İstanbul’u dördüncü defâ kuşattı. Bu kuşatma diğer kuşatmalardan daha şiddetliydi. Ancak Doğu’da Timur tehlikesi ortaya çıkınca, kuşatmaya son verilmek zorunda kalındı (1402).

 

Bayezid’in hükümdârlıklarına son verdiği beyler Timur‘un yanına giderek, Bayezid aleyhine propaganda yapmaktaydılar. Bu sırada Timur Han’dan kaçan Karakoyunlu ve Celâyir beyleri de Yıldırım Bayezid‘i, Timur‘a karşı tahrik ediyorlardı. Bu tahrikler ve Timur‘un, Osmanlılara âit Sivas’ı zaptetmesi, netîcede iki büyük Türk hâkânını Ankara’da karşı karşıya getirdi. Çubuk Ovasında yapılan ve çok şiddetli geçen muhârebe sonunda, Osmanlı ordusu, mağlûbiyete uğrarken, Yıldırım Bayezid de esir düştü (28 Temmuz 1402). Esâret zilletini çekemeyen Yıldırım Bayezid Han, yedi ay kadar sonra kederinden ve nefes darlığından kırk dört yaşında vefât etti (1403). Timur Han, ölüm haberini alınca; ‘Yazık oldu, büyük bir mücâhidi kaybettik’ demekten kendini alamadı.

 

Yıldırım Bayezid, çevik, atılgan, cesûr, zamânının hâdiselerini kavramış iyi bir kumandan ve iyi bir sultandı. Âni olaylar karşısında soğukkanlılığını muhâfaza ederek karârını verir ve ordusunu süratle istediği yere sevk ederdi. Bu yüzden düşmanları çok ihtiyatlı davranırlardı. Ömrünü cepheden cepheye koşmakla geçirmiş, Türklüğün ve İslâmiyetin, Rumeli’de yerleşmesini sağlamıştır.

 

Adâleti çok meşhurdu. Her gün belirli bir zamanda herkesin kendisini görebileceği bir yere gelir ve dört bir yandan gelen tebaasının şikâyet ve arzûlarını dinler, haksızlığa uğrayanların haklarını derhal iâde ederdi. Kadıların hükümlerine kesinlikle karışmaz ve kimseyi de karıştırmazdı. Âlimlerin sohbetlerinde bulunur, onların Allahü teâlânın emir ve yasaklarını bildiren sözlerini canla başla kabul ederdi. Evliyâya çok hürmette bulunurdu. Osmanlı topraklarının her tarafında ilim yuvaları kurdu. Memleketin her tarafında câmi, mescit, dârüşşifâ, medrese, imâret ve misâfirhâneler yaptırdı. Bunlardan en meşhuru Bursa’da yaptırdığı Ulu Câmidir. Ayrıca bütün bu imâretler için geniş vakıflar kurdu.

|» “Türk Kağanları ve Sultanları” Say. Dön! « |

Not: İçerik, internetten alıntılanarak derlenmiştir…

Türk Kağanları, Türk Sultanları, Hükümdarlar, Türkçe, Edebiyat

Sınavlara Hazırlık Arama Robotu
YGS & LYS TEOG KPSS TUS KPDS Ehliyet Sınavı PMYO JANA

Seçim esnek olup ilgili alanları seçiniz, Örneğin ehliyet sınavı için branş olarak matematik seçmeyiniz :)