Zeynel Abidin Erdem
(Hayatı – Biyografisi)
Aileden Erdem’li
Cemal A. Kalyoncu
Aksiyon 13 Ocak 2001 s.319
Mardin ve bölgesine ‘ilkleri’ getiren ve kökeni itibarıyla seyyid olan aileye mensup olan Zeynel Abidin Erdem, soyadındaki gibi Erdemli davranmaktan hiç bir zaman taviz vermiyor
Zeynel Abidin Erdem, soyadına yaraşır bir şekilde iş dünyasının ‘Erdem’li kişilerinden birisidir. Erdem’in ataları da, beylik ve mutasarrıflık yaptıkları dönemler dahil, erdemli davranış sergileyerek idare ettikleri halk üzerinde olumlu etki bırakan bir aile olarak bilinegelmiştir Mardin yöresinde.
1748 yıllık şeceresine göre Zeynel Abidin Erdem’in de dedesi olan Hacı Abdülkerim Bey ve ailesi Peygamber Efendimiz’e (sav) dayanmaktadır: “İslami ölçülere saygı gösteren ve gerçekten de peygamber soyundan olduğunu davranış biçimi ile de kanıtlayan, Osmanlılar tarafından çok önem verilen bir aile. Zaman içerisinde oranın mutasarrıflığı (valilik) verilerek de bölgede söz sahibi olmuşlar.” Mutasarrıflık yapan, Zeynel Abidin Erdem’in yedi kuşak önceki dedelerinden Hacı Ali Bey’dir. Aile aslında Mardin’e yaklaşık 600 yıl önce Arap topraklarından gelip yerleşmiştir. Ismani ve Mahmutki denilen biri yerleşik diğeri zaman içerisinde bölgeye yerleşen iki grup insan topluluğu arasındaki sürtüşmelerde hakem rolünü üstlenen aileye, sergilediği adil davranışlar sonucunda da Osmanlı tarafından beylik unvanı da verilir: “Dedelerimin yönetimindeki bölgede kapı kilitlemek yasaktı. Çünkü, kimse hırsızlık yapmaz, eğer yapan olursa da bir daha yapmaması için gereken imkanlar o kişilere sağlanırdı. Yöre halkına dikkat ederseniz, hudut bölgesinin dışında Mardin içerisinde anarşi yoktur.
Yakın şehirlerde ideolojik hareketler olmuş, köklü ailelerin olduğu diğer yerlere hadiseler dışarıdan taşınmıştır. Mardinliler daima devlete sadıktırlar. Milli şuur, bayrak, din, ata, Allah bizde çok köklü ve güçlüdür.” Mardin ve Savur’da ikamet eden bu köklü aile zaman içerisinde ticaretin yanında, binlerce dönüm arazide yine binlerce kişi çalıştırarak tarımla da uğraşır.
Mardin’e ilk sinema
Ailenin yıllardır sergileyegeldikleri davranış, soyadı kanunu çıkıp da uygulanmaya başlayınca da kendini gösterecektir. Cumhuriyetin ilanı ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Hacıbeyoğulları diye ün yapmış olan ailede, Zeynel Abidin Erdem’in de dedesi olan Hacı Abdülkerim Bey ve yedi kardeşine farklı farklı soyadlar verilir: “Zamanın Valisi soyadı dağıtırken, sen çok erdemli kişisin diyerek Hacı Abdülkerim Bey’e Erdem soyadını veriyor. Diğer kardeşine Özbek (Nurullah), Öztürk (Halim), Aras, Hacıbey ve Fidan vs. soyadını yakıştırıyor.” Ortaya farklı farklı soyadları olan bir aile tablosu çıkar. Hacı Abdülkerim Erdem’in yine bir seyyid ailesinden Hasibe Hanım’la evliliğinden doğan Hacı Mehmet Said Erdem ise 1925’lerde başladığı ticaret hayatında Güneydoğu bölgesi için birçok yeniliklere imza atan kişi olarak tanınacaktır. Mardin’e ilk arabayı getiren (1927) de Zeynel Abidin Erdem’in babası Mehmet Said Bey’dir: “Fotoğraf makinesi, sinema, radyo ve benzeri yenilikleri Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne yayan ilk aileyiz. 1927’de babam Savur, Cizre, Midyat, İdil, Gercüş, Mardin’e arabayla gittiği zaman insanlar hoş geldin hediyesi olarak ot getirirlermiş, araba yesin diye.
Yani insanlar o kadar bîhaberler teknolojiden. Ayrıca vali bey, Mardin’e sinema emrediyor ve İstiklal adı altında yazlık sinema kuruluyor. Şehrin ileri gelenleri vali, belediye başkanı vs. orada. Sessiz sinema dönemi. Kovboy filmi oynatılıyor. Kovboyun bir tanesi ekrana doğru silahı doğrultup ateş edeyim derken bizimkiler kendilerini dışarı atıyorlar. Dünya nereden nereye geldi.” Mehmet Sait Erdem Sümerbank’ın ürettiği malların Mardin ve bölgesinde dağıtımı işiyle ilgilenmektedir. Anlayacağınız Erdem ailesi hali vakti yerinde bir ailedir: “Babamlar Midyat’ta da bir dükkan açmış ve Sümerbank mallarını dağıtıyorlar. Annemin babası da Midyat Belediye Reisi. Babam bir gün Midyat’a gidiyor, Hacı İbrahim’in evine misafir oluyor ve orada annemi görüp çok beğeniyor. Fakat onlar Midyat’tan Savur’a kız vermek istemiyorlar. Büyükannem dedeme baskın yapıp ‘kızını istemeye geliyoruz’ deyince dedem evden kaçıyor. Fakat iki aile arasındaki seyyid olma gibi bağlar aileleri birbirine yakınlaştırıyor, iş tatlıya bağlanıyor.” Ve Mehmet Sait Erdem, Belkız Menci Hanım’la böylece evlenir.
Büyümüş de küçülmüş adam!
Çift, dördü erken vefat eden tam 13 çocuk getirir dünyaya. 15 Şubat 1944’te Savur’da doğan Zeynel Abidin, ikiz kardeşi Mehmet Nezih’le beraber çocuklar arasında (diğerleri Sabiha, Seniha, Veysi, Müzeyyen, Nezihe, Mualla ve Muazzez) dördüncü sırayı paylaşır: “Çocukluğum çok güzel bir ortamda geçti. Abdülhalim Bey’in, yani babamın amcasının evi çok güzel ve orijinal bir evdi. Topkapı Sarayı’ndaki işlemelerin benzeri işler vardı. Yaklaşık 300 yıl önce yapılmış o evde kalorifer bile mevcuttu. Baca, iki sıralı duvar arasından dolaşarak üst kata çıkıyordu. Haremlik selamlık bölümleri, mahkemesi, okuma odaları ve sohbet odasıyla o ev hâlâ duruyor.” Haftanın üç günü, birer gün aralıkla hakiminden kaymakamına kadar şehrin tüm ileri gelenlerinin toplandığı bu sohbet odasında, her türlü konu konuşulur, tartışılırdı. Bu ortam ailede farklı seslerin çıkmasını engelleyici bir kültür birliği oluşturdu.” Zeynel Abidin Erdem, bu irfan meclisinin yararını hayatı boyunca görecektir: “Üniversitede okurken arkadaşlarla basketbol oynuyoruz, üniversitenin genel sekreteri de seyrediyor. Beni çağırdı bir keresinde, ‘Sen nerelisin? Senin davranış biçimin sanki diğerlerinden daha farklı’ dedi. Sohbet ortamlarını anlatınca ‘büyümüş, küçülmüş bir adamsın’ dedi. Bu tip hoş sohbetlerin bugün de gençler arasında yapılmasını arzu ederdim.”
1950’li yılların hemen başlarından itibaren ilk, orta ve lise eğitimini Mungan, Saraçoğlu, Ensari ailelerinin çocukları ile birlikte alır. Lisede iken Kenan Akın’la duvar gazetesi çıkarır. Okul aktivitelerinde öncü bir öğrencidir. Belki de o ‘sohbetlere’ katılmasının etkisiyle öğrenciler arasında adeta arabulucu görevi görür: “Okulda gruplaşma ve çatışma olunca yöneticiler beni çağırır, arabulucu olmamı isterdi.
Bu yazıyı okuyan arkadaşlarım beni doğrulayacaktır.” Bu aktifliğini o günlerde voleybol (lise takımının kaptanı) ve basketbola (üniversitede takımı kaptanı) kanalize eden Erdem, bugün de golf (Federasyon Başkan Yardımcısı), yelken (Federasyondaki görevinden geçen dönem ayrıldı), tenis, judo ve karateye kadar çeşitli spor dallarına kaydırarak sürdürmektedir. Erdem, liseden iki yıl gecikerek ancak 1963’te mezun olabilir. Geç mezun olmasının sebebi sınıfta kalması değildir: “1960 İhtilali’nden sonra babamla amcam siyaset kurbanı oldular.” Mardin Ticaret Odası’nı kuranlar arasında yer alan amca Bahattin Erdem, Menderes ve Celal Bayar’ın olduğu kadar İnönü’nün de, eğitim olgusu itibariyle çevre illere göre büyük adamlar yetiştirmiş ‘gözde’ şehirleri arasında yer alan Mardin’den DP adına 10. Dönem Milletvekili olarak girmiştir Meclis’e. 27 Mayısçılar kendilerine göre ‘karşı tarafta kalan’ onları da affetmez. Bahattin Erdem (Daha sonra onun oğlu 17. Dönem MDP, HDP, ANAP Mardin Milletvekili Yılmaz Erdem ve yine 17. Dönem SHP Mardin Milletvekili aileden Kenan Nuri Nehrozoğlu da politikaya girer) ile birlikte Zeynel Bey’in babası Mehmet Sait Erdem de 27 Mayıs’çılar tarafından sürgün edilir: “Önce Yassıada’ya, sonra Sivas’a, Kayseri’ye ve oradan da İzmir Dikili’de ikamete mecbur ettiler bizi. O arada ikiz kardeşim Mehmet Nezih’le beraber iki sene kaybettim.” Kaybedilen sadece iki sene değildir. Ailenin tüm malvarlıklarına el konmuştur: “Bir lokma bir hırka ile idare ettik. Mardin halkı o süreç içerisinde büyük bir kadir şinaslık örneği gösterdi ve bize sahip çıktı. Amcamın tarihi evi ile bizimkiler satılığa çıktığında, Hacı Köle ve Kasım Tuğmaner gibi büyük ailelerin önderliğinde açık artırmaya hiç kimse katılmadı ve evler satılmadı. Mardin halkının necip davranışı ve aileye olan sevgileri ve bin yıllık bir ailenin Mardinliler’e hiç yanlış yapmamasının karşılığını gördük.”
Gen’Pa büyüyor
Aile ancak 1963’te geri dönebilir Mardin’e. Atalarının Osmanlı zamanında bölgenin lideri olması henüz lise öğrencisi Zeynel Abidin’de siyasi alanda bir merak uyandırır: “Dedem beylik yapmış, Osmanlı’dan evvel yöneticiyiz, Osmanlı’da da sonuna kadar yönetici olduk. Onun için lise yıllarında Siyasal Bilgiler’e gireceğimi, Türkiye’de siyasi bir otorite olacağımı ve Türkiye’yi yöneteceğimi düşünürdüm.” Siyasal Bilgiler Fakültesinin imtihanına girer, kazanır, fakat liseden kalan dersleri yüzünden devam edemez. Bu sefer, 1965’te Yıldız Üniversitesi Kimya Bölümü’ne kaydolur. Aynı yıl iş hayatına da adımını atar. Birkaç arkadaşı ile birlikte (bir tanesi Refik Koraltan’ın oğlu Oğuz Koraltan’dır) önce tekstil alanında çalışır. Babasının iki çift lafı da kulağında küpedir: “Sana iki tane tavsiyem var. Hiç bir hileye karışma ve faize bulaşma.” Babasının tavsiyesi ve aldığı aile terbiyesi neticesinde olacak, İstanbul’un belirli yerlerine dağıtımını yaptığı zamanın tanınmış bir tekstil (bugün de öyle) firmasından aldığı balyaların içinden fazla çıkanları firmanın patronuna götürür: “Bir gün bir balya içinde 300 tane fazla mal geldi, alın parasını dediğimizde şaşırdılar. Firmanın sahibi bizim bu davranışımızdan çok etkilendi.” Önceleri İstanbul piyasasına satılanı kısmen alırken, bir müddet sonra İstanbul’a yapılan dağıtımın tamamını, daha sonra da Anadolu’ya yapılan dağıtımın tümünü bana verdi. Zaman içinde elimden tuttu ve beni boya fabrikasının sahiplerine götürdü. Bu sefer kimyevi madde de satmaya başladık.”
Zeynel Abidin Erdem, üniversitelerdeki siyasi hareketin en yüksek olduğu dönemde öğrencilik hayatına da devam etmektedir. Üniversitede öğrenci derneği başkanlığı yapan Erdem, o gün yer aldığı safını bugün de değiştirmemiştir: “Açık söyleyeyim ben sağcı idim. Solun da hiç bir felsefesini benimsemedim. (Erdem, 1965’te kaleme alıp 1969’da yayınladığı Marks ve Lenin’in Dramı kitabını yazar).” Yıldız Üniversitesi Kimya Bölümün’den Yalım Erez, şu an Aydın Milletvekili olan Halit Dikmen, Edip Yağcı, Fevzi Pakkan, İbrahim Demir ve birçok başka tanınmış kişi çıkaran bir sınıfta okuyarak 1970 yılında mezun olan Erdem, ardından 1972’74 yılları arasında İstanbul Kimya Mühendisleri Odası Başkanlığı, 1973’76 yılları arasında da Sınai Anorganik Kimya Kürsüsü’nde asistanlık yapar. Yine 1973’te Kimsan iş ve İşçi Sendikası Genel Başkanlığını yürütür. Ülkü Ocakları’ndaki görevinin dışında yaptığı Adalet Partisi Gençlik Kolları Başkanlığı onun ilerleyen yıllarda Turgut Sunalp’le beraber MDP’deki siyasi hayatının öncesinde bir deneme olacaktır.
Üniversite ile iş hayatını birlikte götüren Dr. Zeynel Abidin Erdem, Genpa olarak asıl sıçramayı üniversiteyi de bitirdiği 1970 yılından başlayarak 1978 yılına kadarki süreç içerisinde yapar: “1970’lerde Türkiye bir dalgalanma geçirdi. Döviz yok, o yok, bu yok. İnsanlar ellerinde evrak olsun diye faturalı ve pahalıya mal alıyorlardı. İşte biz orada çok ciddi bir sıçrama yaptık. Çünkü kurallara göre ithal ediyorduk ve kurallara göre de satıyorduk. Bu 8 sene içerisinde Genpa bin misli büyüdü.” Bugün Ericsson, Alcatel, Nokia, Siemens ve Sony’nin temsilciliğini yapan Genpa ve beş yıl önce kurulan Erdem Holding, ikinci bir sıçramayı ise yıllar sonra GSM ile yapacaktır.
Özal asırlık adam
1980 sonrası herkesin çok yakından tanıyacağı bir isim de öne çıkmaya başlar Zeynel Bey’in hayatında. Özal’dır bu kişi: “Özal beni, o zaman Esnaf ve Sanatkar Konfederasyonu Başkanı olan Hüsnü Çınar’la birlikte Sadıklar Apartmanı’na çağırdı. Bize ikibuçuk saat boyunca yaptığı ekonomik programı anlattı. O tarihte, 70 sente muhtaç, tuz, gaz, bez ihtiyacı olan bir Türkiye’de, Özal otoyollardan, mobil telefonlardan, enerji santrallerinden ve TL’nin uluslararası döviz olmasından bahsediyordu. Doğurusu Özal’ı dinlerken tüylerim diken diken oldu. Özal bize ‘sizi doğrudan kurucu üye olarak istiyorum’ dedi. Fakat ne yazık ki Çınar’la birlikte ben, o zaman Kanada Büyükelçiliği’nde bulunan, sonradan bizim genel başkanımız olacak Turgut Sunalp’e ‘sizin partinize katılacağız’ demiş bulunmuştuk. Ve “sözümüzden dönmeyiz” adına Özal’ın çağrısına olumlu yanıt veremedik.” Erdem, Milliyetçi Demokrasi Partisi’nde İstanbul İl Başkanlığı yapar: “Sadece İstanbul İl Başkanlığı yaptım. Çünkü ben politika düşünmüyordum. Kafamda tasarladığım, bu parti iktidar olacak, ben de görevimi yapmış olarak işlerimin başına döneceğim. İşlerim çok iyi gidiyordu, kazanıyordum, dışarısı ile irtibatım vardı, projelerim vardı.” Fakat Özal, Erdem’i bir kez daha ANAP’a çağıracaktır. Bu sefer 1984’te Tarabya Oteli’nde bir toplantıda bir araya gelirler:
“Bana, ‘sen bana 300 milletvekili ile geleceğinizi söylemiş ve ters bir olgu olursa geleceğine söz vermiştin. Gelmeni bekliyorum’ dedi. Ben de, Sunalp genel başkan olduğu sürece gelemem dedim. O da ‘senin gibi dürüst ve sözüne sadık insanlara ihtiyacımız var’ dedi. Biz ailemizden sadakatı, beraber olup, birlikte ölmeyi öğrenmiştik.” Aslında Erdem, Turgut Özal ile Mardin’den tanışmaktadır: “Özal’ın babası Mardin’de memurdu. Turgut Bey ve Korkut Bey, halamın çocukları ile beraber okudu.” Fakat onun Özal’ın partisine intikali ancak MDP çözülünce İmren Aykut, Yılmaz Hocaoğlu gibi isimler dahil 18 kişilik bir grupla birlikte olur. Ve Erdem’in Özal’la dostluğu (Erdem, Turgut Özal Fikirleri Araştırma Derneği ve Vakfı Genel Sekreteri’dir) o vefat edene kadar kendisiyle, vefatından sonra ailesiyle sürer: “Özal, bizim gibi günü yaşayan bir adam değildi. Asırlık bir adamdı. 50 yıl not tutmuş, neyi, nasıl yapması gerektiğini kara kaplı kitabında sıralamış, iz bırakmak için hazırlanmış ve geleceği gören bir insandı. Rahmetli Özal’la öldüğü güne kadar çok derin bir muhabbetimiz oldu. Hizmetlerinde, üç aşağı beş yukarı bilgimizin olmadığı ciddi bir gelişme olmadı.”
Erdem, çocukluğundaki gibi bugün de hâlâ aktif birisidir. Sudan Fahri Konsolosluğu yanında Türk’Fransız İş Konseyi Başkan Yardımcısı olan Erdem, Türk’İspanya İş Konseyi ve Türk Amerikan İş Adamları Derneği Genel Başkanlığı da yapmaktadır. Dolayısıyla Erdem’in dışarıda da etkinliği büyüktür. Yakın zamanda Ermeni Tasarısının Amerika’da ‘en azından şimdilik’ geri çekilmesi konusunda onun öncülüğündeki iş adamları grubunun çabasını unutmak mümkün değildir: “Bu hususta Türk Ermeni Patriği Sn. Mutafyan’ın da çok önemli katkısı oldu. Dışişleri Bakanlığı da sistematik ve çok ciddi bir çalışma yaptı. Çok büyük direnç gösterdiler fakat biz başardık. Ama Şubat ayında bir daha gündeme gelecek, yine reddetmeye çalışacağız. Ancak bu sefer çok daha zordur.” Erdem, bunların dışında DEİK Yürütme Kurulu Üyesi, Türk Kimya Derneği ve İstanbul Kimya Mühendisleri Odasına da üyedir.
1974’te İstanbul Halıcıoğlu’ndaki Levazım Okulu’nda 32. Dönem Yedek Subay olarak askerliğini yapan Erdem, 1982’de de Kimya Fakültesinin kurucusu, Kimya Derneği Başkanı, TÜBİTAK Danışma ve Bilim Adamı Yetiştirme Grubu ile UNESCO Genel Kurul Üyesi ve pek çok unvanın sahibi Prof. Dr. Ali Rıza Berkem ile Dürdal (Fesçioğlu)’nun kızı Emine Hanım’la hayatını birleştirir. Mehmet Rıza ve Zeynep Berrin adında iki çocuğu olan, TSM dinlemekten hoşlanan, yeni çıkan bütün fotoğraf makinelerini ‘ilk önce’ alan, pul koleksiyonu meraklısı ve Galatasaraylı Dr. Zeynel Abidin Erdem, 1998 yılında, Paris’te satışa sunulan Sultan II. Abdülhamit’in mühürlerini, Kültür Bakanlığı’nın ayırdığı bütçenin yetersiz olması sebebiyle çekilmesinden sonra, ciddi bir çekişme sonucunda alıp Topkapı Sarayı’na bağışlayan kişidir de.
Söylenebilecek tek şey vardır. Teşekkürler Erdem ailesi, teşekkürler Zeynel Abidin Erdem.
| » Biyografiler – Kim Kimdir Sayfasına Dön! « |
Not: İçerik, internetten alıntılanarak derlenmiştir…
Biyografi, Biyografiler, Yaşam Öyküleri, Kim Kimdir?, Biyografi
SN ZEYNEL ABİDİN ERDEM beyefendinin biyografisini okudum.Bu kadar zengin ve köklü bir geçmiş kimseye nasip olmaz..YOLUNUZU herdaim açık etsin yüce ALLAH.Ancak bir şeye takıldım ve bunu paylaşmak isterim.PEYGAMBERİMİZİN soyundan geldiğinizi söylüyorsunuz ve mutlaka buda doğrudur..
ACABA bu kadar büyümek ve TR sayılı işadamı olma durumuna gelmeniz PEYGAMBER SOYU OLMANIZA BAĞLI OLABİLİRMİ?BU durum size her türlü avantajı sağlamış mı diye düşünmeden edemedim…çok özür dilerim ama ACABA?